5 Mayıs 2018 Cumartesi

KEMAL FEVZİ BEG

Bitlis Çarşısı’nda çıplak bir adam ve Kemal Hizanlı Kemal Fevzi
 Abdullah Aren Çelik  ( ramazan pertev bingol universitesi yayinlarina yazdigi bir makalede;law reşid’in dr.ziya vehbi olduğunu, kardeşi Kemal Fevzi idam edildikten sonra delirdiğini yazar)
Minarelerden yükselen ezan sesi, Bitlis Çarşısı’nda tatlı bir telaşın başlamasına neden olmuştu. Orucun son günüydü. Son iftar açılmış, son şerbetler içilmiş, son dualar edilmiş ve son namazlar kılınmıştı. Kahvehaneleri dolduran erkekler nargile içip iftar sonrasının keyfini sürerken, kadınlar bayram temizliği yapıyordu. Sokaklar çocuk sesleriyle cıvıl cıvıldı.

Şehrin bu tatlı telaşına aykırı tek bir ses vardı ortalıkta o da Law Reşit isminde çarşıyı çıplak gezen bir adamdı. Ağzının kenarından çenesine doğru akan salyası tiksinç bir görüntü veriyordu. Fakat ahalinin adamın bu haline aldırdığı yoktu. Aksine onun bu deliliğine gıpta eden bir halleri vardı sanki. Delinin kırlaşmış saçı ve sakalı birbirine karışmıştı. Elinden düşürmediği ekmek parçasını bir fare gibi kemiriyordu. Bir ayağı çıplaktı. Diğer ayağındaysa yepyeni bir takunya vardı. Mahrem yerini örtmeyen elbisesi yukarıdan aşağıya doğru simetrik bir halde parçalanmıştı. Dilinde sürekli, “Wilson demişti, her ulusun kendi kaderini tayin hakkı vardır!” sözleri vardı. Durup dinlenmeden, bıkıp usanmadan bu sözü yineleyip duruyordu.

Her şehrin meşhur bir delisi vardır mutlaka. Law Reşit de onlardan biriydi. Bitlis vilayetinin en tanınan şahsiyeti kim diye sorulsa, herhalde herkesin ilk söyleyeceği isim Law Reşit olurdu. Eskiden aklı başında bir adamdı. Bitlis’in yetiştirdiği çok sayıda ilim adamından biriydi. İhtisasını tıp alanında yapmış, sonra da ihtiyaç duyulan her yere gitmişti. Anadolu’nun en ücra beldesinde bile çalışmış, pek çok hastalığa çare olmuştu.

Law Reşit elinden iki şeyi düşürmezdi hiç. Birisi babasına verdiği söz, diğeri de kardeşinin ona verdiği gümüş yüzük. O ve kardeşi Kemal henüz küçük bir çocukken, savcı olan babaları onları Bitlis’in hemen yanı başındaki Küçük Nemrut Dağı’na götürmüştü. “Kendinizi ve nereden geldiğinizi asla unutmayın!” demişti onlara. “Birbirinizi bırakmayın, sizi bir arada tutan kardeşliğinizden fazlasıdır.”

İki kardeş, babalarını pür dikkat dinlemiş, onun bir dediğini iki etmemeye yemin etmişlerdi. Law Reşit aklını kaybettiği güne kadar, ne parmağındaki yüzükten ne de babasına verdiği sözden ayrıldı. Akli melekelerini kaybetmeden önce doktorluk yapıyordu. Yıllar yılı birçok hastayı iyileştirmiş, birçok insanın derdine derman olmuştu. Fakat bir gece vakti gelen telgraf onun hayatını bir daha düzelmemek üzere allak bullak etmişti. Telgrafla gelen bu elim hadise, kardeşinin ölüm haberiydi.

Kardeşinin ölümünü bağladığı ve dilinden düşürmediği sözler kaderi oldu onun. Kemal Fevzi’ydi kardeşinin ismi. 1925 yılında kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde hakkında bölücülükten idam kararı verildiğinde gerçek anlamda bir Kürt entelektüeliydi Kemal Fevzi. Önemli işler başarmasına rağmen her Kürt gibi onun da adı tarih kitaplarında pek zikredilmez. Dolayısıyla hakkında bilgi yok denecek kadar azdır. 1925 yılında İstiklal Mahkemeleri kurulduğunda, kimin aklına gelirdi ki 6-7 yıl öncesine kadar Türkçülük metheden ve bu minvalde şiirler yazmış bu adam idam edilecek. Sadece bu değil tabii, Kemal Fevzi Osmanlı-Rus savaşında Balkanlarda yaralanıp gazi unvanı almış bir subaydı aynı zamanda. Güçlü bir şairliği vardı. 1913 yılında yazdığı ‘Bayrak Altında’ isimli şiiri Osmanlı ordusu içerisinde İttihat ve Terakki ideolojisinin etkisini görmek açısından önemli.

Bayrak Altında



Türk oğluyum, bu bayrağın yüzü dönmez kuluyum;

Yüreğimde Oğuz Han’ın yıldırımlı kini var;

Vatanımın ak alınlı, azmi sönmez kuluyum!

…[1]

Fevzi 12 yıl sonra idam sehpasına çıkarken aklında muhtemelen yazdığı o şiirlerin pişmanlığı vardı. 1915 yılından sonra yüz seksen derecelik bir dönüş yapar Fevzi. Kürdistan Teali Cemiyeti’nde kâtiplik yapar ve yine bu cemiyete bağlı Jin Dergisini Memduh Selim Bey’le birlikte çıkarır. Orada değişik türde yazılar kaleme alır. Neredeyse her konuda yazı yazmıştır. Şark İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanırken kendisine yöneltilen, “Niçin Bitlis’e Irak yoluyla gelmek istediniz?” sorusuna şu yanıtı verir: “Ben Kürtlerin bağımsızlığı için yazılar yazmıştım. Kürdistan için bir siyasal sistem tasavvur ediyordum. Ben diyordum ki ‘Osmanlılık kalmamıştır. Doğu ulusları kendi aralarında ittifak yapmalıdır.’  Onun için Irak’tan geçmeye mecburdum.”

Türkçülüğü bir kenara bırakmış, Kürt kültürüne dair çalışmalar yapmaya başlamıştır. Hazırladığı çalışmalar, özellikle Kürt kültürü ve folkloru hakkında yazdıkları hala referans alınır. Kim bilir belki de idam sehpasındayken aklında özlem duyduğu kardeşi ve son yıllarına sığdırdığı Kürtlere dair geciken yazıları vardı.



[1]Malmîsanij, Bitlisli Kemal Fevzi Ve Kürt Örgütleri İçindeki Yeri, Stocholm, (1. Baskı 1993)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder