22 Mayıs 2018 Salı

Yaşar xanım ihsan Nuri paşa

Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Anlatıyor!!!(1)

Aso Zagrosi

Burada size sözünü edeceğim aşk hikayesi gerçek bir hikayesidir. Her ne kadar Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar bu aşkı “Leyla ile Mecnun” aşkı olarak ilan etse de bu aşk hikayesinin kahramanları gerçek.

Bu aşkın kahramanlarından biri tüm dünya Kürdlerinin kalplerinde ve ruhlarında hak ettiği yeri bulan Agirî/Ararat Kürd Cumhuriyetinin ölümsüz önderi General İhsan Nuri Paşadır. Bu aşkın diğer kahramanı ise İhsan Nuri Paşa’nın eşi Yaşar Hanımdır.

Bundan dolayı yazının başlığına “İhsan ve Yaşar Aşkı” ibaresini geçirdim.
Genellikle erkekler ve özellikle Kürd erkekleri aşklarını anlatmayı pek sevmezler yada anlatmayı tercih etmezler.
Biz bu aşk hikayesini Yaşar Hanım’dan dinleyeceğiz. Aslında Yaşar Hanım kendisini anlatıyor. Yaşar Hanım’ı dinlerken “İhsan ve Yaşar’ın Aşkı”nın Ararat kadar büyük olduğunu hemen fark edersiniz.
Ben daha önce çeşitli makalelerimde Yaşar Hanım’dan söz etmiştim. Onun akrabalarıyla olan bazı görüşmelerimi okuyucularla paylaşmıştım.
Bugün sözü tümden Yaşar Hanıma bırakıyor , onu ve aşkı olan İhsan Nuri’yi onun dilinden tanıyacağız.
Yaşar Hanım’ım babasının ismi Haci Mustafa Efendidir ve aslen Gürcidir. Annesinin ismi ise İffet Hanımdır. İffet aslen Erzurum Kürdlerindendir.
ihsannn-1.jpg

Aile olarak İstanbul’da kalıyorlar.
Haci Mustafa ile İffet Hanım’ın 3 çocukları var:
Ali Haydar, Yaşar ve Hayri.

Yaşar Hanım 13 yaşındayken babası Haci Mustafa vefat ediyor ve İstanbul’da Karaca Ahmet’te toprağa veriliyor.

Yaşar Hanım’ın abisi Ali Haydar Türk ordusunda askeri doktordur ve Kürdistan’da Iğdır’da görevlidir.
Dr. Ali Haydar l ailesine haber gönderiyor ve Iğdır’a gitmelerini istiyor.
O dönem Yaşar Hanım 16 yaşlarındadır.

İffet Hanım İstanbul’da var olan mal ve mülklerini satarak Yaşar ve Hayri ile birlikte Iğdır’a, büyük oğlu Ali Haydar’ın yanına gitmeye karar veriyor.
İstanbul’da Subay ve ailelerini taşıyan Remo adlı bir İtalyan vapuruna binerek Samsun’a doğru yola çıkıyorlar.

Aksilik Kürdlerin çok yakından tanıdığı ve Koçgiri Kürd Devrimi sırasında büyük katliamlarla nam salan Topal Osman ve adamları da vapurdalar.
Vapurda Kars’ta subay olan oğlu Murat’ı görmek için yolculuk eden bir başka kadına yaklaşan İffet Hanım “Vapurda kadınlara sarkıntılık eden ve sürekli kadınları taciz eden Topal Osman adlı biri var ve korkuyorum” diye bir tespitte bulunuyor.
Bu Topal Osman Mustafa Kemal’ın Karadeniz bölgesinde askeri komutanlarındandı, astığı astık kestiği kestik bir adamdı. Hiç kimse cesaret edip kendisine karşı koyamıyordu.
Bu arada birileri İffet Hanım’a yaklaşarak korkmamasını ve vapurda başka subaylarında olduğunu söylüyor.

Vapurun içinde Topal Osman’ın hançerli ve silahlı adamları sürekli olarak dolaşıyorlardı. İffet Hanım, kızı Yaşar ve küçük oğlu Hayri ile Topal Osman ile yüz yüze gelmemek için korkularında vapurun ambarına iniyorlar. O gece orada kalıyorlar. Sabah erken saatlerinde bir gürültü ile kalkıyorlar.

Ne görsünler Topal Osman ambarın diğer tarafında adamlarından birini tekme ve tokatla dövüyor. İffet Hanım ve çocukları hemen ambarı terk ederek vapurun üst tarafına çıkıyorlar.
Bu arada Topal Osman eşinin yanına gitmek isteyen bir bayana sarkıntılık yapıyor ve bayan bağırarak tüm vapur sakinlerini ayağa kaldırıyor.

Bu olaydan sonra Topal Osman geri çekiliyor ve açık bir şekilde kimseyi taciz etmiyor. Vapur’da Samsun’u geçerek 7 gün içinde Trabzon’a varıyor.

Yaşar Hanım tüm yolculuk boyunca Topal Osman’ın korkusundan dolayı annesinin eski kapalı elbiselerini giymiş ve yüzünü hiç kimseye göstermiyordu.
yassar.png

Trabzon’a vardıktan sonra vapurdan iniyorlar ve böylelikle Topal Osman belasından kurtuluyorlar.
Bu sefer kara yoluyla Erzurum’a doğru yolla çıkıyorlar. Çünkü, Dr. Ali Haydar Iğdır’dan Erzurum’a gelecek ve onları orada bekleyecekti.

Yaşar Hanım anılarında Bayburt’tan geçerken bu şehir de dünyaya geldiğini ve 3 yaşında olduğu zaman ailesi İstanbul’a göç ettiğini yazıyor. Fakat, Bayburt hakkında küçük olduğundan dolayı hiç bir anısı yok. Ama, Bayburt’ta dünyaya geldiğini biliyor.

Yol da İffet Hanım hastalanıyor ve bin bir zorlukla Erzurum’a varıyorlar.
Dr. Ali Haydar’da Erzurum’a geliyor ve görüşüyorlar. Aile 6 gün Erzurum’da treni bekliyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Ruslar işgal döneminde Erzurum-Sarıkamış- Kars ve Ermenistan arasındaki demiryolunu yapmışlardı.

  1. gün tren ile Sarıkamış’a doğru yola çıkıyorlar. Dr. Ali Haydar’ın nişanlısı Sarıkamış’taydı ve aile olarak oraya gidip tanışacaklardı.
    Hasankale’nin yakınından geçerlerken Dr. Ali Haydar ailesine bir suyu göstererek bu ARAS NEHRİ dir, Bingöl dağlarından çıkıp Xinis yakınların ve Iğdır yakın bir yerde İran topraklarına geçiyor, diyor. Ayrıca tren yolu Xorasan’da Aras Nehri’ni kesiyor ve Kağızman ovasında yeniden Aras Nehrine yaklaşıyor..

Bu arada küçük Hayri abisi Dr. Ali Haydar’a “ acaba tren Iğdır’a gidiyor mu?” diye sorar.

Dr. Haydar: “ Hayır, tren Sarıkamış’a ve oradan Kars’a gidiyor. Biz Sarıkamış’ta inip faytonla Iğdır’a gideceğiz” diyor.
Yaşar Hanım’ın ailesi doğrudan Dr. Ali Haydar’ın nişanlısının evine gidiyor ve aile ile tanışıyorlar. Yaşar Hanım anılarında uzun bir şekilde Sarıkamış’ın o dönemler yıkıntı ve virane bir şehir olduğunu Askeri birimlerin ikametleri dışında doğru dürüst bir yapının olmadığını yazıyor.

Dr. Ali Haydar’ın nişanlısını ve ailesini tanıdıktan sonra yeniden yola düşüyorlar. Bu arada İffet Hanım ile Yaşar Hanım’ın yıldızları pek Dr. Ali Haydar’ın nişanlısıyla barışmıyor..
Sarıkamış ve Serhat’ta kar, havalar soğumaya ve kar yağmaya başlamıştı.

Dr. Ali Haydar ailesine : “ 4 gün sonra Iğdır’a varacağız. Şimdi Iğdır’da kar yağmıyor, bahar havası var” diyor.
Bu arada Hayri atılıyor: “Eğer Iğdır’da kar yağarsa ben senin kulağını keseceğim, yağmıyorsa sen benim kulağımı kes” diyor.

Dr. Haydar’da kardeşinin iddiasını kabul ediyor ve yollarına devam ediyorlar.

İlk gece bir Kürd köyüne gidiyor ve orada konaklanıyorlar. Kürdler kendilerine her türlü hizmeti karşılıksız yapıyor ve hiç bir şey istemiyorlar. Yaşar Hanım ilk defa Kürdlerin misafirperverliği ile böyle tanışıyor ve hayretler içinde kalıyor.
Ihsan_Nouri_002_0.jpg
Ertesi gün misafirperver Kürdlerin köylerinden ayrılarak yola düşüyorlar ve akşam saatlerinde Pirnawid adlı bir Azeri köyüne varıyorlar. Azeriler Kürdlerin tam tersi bir konumdaydılar ve misafirlerin gelmemesi için bir dizi engel çıkarmışlardı. Kimsenin köye gelmemesi için su bırakmışlardı. Fakat, bölgede de başka bir yerleşim yeri olmadığından bin bir zorlukla köye gidiyorlar. O esnada Kağızman’a gitmek üzere olan Köyün/Nahiyenin sorumlusu bunları görüyor, köylülerin onları misafir edemeyeceğini bildiğinden dolayı evinin anahtarını kalmaları için Dr. Ali Haydar’a veriyor.

Dr. Ali Haydar ve ailesi köyün içine girdikleri zaman onları fark eden köylüler ışıklarını söndürüyorlar. Bu arada kapıları çalarak köy yada nahiye sorumlunun evini soruyorlar. Köylülerde onun evini kendilerine gösteriyorlar.

Köy/Nahiye sorumlusunun evine gittikleri zaman küçük hizmetçisi kapıyı açıyor ve onları içeri alıyor. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın ailesi beraberlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyorlar. Hizmetçi iki de bir geliyor ve yanan mumun çevresine tuz döküyor.

İffet Hanım merakından hizmetçiye niye tuz döküyorsun diye soruyor.
Hizmetçi “Mumun daha uzun yanması için” diyor.
İffet Hanım: “bunların tecrübeleri var. Bizde yapalım” diyor.
3. Gece Tuzluca’da kalıyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Tuzluca’nın eski ismi Qulb’tu. Türkler orada bir tuz kaynağı olduğundan dolayı ismini Tuzluca diye değiştirmişlerdi.
Fakat o dönem Tuzluca tümden harabe olduğundan dolayı bizim yolcular Tuzluca harabelerinin alt kısmında tuz çıkaran işçilerin yanına gidiyorlar ve oranın sorumlusuna misafir oluyorlar.
Ertesi günü Iğdır’a doğru yola çıkmadan önce yüksek bir yere kurulan Tuzluca’nın harabelerinden itibaren Yaşar Hanım iki büyük dağı görüyor. Birinin üzerinde kar var, diğer ise simsiyah. Yaşar Hanım Büyük Ağrı’yı “Gelin/Buk” olarak tanımlıyor.

Bu arada abisi Dr. Ali Haydar’a “bu dağların ismi ne” diye soruyor.
Dr. Ali Haydar: “bu dağların ismi Ağrıdır. Eskide ismi Girkan mış. Kürdlerin ataları bu dağa “Agirî” demişler. “Agirî” Kürdçe “Ateş”tir. Yani “Ateş Dağı”….”diyor.

Dr. Ali Haydar konuşmasını devam ederek   Kürdler kendi dillerinde bu dağlara     “Büyük Agirî” ve “Küçük Agirî” diyorlar. “Büyük Agirî” nin doruklarında hem kışın ve hem de yazın kar var.

Yaşar Hanım anılarının  devamında    Iğdır   şehrinin  görünmeye başladığını yazıyor. Şehir   bağ ve bağçeler içinde   içinde görünmüyordu.   Iğdır   ovası tüm yem yeşilliği ile   insanı   büyülüyordu..   Bir tarafta Ağrı Dağı   ve kar, diğer tarafta ise yem yeşil bir ova….. Sanki   iki mevsim aynı günde yaşanıyordu.

Bu arada Dr. Ali Haydar   küçük kardeşi   Hayri’ye dönerek “sana söylememiştim   Iğdır’da   kar yok” diye.

Hayri hemen abisine başını uzatarak “kulağımı kesebilirsin” diyor.

Dr. cebinden bıçağı çıkardığı zaman Yaşar Hanım   hemen   araya giriyor.

Bu arada İffet Hanım   Dr. Ali Haydar’a “sen   çıldırdınmı?” diyor.

Dr. Ali Haydar ise   annesine   “bir daha   bilmediği şeyler için kesin konuşmaması için ders vermek gerekiyor” diyor ve yollarına devam ediyorlar.

Yaşar Hanım ve ailesi   Iğdır’a yaklaştıkları bir anda Iğdır’dan     iki subay   at arabalarıyla   yanlarından   geçiyor ve Dr. Ali Haydar ile   selamlaşıyorlar.
Halis-Ihsan_Nuri-Ferzende-2.jpg

Yaşar Hanım Dr. Ali Haydar’a dönerek “Abi bu geçenler kimdi sen selamlaştın? diye sorar.
Dr. Ali Haydar “ Sağ tarafta oturan İhsan Beydi, diğeri ise   arkadaşı. İhsan Bey en değerli   ve aktif subayımızdır” diyor.

Yaşar Hanım ve ailesi   Iğdır’a yaklaştıkları bir sırada Dr. Hamdi Bey ve bazı arkadaşları   onları karşılamaya gelmişlerdi.

Dr. Hamdi Bey   onları selamladıktan sonra   beraberinden getirdiği bir sepet   meyveyi   vererek “ Çocuklar Iğdır’ı   görmeden   meyvesini yemelerini istedim” diyor.

Dr. Hamdi Bey   onları   evine davet ediyor.   Dr.   Ali Haydar ona teşekkür ederek kendi evlerine gitmek istediklerini söylüyor.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre   1920 yılında   “Cavid Bey Kürd aşiretlerinin   yardımıyla Iğdır’ı  Ermenilerin elinden çıkarmıştı”.

O sıralar Yarbay İsmail Hakkı Iğdır’da   askeri sorumluydu. Savaşın bitiminden   sonra   bölge de   görevli olan   subay aileleri de   gelip   Iğdır’a   yerleşmişlerdi.

Iğdır’ın eski komutanı   Firuz Bey   ile   Kürdlerin komutanı   Naci Bey’in aileleri   İhsan   ve Yaşar ile  en yakın ilişki içinde   olanlardı.

Yaşar Hanım Iğdır’da   boş zamanlarını roman okuyarak, ut çalarak, bahçedeki güllerle ilgilenerek   yada   başka kadınlarla birlikte “Iğdır Zozanlarına”   giderek geçiriyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre   Iğdır’daki güzel günleri fazla   sürmüyor. O dönem   Batı’da   Yunanlarla   savaş başlamıştı.   Bir tabur dışında   askerlerin   Batı Cephesine   gitmeleri emri gelmişti. Bazı askeri subaylar   Dr. Haydar’ında Iğdır’da     taburla birlikte kalmasını istiyorlardı. Zaten kışın uzun bir yolculuk yapmıştı. Dr. Ali Haydar’da   böyle düşünüyordu ve   nişanlısıyla düğünü yapmak istiyordu. Sonuçta Dr. Haydar Iğdır’da kalıyor.

Bu arada     Dr. Haydar’da   “Batı Cephesine” giden askerlerle birlikte Sarıkamış’a   eşini getirmeye gitti.     İffet Hanım, Yaşar Hanım ve Hayri Iğdır’da kaldılar..   Firuz Bey ile Naci Bey’de Iğdır’da kalmışlardı. Yaşar Hanım’da   onların eşleriyle boş zamanlarında Ermenistan sınırında   bulunan Markara   köprüsü yakınlarında ata biniyor yada   Zozanlara gidiyordu.

Dr. Ali Haydar nişanlısı   Sediqe’yi   Sarıkamış’tan Iğdır’a getirerek evleniyor.   Sediqe ile   Yaşar Hanım ve İffet Hanım’ın ilişkileri iyi değildir.   Aslında   İffet ile Yaşar   gelinlerini Sarıkamış’ta ilk gördükleri zaman   yıldızları   barışmamıştı.   Sediqe Iğdır’a geldikten sonra ilişkileri daha da bozuldu. Sediqe odasına   çekiliyor ve eşiyle birlikte yalnız yemeklerini yiyorlar.. Ailenin diğer   üyeleri de   ayrı   yemeklerini yiyor. Dr. Ali Haydar eskide   kardeşleriyle günlük ilişki içinde olmasına rağmen, Sediqe’nin   gelişinden sonra     işten geldiği zaman hemen odasına   çekiliyor.. Yani kısacası aile içinde bir huzursuzluk baş gösteriyor.

Belli bir dönem sonra Dr. Ali Haydar   görevli olarak Qarakose’ye veriliyor. Çünkü süvari birliğinin merkezi oradaydı. Dr. Ali Haydar   kıştan dolayı ailesini Iğdır’da bırakarak yalnız   Qarakose’ye gidiyor.

Bu arada   Subay İhsan’dan   Yaşar Hanım’a   evlenme   teklifi geliyor.

Yaşar Hanım   İlk   Iğdır’a geldiği zaman   İhsan Nuri ile yolda karşılaşmıştı. Daha sonraki   süreçte de   subayların   seminerlerinde ve ailelerinin toplantılarında   hep ondan söz edilirdi.   İhsan Nuri tanınan ve sevilen biriydi.
IhsannuriYashar-1.jpg

Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri’yi yakından tanımıyordu. Bir gün Yaşar Hanım   evde   eşyaları toplarken   küçük kardeşi Hayri pencerenin önünde   Yaşar’ı yanına çağırıyor ve kendisine bak   “bu giden İhsan Nuri Beydir” diyor.

Aslında Yaşar Hanıma “İhsan Bey”den   evlenme teklifi geldiği zaman   bir yanlış anlaşılma   oluyor.   Bölge de görev yapan   İhsan isminde iki subay var. Birinin   yaşı bir hayli ileri ve   diğeri ise   İhsan Nuridir.

Hayri ablasına   evlenme teklife getiren İhsan Nuri olduğunu, diğer İhsan   ise evli biridir. Yaşar   Hanım da biraz araştırdıktan sonra     içine düştüğü yanlışlığı anlıyor.

Yaşar Hanım   ilk Iğdır’a geldiği gün   İhsan Nuri ile karşılaştıklarında   kendisine aşık olmuştu.   Yaşar Hanım bu arada   Qarakose’de bulunan   abisini bilgilendiriyor.   Dr. Ali Haydar   Iğdır’a geldiği zaman   İhsan Nuri   kendisiyle görüşüyor ve   bacısını istiyor. Zaten ikisi arkadaşlarmış. Dr. Ali Haydar bacısının   düşüncesini bildiğinden dolayı   “evet” diyor.

İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım 18 Nisan 1922 tarihinde Iğdır’da evleniyorlar. Iğdır Ovasında   büyük bir katılımla ve govendlerle düğünleri oluyor.

Yaşar Hanım ile İhsan Nuri  evliliklerini   ilk aylarını Iğdır’da geçiriyorlar. Daha   sonra   İhsan Nuri   İran ve Türkiye   sınır komutanlığına   atanıyor ve tayini Bazid’e çıkıyor. İhsan Nuri’de Bazid’e gidiyor.

Dr. Ali Haydar’da ailesini yanına   Qarakose’ye götürmek istiyor. Bundan dolayı Iğdır’a geliyor.

Dr. Ali Haydar, eşi, annesi, kardeşi Hayri ve Yaşar Hanım   Bazid’e doğru yola çıkıyorlar.   Qarakose’nin   yolu da Bazid’ten geçiyor. İhsan Nuri ‘de   onları Bazid’te bekliyor. Bizim yolcularımız Bazid’e vardıklarında   İhsan Nuri’nin     evine   yerleşiyorlar.   Bir kaç gün sonra   Dr. Ali Haydar   eşi ve Hayri   Qarakose’ye doğru yola çıkıyorlar.   İffet Hanım ise   İhsan Nuri ve Yaşar ile birlikte Bazid’te kalıyor. Böylelikle Yaşar Hanım ilk defa ev sahibesi oluyor.

Belli bir dönem sonra   ailenin Qarakose ve Bazid’teki bireyleri arasında karşılıklı ziyaretler oluyor.

İhsan Nuri   Bazid Askeri Komutanı olduğu zaman Ruslar tarafından inşa edilen ve   tahrip edilen demir yolunu yeniden işler   hale getiriyor.

Fakat bu arada     Dr. Ali Haydar’ın tayini Van’a çıkıyor ve ailesiyle birlikte   Van’a gidiyor.

Türk Hükümetiyle İngiltere arasında   Musul Meselesinden   dolayı   sorunlar çıkmaya başladığında       TBMM   Bazid’e bulunan taburu Musul sınırına     kaydırma   kararı almıştı. Böylelikle   Erciş, Adelcewaz, Xelat, Bedlis, Xazan ve Beşir’iye   doğru yola çıkıyorlar.   Yaşar Hanım ve annesi İffet hanım da   tabur ile birlikte yola çıkıyorlar.

İhsan Nuri   Dr. Ali Haydar’a bir telgraf gönderiyor ve Erciş’e varacakları günü bildiriyor.   Dr. Haydar Erciş’e geliyor ve bir gece   onlarla beraber kalıyor. Ertesi günü Dr. Haydar annesini alıp Van’a gidiyor.
İhsan Nuri , Yaşar Hanım ve beraberindekiler   4. gün de Bedlis’e varıyorlar.

Yaşar Hanım Bedlisi   şöyle anlatıyor: “4.gün   Bedlis’e vardık. Bu şehir İhsan Nuri’nin memleketiydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Bedlis şehri harabeye çevrilmişti. İhsan Nuri’nin   babasının evi de     duvarları dışında her şey yıkılmıştı. Ruslar Bedlis’i işgal ettikleri zaman şehir halkının ezici çoğunluğunu şehirden çıkarmışlardı.   İhsan Nuri’nin annesi, babası ve bacısı şimdi İstanbul’da yaşıyorlar.”

3 gün Bedlis’te kaldıktan sonra   yeniden yola düşüyorlar, Xerzan üzeri Beşir’iye varıldığı zaman   savaş cephesine gitme   kararı geri alınıyor.

Bu   arada   Yaşar Hanım ile   Naci Bey’in   eşi   bir köye gidiyorlar.   Naci’de   Kürd   asılı   subaylardan biriydi. Yaşar Hanım’ın onun eşiyle Bazid’te başlayan bir arkadaşlıkları   vardı.

Yaşar Hanım ile   Naci’nin eşi   gittikleri köyde Êzîdî Kürdlerde vardı. Bunlardan bir kısmı     islamlaştırılmıştı.     Yaşar Hanım’ın anlatımlarına   göre “Êzîdî Kürdler Kürdlerin en eski geleneklerini koruyan bir çevredir”diyor. Yaşar Hanım ve arkadaşının gittikleri köyde   kadınların   toplandığı   ve   eşyalarını yıkadıkları   bir su vardı. Suyun başında   bir hayli   kadın toplanmış.

Bu arada Naci Bey’in   eşi   bir aksilikten dolayı Êzîdî Kürdlerin   pek   hoşlanmadıkları   “L…… Ş”   tabirini kullanıyor. Bu tabir Êzîdî kadınlardan   birini   çileden çıkarıyor ve kadın   tüm gücüyle   bağırıyor ve hawar ediyor. Êzîdî bayan   kendi dinine hakaret edildiğinden dolayı delirmişti. Bu arada Êzîdî Kürdleri tanımayan Yaşar Hanım’da tecrübesizliğinden ve gençliğinden dolayı   “Ş…. Ş…   L” niye   böyle çıldırıyorsunuz diyor.   Êzîdî   bayan   Subay eşlerine   bir şey yapamayacağından   dolayı   beraberinden getirdiği     su kovasını yere vura vura kırıyor. Hıncını kovadan alıyordu. Yaşar Hanım sorunu anladığı zaman iş işten geçmişti.
ihsannuri4.jpg

Daha sonra büyüklerin ara girmesiyle sorun   çözülüyor.   Subay eşleri   ilk defa   Êzîdî Kürdlerle karşılaşıyorlardı.

15 gün sonra İhsan Nuri Farqin/Silvan   komutanlığına atanıyor. Naci Bey’i de Mardin’e atadılar.   Farqin’e   giderken   Batman Suyunu geçerken   Yaşar Hanım bir kaza geçiriyor, fakat İhsan Nuri ve arkadaşları zamanında   müdahale   ediyorlar.   İhsan Nuri’nin   Farqin     komutanlığı fazla sürmüyor.

Belli bir dönem sonra   İhsan Nuri’nin   görev yerini   değiştiriyorlar ve Siirt’te veriyorlar.

İlkbahar’da   İhsan Nuri’nin başında bulunduğu askeri birlik   Şiirt için yola çıkıyor ve   Xerzan üzeri   Siirt’te varıyorlar. İhsan Nuri’nin dayısı   Siirt’e   kalıyordu. İhsan Nuri   kendisine haber verdiğinden dolayı vardıkları gün   kendilerini bekliyor. İhsan Nuri ve Yaşar Hanım   bir kaç gün İhsan Nuri’nin dayısında kalıyorlar. Daha sonra kendilerine   bir ev bulup   taşınıyorlar. Ev İhsan Nuri’nin komutanı olduğu   karargâha yakındı.   İhsan Nuri’nin Karargah’dan   eve geliş gidişleri   fazla sürmüyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri ile tapma derecesinde birbirlerini   seviyorlardı. Yaşar Hanım ut çalıyor ve şiirler okuyor. Şiirleri okuduğu zaman mutluluğu   göklere   ve doruğuna çıkıyordu.

Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım Van’dan Bitlis’e kızını ve eniştesini   görmeye geliyor. Bir süre kaldıktan sonra   Yaşar Hanım’ı   kardeşlerini görmek  için beraberinden   Van’a götürüyor. İhsan Nuri 3 saat kendilerine refakat ediyor ve   daha sonra iki askeri beraberlerinden Van’a gönderiyor.

O dönem   Meclis seçimleri vardı. Betlis halkı   İhsan Nuri Paşa’yı   temsilcileri olarak meclise göndermek istiyorlardı. Bedlis’in eski     milletvekilisi olan     Yusuf Ziya Bey   buna karşı durmadı ve   desteğini verdi.

İhsan Nuri Paşa İntikam/Tole   adı altında   bir kitap yazmıştı.   Bu kitapta   Bedlis’in kurtuluşunu, Kürdlerin direnişi ve toleransı   konu ediliyordu. Bu kitap   o dönem bölgedeki askeri komutan olan Kazım Karabekir’in dikkatini çeker ve İhsan Nuri’nin yardımcısına “ben İhsan Nuri’nin kitabının hangi sayfasını açıyorsam ‘Yaşasın Kürdler/Bijî Kurd’tabirini görüyorum.” demiş.(Ne yazık ki bu kitap bugün elimize ulaşmış değildir. İmkanı   olan Kürd araştırmacıları ve Bedlis aydınları bu kitabı bulmak için çaba içine girerlerse sevinirim. Türk barbarları   bir dizi   Kürd kaynağını yok ettikleri gibi bu kitabı da yok etmiş edebilirler-Aso)

İhsan Nuri’nin     Kürd milliyetçiliği konusunda eğilimi   çok ileri boyutlardaydı. Kazım Karabekir   Mustafa Kemal Paşa’ya İhsan Nuri’nin   Kürd milliyetçiliği   konusunda bir rapor   gönderiyor.   Mustafa Kemal     İhsan Nuri’nin seçimlerden önce   komutanlık görevinden alınmasını ve silah ve eğitim görevine kaydırılması konusunda   talimat veriyor.

Yaşar Hanım Van’da   Bedlis halkının   İhsan Nuri’yi temsilcileri olarak Meclise göndermek   istedikleri duyuyor.   Yaşar Hanım İhsan Nuri’nin askeri görevinden kalmasını istediğinden dolayı buna karşı çıkıyor.

Yaşar Hanım Van’dan   Siirt’e döndükten sonra 1924 baharında   Bedlis askeri   komutanın yardımcısı Fahri Bey’in   eşiyle birlikte Botan   suyunu gidiyorlar. Annesi de bu arada kendilerini görmeye gelmişti.     O sıralarda     Yaşar Hanım’ın kardeşi Dr. Ali Haydar’da   Erzurum Kalesini   doktor olarak atanmıştı.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri yetenekleri ve cesurluğundan dolayı   askeri yapı içinde   çok seviliyordu.   İhsan Nuri, Yaşar Hanım ile evlenmek istediği zaman Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar   Yaşar Hanım’a “ İhsan Nuri devrimci ve yerinden durmayan bir adamdır, bir gün gelir sorunlara neden olabilir” diyor bacısına….

İhsan Nuri İstanbul’da olduğu zaman   İstanbul hükümetinin tutumunu beğenmiyor ve açık bir şekilde   askeri talimatları ret ediyor.   İhsan’ın bu tutumu   dillere destan oluyor.

İhsan Nuri korkusuz, kabiliyetli ve milletini seven bir insandı. İstanbul’da   Kürdistan Teali Cemiyeti   kurulduğu zaman   hemen     ilişkiye geçmiş ve Cemiyetin yayın organı olan “Jîn” de “Wilson Prensipleri ve Kürdler”   ana başlığı altında bir makale yazarak   Kürd halkının   ulusal ve doğal haklarını savunmaya başlıyor.

Ferid Paşa’nın   hükümeti yıkıldıktan sonra   Baku’ya giderek oradaki   komünist   devrimi destekledi.   Ermenilerle yapılan savaşta   yaralandı.   Daha sonra İhsan Nuri Paşa Çıldır’daki taburun başına getirildi.

En son   Siirt’ten Şırnak’a   gitti   ve orada   bir grup   cesur   Kürd subayı ile birlikte   Kürdistan’ın   bağımsızlığı için   silahlı direnişe geçtiler.

İhsan Nuri Şirnak’a gitmeden önce   Yaşar Hanım’a     annesi birlikte   abisi Dr. Ali Haydar’ın yanına   Erzurum’a gitmesini   istemişti.   Demek ki Siirt’ten ayrılıp Şırnak’a gitmeden   önce   belli   bir   planları vardı.

İhsan Nuri Paşa   Şirnak’ta olduğu zaman Yaşar Hanım’a yazdığı bir mektupta   “ayrılıklarının kendisini çok üzdüğünü ve hemen   Siirt’i terk ederek   Erzurum’a gitmesini” istiyor.

Yaşar Hanım   İhsan Nuri’ye gönderdiği   pantolonun cebine   bir mektup   koyuyor ve ihsan Nuri’nin mektubu   bulduğunda   sevineceğini   düşünüyor.

Rumeli halkından olan İsmail Hakkı adında bir subay İhsan Nuri Paşa ile     birlikte merkez karargâhta çalışıyordu.   Kazım Karabekir’in hemşerisi olduğundan dolayı   şimdi o   genel komutanın yardımcısıdır.
ihsan-Nuri-Paşa-700x335.jpg

İsmail Hakkı, İhsan Nuri adına   Yaşar Hanım’a bir mektup göndererek görüşmek istiyor. Yaşar Hanım kendisine verdiği cevapta   İhsan Nuri’nin Siirt’te olmadığını   Şırnak’ta   olduğunu söylüyor.

Daha sonra   İsmail Hakkı bir yaşlı kadını devreye sokuyor ve kadın Yaşar’ın evine gittiği zaman     kapı dışarı ediliyor.

Yaşar Hanım ile annesi     Siirt’te görev yapan   Dr. Ziya’nın eşini görmeye gidiyorlar. Dr. Ziya’nın eşi   kendilerine   “siz yeni tabur komutanın eşini görmemişsiniz, gidip görelim diyor”   ve birlikte   yeni tabur komutanın evine   gidiyorlar.

Yeni tabur komutanın evine   vardıkları zaman   eşi   bir hayli üzgün ve Dr. Ziya’nın eşine “iyi yaptın   hanım efendileri getirdin” diyor.

Yaşar Hanım atmosferi görünce   Tabur Komutanının eşine   “bir şeyler mi oldu? Siz niye   üzgünsünüz?” diye   sorar.

Komutanın eşi   “Buyurun oturun, kızım bir şey yok, gamlı ve kederli olmayan insan mı var” diyor

Tam o arada   bir askeri yetkili yüksek bir sesle   “Hanım Efendi deniliyor ki, İhsan Nuri, Rasim ve   Xurşid Beylere   idam cezası verilmiş”….

Yaşar   Hanım delirmiş bir vaziyette   dışarı   çıkarak askeri yetkiliye   “Ne diyorsun?   Kimlere idam cezası verilmiş? Niçin? Niçin?” diye soruyor.

Bu sözü   söyleyen asker ortadan kayıp oluyor. Bu arada bir asker devreye   girerek “Bu Siirt halkı   her gün bir şeyler uyduruyor ve sonrada bakıyorsun   temeli yok.   Bu mesele de böyle oldu” diyor.

Orada bulunan bayanlar   Yaşar Hanım’ı   sakinleştirmeye   çalışıyorlar. Fakat, Yaşar Hanım ağlamaya devam ediyor.   Yaşar Hanım   askerin söylediklerine   inanıyordu. Çünkü   İhsan Nuri’den   dinlediği bazı şeyleri bu askerin söyledikleriyle birleştirdiği zaman   söylenenler aklına yatmıştı. Yaşar Hanım’ın tüm dünya da   tek umudu İhsan Nuri’ydi, o da   elinden uçmuştu..

Yaşar Hanım ile   annesi hemen evlerine   gittiler. Rasim Bey’in eşi ve   bacısı da   onlara geldiler. Rasim Bey’in eşi   komutanlığın kendi hizmetlerine verdiği askeri geri aldığını söylüyor.   Hepsi birlikte ağlıyorlar. Yaşar Hanım’ın   evi tam bir matem hane ye dönmüştü.

Yaşar Hanım’ın da hizmetine verilen   Muhammed   isminde bir asker ertesi günü geliyor, Yaşar Hanım’a   “bizi   askeri kışlaya   çağırdılar. Bundan sonra bizim yerimize   jandarma gelecek, eğer bir kusurum olmuşsa kusuruma bakmayınız” diyor.

Askerler gittikten     iki saat sonra     iki jandarma subayı   Yaşar Hanım’ın evine geliyorlar.

Subaylardan   biri Yaşar Hanım’a “ siz bugüne kadar orduya bağlıydınız, bundan sonra jandarmanın gözetimi altında olacaksınız. Askerlerin yerine   size iki jandarma   göndereceğiz. Kendilerine talimat verilmiştir diğer askerler gibi siz hizmet edecekler” diyor.

O günlerde   Yaşar Hanım   ağlama dışında bir şey yapmıyordu.   Askerde üzgündüler.   Yaşar Hanım   onlara İhsan Nuri’yi sordu. Onlarda   nereye gittiğini bilmediklerini söylüyorlar.

Yaşar Hanım askeri subaya   “benim burada kimsem yok, Erzurum’a   kardeşimin yanına gitmek istiyorum” diyor.

Subay ise Yaşar Hanım’a “ hepimiz   sizin kardeşleriyiz, ne istiyorsanız   yaparız, fakat Erzurum’a   gitmek için   Vali’den izin almanız lazım” diyor.

Asker ve subaylar bahçe dolaşıp kendi aralarında konuşurlarken   Yaşar Hanım   onları dinliyor. Bir subay   “İhsan Nuri Bey çıldırdı, nasıl böyle bir işe kalkıştı?” diyor.

Bir diğer subay “Biz İhsan Beyi tanıyoruz, mücadeleci, cesur ve alim bir adamdır. Bekleyelim hele bu işin altında ne çıkar? Onu tanıdığımız kadarıyla temelsiz işlere kalkışmaz” diyor.
O sıralarda da Dr. Ali Haydar Erzurum’dan sürekli olarak peş peşe telgraf gönderiyor Yaşar Hanımın, annesinin ve İhsan’ın durumunu soruyordu.

Bir gün Dr. Ziya’nın eşi gelip Yaşar Hanım ile birlikte doktora gidiyorlar. İffet Hanım evde kalıyor. Askerler gelip ev de detaylarına kadar bir arama yapıyorlar, fakat bir şey bulmuyorlar.

Yaşar Hanım eve döndükten sonra annesinden yaşanan gelişmeleri öğreniyor. Hemen o esnada annesi Vali’ye giderek Erzurum’a gitmek için izin istiyor.

Vali, Yaşar Hanım’ın annesine “ Hanım Efendi enişteniz niye bu işi yaptı? Biz hepimiz okumuş insanlar olmamıza rağmen bu koltukları zar zor yönetiyoruz. Dağlarda yaşayan cahil Kürdler nasıl bu işleri yönetecekler? diyor.

İffet Hanım ise “Vali Bey biz kadınız bu işlerden anlamayız. Eniştem ne yaptı ve şimdi nerededir bilmiyoruz. Ben şimdi sizin yanınıza kızımı alıp oğlumun yanına Erzurum’a gitmek için izin almaya geldim” diyor.

Vali “Hanım efendi, şimdi olmaz. Siz evinize gidiniz ve benim cevabımı bekleyiniz” diyor.

İffet Hanım “Vali Efendi niçin bekleyeceğiz? Biz bir suç mu işledik? diye soruyor.

Vali: “bende bilmiyorum. Ben devletin bir memuruyum ve devletin talimatları doğrultusunda hareket ediyorum. Şimdilik evinize gidin ve cevabımı bekleyiniz” diyor.
ihsan-nuri-peyker1.jpg

Bir gün Yaşar Hanım evin bahçesinin duvarı arkasında yoldan geçen öğrencilere bakıyordu. Tam öğrenciler evin önüne geldikleri zaman bir öğrenci “bir gün gelecek İhsan Nuri Bey bu şehrin başına geçecek” diyor.

Sürekli kaygı ve korku içinde yaşayan, zamanının büyük bir kesimini ağlama ile geçiren Yaşar Hanım’a öğrencinin söyledikleri büyük bir umut vermişti.

Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Anlatıyor(2)

Aso Zagrosi

Rasim Bey’in eşi ve bacısı   sık sık   Yaşar Hanım’ın evine geliyor, Kuran okuyup   İhsan Nuri ve arkadaşları için dua ediyorlardı.

Bir gün   10 yaşlarında   bir çokuk Yaşar Hanım’ın evine geliyor ve cebinden çıkardığı   bir mektubu çıkararak     vererek “Bir Kürd lideri bu mektubu size   gönderdi ve cevabınızı bekliyor” diyor.

Yaşar Hanım mektuba bir göz gezdirdikten sonra, devletin   bu oyunu olduğunu düşünerek   çocuğa   “benim okumam yazmam yok” diyor.

Çocuk ben size okuyayım   diyerek başlıyor mektubu sesli bir şekilde okumaya…. “Kürd lideri”     Yaşar Hanım’a “ Eğer   eşinizin yanına gitmek istiyorsanız,   sizi göndereceğim. Eğer paraya   ihtiyacınız varsa   haber gönderin. Siz   İhsan Nuri’nin   eşisiniz.   Eğer bir emriniz varsa     yerine getirmeye hazırım.   İhsan Nuri biz Kürdlerin özgürlüğü için yaşamını büyük bir tehlikeye soktu” diyor.

Yaşar Hanım çocuğa “bu ağa kimdir?   Nerelidir?   Ne Yapıyor?” diye soruyor.

Çocuk   ağanın   ismini vermeksizin “büyük bir liderdir ve iktidar sahibidir. Siz ne isterseniz sizin için yerine getirecektir” diyor.

Yaşar Hanım daha da kuşkuya düşerek : “Ben eşimin yanına gitmek istemiyorum ve benim paraya da ihtiyacım yok” diyor.
ihsan1.jpg

Söz konusu olan çocuk   ikinci defa   yine benzer bir mektupla yaşar Hanım’a geliyor ve aynı cevabı alıyor.

Yaşar Hanım bu arada kendi kendisine “eğer kendisine ihanet edilmese Kürdler kolay kolay İhsan’ı terk etmezler” diyor.

Ağa   iktidar sahibi   bir aşiret lideriydi. Devlet kendisinden şüpheleniyor ve Siirt’e çağırarak tutukluyor………

Bir akşam Yaşar Hanım, annesi İffet ve hizmetçileri Emine evde oturuyorlar ve   kapıları çalınıyor. Emine kapıyı açtığı zaman   iki çarşaflı kadını karşısında buluyor. Kadınlar   Yaşar Hanım ile görüşmek istiyorlar.

Yaşar Hanım ile annesi bahçenin kapısına   gidiyorlar.   Kapıda   bekleyen çarşaflılardan biri “Hanim efendi biz kadın değil   erkeğiz,   askerlerin dikkatlerini çekmemek için   kadın kılıfına girdik. Biz bugün Tillo dağlarında   geçerken   İhsan, Rasim ve Tevfik Beyleri gördük, sağlık durumları iyi, bize Haci Musa Beylere gideceklerini söylediler” diyor.
Bu arada   Yaşar Hanım’a   bir dürbin   uzatıyor ve İhsan Nuri   sizin bize inanmanız için bunu verdi, diyorlar.

Yaşar Hanım   dürbini kontrol ettikten sonra ağlamaya başlıyor. Bu arada     gelen aracılardan biri hemen devreye girerek : “İhsan Nuri sizin   hemen kardeşinizin yanına gitmenizi istiyor,   kendilerini merak etmemeniz ve Allah izin verirse   kısa bir süre içinde   görüşeceğinizi söyledi”   diyor.

Yaşar Hanım’ın annesi   gelenlere “çocuklarım size teşekkür ediyorum” diyor.

Aracıların   sözünü ettikleri yer   Siirt şehrine çok yakın. İhsan Nuri   her tarafta aranmasına rağmen   eşine   haber göndermek için   şehrin yakınına kadar gelmişti.

“Haci Musa Bey’in yanına gidecekleri” meselesi bir hedef şaşırtma   olabilirdi. Ama sonuçta     Yaşar Hanım   İhsan Nuri’den bir haber   aldığından   dolayı bir hayli memnun olmuş ve gözlerine   uyku girmiyordu. Gece kapılarında bekleyen jandarmalar   bir kurşun sıkıyor ve Yaşar Hanım hemen panik içinde dışarı fırlıyor. Öyle   sanıyor ki   İhsan Nuri eve geldi ve   askerler   ona   kurşun sıktılar…..   Yaşar Hanım dışarı çıkıp   jandarmalarla konuştuktan sonra kaza kurşunu olduğunu anlıyor ve rahatlanıyor.

Kısa bir süre sonra Siirt Valisi Yaşar Hanım’a   Erzurum’a   gitmesi için icaze veriyor. Yaşar Hanım hemen   var olan tüm eşyalarını satarak, Annesi, hizmetçisi Emine, Rasim Bey’in eşi ve bacısıyla Erzurum’a   giden bir kervan   ile birlikte Siirt’i terk ediyorlar.

Siirt’e bir Kürd lideri Kervancı başına   “bu kadınları   sağ ve selamet Erzurum’a götürmesi konusunda   talimat vermişti ve bir aracı vasıtasıyla Yaşar Hanım’ı da bilgilendirmişti” ……..

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre   Kervancı başının     Kervanı Siirt yakınlarında   devlet güçleri tarafından   durdurulmuş ve beklemeye   alınmıştı.   Kervancı başı Kervanını yanındaki adamlara bırakarak   çok küçük bir grup   ile Yaşar Hanımlarla yollara düşüyor.

Uzun, zahmetli ve sorunlu bir yolculuktan sonra   Kervan   İhsan Nuri’nin şehri olan Bedlis’e varıyor.

İki yıl önce bu şehirden geçtikleri zaman İhsan Nuri’nin   akrabaları tarafından   görkemli bir şekilde   karşılanmış ve İhsan Nuri’nin akrabalarından birinden kalmışlardı.

Fakat bu sefer   durum tümden değişmişti. Yaşar Hanım çok küçük bir Kervan ile   şehire gelmiş ve İhsan Nuri’nin   akrabalarına gitmemişti….   Gördükleri   insanlar hüzünlü ve kederliydiler.

Bu arada   yoldan geçen bir   Bedlisli   “Bayanlar eşleriniz bu devletten ne zarar gördüler, sınırda İngilizlere teslim oldular” diyor.

Yaşar Hanım   yoldan geçenin bu sözlerine     pek hoşlanmıyor ve kızıyor.

Yaşar Hanım’ın annesi   İffet: “ Kızım sen deli mi oldun? Senin onun söylediklerinden memnun olman lazım.   İhsan Nuri ve arkadaşları sınırı aşarak kurtuldular. O İhsan Nuri’nin hemşerisidir. Bu şekilde   bize mesaj verdi ve ona teşekkür etmek lazım “ diyor.

Yaşar Hanım ,   Rasim Bey’in   eşi ve bacısı   İffet hanımın söylediklerine   sevindiler ve birbirlerine   sarılıp   kucaklaştılar………….

Uzun bir yolculuktan sonra Kervan   Palandöken   Dağlarını aşarak   Erzurum’a varıyor.
Halis-Ihsan_Nuri-Ferzende-2.jpg

Yaşar Hanım   Erzurum’a vardıktan sonra   her ne kadar abisi Dr. Ali Haydar’ı   göreceğine   sevindiyse de kendisini   yabancı hissetmeye başlıyor. Siirt’teki evinden ve eşinden kopma duygusu   onu   derinden   etkiliyordu. Sanki Yaşar Hanım’ın   cesetti Erzurum’a gelmişti.

Dr. Ali Haydar   Erzurum’da   Hakkı Paşa’nın evini kiralamıştı.   Kervancılar, Hakkı Paşa’nın evini sorarak buldular.   Eve vardıkları zaman Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi kucağında kardeşi oğlu olduğu   halde   dışarı çıktı ve Yaşar Hanım’ı karşıladı.

Kervancılar onlardan ayırarak   konaklama yerlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi ve bacısı ise   Rasim Bey’in Erzurum’daki   amcasının oğlunun evine gittiler.

Yaşar Hanım ve annesi geniş olan evin bahçesinde   hasretle Hayri ile kucaklaştılar.

Yaşar Hanım evin avlusuna girdiği zaman   kardeşinin eşi Sediqe’yi gördü ve Yaşar Hanım’ı görmezlikten gelerek     bir odaya giriyor. Bu durum   Yaşar Hanım’ın var olan dertlerini daha da   deşiyor.

Yaşar Hanım   karşı karşıya kaldığı tabloyu görünce bir andan kardeşlerini   unutarak geri gitmek istiyordu,   ama nereye?

O esnada   Hayri   Sediqe’ye seslenerek “Annem ve bacım geldiler” diye..

Sediqe dışarı çıkarak   sanki gelişlerinden haberi yok gibi yaptı ve   gidip kendileriyle kucaklaşıyor.

Dr. Ali Haydar   evde değildi.     Askeri kışlanın merkezi Erzurum’un dışındaydı, kendisine   telefon ile   bacısı ve annesinin geldiğine dair haber verdiler.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre   Dr. Ali Haydar’ın   eşi onların   o gün   Erzurum’a ulaşacağını bilmesine ev de   aşçı olmasına rağmen   hiç bir yemek hazırlamamıştı.
Yani buz gibi bir karşılama….

O günlerde Erzurum’da   küçük deprem sarsıntıları oluyordu.

Şehir halkı   evlerini terk ederek şehir dışında çadırlarda yaşıyordu. Evlerin   bir kısmı yıkılmış ve bazı evlerin duvarları   çatlaklarla doluydu.

Bir kaç   saat sonra   Dr. Ali Haydar’da   eve geliyor, kardeşler içtenlikle kucaklaştılar.   Yaşar Hanım ağlamaklı bir şekilde   yaşanan tüm gelişmeleri kardeşine anlatıyor.

Dr. Ali Haydar     Yaşar Hanım’ın ağlamasını durdurmak   için bir hayli dil döküyor. Evinin   Yaşar Hanım’ın   evi de olduğu ve bir aile ve kardeş olduklarını   durmadan tekrarlıyor..

Yaşar Hanım ise   “evim ve hayatım Siirt’te kaldı”   demeye devam ediyor.

Yaşar Hanım belli bir dönem eski elbiseler içinde ve   odasına   kapanıyor.   Abisinin evine gelen   insanlardan kaçıyor ve hiç kimse ile görüşmüyor..

Eğer birileriyle   yan yana gelse “hemen   İhsan’ını” anlatıyordu ve nerede olduğuna dair merakını açıyordu.

Yaşar Hanım’ın odasına çekilmesi ve kendini izole etmesi kardeşlerinin   eleştirilerine de   neden oluyordu.

Bir gün   Ali Haydar   bacısını   eski elbiseler içinde   görüyor ve kendisini   eleştiriyor ve hatta “seni   bu elbiseler içinde gördüğüm zaman utanıyorum, kendine gel!! Eskide İhsan mı vardı? İhsan gitti ve sende evine geldin.” diyor.


Bu arada Dr. Ali Haydar   Yaşar Hanım’a     “bir gün sonra komutanın evinde Mevlut var,   benim hatırım için   annem ve eşimle   oraya git” diyor.

Her ne kadar   Yaşar Hanım   gitmek istemiyorduysa da abisinin   ısrarlarından dolayı   ertesi günü   yeni elbiselerini giyerek komutanın   evine   gidiyorlar.   Komutanın evindeki Mevlut’ta geniş bir katılım olmuştu.   Yaşar Hanım’ın yakınında   oturan bir kadın   diğer bir kadına Yaşar Hanım’ı göstererek : “bu kadının kocası devlete ihanet etti ve kaçtı. Devlet onu idama mahkum etti.” diyor.   Bu sözleri söyleyen   Dr. Ali Haydar’ın ilaç imalat eden   adamının eşiydi.
ihsannuri4.jpg

Albay’ın eşi   bayana dönerek “Niçin   böyle şeyler anlatıyorsunuz? Sabredin bakalım   bizim eşlerimizin başına ne geliyor?” diyor.

Yaşar Hanım bu sözleri duyduğu zaman dünya başına   yıkılıyor ve hemen annesine ve     Sediqe Hanım’a dönerek   “hemen   gidelim”   diyor.   İffet Hanım   tüm yaşananlardan habersiz olduğundan “biraz daha kalalım” diyor.   Konuşmaları   duyan komutanın   eşi   yeni bir oda   hazırlamak istedi, fakat   Yaşar Hanım kabul etmiyor ve   eve dönüyorlar.

Yaşar Hanım   tüm   söylenenleri   annesine de aktarıyor.
Ali Haydar   eve geldiği zaman   Yaşar’ın ağlamaklı   durumunu   görünce   merak ediyor ve annesine   durumu soruyor.
Annesi tüm yaşananları anlatıyor.   Ali Haydar   hemen ilaç imalatçısına giderek “ eşine ve bacılarına sahip çık” diyor.   Ona     eşinin   söylediklerini   aktarıyor.   İlaç imalatçısının   eşi   Yaşar Hanım’a gelip özür diliyor. Fakat     onun   söyledikleri   Yaşar’ın yaralarını deştiğinden dolayı   sözde onun     özrünü kabul etmesine rağmen,   realite de ise ona   kızgındı…

Bu olaydan   sonra   Yaşar Hanım yeniden   odasına   kapanarak kendini   izole etmeye başlıyor.
Yaşar Hanım’ın   tek dert ortağı     Rasim Bey’in   eşi ve bacısıydı.   Rasim Bey’de   İhsan Nuri ile birlikte   direnişi örgütleyenlerden biriydi.

Yaşar Hanım   bir   önceki gece   rüyasında   İhsan Nuri’yi görmüş ve İhsan kendisine iki mendil hediye etmişti.

Yaşar Hanım   bu rüyasını eve gelen   Rasim Bey’in   eşine ve bacısına açıyor. Rasim Bey’in bacısı “ başına sardığın   mendil   eşinle   bir birinize kavuşacaksınız,   cebine koyduğun ise   yakından bir mektup   alacaksın ondan” diyor.

Oda da bulunan Dr. Ali Haydar’ın   eşi araya girerek “İhsan artık   ölüdür!!! Nerede   olduğu   dahi kimse bilmiyor” diyerek   odayı terk ediyor.

Sediqe Hanım’ın bu tutumu   sohbet eden     3 bayanı da   üzmüştü.

Bu arada       hizmetçi   geliyor ve Yaşar Hanım’a   abisi   Dr. Ali Haydar’ın   kendisiyle konuşmak istediğini söylüyor.

Yaşar Hanım   misafir odasında bulunan abisinin yanına gittiği zaman abisi   cebinden bir mektup çıkarak “bak bu   el yazısı   İhsan’a mı ait”   diye soruyor. Yaşar Hanım mektuba bir göz atıktan sonra   hemen İhsan’ın   el yazısını tanıyor ve mektubu bağrına basıyor.

Dr. Ali Haydar     Yaşar Hanım’a “bu mektuptan kimseye söz etme, bakalım bu mektup nasıl geldi” diyor.

Yaşar hanım   mektubu okuduktan sonra yeniden misafirlerinin yanına dönüyor.   Onlara   bir şey     söyleyemiyordu. Her ne kadar     İhsan   Rasim Bey’den söz etmiyorsa da   onun da durumu iyi olmalıydı.   Mektup ‘tada   anlaşıldığı kadar Musul’da yazılmış. İhsan   sağlıklarının iyi olduğunu ve   Yaşar Hanım’ı Dr. Ali Haydar’a emanet ediyor.

Yaşar Hanım’ın söylemiyle   mektup “Karanlık dünyasına aniden  parlayan bir yıldız gibi” gelmişti.

Bir gün   gazete satıcısı   bağırarak   “isyandan” söz ediyordu.

Yaşar Hanım   hemen   Emine’yi gazete satın almaya gönderiyor.

Kürd devrimi   başlamıştı..

Şêx Saîd önderliğinde Kürdler direnişe geçmiş, devletin   elindeki kurumlara saldırarak   kanlı bir savaşı başlatmışlardı.

Yaşar Hanım anılarında   devam ile annesinin   Erzurum Kürdlerinden olduğunu ve kendisinin siyasetle bir alakasının olmadığını ve   eşi   İhsan ile mutlu bir yuva kurmak için evlendiklerini,   eşinin   yaşamını   kendi halkının kurtuluşuna   adadığını söyledikten sonra   Şêx Saîd   önderliğinden gelişen hareketin   kendisini   sevince   boğduğunu   yazıyor. Bu sefer   acıdan değil, ama   sevinç göz yaşlarını döktüğünü yazıyor.   Abisine   belli   etmemek için uğraşmasına rağmen becermediğini   söylüyor.   Bu arada   İffet Hanım’a     kızının mutluluğundan   pay aldığı görülüyor.

Yaşar Hanım   her gün gazete aldığını Kürdlerin   ilerlemesi     onu sevindirdiğini, fakat   kısa bir süre sonra Kürdler yenilgi aldılar, diyor. Kürdlerin   yenilgisi   Yaşar Hanım’ın yenilgisiydi. Yaşar Hanım yeniden   içine kapanıyor.

Bir gün Dr. Ali Haydar     Yaşar Hanım’a gelerek   “İhsan Nuri’nin akrabası   Yakup Bey seninle görüşmek istiyor” diyor.

Yaşar Hanım Yakup Bey’i çok içten karşılıyor. Fakat, kendisini şahsen tanımıyordu.   Onun İhsan’dan   bir haber getireceği umudunu taşıyordu.   Hal   ve hatır sorduktan sonra   ailenin   durumunu soruyor.

Yakup Efendi “çoktan evden ayrıldığını ve Bağdat’ta   gittiğini” söylüyor.

Yaşar Hanım   hemen   “İhsan ile görüşüp görüşmediğini” sorar..

Yakup Bey : “İhsan ile görüştüğünü ve durumu çok iyidir. Irak Kralı’nın   danışmanlığını yapıyor. Eğer istersen seni onun yanına götürürüm” diyor.

Yaşar Hanım: “Elbette   İhsan’ın yanına gitmek istiyorum” diyor.

Yakup Efendi : “ siz İhsan yanına gitmek istiyorsunuz. Şimdi bazı işlerim var. Beni askeriye istiyor. Van’a gideceğim, annemi buraya   getireceğim ve   seni İhsan Nuri’nin yanına   götüreceğim” diyor.

Yaşar Hanım sabırsızlıkla “Ne zaman döneceksiniz?” diye sorar.

Yakup Efendi: “Bir ay içinde döneceğim.   Acaba Dr. Ali Haydar   sizin eşinizin yanına   gitmenize izin verir mi? diye   bir soru   sorar.
Yaşar-Hanım1-700x335.jpg

Yaşar Hanım: “Elbette   abim istemiyor, fakat kimse benim   eşimin yanına     gitmemi engelleyemez” diyor.

Yakup Efendi kalkıp vedalaşıyor ve Van’dan döndükten sonra   yeniden   Yaşar Hanım ile ilişkiye geçeceğini söylüyor.

Yaşar Hanım’da   kendisine     “dört gözle   dönüşünüzü bekliyorum” diyor.

Yakup Efendi’nin   gelişi ve   geri dönüp Yaşar   Hanım’ı   İhsan Nuri Paşa’nın   yanına   götürme sözü Yaşar Hanım’a   büyük   bir umut vermişti.   Yaşar Hanım yeniden müzik ile uğraşmaya başlıyor.

Yavaş yavaş   havalar ısınmaya   başladı, Dr. Ali Haydar ailesiyle birlikte yazın sıcaklığından kaçarak   Palandöken   Dağlarının eteklerinde   Boğaziç Zozanı denilen bir yerde   çadır açmıştı. Yaşar Hanım   Yakup Efendi’nin   geri gelmeyişinden çok rahatsızdı.   Zozan’a   gittikleri zaman   evin koruması ile   görevli olan askere   eğer   Yakup Efendi   adlı birisi gelirse   hemen Palandöken Zozanlarını   getirmesini istiyor.   Yakup Efendi’nin gelmeyişi   Palandöken’deki Boğaziç Zozanlarını da   Yaşar Hanım’a   zindan etmişti.   Erzurum’dan gelen herkese   Yakup Beyi soruyordu. Fakat   ondan hiç bir haber   almıyordu.

Daha sonra ortaya çıktı ki   Yakup Efendi Askeri Kışladadır,   Bağdat’ta   gidişi ve   İhsan Nuri Paşa ile görüşmesi yalandı. Yakup Efendi’nin   Yaşar Hanım ile görüşmesi   Yaşar Hanım’ın ve   ailesinin ne düşündüğünü öğrenmek ve Kürdler üzerine bilgi toplamak içindi.

Yakup Efendi,   İhsan Nuri Paşa’nın   dayısının kızıyla evli olan birisinin kardeşiydi ve aslen Vanlıydı.


Dr. Ali Haydar ve   bir başka doktor arkadaşının   görev   yerleri değiştirildi ve kendilerine   Bedlis Kürdlerinin silahlarını   toplama görevi veriliyor.   Dr. Ali Haydar   Bedlis’e     gittiği zaman evin   bir bölümü boş kalmıştı. Boş kalan bölümü   Dr. Nuri Bey adlı bir arkadaşına vermiş ve ailesine   göz kulak   olmasını istemişti. Dr. Nuri Bey ve   eşi   Minewer   gelip   eve   yerleşiyorlar. Süreç içinde   Minewer     Yaşar Hanım ile arkadaş oluyorlar.

Sonbahara   doğru   bir asker gelerek “Hanım Efendi  Erzurum   halkı isyan etmiş.   Devlet   sokağa çıkma yasağı   ilan etmiş, asker ve memurların   evlerini korumak amacıyla   yeni birlikler gönderilmiş” diyor.

Kendi içine   kapanan ve dünya ile ilişkisini kesen   Yaşar Hanım “Kürdlerin bu yeni isyanını duyunca   yeniden canlanıyor ve sevinmeye başlıyor”…..

Erzurum halkı   kadın, erkek ve gençleriyle   sokaklara   dökülmüştü.       Silah sesleri her taraftan geliyordu.   Askerlerle   isyancılar arasında   ciddi bir   güç dengesizliği vardı.   Askerlere   ateş   emri verilmişti. Fakat, Erzurum kadınları cephenin   ön saflarında yer aldıklarından ve sürekli askerlerle   iletişim   içinde olduklarından   dolayı askerler kurşun sıkmıyor ve subayların   fermanlarını dinlemiyorlardı. Kadınlar askerlere: “ Evlatlarımız!!!   Biz sizin anneleriniziz, size şu memelerimizle süt verdik. Eğer annelerinizi öldürmek istiyorsanız   işte bizim   sinemiz   sıkınız” diyorlardı.

Askerler     subayların emirlerini dinlemiyor ve   isyancılara ateş açmıyordu.

Erzurum Valisi   direnişçilerle   doğrudan temasa geçerek, zaman kazanmak için   onlardan   yana olduğu imajını   kendisine vermeye çalışıyordu. Bu arada Sarıkamış’tan   askeri   güç   bekliyordu.

Belli bir dönem sonra   Erzurum dışından bir dizi   askeri birlik Erzurum’a giriş yaptı ve   her tarafta   katliamlara giriştiler. Bir çok kadın ve erkek öldürüldü. Her tarafta yaygın tutuklamalara giriştiler.

Bir kaç gün sonra   Ankara’dan   Orfi Mahkemesinin heyeti Erzurum’a geldi.   Mahkeme bir kadın için   idam kararı verdi ve iki kadın içinde ömür boyu   hapis…. İki kişiyi sokak ortasında   asmışlardı.

Yaşar Hanım’ın   söylemiyle “Tüm umutları   kısa   vadeli” oluyordu, Erzurum Direnişi de uzun sürmemişti.

Bu arada     “İhsan Nuri’nın sınırda   öldürüldüğüne” dair   bir   haber   haber yayılıyor ve   daha sonra    ölen Kürdün İhsan   Nuri   olmadığı,   İhsan Nuri’nin arkadaşı Rasim Bey olduğu anlaşılıyor.

Dr. Ali Haydar   Erzurum’daki ailesinden     Erciş’e   gelmelerini istiyor. Yaşar Hanım, Sediqe ve   İffet Hanım   satabildikleri eşyaları   satıyor ve geriye   kalanları da   Dr. Nuri Bey’e vererek     Erzurum’dan   Erciş’e doğru yola çıkıyorlar.

Tüm yollar   Kürd   Direnişçilerinin   elindeydi.   Kürd köylerinden ve yerleşim alanlarından geçtikleri süre içinde   hiç bir sorun ile karşı karşıya kalmadılar.   Kimse   kendilerini soymadı.   Arabaları   kullananların   Kürd direnişçileriyle ilişkileri vardı.     Yaşar Hanım ve beraberindekiler Patnos’a vardıkları zaman     Patnoslular     bunların   soyulmadığına şaşırmışlardı.   O yollarda geçen   tüm askeri birlikler   saldırılara uğruyor ve soyuluyordu.

Dr. Ali Haydar’da   bir   kaç asker ile birlikte onları karşılamak için Patnos’a gelmişti. Dr. Haydar     ailesini   sağ ve selamet   görünce   seviniyor ve “ Acımasız Kürdler yoldan geçen   asker ve jandarmaları dahi   soyuyorlar. Sizleri çok merak ediyordum.   Sizlere Erciş’e   gelmeniz için haber gönderdikten sonra pişman oldum” diyor.

Yaşar Hanım gülerek: “Beyim niçin korktun? Ben onlarla birlikteydim. Eğer Kürdler yolumuzu kesmiş olsaydı kendilerine ‘İhsan Nuri’nin eşi olduğumu söylerdim, bizim savunmamızı üstlenir ve bizi buraya getirirlerdi” diyor.

Dr. Ali Haydar gülerek: “Evet küçük hanım sen de   bir ata biner   ve eşini bulmak umuduyla   onlarla birlikte   giderdin”   diyor.

İffet Hanım “Allah etmesin!! Sağ ve selamet içinde geldik ve kimse ile karşılaşmadık” diyor.

Sediqe Hanım: “ Gerçeği söyle Yaşar   sen onlarla gidermiydin?”diye sorar..

Yaşar Hanım:” İhsan’ı soracaktım. Eğer İhsan’ın nerede olduğunu bilseydiler, elbette   onlarla beraber giderdim”   diyor.

Sediqe Hanım, Yaşar’a “sen hep bu boş hayallerle yaşıyorsun” diyor.

Sonuç olarak o gece   Patnos’da kalıyorlar ve ertesi günü   askerlerin koruması altında   Erciş’e   gidiyorlar. Erciş’te oldukları zaman   Yaşar Hanım     subay eşleriyle   ve askerlerin gözetimi altında Van gölünün kenarındaki   meyve   bahçelerine gidiyor ve   oralarda     zamanlarını geçiriyorlardı.

Dr. Ali Haydar’ın evi Erciş Belediye’sinin tam karşısında bulunuyordu. Bir gün   Yaşar Hanım sokaklarda   sesler duyuyor ve pencereden   dışarı bakarken   askerler   bir Kürdün   kesik başını   getiriyorlar. Bu kesik baş Erciş bölgesindeki   Kürd Direnişinin Komutanı olan   Şukur’a aitti. Komutan Şukur’un   kesik başını Belediye binasının duvarına çivilerle astılar.
Şukur sorumlusu olduğu bir Kürd birliği ile bir çeşmenin başında   mola veriyor ve tuzağa düşürülüyor. Askerler   onları   aniden kurşun yağmuruna tutuyor. Şukur   ağır yaralanıyor.   Arkadaşları onu kurtarmaya çalışıyorlar, fakat beceremiyorlar. Şukur sağ     bir şekilde   devlet güçlerin eline   düşüyor.   Yetkili Türk subayı   Şukur’un   başını     sağ olmasına rağmen kesiyor.
ihsan-nuri.png

Komutan Şukur’un kesik başı   Yaşar Hanım’ı   çok kötü bir şekilde etkiliyor.


Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre     o yıllarda   Kürdistan’da bulunan   asker ve subay aileleri   korku içinde  yaşıyorlardı. Her an Kürdlerin büyük saldırılarına   uğrayacakları korkusu   herkesin ruhuna işlemişti. Erciş’de bulunan   subay aileleri     Kürdlerin Erciş’e   saldırıp   şehri   ele geçireceklerinden korkuyorlardı. Erciş halkı ise   Kürd savaşçılarının   faaliyetlerini   abartarak   propaganda   ediyorlardı.   Savaşın   Kürd   direnişlerinin   lehine   geliştiğini her tarafa   yayıyorlardı.   Bu durum ise   subay ailelerini   ciddi bir şekilde tedirgin ediyordu.

İhsan Nuri Paşa o dönemler   İran   tarafında     Agirî civarına   gelmişti.   Komutan   Şükrü’nün   Birliği   onu sınır boylarında   görmüştü. İhsan Nuri   Kürd aşiretleri arasında   dağıtmak   amacıyla   Xoybun’un bildiri ve açıklamalarını   kendilerine vermişti.

İhsan Nuri, Yaşar Hanım’ın Erciş’te olduğunu ve Yaşar Hanım’ın da İhsan Nuri’nin bölgede   olduğunu     bilmiyordu.

Broyê Heskê Tello  önderliğindeki   Kürd savaşçıları   Agirî civarında   düşman   güçlerine   karşı   sürekli ve sistemli saldırılardan bulunarak   günden güne   büyük başarılar   elde ediyordu.   Broyê Heskê Telo’nun   bu saldırıları   devlet güçlerini Erciş’teki taburu   Bazîde   aktarmaya   mecbur etti.

Erciş’ten Bazid’e doğru yola düştükleri zaman   Yaşar Hanım’ın   gözleri önüne   Bazid’te İhsan ile birlikte geçirdikleri   güzel günler   bir film şeridi     gibi geçmeye başlıyor.. O dönem İhsan   İran ve Türkiye sınır komutanıydı.   Bazid’e vardıkları zaman   Yaşar Hanım   daha önce   İhsan Nuri ile   oturdukları evi uzaktan görüyor ve içini   derin ve giderilmesi zor bir hüzün sarıyor.

Ev, yeniden Yaşar Hanım’ın   kalbindeki   yaraları   bir hançerle deşmişti.

Yaşar Hanım ailesi ile Bazid’e yerleştikten   belli bir dönem sonra   şehir de bir düğün   oluyor ve     bir dizi subay aileleri gibi   onları da davet ediliyorlar.

Yaşar Hanım ve   diğer   bir dizi   kadın   oturdukları   salon   Agirî Dağına bakıyordu. Agirî  Belediye Başkanı’nın eşi   AGİRÎ’ye bakarak   ve dağı işaret ediyordu.   Belediye Başkanın annesi   Yaşar Hanım’a: “ Doktor Bey’in bacısı   ben bu mendili salladığım zaman bil ki benim “ dedi. Belediye Başkanı’nın annesi bir kaç defa bu cümleyi tekrar etti, fakat Yaşar Hanım hiç bir şeyi   anlamadı.

Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadığından dolayı Belediye Başkanı’nın     annesine   gidip ne demek istediğini öğrenmek istiyordu.

Tam bu arada   Dr. Ali Haydar’ın eşi ve   Jandarma Komutanın karısı   araya giriyor ve Yaşar Hanım’ı alarak   düğünü terk ediyorlar.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “tam bir gözetim” altındaydı.

İhsan Nuri sınır boylarında İran tarafında Kürd aşiretlerinin içinde olduğu bir dönem Yaşar Hanım’ın Bazid’e geldiğine dair haber alıyor. Bu haberden sonra İhsan Nuri, AGIRÎ önderi İbrahim Ağa(Broyê Heskê Tello ) ya bir mektup yazarak: ”Eşim Dr. Ali Haydar Beyin   bacısıdır ve şimdi Bazid’tedir. Kendisine dikkat et ve ben   yakında geleceğim” diyor.

Broyê Heskê Tello’nun   eşi Rabiha Hanım Bazid Belediye Başkanı Mahmud Bey’in   bacısıydı.    Bazid halkı   İhsan Nuri uzakta olmasına   rağmen Agirî’ye geldiğini biliyorlardı.  

Broyê Heskê Tello    dağa çıkmadan önce eşi Rabiha Hanım’ı   annesinin   yanına bırakıyor. Belli bir dönem sonra   İbrahim Ağa   yanındaki bir Kürd savaşçıyla baskın yapıp   Rabiha Hanım’ı alıp Agirî’ye  götürüyor.

Türk devleti ve Dr. Ali Haydar   İhsan Nuri Paşa’nın İran Kürd aşiretlerinin içinde   olduğunu ve Agirî’ye  geçtiğini biliyorlardı.
Bazid çevresinde   Kürd   direnişçilerinin saldırıları   ciddi boyutlarda   artmıştı.

Türk devleti   Yaşar Hanım’ın   İhsan Nuri Paşa’dan   ayrılması için Dr. Ali Haydar üzerine   baskı   kurmuştu. Ondan   Yaşar Hanım’ın   talâk vermesini istiyorlardı.

Bir gün Bazid Jandarma Komutanı, Bazid   Bölge Askeri Komutanı, Tabur Komutanı ve ordunun   imamı   Dr. Ali Haydar’ın   rızasıyla   Doktorun evine geliyorlar.

Dr. Ali Haydar çok üzgün bir şekilde   Yaşar Hanım’ın odasına giderek: “Değerli bacım bugün ben sana bir öneride bulunacağım. Biliyorum bu önerinin senin tarafından kabul edilmesi çok zor olacak. Fakat, ne yapayım mecburum. Ben büyük kardeşinim ve babanın yerine sayılıyorum. Hiç bir zaman senin kötülüğümü istemem. Senin başına bu bela gelmeden önce ne güzel ve mutluydun.

Bak ben askeri bir adamım, yalnızca   üstlerimin emirlerini yerine getirmekle yükümlü değil,   devletin tüm emirlerini   yerine getirmek zorundayım. İhsan bir kaç yıldan beri yoktur. Nerededir? Ne yapıyor? Kimse bilmiyor ve sana da bir haber göndermiyor. O bireylerle   değil   devlet ile düşmandır. Devlet senin   İhsan ile olan ilişkilerini   koparmanı istiyor. Başka bir   şekilde söyleyeyim   senin onunla ilişkin   kalmasın”…diyor.

Yaşar Hanım abisinin   niyetini anlamıştı ve kendisine : “Ne demek   istiyorsun? Onlar niçin gelmişler? Amaçları Ne?   diye sorar.
kongreya-Xoybûn-Khoyboun.1927.libnan-1-641x483.jpg

Dr. Ali Haydar: “ Onlar senin   İhsan Nuri’ye talak atmanı ve özgürleşmeni istiyorlar” diyor.


Yaşar Hanım ağlayarak: “Hayır abi   hayır ben hiç bir zaman İhsan’dan ayrılmayacağım. Ben ile İhsan’ı ölümden başka hiç bir şey bizi ayıramaz. Güçlü bir devlet benim gibi çaresiz ve   bahtsız   bir insandan ne istiyor?   İhsan’dan korkuyorlar!! Abi sen benim babam yerinesin, benden böyle bir şey isteme…. İhsan ile ilişkilerimi kesmek ve ona vefasızlık yapmak? Ben yapamam bunları.. imkansızdır.”

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’ın iki elini tutarak: “Eşine karşı vefalı oluşunu ve bağlı olmana saygım var. Beni de mutlu ediyor. Fakat sorun   başka… Eğer sen razı olmasan devlet benim başıma bir bela getirir. Yalnızca kendini düşünme… Beni, anneni ve   bu çocukları düşün ………

İffet Hanım : “Haydar   Yaşar talak verse yada   vermese ne etkisi olacak? diye sorar.

Dr. Ali Haydar: “Anne can ben ne bileyim? Devlet böyle istiyor. İhsan   önemsenmeyecek   küçük bir iş   yapmamıştır. İki yıl önceki Kürd İsyanı, belli bir dönem önce Erzurum İsyanı   ve şimdi ise bu harekete önem vermeyelim. Bunların hepsi   İhsan’ın yürüttüğü faaliyetlerin   ürünüdür.”

Yaşar Hanım ağlayarak: “ Bunların İhsan ile ne alakası var? İhsan mı dedi ‘Kürdler ayaklanın’     İhsan nerede ve buradakiler nerede?” diyor.

Dr. Ali Haydar: “Doğrudur İhsan demedi ayaklanın, fakat   İhsan ve arkadaşları   Kürd ayaklanmasını   öncüleridir. İhsan gil başlattılar.   Uyuyan bir dev vardı uyandırdılar. Bir kaç yıldan beri Kürdistan’da   asayiş ve güvenlik kalmadı ve biz Bazid’te   Kürdlerin korkusundan   yatamıyoruz. 

Hatırlıyor musun bir kaç gün önce   sana anlatmıştım. Bazid’te bir Kürd   yakaladığı Şahin’i   pazarda   satıyordu, almak istedim   subay olduğumdan dolayı bana   satmadı. Çok daha ucuz bir fiyatta bir Kürd esnafına sattı. Ben kendisine nedenini sorduğum zaman ise   hiç korkmadan ‘sen Türk olduğundan dolayı   sana   satmıyorum’ dedi.

Yaşar Hanım’ın Anılarında: İhsan Nuri Paşa(3)
Aso Zagrosi

Dr. Ali Haydar konuşmasında devamla “sen Türk olduğundan dolayı   sana   satmıyorum” gibi sözleri   Kürdler anlamazlardı ve söylemezlerdi. Devlet, İhsan Nuri’yi çok iyi tanıyor. İhsan Nuri’den korkmak devletin hakkıdır. Bura da baldırı çıplak Kürdler   bizlere ve orduya   yaşamı     haram etmemişler mi? Kürdler tüm   geliş ve gidişleri tehlikeye sokmuşlar.

Eğer yarın vicdansız biri   devlete bir rapor verir ve İhsan Nuri’nin Kürdler aracılığıyla bizimle ilişki içinde olduğunu söylerse   nasıl kendimizi kurtaracağız?” diyor.

İffet Hanım “Vay oğlum  Haydar vay” dedi ve Yaşar Hanım’a dönerek “Kızım Yaşar sen kendi isteğinle bu işi yapmıyorsun. İhsan’ında   bu gelişmelerden haberi yok. Dinimize   göre talâk hakkı   İhsan’a aittir, o da seni boşamıyor.
Devlet güçlü ve iktidar sahibidir. Senin elinden ne geliyorsa yap. Madem ki   Ali Haydar   tehlikedir, bu tehlikeyi atlatmak için   gerekeni yap ve razı olsan senin   için ne zararı var? Sen hep İhsan’ın eşi olarak kalacaksın. İhsan’ında   sana hak vereceğine inanıyorum. Abin zor durumdadır ve eğer birileri ona   hakaret ederse yuvamız yıkılır. Sen bu işi gönüllü değil mecburi olarak yapmıyorsun. Kızım kalk, abinle beraber   git ve bu felaketin önünü al!!! Kalk kızım!!! Kalk”   diyor.

Yaşar Hanım: “Doğru   sözün ne   önemi var!!!   Önemli olan insanın gönlü!!!   Sözde de kabul etsem benim için çok zordur, fakat mecburum bunu yapmaya…..” diyor.

Yaşar Hanım abisine dönerek: “ Abi senin için sorun olmasın   nasıl istiyorsan öyle yapalım”   diyor.

Dr. Ali Haydar bacısını alnından öperek “bacı göz yaşlarını sil ve   gidelim “ diyor.

Dr. Ali Haydar önde ve Yaşar Hanım arkasında   devlet yetkililerin bulunduğu salona   gidiyorlar.

Yaşar Hanım kederli ve hüzünlü bir şekilde   salona girdiği zaman   ortalığı   uzun bir süre   bir sessizlik çöküyor.   Bir süre sonra   Tabur’un İmamı sessizliği bozarak: “Kızım Yaşar, bildiğin gibi   eşin İhsan     kanunlara sırt çevirmiş ve devlete baş kaldırarak yurt dışına   gitti. Nerede   olduğu da bilinmiyor.   Şeriata   göre   senin talakını istemenin önünde hiç bir engel yok. Devlet’te senden bunu istiyor.” diyor.

Yaşar Hanım   hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle: “mezhebimize göre talak erkeğin hakkıdır. Devlet benden talak vermemi istiyor.   Siz nasıl münasip   görüyorsanız öyle yapınız. Bundan daha fazla   söyleyebileceğim bir şeyim yok” diyor ve ağlayarak   solunu   terk ediyor. Yaşar Hanım annesi ve gelini   Yaşar Hanım’ı yatıştırmaya çalışıyorlar.   Devlet açısından Yaşar Hanım’ın Talak olayı da böylelikle gerçekleşiyor.

Yaşar Hanım   sürekli olarak çevresine   İhsan Nuri ile evli olduğunu, devletin yaptığı dine aykırı olduğunu   söylüyor.   Zaman ile   Yaşar Hanım’a gelen evlenme   tekliflerine bu cevabı veriyor.
ihsannn-1.jpg

Bu arada   devlet   Yaşar Hanım’ı da   Kürdistan’dan uzaklaştırmak için   Dr. Ali Haydar’a “Batı Anadolu’da”   görev veriyor.   Fakat belirli bir yer   hala tespit edilmiş değildi.

Dr. Ali Haydar ve tüm ailesi   Bazid’ten   Qerekose’ye   doğru askerler   koruması altında   yolla düşüyorlar. Qerekose’ye varmadan önce   AGIRΠ  tüm   muhteşemliğiyle   görünmeye başlıyor.

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a dönerek “Bu   dağ hangi dağdır? diye sorar.

Yaşar Hanım: “Agirî Dağı” diyor.

Dr. Ali Haydar   Agirî’ya dönerek  bir şiir   okumaya başlıyor:

“Ey sabah rüzgârı,
bir  sesi ,

ya benden   götür, ya ondan getir “   diyor.

Yaşar Hanım bu şiiri dinlediği zaman   hüzünleniyor ve   Dr. Ali Haydar’a   dönerek “abi   bu şiirle ne demek istedin? Bu şiiri ne için okudun?” diyor.

Dr. Ali Haydar: “ Hiç bacım son bir defa Ağrı ile vedalaşmak istedim” diyor.

Yaşar Hanım ve   ailesi Qerekose’den Tahir Kıriki’ye doğru   yola çıktıkları zaman   önden giden askerler   hemen   geri dönerek   isyancıların   yol üzerinde olduğunu ve hemen Qerekose’ye   dönmek gerektiğini söylüyorlar.

Dr. Ali Haydar hemen   öne   atılıyor ve bakıyor ki askerler   bir Kürd kadını ve erkeği   sorguluyor ve “isyancıların nerede olduğunu?” soruyorlar.

Kürd kadın ve erkek   “Kürd isyancılarını görmediklerine   dair yemin ediyorlardı” ……

Askerler onlara “ siz silahlarınızı ne yaptınız?” diye soruyorlardı. Onlarda   “silahları olmadığını” söylüyorlardı.

Yaşar Hanım ve annesi   askerlerin   kan içinde kalan   bu Kürdleri  öldürmelerinden korkuyorlardı. Dr. Ali Haydar   ileri giderek   iki Kürdü askerlerin elinden kurtarıyor ve askerlere : “ Bunları beraberimden götüreceğim” diyor.
Dr. Haydar araba içindeki yerini onlara bırakıyor ve kendisi   Yaşar Hanım’ın yanına geçiyor.
Bu arada askerlerin nöbet   süreleri bitiyor.   Yaşar Hanım abisine: “Bu fakirleri   ne   yapacaksın başlarına bir şey mi getireceksin?” diye   soruyor.

Dr. Ali Haydar: “ Sen   delirdin mi, ben onları askerlerin elinden kurtardım, biraz uzaklaşalım   serbest bırakacağım. Kendilerini tanımıyorum. Eğer   bunları orada   bıraksaydım askerler onları orada   öldürürlerdi. Biraz uzaklaşalım     bunları bırakacağız evlerine gitsinler” diyor.

Belli bir süre     yol aldıktan   sonra   doktor   iki Kürdü   serbest bırakıyor. Doktorun annesi   kendilerine   yol parasını veriyor.

Bu arada   Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanıma: “ Eğer şimdi İhsan savaşçılarıyla   yolumuza çıkarsa   onunla mı   gidersin yoksa bizim ile gelirsin? Eğer onunla gidersen devlet bana inanmaz, bana diyecekler ki   senin İhsan ile ilişkin vardı ve sen kendin bacını götürdün. Devlet beni tutuklar ve işkenceye tabi tutar. Senin     annem, beni ve çocukları düşünmen lazım, eğer İhsan   önümüze çıkarsa onunla gitme” diyor.

Yaşar Hanım   abisinin bu söyledikleri karşısında   şaşırıp kalmıştı. Abisine “ abi   sen ne   anlatıyorsun? İhsan nerede biz nerede? diye sorar..

Yaşar Hanım       abisinin     İhsan Nuri’nin   Ararat bölgesinde     olduğunu bildiğini ve kendisine   hiç bir şey söylemediğini   yazıyor. Kısacası   Yaşar Hanım   İhsan’ın bölgede olduğundan habersiz.

Yaşar Hanım   abisine hak veriyordu, ama   eğer İhsan ile   karşılaşırsa   nasıl onunla gitmezdi? Nasıl ondan ayrılırdı?

Yaşar Hanım yol boyunca hayallere dalmıştı.   Dr. Ali Haydar   Bazid’ten   ayrılmadan önce   bazı arkadaşlarına   telgraf ile yolda   olduğunu   bildirmişti.   Bizim yolcularımız   Hasankale’ye vardıkları zaman   Nuri Bey, eşi ve   daha başka   doktorlar     onları karşılamaya gelmişlerdi.

Bu arada     Dr. Nuri bey ve Minewer   Yaşar Hanım’ı   gördükleri zaman   şaşırmışlardı. Aniden “Yaşar Hanım!!! Yaşar Hanım!!!”   diyerek   şaşkınlıklarını ifade ediyorlar.
ihsannuri3.jpg

Dr. Nuri Bey’in eşi   Yaşar Hanım’a: “Biz   İhsan Nuri’nin   gelip   seni alıp götürdüğünü duymuştuk” diyerek sevincinden ağlamaya başlıyor.

Yaşar, Minewer’in   bu sözlerinden sonra   Rabiha Hanım’ın annesinin   Bazid’te   söyledikleri sözleri ve   abisinin   Agirî’ye   bakarak     okuduğu şiiri düşündü. Bu arada   Minewer Hanım     Yaşar Hanım’a   İhsan Nuri Paşa’nın   Agirî civarında olduğuna   dair bilgiyi veriyor.

Kimse Yaşar Hanım’a     İhsan Nuri’nin Agirî   çevresinde   olduğunu söylememişti. Herkes   onun bölgede   olduğunu biliyordu. Yaşar Hanım   bölgeden ayrıldığına   üzülmeye başlıyor.   Çevresiyle   ilişkilerini “İhsan Nuri’nin   bölge de olduğunu, bilmelerine rağmen söylememelerinden dolayı”   kesmişti.     Kendisine   karşı samimi     olmadıklarına     inanmıştı.

Yaşar Hanım ve ailesi   3 ay Erzurum’da kalıyor.   Hala Dr. Ali Haydar’ın görev yeri belli olmamıştı.

Erzurum çevresindeki Kürdler silahlı faaliyetlerini     yoğunlaştırmışlardı. Erzurum   çevresindeki devlet memurlarının   aileleri hepsi Erzurum’a   yığılmıştı. Hatta Bazid Jandarma Komutan’ının   eşi ve çocuklarıda   Erzurum’a gelmişlerdi. Jandarma Komutanın eşi     Yaşar Hanım’a: “ siz gittikten   sonra   Kürdler Bazid’e saldırdılar. Sizin içinde olduğunuz evi de kurşunlamışlardı ve az kaldı Bazidi ele geçiriyorlardı”diyor.  

Yaşar Hanım’ın   Bazid’ten ayrılması   İhsan Nuri ile   yeniden buluşma   umutlarını zayıflatmıştı. Bu arada   Dr. Ali Haydar’ın tayini Denizli’ye çıkıyor ve oradaki Hastane’nin   baş hekimi olarak atanıyor.

Bu sefer   Yaşar Hanım ve ailesi Denizli için yola düşüyorlar. Denizli’ye   gitmeden önce   İstanbul’a gidiyorlar.   İstanbul,   Yaşar Hanım’ın   çocukluk ve gençlik şehriydi. Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri’de   İstanbul’da   okuyordu.   Bir kaç gün İstanbul’da   kaldıktan sonra     Denizli’ye gidiyorlar.

Denizli   küçük, güzel, bağ ve bahçeleri olan   bir şehirdi. Her tarafta çeşmeler vardı.   Yaşar Hanım Kürdistan’dan   ve İhsan Nuri’nin   faaliyet içinde olduğu bölgeden ayrıldığından dolayı   çok kederli ve hüzünlü   bir   ruh haletine giriyor.   Abisi Dr. Ali Haydar   Yaşar Hanım’ın müziğe olan ilgisini bildiğinden dolayı   onu   bir müzik okuluna   kaydediyor.

Yaşar Hanım’ın müzik hocası kendisine “ daha önce hiç müzik ile ilgilendin mi?” diye bir soru sorar.

Yaşar Hanım ise: “Hayır, sıfırdan başlamak istiyorum” diyor.

Müzik hocası   dersleri   notaları öğrenmekle başlıyor. Bu arada   Yaşar Hanım’ın   Denizli’de tanıdığı başka bayanlarda     okula geliyordu. Bunlardan biri   Albay Şevket Beyin eşi Nesime’ydi. Bir gün Yaşar Hanım ile Nesime Hanım erken saatlerde   okula gidiyorlar.   Hala okul hocası gelmemiş, Nesime Hanım   Yaşar Hanım’dan biraz ut çalmasını istiyor.   Yaşar Hanım   ut çalarken   müzik hocası   uzaktan   duyuyor ve bu işin uzman   biri tarafından yapıldığını düşünüyor.   Müzik hocası   ut çalanın   kim olduğunu görmek için   yaklaştığında “yeni öğrencisi” olduğunu görüyor.   Uzun   bir sohbetten sonra   Yaşar Hanım     Müzik öğretmeni tarafından   konser   grubuna entegre ediliyor.

O günden sonra   Yaşar Hanım konser grubunda   yer alıyor. Ut’ tan başka   piyano dersleri alıyor ve   Fransızca   öğreniyordu.
Yaşar Hanım kendisini tümden müzik derslerine   verdiği bir   dönem de   bir gün   tanıdığı bayanlar   kendisine geliyor ve “eşinin   genel af kapsamına girdiğini” söyleyerek kutluyorlar.

O günlerde devlet Kürdistan’da   genel af ilan etmiş, gelip teslim olanları   af ediyor, hediyeler veriyor ve silahlarını da almıyordu.

Yaşar Hanım   “af olayına”   hiç memnun olmamıştı. Eşinin bunlara inanması durumundan   tuzağa düşebileceğinden korkuyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına   göre   kendisi fazla siyasi olmadığından   dolayı,   İhsan Nuri’nin devletin   çıkardığı af yasasını     ciddiye alamayacağını kestirmemişti. İhsan Nuri   milletinin kurtuluşu için harekete geçmiş ve amaçlarına   ulaşana kadar   devam edeceğini düşünmemişti.

O dönemler   basında   Kürdlerin gruplar halinde   teslim olduklarına dair   geniş haberler çıkıyordu. Bir gün Yaşar Hanım   evde   olduğu bir sırada   kapı çalınıyor ve   Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman karşısında   postacıyı buluyor.   Postacı “ Dr. Ali Haydar Beyin bacısı için mektup getirdim” diyor.
Yaşar Hanım “benim” diyor ve hemen mektubu alıyor ve   İhsan Nuri’nin el yazısını tanıyor.

Postacı mektubun     Bazid’ten geldiğini söylüyor. Yaşar Hanım ‘ı bir korku sarmış ve İhsan Nuri’nin teslim   olabileceğinden korkuyordu.

Mektubu bağrına basıp ve açıp okuduktan sonra   teslim olmanın hiç bir belirtisi yoktu. İhsan Nuri mektubunda : “Agirî’ de olduğunu bu mektubu bir Kürd liderine verip   Bazid’te postaya attığını, eğer imkanı olursa   Halep’e   gitmesini ve orada   Fransız hoteline yerleşip Ali Hocayı sormasını   ve Ali Hoca     kendisiyle gereken irtibatı sağlayacağını” yazıyor.

Yaşar Hanım hala tedirgin bir durumdadır. Akşam abisi Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman mektubu kendisine gösteriyor.

Dr. Ali Haydar: “ Eğer İhsan Nuri teslim olmamışsa   nasıl bu mektubu kendi ismiyle Bazid’ten postaya veriyor? Ve mektup bizim elimize geçebiliyor…? Eğer teslim olmuşsa   Ağrı’da ne yapıyor? Ayrıca   Suriye’ye gel diyor ve onlar seni bana ulaştırırlar diyor. Acaba bu devletin   benim düşüncelerimi oğrenmek için   bir planı olmasın mı ? “   diye sorar.

Yaşar Hanım: “Abi bu   İhsan’ın   el yazısıdır ve çok iyi tanıyorum” diyor.

Dr. Ali Haydar,   Yaşar Hanım’a     “ona bir cevap yaz ve gelmesinin doğru olmadığını ve ayrıca doktorun bu mektuptan   haberi olmadığını   söyle” diyor.

Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye bir mektup yazarak   affa inanmamasını ve   teslim olmamasını istiyor.   El yazısını   tanıdığını   ve sağlığının   iyi oluşuna   memnun olduğunu vurguluyor ve mektubu postaya veriyor.

Belli bir dönem sonra   Kürdlerle   devlet güçleri arasında   Agirî   civarında   çatışmalar yeniden başlıyor. Gönderdiği mektubun   ulaşıp ulaşmadığını da   bilmiyordu.   Fakat, Yaşar Hanım   Halep’e   nasıl gideceğine dair   düşünmeye başlıyor.


İstanbul’daki Müzik Okulu   yetenekli   öğrenciler alıyordu. Bu arada     Yaşar Hanım’ın Denizli’deki     müzik hocası     Yaşar Hanım’ı   İstanbul’daki   okula öneriyor ve     Yaşar Hanım ile de   konuşuyor.   Yaşar Hanım   kardeşi Dr. Ali Haydar ile   konuşmadan   yapılan   öneriyi kabul ediyor.   Daha sonra   durumu öğrenen Dr. Ali Haydar   Yaşar Hanım’ın   İstanbul’a gitmesine     karşı çıkıyor.

Yaşar Hanım   İstanbul’a     giderek   daha kolay bir şekilde İhsan Nuri Paşa ile   ilişki   kurabileceğini hesaplıyordu. Bundan dolayı   sürekli olarak     abisini   bu işe ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta   babası öldükten   sonra   abisi   babasının yerini almıştı. Evlendikten   sonra     İhsan’ın   gitmesinden sonra     yine   Yaşar Hanım’ın tüm sorumluluğunu üstlenmişti.

Yaşar Hanım bu hayallerle yaşarken   bir gün   hizmetçileri Emine   Yaşar Hanım’a gelerek: “kapıya   bir polis gelmiş   seninle konuşmak istiyor” diyor.

Yaşar Hanım: “ Polis’in benimle   ne işi olacak?” diye sorar ve kapıya gider.

Yaşar Hanım: “Ben Dr. Ali Haydar’ın bacısı Yaşarım.   Benim ile görüşmek istemişsiniz?” diye sorar.

Polis’in elinde   bir kağıt var ve Yaşar Hanım’a: “ Eşiniz Ağrı’dadır, sizin onun yanına   gitmenizi istiyor. Eğer istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız”   diyor.

Yaşar Hanım kağıda   bir göz   geçirdikten sonra   hiç düşünmeden   kâğıttı imzalıyor ve geri polise veriyor.   Yaşar yeniden   eve girerken sevincinden   yerinden oynuyor ve kendi kendisine   “İhsan’nın yanına   gidiyorum!!!” cümlesini   bir   kaç defa   tekrarlıyor.

Bu arada annesi, gelini ve   Emine çevresini sarıyorlar, annesi “Kızım delirdin mi nereye gidiyorsun?” diye sorar.
Yaşar-Hanım.jpg

Yaşar Hanım: “Biraz önce bir polis geldi, bana   ‘eşin Ağrı’dadır, sizi yanına çağırıyor. Eğer gitmek istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız’ dedi ve   bende imzaladım” diyor.

Annesi “kızım delirdin mi? Sen nasıl kendi başına   bu işi yapabilirsin? Nasıl gideceksin?” diyor.

Yaşar Hanım’ın gelini: “ Eğer Haydar gitmene izin vermese?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “bir kaç yıldan beri   eşime kavuşma umuduyla yaşıyorum. Sürekli   bu iş için çare arıyorum. Şimdi devletin kendisi   bana   eşimin yanına gitmemi öneriyor. Ben   eğer   bu imkanı kullanmasam   bir daha   benim böyle bir olanağım   olmayacak. Haydar   benim   psikolojik durumumu biliyor ve benim   yolumu kesmez. Eğer Haydar istemese   yine de giderim” diyor.

Akşam Dr. Ali Haydar eve   geldiği zaman   Yaşar hemen     onun   yanına   giderek tüm   gelişmeleri anlatıyor.

Dr. Ali Haydar: “ Kâğıttı imzaladın mı?”   diye sorar.

Yaşar Hanım: “evet imzaladım” diyor .

Dr. Ali Haydar: “Sen delirdin mi? Nereye gidiyorsun? Hiç kimseye danışmadan bu işi nasıl yapıyorsun? Polis’te İhsan’ın Ağrı Dağı’nda   olduğunu söylüyor. Sen bir hafta orada   yaşayabilirmişsin? “ diyor.

Ali Haydar konuşmasında   devamla     “öyle görünüyor ki İhsan Ağrı’dadır, teslim olmamış ve   savaşta devam ediyor.       Top   ateşi alındaki   Ağrı’ya nasıl gidersen?”   diye sorar.

Yaşar Hanım: “Eğer savaş başlamışsa   devlet benim Ağrı’ya gitmeme izin vermez mi? diye   bir soru soruyor ve yine   konuşmasına devam ederek: “ Savaşta   olsa   eşimin yanına giderek,   onun başına ne gelirse benimde başıma gelsin.   Benim kanım   onunkinden   daha mı kırmızıdır” diyor.

Dr. Ali Haydar: “ iyi düşün   sen çok   konforlu   ortamda büyüdün. Kadınsın   sen   o   zor koşulları kaldıramazsın. İstanbul’daki müzik   okuluna gitmek istiyordun, engellemeyeceğim,   git.   Git okulunu tamamla ve diplomanı al. O zamana kadar da İhsan’ın durumu da netleşir. Ben şimdi   Polis karakoluna   durumu öğrenmeye   gideceğim. Eğer İhsan Nuri affa uğramışsa niye gelmiyor? Eğer   İhsan affa uğramamışsa devlet seni nasıl onun yanına gönderiyor? diyor.


Dr. Ali Haydar   polise   gidiyor ve Yaşar Hanım’ın imzasını geri almak istiyor. Polis   adres olarak Valiliği gösteriyor.   Ali Haydar       hükümet konağına giderek   Vali yardımcısıyla görüşüyor.   Vali yardımcısı   Ali Haydar’ın istemini reddediyor ve hiç bir şey yapamayacağını, emrin   bakanlıktan geldiğini,   Yaşar Hanım rızasıyla   gitmek istiyor ve Fransa hükümeti de aracıdır, diyor. Ayrıca   Yaşar Hanım’a   gereken yardımı yapacaklarını söylüyor.

Yaşar Hanım’ın anlatımına göre İhsan Nuri   af olayını   reddediyor ve mücadelesine devam ediyor. Devlet tüm yolları kullanarak   sorunu   çözmek istiyordu. Devlet bir delegasyonu   Ankara’dan İhsan Nuri Paşa’nın yanına gönderiyor.   Yapılan görüşmeler bir sonuç vermiyor ve anlaşamıyorlar.   Türk delegasyonu geri dönerken   subaylardan bazıları   İhsan Nuri’den   bir isteğinin   olup olmadığını soruyorlar. İhsan Nuri “Eşimi   Halep’e gönderin” diyor.

Bir kaç gün sonra   Denizli Valisi     Yaşar Hanım’ı görüşmeye çağırıyor.   Bu görüşmede   Yaşar Hanım   annesi İffet Hanım’ı da beraberinden   götürmek istediğini ve   iki kişi   için   pasaport   hazırlamasını istiyor.

Dr. Ali Haydar’ın oğlu   oğuz     o günlerde   çok hastaydı. Bir yandan   çocuğun   hastalanması ve diğer yandan     annesi ve bacısının yolculuk hazırlığı   Dr. Ali Haydar’ı perişan etmişti.

Dr. Ali Haydar, Yaşar’a: “ İhsan devlete başkaldırdı. Bu devletin topraklarının bir kısmını ayırarak Kürdistan diye bir devlet kurmak istiyor. Bir kaç yıldan beri devlet ile savaş içindedir. Sen ise   nazik bir şekilde   büyüdün. Eğer gidersen perişan olursun.   Gitmekten vaz geç!! Bak biz   kaç kişiyiz ve bizi bir İhsan’a kurban etme!! Biz biliyoruz, devlet hangi siyaseti   güdüyor. Devlet benim bir bacım olduğunu unutmaz.” diyor.
ihsan-nuri-peyker1.jpg

Yaşar Hanım tam bir duvar gibi kıpırdamadan abisini dinliyor ve konuşması bittikten sonra odasına gidiyor.   Abisine   cevaben   bazı şeyleri yazıyor ve   masaya bırakıyor.

Dr. Ali Haydar   Yaşar Hanım’ın cevabını okuduktan sonra   yüksek sesle “ Divane Leyla   gel buraya” diye sesleniyor. Yaşar Hanım’ın   anlatımlarına göre   Dr. Ali Haydar   Yaşar Hanım’a   “Leyla” İhsan Nuri Paşa’ya da “Mecnun” diyormuş.

Dr. Ali Haydar   yeniden Yaşar Hanım’a   öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu arada   Yaşar Hanım   hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor.   Dr. Ali Haydar’ın   6 yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını   duyunca   o da ağlamaya başlıyor. Oğuz   bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi ağlıyordu.

Evde   tam bir matem havası hakimdi.

Bu arada   Polis’ten   bir yetkili     Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte   polis karakoluna gidiyorlar.

Polise gittikleri zaman baş komiser   Yaşar Hanım’a   “Vali   kendisiyle görüşmek istiyor” diyor.

Yaşar Hanım   annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.

Bu arada   Vali pasaportları çıkarıp   Yaşar Hanım’a   veriyor ve   kendilerine iyi yolculuklar diliyor.   Yaşar Hanım da   kendilerine   sağladıkları kolaylıklardan   dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.

Dr. Ali Haydar   ev de   Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine   Vali ile   olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi günü yola çıkacaklarını söylüyor.

Dr. Ali Haydar     yaşanan gelişmelerden ve gidişattan   çok rahatsız olmuştu ve elinden bir şey gelmiyordu.

Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da   okuyordu ve Denizli’ye gelmişti.   Hayri’de       annesi ve bacısının   gitmelerine karşıydı.

Pazartesi günü   Yaşar ile annesi çantalarını     alıyor ve aileleriyle vedalaşıyorlar.   Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a   sarılıyor ve onun gözlerinin içine baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir   halde olduğunu fark ediyor.
Yaşar-Hanım1-700x335.jpg

Yaşar Hanım   Oğuz’u   kucaklıyor ve öpüyor.   Oğuz ağlayarak teyzesine “ben de sizinle geleceğim” diyor.

Sonuç   olarak   Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri   Denizli’den   trene binerek   İzmir’e   doğru   yola çıkıyorlar. Hayri’de   İstanbul’daki okuluna dönüyordu.   İzmir’e vardıkları zaman   Hayri   Mersin’e   gidecek olan   gemi için   iki bilet alıyor, fakat   gemi     iki gün sonra   yola çıkacak.

Yaşar Hanım   annesi ve kardeşiyle İzmir’de   bir otele yerleşiyor ve   kalan   iki gün boyunca İzmir’i geziyorlar.

İki gün sonra gelen   gemiye binen Yaşar Hanım ve   İffet   Hanım   göz yaşları içinde   Hayri ile vedalaşıyorlar.

Böylelikle   iki kadın bilinmezlerle dolu   bir   yolculuğa   başlıyorlar.

Yaşar Hanım,   annesinin   kendisiyle gelmesinden memnundu.   Yalnız   başına   nasıl   bu yolculuğa çıkabilirdi ki?

Yaşar Hanım ile annesi   gemi ile önce Kıbrıs’a  ve oradan Mersin’e varıyorlar. Mersin’den   Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren   Suriye topraklarında   geçiyor.   Suriye’de     trenden indikten sonra   Halep’e   doğru yola çıkıyorlar.

Yaşar Hanım’ın tüm   yolculuk   boyunca     tek hayali   İhsan Nuri Paşa’ya   kavuşmaktı.

Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra   bir fayton ile   İhsan Nuri Paşa’nın mektubunda   sözünü ettiği   Fransa Hoteline   gidiyorlar.   Hotel’e   vardıkları zaman     salonda     Yaşar Hanım’ın çantası   yere düşüyor ve içindeki   para da dahil olmak üzere   her şey yere dökülüyor. Bu arada   Hotel’in salonunda bulunan Araplar     paraları almaya başlıyorlar.

Bu arada   Yaşar Hanım   yüksek sesle   parayı alanları uyarıyor ve onlarda paraları yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç   Yaşar Hanım ile annesine   yardımcı oluyor ve   eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyordu.   Yaşar Hanım   iki kişilik bir   oda alıyor ve   yerleşiyorlar.   Fakat, Arapça bilmediklerinden   dolayı     nasıl yiyecek isteyeceklerini bilmiyorlardı.

Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “ Kızım niçin kendine dert ediyorsun   dünyanın her tarafında ‘ekmek’ ekmektir,   ‘su’ sudur” diyor.
tum.jpg

Bu arada   Hotel’de çalışan bir genç   kendilerine geliyor ve Arapça   bir şeyler söylüyor, fakat Yaşar Hanım ve annesi   hiç bir şeyi   anlamıyorlar.   İffet Hanım   kendisinden   yiyecek istiyor, fakat çocuk   anlamıyor.

Yaşar Hanım   aşağı inerek   Hotel sahibinden   yiyecek istiyor. O da   Yaşar Hanım ve annesi için gereken   yiyecek ve içecekleri   gönderiyor.

Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini bekleyebileceğini   düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar   Hanım   Hotel’de   Türkçe bilen birine “Hotel’de   tek başına   kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.
Türkçe bilen   “evet   burada   İstanbullu   bir   adam var.   Eşi   İstanbul’dan gelecek sürekli olarak   tren istasyonuna   gidip geliyor” diyor.

Yaşar Hanım   Hotel sahibinden   söz konusu İstanbullunun odasına   gitmek istediğini   söylüyor.   Kapıyı çaldıkları zaman   İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve içeri baktıkları zaman       Yaşar Hanım   İhsan’dan   hiç bir izin olmadığını fark ediyor.     Odadaki elbiselerden   hotelde   kalan adamın imam olabileceği   düşüncesi hasıl oluyor.

Öğle saatlerinde   Yaşar Hanım’ın   odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman bir İmam’ı   karşısında buluyor. İmam   “Hotel çalışanları bana   İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben   eşimin geldiğini sandım” ve özür dileyerek   gidiyor. Bu arada     Hotel sahibi   Yaşar Hanım’a   göz dikiyor ve sürekli   olarak Arap elbiselerini     değiştirerek   ilişki kurmaya   çalışıyor.

Yaşar Hanım   annesine “İhsan mektubunda   Ali Hoca’dan söz etmişti.   Halep’te   Fransa Hoteline   geldiğinde Ali Hoca’yı sor   o seni   benim yanıma   gönderir” demişti.

İffet Hanım sitem ederek : “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?” diye soruyor.

Yaşar Hanım bir çok kimseye   Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı tanımıyordu.

Suriye o dönem   Fransızların denetimi altındaydı. Gece   birileri kapıyı çalıyor.   Yaşar Hanım   odanın kapısına   gidiyor ve kim olduğunu soruyor.

Kapıyı çalan “benim   Hotel sahibi gelin birlikte polis karakoluna   gidelim” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi       Hotel sahibinin ısrarlarına rağmen “bu gece vakti   karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk   saatlerinde   gideceklerini” söylüyorlar.

Sabah erken saatlerinde   Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman   küçük bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk   Ermeni asılıydı ve birazda Türkçe   biliyordu.   Yaşar Hanım   kendisine “Ali Hoca’yı   tanıyıp   tanımadığını” soruyor.

Küçük çocuk: “Evet Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.

Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz   cep harçlığını veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya gönderiyor.

Yaklaşık   2 saat sonra     birileri   Yaşar Hanım’ın     bulunduğu odanın kapısını   çalıyor.

Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.
Kapıya gelen: “Benim   Ali Hoca   kapıyı açınız” diyor.

Yaşar Hanım sevinçle   kapıyı açıyor.

Ali Hoca: “ siz kimsiniz? Beni   sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin   eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana   haber gönderdi, Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini   söylemişti”   diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan   çok uzak bir yerdedir. Ben size   yol gösteremem. Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben onlara haber vereceğim ve sizin yanınıza göndereceğim” diyor.

Not: Burada   söz Memduh Selim Bey’e gelmişken   bir yanlış anlamaya açıklama getirmek istiyorum. Kürd   yazarı rahmetli   Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı romanında   Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor.   Memduh Selim ile ilgili yazı yazan   bir çok kişi bu tezi kullanıyor.   Memduh Selim’in   Agirî’ye   gitmesi meselesi   romanda   bir kurgu olarak   yer alıyor.   Bir çok Kürd çevresi bu kurguyu realite ile karıştırıyorlar. 


Yaşar Hanım’ın Anılarında: General İhsan Nuri Paşa(4)

Aso Zagrosi

Yaşar Hanım, Memduh Selim Bey’i tanımıyor ve duymamıştı. Fakat, Tevfik Beyi duymuştu. İhsan Nuri Paşa ile birlikte Beytüşşebap devrimini başlatan subaylardan biriydi. Bundan dolayı Yaşar Hanım çok mutluydu.

Ali Hoca’ya teşekkür ediyor.

Ali Hoca gittikten bir kaç saat sonra Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele geliyorlar.
Memduh Selim Bey: “ Hoş geldiniz!! Ne zaman Halep’e geldiniz?” diye bir soru sorar.
Yaşar Hanım’ın annesi : “Oğlum dün geldik” diyor.

Memduh Selim Bey: “Hiç bir kaygıya kapılmayınız. Biz buradayız ve siz bizim yanımızdasınız. İhsan Nuri Beyi sizin geldiğinize dair haberdar edeceğiz. Onun cevabı geldiği an size bildireceğiz. Sizin bu odanız da iyi değil, yeni bir oda almamız gerekiyor” diyor ve gidiyor.

Memduh Selim Bey Yaşar Hanım ve annesi için daha büyük bir oda kiralıyor, pencereleri sağlamlaştırıp perde taktırıyor ve Hotel sahibine “bu bayanlar ne istiyorlarsa verin ve kendilerine göz kulak olun” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi yeni odaya taşınıyor. Hotel sahibi tümden değişerek onlara daha saygılı davranıyor ve hürmet gösteriyor.

Yaşar ile annesi 5 gece bu Hotel’de kalıyorlar. Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey her gün Hotele geliyorlar ve Yaşar Hanım’a bir ihtiyaçlarının olup olmadığını soruyorlardı.

Altıncı gün Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey yine Hotele geliyorlar Yaşar Hanım’a: “Sizin bu otelde kalmanız uygun değil, yoldaşlarımızla konuştuk sizi bir köye göndereceğiz. Sizi Mustafa Şahin Bey’in köyüne göndereceğiz. Mustafa Şahin Bey bizi yoldaşımız, Berazi aşiretinden ve aynı zaman da Suriye Parlamentosunda milletvekilidir. Köy buradan 2 yada 3 saat uzaklıktadır. İhsan Nuri Bey’den haber ulaşır ulaşmaz hemen yanınıza geliriz. Ayrıca hal ve hatırınızı sormak içinde uğrarız” diyorlar.
kongreya-Xoybûn-Khoyboun.1927.libnan-1-641x483.jpg

Ertesi günü Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele gidiyorlar. Tevfik Bey eski elbiseler giymiş ve taksiyi sürüyordu. Yaşar Hanım ve annesi aşağı inip Memduh Selim Bey ile vedalaşıp arabaya biniyorlar ve köye doğru yola çıkıyorlar.

Tevfik Bey yolda Yaşar Hanım ve annesine eski elbiseleri niçin giydiğini açıklarken: “Yolumuz üzerinde küçük bir arazi parçası Türkiye’nin denetimi altındadır. Beni tanımamaları için bu eski elbiseleri giydim. Size bıraktıktan sonra yeniden geri dönerim.” diyor.

Yaşar Hanım’ın annesi: “Oğlum kendini koru, tehlike ve ziyan karşı dikkatli ol!! Mustafa Şahin Bey nasıl bir adamdır?” diye sorar.

Tevfik Bey: “Mustafa Şahin Bey Xoybun Komitesinin üyesi ve hanedan biridir. Türkçeyi iyi biliyor ve yakın yoldaşlarımızdandır. Suriye devleti içinde etkili biridir. İhsan Nuri beyden haber gelene kadar onun evinde kalacaksınız. Kendisi aynı zamanda Suriye parlamentosu üyesidir. Bir bakalım acaba İhsan Nuri kendisi mi geliyor? Yoksa sizi onun yanına göndermemizi mi isteyecek yakında sizi bilgilendiririz” diyor.

Tevfik Bey, Yaşar Hanım’a ve annesine İhsan Nuri ile giriştikleri Beytüşşebap direnişini ve yurtdışına çıkışlarını bir destan gibi anlatıyor. Kadınların hiç haberi olmadan Türkiye’nin denetimi altındaki topraklardan geçiriyor ve yeniden Fransızların denetimi altında demir yoluna yakın bir köye ulaştırıyor.

Köylüler Yaşar Hanım ile annesinin o gün köye gideceklerini bildiklerinden dolayı kendilerini köyün girişinde karşılıyorlar.

Tevfik Bey bir gece köyde kalıyor ve ertesi günü vedalaşarak geri dönüyor.
Böylelikle Yaşar Hanım ile annesi tanımadıkları bir köyde İhsan’dan haber almak için beklemeye başladılar.

Mustafa Şahin Beyin iki eşi vardı. Büyük eşinin iki oğlu ve iki kızı vardı. Misafirler için bir oda hazırlamış, gereken masa, sandalye ve yatakları yerleştirmişti. Hizmetçiler sabah ve akşam yemeklerini odalarına getiriyorlardı.

Evde kadın ve gençler içinde yalnızca Mustafa Şahin Beyin küçük eşi “Adile Hanım “ Türkçe biliyordu. Mustafa Şahin Bey’de güzel Türkçe konuşuyordu. Bozan Bey de bir dönemler İstanbul Meclisi’nin üyesiydi.
Mustafa Şahin Bey akşamları sık sık Yaşar Hanım’ın annesini çağırır ve kendisiyle sohbet ederdi. Adile Hanım’da yanlarında olurdu. Fakat, Yaşar Hanım bu sohbetlere katılmak için gitmiyordu.

Mustafa Şahin Bey’in büyük eşi Ayşe Hanım sık sık Yaşar Hanım’ın yanına gidiyor, fakat Türkçe bilmediğinden dolayı anlaşamıyorlar. Ama, el ve kol hareketleriyle bir komünikasyon yakalıyorlar.

Belli bir dönem sonra Yaşar Hanım ile annesi hizmetçiler tarafından getirilen yemeklerin içinde bazı mide bulandırıcı şeyler buluyorlar ve gelen yemekleri yemiyorlar. Ekmek vb şeylerle idare ediyorlar.

Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım’ın misafirlere karşı tavrı değişmişti. Bir gün Yaşar Hanım’a: “siz dediniz ki bir kaç gün kalır gideriz. Niçin gitmiyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz. Mustafa sizi evlenmek için getirmiş” diyor.

Yaşar Hanım sinirleniyor, fakat elinden bir şey gelmiyordu. Adile Hanım kıskançlığından dolayı Yaşar Hanım ile annesini rahatsız ediyor.

İffet Hanım Yaşar’a: “ Kızım dişlerini sık!! Biz geri dönemeyiz. Eğer böyle bir şey yaparsak milletin ağzına sakız oluruz” diyor.

Mustafa Şahin Bey’in evine geldikleri zamanda Dr. Ali Haydar’a bir mektup yazmış, İhsan’ın bir arkadaşının evinde olduklarını, ona haber gönderildiği ve cevap beklediklerini bildirmişlerdi.

Bir gün Mustafa Şahin Bey hizmetçinin elinde dolu tepsiyi görüyor ve yakından bakıyor yemeklerin için de hayvan dışkısına rastlıyor. Hizmetçi Mustafa Şahin Beye belli bir dönemden beri Yaşar ile annesinin yemek yemediklerini söylüyor. Mustafa Şahin Bey durumu araştırıyor, Yaşar ile annesinin rahat etmemeleri için her şeyin yapıldığını fark ediyor.

Mustafa Şahin Bey hemen Yaşar Hanım ile annesinin kaldıkları oda ya büyük bir dolap gönderiyor. Kendilerine yemek yapmaları için ne gerekiyorsa her şeyi torbalarla gönderiyor. Yaşar Hanım’ın anılarında verdiği yiyecek listesinde baldan pirince kadar her şey var.
Mustafa Şahin Bey, Yaşar Hanım’ın annesini çağırıyor ve kendisine: “ İffet Hanım siz yemekleri yemiyordunuz niçin bana söylemediniz? Eğer siz bu eve ateş de verseniz hiç kimsenin sizi engellemeye hakkı yoktur. Bu ev senin enişten İhsan’ın evidir ve bende sizin hizmetçinizim. İhsan Nuri bizim için Kürd milleti için güçlü bir düşmanla savaş içindedir.” diyor.

İffet Hanım, Mustafa Şahin Beye “oğlum biz bu evde misafiriz, bizden dolayı ailenizde   sorun ve problemlerin meydana gelmesini istemeyiz.   Çok teşekkür ediyorum.   Bizden dolayı   meydana gelen sorunlardan   dolayı utanıyorum ve   sizden   özür diliyorum” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “ bu   ne biçim sözler anneciğim. Siz bizim en kıymetli ve en değerli misafirlerimizsiniz. Sizin huzurunuzu ve güvenliğinizi sağlamak   sadece benim değil, tüm Kürd milletinin görevidir. Bir   şeye ihtiyacınız olsa   hemen bana haber verin.   Sizin kızınız benimde kızımdır ve aynı zamanda tüm Kürd milletinin gelinidir” diyor.

Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım eşinin   misafirlere karşı   iyi yaklaşımından dolayı kıskanıyor, cadı ve sihirbazlara     baş vuruyor. Yaşar hanımın anlatımlarına göre   Adile Hanım   köydeki yaşamı   kendilerine   haram etmeye çalışıyordu. Bu arada   Yaşar Hanım, Adile Hanım’a     İhsan Nuri Paşa’yı, Ağrı Direnişini   ve   neden   İstanbul’u terk edip bu yollara düştüğünü   anlatmaya çalışıyor. Fakat   Adile Hanım inanmıyor…   Adile Hanım   bu kıskançlığını bazı   bayan arkadaşlarıyla   paylaşıyor.   Tüm bunlar   Yaşar Hanım’ında     kulağına   geliyor.

Mustafa Şahin Beyin bu gelişmelerden   hiç bir haberi yoktu. Bir gün   Yaşar Hanım’ın annesi   Adile Hanım’a “ben bu yaşananları Mustafa Şahin Beye anlatacağım” diyor.
Bu sefer   Adile Hanım   panik içine düşüyor ve   İffet Hanım’a Mustafa Şahin Beye     bir şey söylememesi için yalvarıyor.

Bir gün   Mustafa Şahin Beyin vekili geliyor, Yaşar Hanım’a ve annesine : “Fransız yetkilileri   gelmiş, İhsan Nuri’nin eşi ile   kimin geldiğini soruyorlar, çocukların   olup olmadığını   ve pasaportları   görmek istiyorlar” diyor.

Yaşar Hanım   kendisine   pasaportları veriyor ve o da   Fransızlara gösteriyor.. Hiç bir sorun   yok.

Fakat, Adile Hanım ile   sorunlar hep devam ediyor.

İffet Hanım’da   Adile’nin yaptıklarından   rahatsızdır. Bir gün Yaşar Hanım’a   çoktan beri İhsan’dan bir haber yok, onunda   durumu nasıldır bilemiyoruz. Sen gerekeni yaptın buralara geldin,   geri dönüp   Kutahya’ya gidip oradaki eve yerleşelim.   Dr. Haydar’ında haberi olmaz ve gelişmelere bakarız diyor.

Yaşar Hanım annesinin   önerisini kabul ediyor ve eşyalarını toplayıp   Arap Pinar tren istasyonuna doğru   yola koyuluyorlar. Tam tren   istasyonuna   yaklaştıkları bir anda   arkalarında bir ses   “Hanımlar nereye gidiyorsunuz? Kaçıyormusunuz?” diyor.   Geri döndükleri zaman Mustafa Şahin Beyin vekilini görüyorlar   hem de   silahlıydı.
ihsan-nuri-paşa1.jpg

İffet Hanım : “Niye kaçalım? Tutulumuyuz?   Biraz gezmeye çıktık” diyor.

Mustafa Şahin Bey’in Vekili     kendilerine gezmek istedikleri zaman   hizmetçilere   haber vermeleri gerektiğini, kendisinin onlarla beraber   gezmeye gideceğini ve kendilerinin buranın yabancısı olduğunu söylüyor.

Yaşar Hanım   ile annesi   Kürdlere tarafından   konrol edildiklerini   fark ediyorlar. Yaşar Hanım trene binip geri gitmediklerinden dolayı da seviniyor.

Adile Hanım   yine   bazı hikayeleri   Yaşar Hanım’a   anlatmaya çalışıyor. Yaşar Hanım “biz Xoybun Komitesinin   talimatı ile buradayız.   Mustafa Şahin Bey de   hanedan ve namuslu bir adamdır”   diyerek kendisini tersliyor.

Belli bir dönem sonra   Halep’ten   haber gönderiliyor Mustafa Şahin Bey     Yaşar Hanım , annesi ve Adile Hanım ile birlikte Halep’e   gidiyorlar. Halep’te   sekiz gün kalıyorlar. Bu arada   Yaşar Hanım   Halep’te Xoybun yöneticileri   Celadet Ali Bedirxan ve   Memduh Selim Bey ile görüşüyor.   Celadet ve Memduh Selim   Yaşar Hanım’a     “şimdiye kadar   İhsandan bir haber gelmedi ve yakında     kesinlikle bir   haber gönderir.   Siz beklemek için   yeniden köye dönün” diyorlar. Yaşar Hanım ve annesi   yeniden köye dönüyorlar. Bu arada   Adile Hanım’ın   kardeşi evleniyor. Binlerce   kişinin katıldığı bir düğün yapılıyor.

Süreç içinde Adile Hanım başka insanları da   Yaşar Hanım’a karşı kışkırtıyor.

Bu arada   Yaşar Hanım   Memduh Selim Beye bir mektup yazarak rahatsızlığını ifade ediyor.

Memduh Selim Bey hemen köye geliyor ve Yaşar Hanım’a “Niçin huzursuz oluyorsunuz? Biz sizin rahatsız olmanızı istemeyiz” diyor.

Yaşar Hanım fazla   detaylara girmeksizin “beklemekten dolayı   huzursuzlaştıklarını” anlatıyor.

Memduh Selim Bey “Yaşar Hanım   burası neresi   Ağrı neresi? Ağrı’ya gitmek için 3 devletin sınırlarını aşmak   lazım. Bu da çok zordur. Bizim   yalnızca Tebriz üzeri bir kanalımız var. Bir defa daha kendilerine haber gönderdik.   Umut ederim kısa bir zaman içinde   bize bir haber verirler” diyor.

Memduh Selim Bey   tekrar yeniden   Halep’e   geri dönüyor.

Bir gün Mustafa Şahin Bey   Yaşar Hanım ile   İffet Hanım’ın yanına geliyor ve İffet Hanım’a “Anne can tebrikler” diyor.
İffet Hanım: “ Teşekkür, ama niye tebrik ediyorsun?” diye sorar.

Mustafa Şahin Bey: “ Kürd   milleti,   enişten İhsan Nuri’yi     Kürd ulusunun kurtuluşu için yaptığı fedakarlıklar, sahip olduğu cesaret ve değerli   hizmetlerinden dolayı   ‘Paşa’ unvanını verdi ve general rütbesiyle   Kürd Özgürlük Savaşçılarının Genel Komutanlığına atadı” diyor.

Bu arada   İffet Hanım   biraz Yaşar Hanım ile sohbet ediyor ve Mustafa Şahin Beye   kızımda “bölgenin eski ve kahraman halkı Kürdler   kendileri için mücadele eden birine   gereken değeri vermiş ve kadrini bilmiştir” diyor.
celadet-kamuran.jpg

Mustafa Şahin Bey: “ Elbette İhsan Nuri Paşa bunu hak etmiştir” diyor.

İffet Hanım: “oğlum eniştem Kürdlerin özgürlüğü için yalnızca   sahip olduğu rütbeleri ve huzuru değil,   genç eşini, tüm   mal ve mülkünü kurban etti.   Kürd milletinin   ona   saygı göstermesi     normaldir” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “Elbette Kürd milleti hiç bir zaman onun ismini ve mücadelesini   unutmayacaktır. Size bir başka müjdem daha var. İhsan Nuri Paşa’dan   haber geldi. Size   onun yanına   göndermemizi   istiyor ve yakında yola çıkacaksınız” diyor.

Yaşar Hanım ile annesi aldıkları haberlerden dolayı dünyanın   en mutlu   insanları olmuşlardı. Artık Adile Hanım’ın hikayelerinden de   kurtulacaklardı.

İki gün sonra Mustafa Şahin Bey   Yaşar Hanım ve annesinin yanına   geliyor: “ Anne can yarın Halep’e gidiyorsunuz. Benim bazı işlerim var sizinle gelemeyeceğim. Benim   akrabalarımdan biri sizi götürecek. Siz Halep’te Qadri Cemilpaşazadelerin evine   yerleşeceksiniz. Ben de oraya geleceğim” diyor.

İffet Hanim, Mustafa Şahin Bey’e   teşekkür ediyor ve rahatsız ettiklerinden   dolayı da özür diliyor.

Mustafa Şahin Bey ise   kendilerini misafir olarak   kabul etmelerinin     zahmet değil   bir şeref olduğunu   eğer kendisinin ve ailesinin   bir kusuru olmuşsa   kendilerini affetmelerini istiyor. Ayrıca   yaşananları İhsan Nuri Paşa’ya   aktarmamaları rica ediyor.

Yaşar Hanım   Adile Hanım ile   vedalaşırken     kendilerinden sonra başka   misafirler evlerine geldiği zaman   böyle davranmamasını istiyor ve öpüşerek vedalaşıyorlar.

Yaşar Hanım ve annesi Halep’e   geldikleri zaman Qadri Cemilpaşazade’nin evine   yerleşiyorlar. Yaşar Hanım’ın   anlatımlarına   göre     Qadri Cemilpaşazade’nin evinde   huzur vardı.   Kadınları   eğitimliydi ve Kürd ulusal bilincine   sahiptiler.   Ayrıca kadınlar İhsan Nuri Paşa   kim olduğunu ve   nerede   olduğunu biliyorlardı.

Yaşar   Hanım’ın verdiği bilgilere   göre   20 gün Qadri Cemil Paşazade’nin   evinde kalıyorlar ve   bu süre içinde hiç bir yabancılık hissetmiyorlar.

20 gün sonra Xoybun Komitesi   Yaşar Hanım’ı ve annesini bir doktor ve eczacı ile birlikte   İran’a   doğru yolla çıkarıyor. Doktor   Taşnak Partisinden  bir Ermeniydi.   Qadri Cemilpaşazade ve Mehemed Bey gibi Xoybun   üyeleri   bir saat boyunca   arabayla Yaşar Hanım   ve annesine refakat ediyorlar ve sonuçta İhsan Nuri Paşa’ya   selamlar göndererek   ayrılıyorlar.

Yaşar Hanım ile beraberindekiler     otomobil ile Irak sınırına ve   kontrolden sonra   Musul’a gidiyorlar. Bir gece   Musul’da   kaldıktan sonra ertesi günü Bağdat’ta   doğru yola çıkıyorlar.

Yazın     boğucu sıcaklığı altında   Bağdat’ta doğru   yol almak     kolay değildi. İffet Hanım   hastalanıyor. Bu arada   doktorun yanında   gereken ilaçlar olduğundan dolayı   biraz düzeliyor.

Yolcularımız bin bir zorlukla   Bağdat’a varıyorlar. Yaşar Hanım ile annesi Bağdat’ta “Hilal Hoteli”ne yerleşiyorlar.   Doktor ile eczacı da başka bir yere gidiyorlar.

Xoybun Partisi Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a     bir mektup   göndermişti.   Yaşar   Hanım   hotel çalışanlarından biri aracılığıyla Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a   geldiklerine dair haber gönderiyor.

Kısa bir süre sonra   Dr. Mehmet Şükrü Sekban ile eşi hotele geliyor ve tanışıyorlar. Bu arada   Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın   eşi     kocasına dönerek Yaşar Hanım’ı kastederek: “Bu kadın çocuktur,     nasıl Ağrı Dağına  gönderiyorsun? Ben öyle sanıyordum ki, İhsan Nuri Paşa’nın eşi ilerlemiş bir yaşa   varmış ve   çocuk sahibidir.   Görünen o ki   çocuktur”   diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban: “Bu   hanım   eşinin eşidir ve İhsan Nuri’ye layık biridir. Bu kadar zahmeti göze almışsa   aşamayacağı zorluk yoktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a   dönerek: “ Ne tesadüf   İhsan Nuri’de ilk Bağdat’ta geldiği zaman bu Hotele yerleşti. Biz Kürdler onun gelişini kutlamak için bu hotelin salonunda toplandık” diyor ve   biraz düşünerek “Birlikte geldiğiniz Ermenilerden ayrılın, öyle görünüyor ki, İngilizler     gözetliyorlar”   diyor.

Ertesi günü Dr. Mehmet Şükrü Sekban Hotel’e geliyor Yaşar Hanım’ı ve annesini öğle yemeği için evine götürüyor.

Bu arada     Dr. M. Şükrü Sekban   Yaşar Hanım’a ve annesine   size sorulan sorulara   hiç doğru cevap vermeyiniz, ayrıca İhsan Nuri’nin ismini de hiç ağzınıza   almayınız diye uyarıyor.

Yaşar Hanım: “ Doktor ben nasıl yalan söyleyebilirim, benim hiç yalan söyleme adetim yoktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban: “ Yalan söylemek zorundasın ve adet haline getirmelisin. Eşine varmak istiyorsan   bunu yap” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban: “ Eğer ben İhsan Nuri Paşa’nın   eşi   Hilal Hotelinde   olduğunu   söylesem Bağdat Kürdlerinin hepsi hotele gelir ve     burada yer kalmaz” diyor. Dr. M. Şükrü Sekban   Xoybun Partisinin Bağdat temsilcisiydi.

Yaşar Hanım ve annesi   İran’a geçmek için   gereken bürokratik işlemler için belediyeye gidiyorlar. Oradaki memur “Nereye gidiyorsunuz?     Eşiniz nerede ve ne iş yapıyor?   diye soruyor.
shukru.jpg

Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz, eşim   ticaret işleriyle uğraşıyor” diyor.

Memur: “Niçin Türkiye’den   doğrudan İran geçmediniz? Bu uzun yolu seçtiniz?” diye sorar.

Yaşar Hanım “bizim Halep’te arazimiz vardı, onu satmaya gittik” diyor.

Memur: “Halep’te   nerede?”

Yaşar Hanım: “Babul Ferec’te” diyor.

Memur: “Basra’ya da   gitmiyor musunuz?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz. Eğer yolumuz Basra’dan geçmiş olsaydı oraya da giderdik” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi pasaportlarını alıp yeniden hotele dönüyorlar.

Bu arada Dr. M. Sükrü Sekban’da   hotele geliyor.

Yaşar Hanım Dr. M. Şükrü’ye : “ Doktor ben yalan söyledim “ diyor.

Doktor: “Aferin kızım   eğer yalan söylemesiydin, sizi yeniden Halep’e geri göndereceklerdi. O zamanda mecburiyet karşısında   dağlardan Kürdler aracılığı ile kaçak yollardan   göndermek zorunda kalacaktık” diyor.
berazi.jpg

Dr. Şükrü, Yaşar Hanım’a ve annesine     pasaportlarınızı aldınız, artık burada kalmanız doğru   değildir, hemen yola çıkmanız   gerekiyor   diyor. Yaşar Hanım   paralarının bir kısmını Ermeni doktora vermişti. O paraları   aldıktan sonra ertesi günü tren ile Xaniqin’e   doğru yola çıkıyorlar.

Hotel’de   Hewler temsilcisi Yaşar Hanım’a     Xaniqin’e vardığınız zaman benim kartımı     İstasyondaki adama verirseniz İran konusunda   size yardımcı olur demişti.

Fakat Dr. M. Şükrü’nün   “hiç kimseye hiç bir şey söylemeyin” yönündeki ikazlarından dolayı   hiç kimseye güvenmiyorlardı.

Xaniqin’e   vardıktan sonra   bir taksi ile   İran’a doğru yola çıkıyorlar. Yol boyunca   taksi şoförü   Yaşar Hanım’ı rahatsız ediyor. Sonuçta   Kirmanşah’a varıyorlar.   Taksi şoförü   Yaşar Hanım’a   Hamadan buradan   2   saat uzaklıktadır,   arabaya gereken yakıtı aldıktan sonra yeniden yola devam edeceğiz.

Bu arada     Kirmanşahlı   biri Yaşar Hanım’a niye inmiyorsunuz diye   soruyor. Yaşar Hanım’da     “Hamadan buradan iki saat uzaklıkta biz Hamadan’a gideceğiz” diyor.

Kirmanşahlı “ne diyorsunuz Hanım? Hamadan bizim geldiğimiz yoldan daha uzak”diyor.

Yaşar Hanım ve annesi hemen taksiden iniyorlar. Taksi sahibinin art niyetli olduğunu anlıyorlar.   Yaşar Hanım ve annesi o gece   Kirmanşah’da bir hotelde kalıyorlar. Ertesi günü   bir taksi’ye binerek   Tebriz’e   gidiyor ve bir hotel   bulamadıklarından   bir pansiyona   yerleşiyorlar.

Yaşar Hanım pansiyon sahibesine hasta olduğunu ve Dr. İkhyazaryan’ı   çağırmasını istiyor.

Hotel sahibesi   bu yakınlarda   başka doktorlar var, onları çağırayım diyor.
Yaşar Hanım     Dr. İkhyazaryandan ısrar ediyor.

Çünkü, Halep’te kendisine   Tebriz’e   vardıkları zaman Dr. İkhyazaryan ile ilişkiye   geçmelerini istemişlerdi.

Yaşar Hanım ve   annesinin   ısrar etmelerinden sonra   Hotel sahibesi   Dr. İkhyazaryan’ı çağırıyor.
Bir   saat sonra Dr. İkhyazaryan pansiyona geliyor ve Yaşar Hanım: “Affedersiniz   Siz Dr. İkhyazaryanmısınız?” diye soruyor.

Dr. İkhyazaryan: “Evet benim” diyor.

Yaşar Hanım: “Halep’ten geliyorum, İhsan Nuri Paşa’nın eşiyim . Hasta da değilim” diyor.

Dr. İkhyazaryan İhsan Nuri Paşa’nın ismini   duyduğu an rengi değişmeye başlıyor.

Yaşar Hanım konuşmasının devamında: “Xoybun beni     Ağrı Dağı’na   göndermek amacıyla sizin yanınıza   gönderdi” diyor.
320px-Kadri_Haco_Hamza_Ekrem.jpg

Dr. İkhyazaryan   Yaşar Hanım’a cevap vermeden   gitmek   istiyordu.

Yaşar Hanım: “Doktor Bey   ne diyorsunuz? Ne yapayım?” diye sorar.

Doktor: “ Size haber vereceğim” diyor ve   gidiyor.

Aynı gün   öğleden   sonra   iki çocuk Yaşar Hanım’a geliyorlar   ve   kendisine bir mektup veriyorlar. Mektup’ta     ertesi gün için     Tebriz’in bir   alanında buluşma için gereken bilgiler vardı.

Fakat,   Yaşar Hanım ve annesi ertesi günü   görüşme yerine geç varıyorlar ve görüşme gerçekleşmiyor. Xoybun   kuryeler aracılığıyla   4   gün peş peşe   görüşme için gereken bilgileri gönderiyor, fakat görüşme gerçekleşmiyor.

5.gün   Yaşar Hanım ve annesi görüşme   yerine gitmek için   bir faytona   binmek   istedikleri bir sırada     görüşmek   için   gidecekleri adam   aniden   kendilerine yaklaşıyor ve kendisini tanıtıyor.   Birlikte   faytona binerek   uzaklaşıyorlar. Kurye Yaşar Hanım ve annesini bir eve götürüyor ve onlara     İhsan Nuri’nin Ağrı Dağı’nda   olduğunu ve kendisine   sizlerin gelişinizi bildireceğiz.       Bu arada   Kurye     pansiyonun   uygun olmadığını   bir eve   taşınmaları gerektiğini söylüyor ve bir ev buluyor.

Bu gelişmeler 1929   yılında yaşanıyor.

Taşnak Partisi     İhsan Nuri Paşa’nın yanında   temsilcileri olarak bulunan     Ardeşir   Muradyan’a   bir mektup yazarak       Yaşar Hanım’ın Tebriz’e geldiğini bildiriyorlar.

Bu arada   Ardeşir Muradyan   Bolşeviklerin   kurduğu bir komplo neticesinde   Aras kenarına   giderken   yakalanıyor ve   Rusya’ya götürülüyor.

Mektup İhsan Nuri’nin eline geçiyor, fakat   Ermenice bilen   birileri olmadığından dolayı mektubu okuyamıyorlar.

1929 sonbaharın da İhsan Nuri Paşa Xoybun   sınır   bölgelerindeki   birimlerini   teftiş   etmek amacıyla   gittiği bir sırada   eşinin Tebriz’e   geldiğini duyuyor.   İhsan Nuri Paşa   arkadaşı olan Xoylu bir Kürdü   Yaşar Hanım’ı       yanına getirmek amacıyla   Tebriz’e gönderiyor ve kendisi de   sınırda bekliyor.

İhsan Nuri Paşa bir hafta bekliyor ve bir cevap almayınca İranlı Muzafer adlı bir Kürd’ün kimliğini alarak   eski Kürd elbiselerini   giyerek Doğu Kürdistan’a   gitmeye   karar veriyor.

İhsan Nuri Paşa,   Haydaranlı Yusuf Ağa’nın   adamlarından   biri Silo’yu yanına alarak   Xoy şehrine gidiyor.

İhsan Nuri   ile Silo   Xoy’a vardıkları zaman   Silo’nun tanıdığı   bir Kürdün evine gidiyorlar.   İhsan Nuri’nin   Yaşar Hanım’ı getirmek için   gönderdiği Xoylu Kürd hala Tebriz’e gitmemiş. İhsan Nuri ona bir haber gönderiyor ve kaldığı   çağırıyor. Xoylu Kürd   İhsan Nuri’nin yanına geldikten sonra     İhsan Nuri onu Tebriz’e   Yaşar Hanım’ı getirmeye   gönderiyor. İhsan Nuri ve Silo       Xoy da   bekliyorlar.

İhsan Nuri     Xoy’da   olduğu zaman   askerler tarafından   gözaltına alınıyor, fakat üzerinde bulunan İranlı Kürd’ün kimliği   sayesinde   kurtuluyor.

İhsan Nuri’nin   Xoy’da   olduğu     oradaki   İran   yetkilileri tarafından bilindiğinden dolayı   İhsan Nuri   ve Silo     sınıra   doğru yola çıkıyorlar ve Haydaranlı Yusuf Abdal Ağa’nın evine gidiyorlar.   İhsan Nuri     Silo’yu yeniden   Xoy’a gönderiyor.

Bu arada Yaşar Hanım ile İffet Hanım Xoy’a   Mahsum Ağa’nın evine geliyorlar. Mahsum Ağa’nın evinin   iki kapısı var. Mahsum Ağa       tanımadığınız hiç kimseye kapıyı açmamalarını istiyor.

Bir gün birileri   kapıyı çalıyor.   Mahsum Ağa’nın ailesinden bir kadın   Yaşar Hanıma geliyor ve   bir Kürdün kendisiyle   görüşmek istediğini söylüyor.

Yaşar Hanım kapıya gittiği zaman   gelen Kürd   kendisini   Silo olarak tanıtıyor: “Hoş geldiniz!   İhsan Nuri Paşa   beni sizi almaya gönderdi” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi bu haber karşısında   sevinçten   uçuyorlar.

Silo     onlardan   ayrılarak     at   bulmaya     gidiyor.   Belli bir dönem sonra   atlarla geliyor ve atları Mahsum Ağa’nın Kervansarayına   bırakıyor.
Cemilpaşazade.jpg
Mahsum Ağa’nın Kervan Sarayı biraz şehrin dışındaydı.   Mahsum Ağa   eve   geliyor “bayanlar hazır olun gidiyoruz” diyor.

Mahsum Ağa önde   Yaşar ve annesi arkasında   şehirden çıkıyor ve kontrol noktalarını   aşıyorlar. Kervansaraya   gittikleri zaman Silo ateş yakmış   ve kendilerine çay hazırlamıştı.

Çaylarını içtikten sonra   yola düşüyorlar.

Qereziya ovasına vardıkları zaman   bir düğün töreniyle   karşılaşıyorlar.   Kürd bölgesiydi ve tehlikeyi atlatmış   sayılıyorlardı.

İhsan Nuri Paşa   Silo’ya   ovayı   kontrol eden bir köyde   kalacağını ve   4.gün kendisini bekleyeceğini   söylüyor. Ayrıca İhsan Nuri’nin   dağ köyünden itibaren   ovayı   kontrol edebilme imkanı vardı.

Bu arada   Silo: “Paşa   bizi   dürbün ile   görüyor şimdi” diyor.

Yolcularımız   köye vardıkları zaman İhsan Nuri köyde yoktu. Hiç kimsenin de   İhsan Nuri’den haberi yoktu.     Köy imamının   evine gidiyorlar. Silo onları imamın evine   bıraktıktan sonra İhsan Nuri Paşa’yı aramaya koyuluyor. Yolda   köylüler Silo’ya   İhsan Nuri’nin   Kiçan aşiret reisi Haci Keleş’in evinde   olduğunu söylüyorlar.

Silo hemen   Haci Keleş’in   evine gidiyor ve evde bulunanları selamlıyor.   İhsan Nuri   Paşa Silo’ya: “ Silo   ne haberler var? Geldiler mi?” diye soruyor.

Silo: “Hanımlar köydedir” diyor.

İhsan Nuri Paşa hemen bir grup   süvari ile   köyün yolunu tutuyor.

Bu arada   Mahsum Ağa   uzaktan gelen   atlıları görünce   şüphe düşüyor ve   İhsan Nuri’nin   kendisinden Tebriz’den getirmesini   istediği iki tüfeği hazırlıyor ve yanındaki   Teqi’ye “onlar ancak benim cesedim üzerine bu bayanlara   dokunabilirler” diyor.
Bu konuşmaları duyan Yaşar Hanım ve annesi de tedirgin oluyorlar.

Belli bir dönem sonra süvariler     geliyor ve kapıyı çalıyorlar. Yaşar Hanım kapıya   gittiği zaman   kapıyı çalan: “ Yaşar benim” diyor.

Yaşar Hanım annesine : “ İhsandır, sesini tanıdım” diyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman   İhsan Nuri ve Mahsum Ağa   içeri giriyorlar. Mahsum Ağa: “ Hanımı getirdim, artık   gam yemem” diyor ve dışarı çıkıyor.

Yaşar Hanım   İhsan Nuri Paşa’yı   Kürd milli giysileri içinde silahları   kuşanmış   bir   halde buluyor. Öyle sanıyordu, ki     İhsan Nuri yine subay elbiselerini taşıyor.

İhsan Nuri   kayın validesinin elini öpüyor ve çektiği zahmetten dolayı kendisine teşekkür ediyor. Yaşar Hanımı da   öpüyor ve   biraz sohbet ettikten sonra   yanında   bulunan     Kürd savaşçılarına     atları hazırlamalarını   istiyor ve birlikte Haci Keleş’in evine gidiyorlar.   Orada     Mahsum Ağa ve Teqi   getirdikleri tüfekleri   İhsan Nuri Paşa’ya veriyorlar ve   veda edip ayrılıyorlar.

Yaşar Hanım’ın Anılarında: GENERAL İHSAN NURİ PAŞA(5)

Aso Zagrosi

Haci   Keleş’in kardeşi Süleyman   Ağa,   İhsan Nuri   Paşa’nın yakın bir dostu ve hatta kardeşi gibiydi.
Süleyman Ağa   hala   Zozan’daki   çadırlarında kalıyordu, kardeşi Haci’den   İhsan Nuri Paşa ve eşini Zozan’a   götürmesini istemişti.   İhsan Nuri, Yaşar Hanım ve Yaşar’ın annesi Süleyman Ağa’nın Zozan’daki   evine vardıkları zaman kadınlar   sıcak ekmekleri hazırlıyorlardı.

Süleyman Ağa’nın   annesi misafirlere   sıcak yufka ekmek ile kavurma   getiriyor. Yaşar Hanım ile annesi   bir parça yufka ekmek ile biraz kavurma yiyorlar.   Süleyman Ağa’nın annesi   misafirleri olan bayanların yemek yeme biçimlerine   bakarak   bir yufka ekmeği alıyor ve içine kavurma   doldurarak sarıyor ve   yemeğe başlıyor.   Yaşar Hanıma ve annesine dönerek   “ sizin   yediğiniz gibi değil böyle yenilir” diyor. Bu arada   Yaşar Hanıma dönerek “ Bunun için böyle zayıf kalmışsın. Kürdlerin içine geldiniz, Kürdlerin adetlerini   almalısınız…     Bu zorluklara   katlanmak için   bizim gibi yiyiniz” diyor.
ihsano2-700x933.jpg

Yaşar Hanım,   Süleyman ağanın   annesini anlatırken    başından geçen   bir   operasyonu anlatıyor.   Süleyman ağanın annesinin memelerinde   sorunlar çıkıyor, Doğu Kürdistan’ın   Xoy şehrinde memelerinden   ameliyat olacak.   Doktorlar iğne vurup uyuşturmak istiyorlar. Fakat,   Süleyman ağanın annesi   uyuşturmadan   ameliyat edilmesini   istiyor.   Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre   Süleyman ağanın annesi   tüm acılara katlanarak doktorların işini   yapmalarına sağlamıştı, diyor.

Yaşar Hanım ile İhsan Nuri Paşa yıllar sonra   ilk defa   buluşuyorlar.   Süleyman ağa   çadırdan     onlara   ayrı bir yer ayırıyor. Yaşar ve İhsan   sabaha   kadar ayrı düştükleri  tüm süreç hakkında   yaşadıklarını birbirlerine aktarıyor. Ertesi günü İhsan Nuri Paşa ve yanındakiler   sınır boyunda   ve Süleyman ağanın zozanından pek   uzak olmayan   Yusuf Abdal Ağa’nın Zozanına   gidiyorlar. Yaşar Hanım’ın giydiği   elbiseler   İstanbul   elbiseleriydi.   Bu elbiseler   Ağrı dağındaki   Kürdler arasında   uygun olmayan elbiselerdi.   Yusuf ağanın evinde   Yaşar Hanım   bölgedeki   Kürd bayanların   giydikleri   elbiselere   benzer   elbiseler giymeğe başlıyor.

Bir kaç gün Yusuf Abdal Ağa’nın evinde kaldıktan sonra   Ağrı Dağı’na gitmek için beraberlerindeki süvarilerle   yola çıkıyorlar.   Çaldıran ovasını aşarak Bahçeci dağına ulaşıyorlar. Gece vaktiydi ve ortalık kapkaranlıktı.   Bu karanlık ortamda   bir grup süvari ile karşılaşıyorlar ve küçük bir   çatışma   çıkıyor.   Bu arada   iki taraf   arasında   yapılan   komünikasyon neticesinde   ortaya çıkıyor ki,   diğer grupta   Ararat   savaşçılarıydı.   İhsan Nuri Paşa’nın   Doğu Kürdistan’a geçmesi ve   gecikmesi   Ararat   Direnişlerinin saflarında   huzursuzluğa  neden oluyor. Ararat Kürd Hükümeti yetkilileri   bu grubu   İhsan Nuri Paşa’nın akıbetini   öğrenmek için göndermişlerdi.   İki grup birleşerek   Mako şehrinin kenarından geçerek   Cuniki   aşiretinin bölgesine geçiyorlar. Bir gece orada   konaklandıktan sonra ertesi günü     Ağrı Dağı’nın   eteklerine vardılar.
ihsannn-1.jpg
Sonbahardı.   Kürdler   Ağrı Dağ’ından   ovalara doğru inmiş çadırlarını ve evlerine   kurmuşlardı. İhsan Nuri Paşa için de   sığınak gibi   bir yer oluşturmuşlardı. O gece   orada   kalıyorlar ve ertesi günü köye gidiyorlar. Köy de   İhsan Nuri Paşa’nın     yeraltında kazılmış   ve arazi zemininde   bir metre yüksekliği olan bir sığınağı vardı. İhsan Nuri   küçük   bir çayın karşı yakasındaki kışlayı   Yaşar   Hanım’a gösteriyor ve “Türk Askeri kışlasıdır” diyor. Ayrıca İhsan Nuri   Yaşar Hanım’a “onlar   oradan ateş ettikleri zaman kurşunları bu köye ulaşıyor.   Görüyorsun   aramızda hiç bir dağ yada engel yoktur.. Bize saldırmaktan korkuyorlar.   Geçen yıl bir saldırıda   bulundular bir hayli kayıp, esir verdiler ve bir hayli silah geride bıraktılar. Onlar şimdi bize saldırmıyorlar ve bizde onlara” diyor.

İhsan Nuri , Yaşar Hanım’ı yeraltında   kazılan eve götürüyor ve bir odası vardı. Odanın camı olmayan bir penceresi vardı.     Kağıtlarla   pencere kapatılmıştı. Köylüler evlerini büyük kayalarla yapmışlardı.     İhsan Nuri, Yaşar Hanım’a   evi göstererek   “bu bizim evimiz” diyor.

Yaşar Hanım   İhsan’ın   bu söylemi karşısında   sesli bir şekilde “Ohhh !!! burada mı yaşıyacağız? “ demeye başlıyor.

İhsan Nuri, Yaşar hanımın   bu   ani reaksiyonuna karşı “ Mecburuz   savaş halindeyiz.   Türk askerlerinin ne kadar yakınımızda   olduklarını gösterdim. Bizim kalacağımız yerin böyle olması gerekiyor. Yazı burada kalmıyoruz, dağlara çekiliyoruz” diyor.
ihsannuri3.jpg

Yaşar Hanım: “Bu köyün yerlileri hepsi yazın dağa çıkıyor?” diye   soruyor.

İhsan Nuri “evet   bunlar hepsi bizim savaşçılarımız” diyor.

Yaşar Hanım “ yazın bu ağır eşyaları ne yapıyorsunuz?” diye sorar.

İhsan Nuri: “taşınması zor olan her şeyi   yeraltına gömüyoruz, sonbaharda   geri geldiğimiz zaman yeniden kullanıyoruz ve hiç bir şey bozulmuyor” diyor.

Yaşar Hanım: “iyidir.   Biz birlikte olursak nere olursa olsun   iyidir. Ben bu odaya çeki düzen vereceğim, bakalım beğenecek misin?   Annem de   kapının arkasındaki   odada kalır” diyor. Yaşar Hanım ve İhsan Nuri   sığınak odadan   çıkarak   Yaşar Hanım’ın annesinin yanına gidiyorlar.   Yaşar Hanım, İffet Hanıma   “ anne evimiz yer altındadır” diyor.

Annesi “kızım odamız yer altında mı olacak?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “ evet anne   yer altındadır. Burası savaş meydanıdır. O karşıdakiler     senin eniştenin düşmanlardır ve kendilerine   dikkat etmeleri gerekiyor” diyor.

İffet Hanım   hayretler içinde   “şimdi   ordumuz   bizim düşmanımız mıdır?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “bilmiyor musun, şimdi   Kürd ve Türk düşman olmuşlar.   Kürdlerin lideri de senin eniştendir” diyor.

İffet Hanım: “Kızım   devletin kendisi bize pasaport verdi ve   eniştemin yanına gönderdi” diye bir tespitte bulunuyor.
ararat-kartal_.jpg

Yaşar Hanım: “Doğru devletin kendisi bizi gönderdi ve   biz bugün Kürdlerle birlikte yaşıyoruz. Ordu bize karşı savaşmıyor, Kürdlere   karşı savaşıyor. Fark nerededir?   Biz bugün Kürdlerle birlikteliğiz”   diyor.

İffet Hanım: “Doğru, gidip odaya çeki düzen verelim”diyor.

Yaşar Hanım : “gereken   eşyaları getirip yerleştirecekler” diyor.

Yaşar Hanım   İran’dan beraberinden getirdiği bazı   beyaz çarşafları   sığınak   odanın   duvarlarına   asıyor.   Yaşar Hanım’ın anlatımına göre   “odaları   güzelleşti ve oturabilir bir hal aldı”…….

Yaşar Hanım   Ararat’a   ulaşmalarından bir hafta sonra   “Türk uçakları   köylerinin semalarında   görünmeye başlıyor ve ilk   hoş geldiniz   bombalarını yağdırmaya başlıyorlar. Ondan sonra da her gün   bombalama   işlerine devam ettiler” diyor.

Kış geçip bahar geldiği zaman   İhsan Nuri   Tebriz’den bir   çadır getiriyor ve köyün kenarında   kuruyor.   Böylelikle     sığınaktan kurtuluyorlar.   Bir ay sonra da   Ağrı’nın   zozanlarına   çıkıyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına   göre   Ağrı dağının doruklarına   gitmeden bir gün önce   Türk askerleri her tarafa ateş etmeye başlıyor.   Yaşar Hanım   “bu saldırılar karşısında   Kürdler çok rahat ve hiç   bir şey olmamış gibi davranıyorlardı..   Korkan kendisi ile annesi olduğunu”   yazıyor.

İhsan Nuri, Yaşar Hanım’a ve annesine   “korkmayınız   ya bir tavşan   kışlanın yanından geçti, yada birilerin ayağı altında  bir taş kaydı, Kürdlerin kendilerine saldırdığını sanarak   her tarafa ateş açıyorlar.   Diğer   Türk birlikleri de   askerleri harekete geçirmek için ateş açtılar. Onlar sürekli böyle yapıyorlar. Bizim için bu   toplu atışları   oyun haline gelmiştir. Hiç bir Türk birliği   ve hiç bir Türk askeri korkusundan dolayı bize saldıramaz.   Eğer   yeni askeri güçler gelirse   çevrede   bir dizi alanda   gözcülerimiz var ve onlar bizi haberdar ederler.. Onun için   rahat olun ve hiç bir şeyi merak etmeyiniz ” diyor.

Yaşar Hanım’ın   anlatımlarına   göre   “ Agiri   zozanları   çok güzel ve   iç rahatlatıcıdır. Dünyanın hiç bir yerinde bulamazsınız.   Birincisi;   Agiri   çevresindeki tüm dağlardan daha yüksektir. Agiri’yi tüm çıplaklığı ile görmek için hiç bir engel yok.   İkincisi;   Agiri’nin   her tarafı   güller ve çiçekler tarafından   kaplanıyor”   diyor.

Yaşar Hanım’ın verdiği bilgilere göre   Agiri’deki zozana gittikleri zaman   kendilerine   bir yer seçiyorlar.   Çadırlarının çevresinde   her tarafta   gül vardı.   Tam bir Gulistan içinde ikamet ediyorlardı.. Yaşar Hanım gülleri sevdiğinden dolayı   çadırlarının çevresine hiç bir   hayvanı bırakmıyormuş..
ihsan-Nuri-Paşa-700x335.jpg

Bir gün   Sakar aşiretinin bir kolunun   lideri olan Şêx Abdulqadir   20 süvar ile   İhsan Nuri Paşa’yı   ziyaret ediyor. Şêx Abdulqadir     ve adamlarının atları   Yaşar Hanım’ın güllerinin canına okuyor. Yaşar Hanım kendi kendisini yiyor, fakat   misafir olduklarından   dolayı sesini çıkaramıyor.

İhsan Nuri Paşa   Yaşar Hanım’ın ruh haletini   görünce   kendisine gidiyor: “Yaşar burası Kürdistandır, Zozandır.     Korunacak evin bahçesi yok. Merak etme bir kaç gün sonra buradan ayrılır ve başka bir yere yerleşiriz.   Eğer oradaki gülleri korumasak, aşağıda     güllerle dolu bir gulistan var” diyor.

Beli bir dönem   orada   kaldıktan sonra   çadırlarının   yerlerini değiştiriyorlar.     Yeni geldikleri yerde   Türklerin   bombardımanından   dolayı   Yaşar Hanım boynundan   yaralanıyor.

Türk savaş   uçakları   artık eskisi gibi   Kürd savaşçılarını rahat bırakmıyordu ve   sürekli   olarak   hava saldırılarından bulunuyordu. İhsan Nuri Paşa   bu saldırılar karşısında   kalmak için   bir kayanın dibinde   bir sığınak açarak   orada kalmaya başlıyorlar.

Uçaklar Erciş’den kalkıyorlardı ve fazla   Agiri’ye yaklaşmıyorlardı.   Uçaklarının sesleri geldiği zaman kadın ve çocuklar korunmak için   sığınaklara     sığınıyorlardı.   Sığındıkları yerler   Agiri’deki mağaralardı.

Yaşar Hanım’ın   anlatımlarına göre  İhsan Nuri Paşa   “Türk devletinin yeni askeri güçler göndererek Agiri’yi işgal etmek istediğini biliyordu. Türk devletinin bu planına   karşı   İhsan Nuri Paşa   hakimiyet sınırlarını   genişletmek   istedi. Agiri çevresinde   bu planı boşa çıkarmak istediler. İhsan Nuri’nin   doğrudan   başında olduğu   bir çok alanda   Türk askeri üstlerine   saldırıldı, bir çokları ele geçirildi ve   bir hayli esir alındı………….

Yaşar Hanım savaşın   kızıştığı     kıran kırana   olan     bir ortamda “ tanrıya   eşi   İhsan’ı koruması için” sürekli   dua ediyordu.    Yaşar Hanım’ın anlatımlarına   göre “Tanrı   gerçekten de İhsan’ı koruyordu ve   tüm savaşlardan sonra   sağ dönüyordu” diyor.

Yaşar Hanım     “Kürdler   esirlere iyi davranıyor ve   misafir olarak   görüyorlardı” diyor.

Yaşar Hanım     anılarında   “Kürdler, İran ve Rusya sınırında bulunan Paşkend kazasını ele geçirdikleri zaman   belediye başkanı kaçmıştı. Onun udunu   Yaşar Hanıma hediye olarak getiriyorlar”   diyor.

Kürd savaşçıları   Erçiş ve Patnos   taraflarında   yeni   bir cephe açmış ve   büyük başarılar elde ediyorlardı.   Yaşar Hanım’ın verdiği   bilgilere göre     Kürdler   Keskoyi kabilesinin   ihanetini   hesaplayamamışlardı.   Keskoyiler devletin safına   geçmiş ve bölgede kendilerine rehberlik yapıyorlardı, diyor. Kürdler bu cephede yenilgi aldılar.

Sonbahara doğru   Türklerin   Agiri’ye karşı genel saldırıları başladı. Türk basınına göre     Türk Genel Kurmayı     66 bin asker ve   100 uçak   Agiri’ye karşı   saldırı için harekete   geçirmişti.   Yaşar Hanım’ın verdiği bilgilere göre Türkler   bu asker ve jandarmaların bir kesimini   Agiri Kürd savaşçılarına     yardıma gelmek için harekete geçen   Kürdleri engellemek için ayırmıştı.   Diğer kesimi de Agiri’ye karşı   harekete geçirmişti. Her Kürd savaşçısına karşı   160 asker   düşüyordu.
Halis-Ihsan_Nuri-Ferzende-2.jpg

Türkler   genel saldırıya geçtiler.   Kürdler güç dengesizliğinin   olduğu   ateş ve barut   ablukasında   direnmeye başladılar.   Kürd Devrimi’nin   yanında     gözlemci olarak bulunan Ermeni heyetinin başkanı Rahan ve yanındakiler   Türkleri ablukayı   kapatmadan   önce   bölgeyi terk etmek istiyorlardı. Ermeni temsilcisi Rahan   Yaşar Hanıma   kendileriyle birlikte   Agiri’yi terk etmesini istiyor. Yaşar Hanım yapılan bu öneriyi red ediyor.   Rahan tekrar   Yaşar Hanım’a geliyor ve kendisine   “ Türkler her tarafı     ablukaya alıyorlar.   Bu gece   son gecemizdir. Biz yolu biliyoruz, bizimle gel,   eşin bize   kadınları beraberinizden götürün, ben sonradan gelirim”diyor

Yaşar Hanım   Rahan’a   “eşimden ayrılmayacağım, eğer kendisi gelmese   ben gelmeyeceğim. Eğer günümüz gelmiş ise ikimiz birlikte ölürüz.   O   diyorsa   ‘siz gidin ben sonradan gelirim söylemine   inanmıyorum’.   Çünkü   ben İhsan’ı tanıyorum     o yoldaşlarını düşmanın ablukasında   bırakıp   kendisini   kurtarmaya çalışmaz. Bu imkansızdır.” diyor.

Bu arada Yaşar Hanım bazı   belgeleri yakmaya ve   eşyaları parçalamaya başlıyor.. Annesi   kendisine   yetişiyor ve engelliyor.
Annesi bazı   belge ve değerli eşyaları kurtarıyor ve   Yaşar Hanıma   delirdin mi   biz hala yaşıyoruz, eşin gelir kendisi ile   konuş diyor.

Gece   çatışmalar   sona eriyor ve İhsan Nuri Paşa   geri dönüyor. Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye     Monsieur   Rahan’ın   kendisine geldiğini bu gece   ablukadan   çıkmasak   bir daha   çıkamayacağımızı söyledi..     Seni bırakıp onlarla   gitmedim   diyor.

İhsan Nuri Paşa: “ Abluka altına   alındığımız  doğru, gerisi doğru değil.   Gitmemekle iyi yaptın.   Ablukadan korkmamak lazım. Biz Kürdler istediğimiz zaman   ablukayı yarıp geçebiliriz. Biz kolay kolay burayı düşmana bırakmak istemiyoruz” diyor.
xoybun18.png

Yaşar Hanım’ın verdiği   bilgilere göre   Kürdler bir hafta   boyunca   abluka   içinde   düşmana karşı koydular. Daha fazla   direnemeyeceklerini anlayınca ablukanın bir koluna   yüklenerek çemberi yarıp   İran tarafına geçtiler..
BÖYLELİKLE   GENERAL İHSAN NURİ PAŞA’NIN SÜRGÜN YILLARI BAŞLADI 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder