30 Temmuz 2016 Cumartesi

KÜRD DİRENİŞÇİSİ ZAZA HÜSO ? "Çölyekli Hüs Wasmunu"

                         

Şeyh Said hareketinin debdebeli direnişçisiydi,Hüs Wasmunu.

* Türk askerleri ve Kürd çeteleri "milis huqumat" üzerinde hayret uyandıran bir
inancın sahibi ve efsaneydi, Hüs Wasmunu ?
* Şeyh Said hareketinden yıllar sonraydı.
*1930'lu yılların başlarıydı.
* Çolig coğrafyası Guewdere mıntıkası'nın Kıran köyünde kurulan pusuda şehadete
   ulaşmıştı.
- Cesedi Kürd halkına ibreti alem olsun diye o günkü Çebaxcur şehir merkezine götürülüp, bir akasya ağacına asılarak teşir edilmişti.
* Efsane Kürd direniscilerinin kaderidir, sehid edildikleri zaman ya kelleleri sadist ve vampir türk subaylari tarafından ya koparılır,yada cesedleri kalabalık halk kitlelerine teşir edilir.
* Yado,Ali Şer aynı akibete uğramadılarmı ? Şeyh Said efendi ve 47 arkadaşı kitlelere idamları teşir edilmedimi ?
* Hafızam beni yanıltmıyorsa anlatılanlar dönemin Haziran ayının sıcağına delalaet
  ediyordu.
  *Çolig ve çevresi adetta yas ilan etmiş, bir sessizlik ve tevekkül içinde herkes
  Hüs Wasmunu'nu konuşuyor.
* Halk bir şüphe, kuşkuyla şehir merkezinde asılı bulunan Zaza Hüso'nun naaşını
görmeye gidiyorlar.
* Çünkü inanmak istemiyorlar, kabulenmiyorlar Hüso'nun şehadetine ama maalesef
   oydu !
* Cesed yaklaşık iki hafta yazın sıcağına terk ediliyor.
* Ama, Hüs Wasmunu inadına cesediyle de o gülümsemesi,yazın o hafif rüzgar
  esintisinden saçlarının salanması hala konuşulur,Çolig'de?
* Tılsımı bilinmez, ama Hüs Wasmunun inadına gülümsemesi ve o asil duruşunun
  sırrı ? rivayet odur ki tıbbi "bilimsel izahı" şöyle yorumlanabilinir.

* Kendi inandığı haklı davası uğruna şehadete ulaşanlar , ölürken de
  gülerlermiş.

Psikologlar bu duruşun sırını en iyi bilenlerdir.
* Sorun Kürd tarihinde bunun örnekleri vardır.

* Şeyh Said hareketinin efsanevi direnişçisidir Hüs Wasmunu,Zaza Hüso olarak bilinir memleketimde.
Kurdistan dağlarında onun görkemli direnişi, cesareti, davaya olan inancı Çolig'de hala anlatılır,durulur.
* Çoligin coğrafyasında başta Yado Çesmesi, Hesar ormanları, Mendo Boğazı ve Ko Spi'nin dili olsaydı'da Zaza Hüso'nun kahramanlığını ve direnişini anlatsaydı.
* Zaza Hüso'nun direniş efsanesi Çolig'in o uzun kış geceleri,yaz akşamlarında
detaylarıyla analatılanlara tanığım.
* Zaza Hüso efsanesi çete ve askerlerle çatışmaya girdiği alanlar anlatıldığında, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden beni tarihin derinliklerine götürüyor.
* Zaza Hüso'nun şehadetide tam bir trajedi tıpkı Yado, Qas Kuesi, Yıb Mehun , Hacı Kolos ve Ömere Faro diğer Kürd kahramanları gibi,
* Ihanet ve işbirlikçi çetelerin kol gezdiği bir ortamdı. Çolig'de milis huqumat veya
çete diye tanımlanan bu kirli ve lanetli güruh tıpkı bugün olduğu gibi yine
sahnedeydi.
* Şeyh Said hareketi'nin önder kadroları idam edilmiş, bazı önder ve aydın kadroları cezaevi, sürgün ve tehcir edilirken Çolig, Şerafeddin, Ko Spi, Çawreşlerin "Ser Qılun" doruklarında Kürd direnişçileri yıllarca direniş sergiliyorlardı.
* Çok acıdır değilmi ? kendi topraklarında Türk askerleri Zaza Hüso'ya diyiyor gel teslim ol ! Buda yetmiyor çevredeki milis huqumat ve çeteler modern ismiyle korucların destek ve yardımıyla.
* Bu çetelerin korkulu rüyasıydı Hüs Wasmunu ?

*Bu azgin çetelerin başında da Hüs Wasmunu'nun köylüsü olan kendisini beş paraya satan Mus Recep kendi elleriyle cezalandırır.

Zaza'ca Vate verinun/ "Atasözü" bir söz varya günlük yaşamda herzaman bize hatırlatılıyor.
"Karm dar zerrey dar ra çineb, dar zua nibena"
" Türkcesi, ağacın kurdu ağacın içinde olmazsa, ağaç kurumaz."
Işte biz Kürdlerin kaderide bu olsa gerek.Hüs Wasmunuda tıpkı Yado, Yıb Mehun, Ömere Faro, Qas Kuesi, Hacı Kolos ve Şeyh Şerif gibi Kürd değerleri, işbirlikçi Kürd çeteleri'nin destek ve yardımlarıyla şehadete ulaşmışlardır.


HÜS WASMUNUN YAŞAM ÖYKÜSÜ VE BİR ANEKDOT ?

* Şeyh Said hareketi bastırıldıktan sonra Çolig,Daraheni,Lice,Piran ve Palu çevresi başta olmak üzere küçük guruplar halinde direniş gösteren Kürd savaşçıları vardı.
* Bu savaşçılardan tıpkı Yado, Yıb Mehun gibi ismi ençok anılanların başında Vararad/Çöylek köyünden nam-ı değer Zaza Hüso, halk arasında Hüs Wasmunu ilk akla gelenlerin başında geliyordu.
* Türk subayı yüzbaşı Alihaydar ve Sadık gibi barbarlar Hüso'nun kellesine ödüller koymuştu.
* Alihaydar ülkemde yaptığı zulümlerle hala ençok anılanıdır.
* 1930'lu yilların başlarında Hüs Wasmunu Kıran köyünde pusuya düşürülerek üç gün,üç gece çıkan çatışmada onlarca ev yakılarak kahramanca direnerek şehadete ulaşır.
* Rivayet odur-ki Kıran köyünde kuşatılan Hüs Wasmunu bitişik olan onlarca evi delip, adetta tünel açarak kurtulmaya çalışır.Ama en son evden kurtulmaya çalışırken üçüncü gün şehaddete ulaşır.
* Hüs Wasmunu'nun cesedi Çebaxcur merkezi bugünkü "aşağı çarşı" merkezine yazın sıcağında getirilir.
* Tahminen iki hafta cesed teşir edilerek, Çolig halkı nezdinde Kürd halkına gözdağı verilir.
* Ama Hüs Wasmunu'nun cesedi iki haftalık yazın o sıcağında hiç bozulmaz, koku düşmez, sanki Hüs Wasmunu uykuda, inadına gülümsüyordu.
*Tıpkı Hüs Wasmunun dirisi gibi ölüsü "cesedi'de" direniyordu.
*Tabi cesedin bu görüntüsü Çolig halkı arasında dilden dile yayılarak anlatılır,durulurdu.
* Çolig ve çevresi bir sesizlige gömülür.
* Zülümkar, barbar ve sadist yüzbasi Saddık'ın bu gözdağı beş para etmez.
* Çolig halkı Hüso'nun cesedinin o görüntüsünden cesaret, güç ve davasına olan bağlılıgın heycanını yaşar.
* Ondan dolayıdırki bugün Zaza Hüso efsanesini yazıyorum.
*Türk devleti ve aydınları'da Hüso'nun bu cesareti,direnişi ve cesedinin asil duruşunu saklamaz yazıp
   hayretle anlatırlar.

* Çolig'in yerli ailesinden Fetah Bayram nam-ı değer " Nehman " ailesinden Fettah Çavuş dayanmaz yüzbaşının yanına gider.
* Hüs Wasmunu'nun cesedinin kokmadığı, halk arasında şehadete ulaştığı, bir efsane olarak kabul gördüğünü dilden dile dolaştığını barbar subaya anlatir.
* Ondan dolayı cesedin kaldırılıp,defin edilmesini ister.
* Yüzbaşı Saddık zulüm ve barbarlığını hem konuşşturur, hem uygular. Kürd efsanesi Hüso'nun cesedi kokmayınca ? budefa cesedi bilinmiyen bir yere gömülür. Rivayetlere göre cesed eski Çebaxcur denilen aşağı çarş'nın 'Gohare Xoşin' mevkinde gömülü olduğu söylenir.

* 31.01.2015 tarihinde hemşerim M.Arif Ayçicek'le yaptığım görüşmede Çolig'e gittmiştir.  Ailece akraba
    ilişkileri bulunan ve hala  hayata olan 80 yaşın üstündeki Bekir Elçi'le bir kaç gün sohbete bulunmuştur.
    Bekir Elçi merhum babası H.Cemal Elçi'ye atfen Hüs Wasmununun mezarının düzağacta Aydar ailesinin
    ileri gelenlerinden Seyda'nın mezarının yanında bilinen bir noktaya defin edildiği yönündedir.
   
Hüso'nun cesedide tıpkı Yado, Şeyh Said ve arkadaşları, Seyit Rıza, Said-i Kurdi gibi bilinmezler arasında yerini alır.


DİRENİŞÇİ HÜS WASMUNU HAKKINDA BİR ANEKDOT ?

* Şeyh Said hareketinin Xarpet Cephe komutanı Şeyh Şerif Kelaxsi'nin kardeşi Şeyh Hüseyin hareket bastırıldıktan sonra kısa bir süre Suriye Kurdistanı "Bin xet" macerası başlar.
*Şeyh Hüsen tekrar ülkeye dönüş yaparak gerilla gurubu oluşturarak direniş gösterir.
* Kelaxsi köyünde çıkan çatışmada yaralı olarak ele geçirilerek Elazığ cezaevine konulur.
*Şeyh Hüseyin'in enbüyük oğlu 97 yaşında halen hayata olan Şeyh Burhaneddin Bilgine atfen bu bilgileri aktarıyorum.
*Bu bilgileri yıllar önce bir sohbet esnasında hafızam kalan bilgilerdir.
* Şeyh Burhaneddin babası Xarpet "Elazığ" cezaevindeyken 1930'lu yılların başında ziyaretine gittiğinde yaşadığı anekdotu aktarıyorum.

* Daha genç bir delikanlıyken babamı Xarpet cezaevinde ziyaret gittiğimde ? babamla aynı koğuşta Türkiye Sosyalist hareketi'nin önde gelen siyasetçisi, ideologu Dr.Hikmet Kıvılcımlı ile beraber kalıyorlardı.
*Görüş odasına gitiğimde Dr Hikmet Kıvılcımlı'yı şahsen gördüm. Babamın çatışmada kalan yaralarını Dr Hikmet cezaevinde tedavi ediyordu. Tesaddüf cezaevindeyken o gün Dr Hikmet Kıvılcımlı'ya bir gazete gelmişti.
*Hatırlamıyorum gazetenin ismini ama o dönemde çıkan devlet yanlısı gazetelerin başında Cumhuriyet, Tanin, Hakimiyet-i Milliye gazetelerinden biriydi.
*Gazetenin ilk sayfasında manşet atılmış, büyük boy akasya ağacında asılı bir Kürd direnişçisi Zaza Hüso "Hüs Wasmunu" fotoğrafı vardı. Dr Hikmet dikkatli okuduktan sonra demek ki çok etkilenmiş.
*Babama hitaben Hüseyin Bey, Hüseyin bey... gel gazetede asılı bulunan bu Kürd direnişçisini tanıyormusun?dedi.
* Babam fotoğrafı gördüğü gibi Hüs Wasmununu tanıdı. Fotoğraf şehirde "aşağı çarşıda" ağacta asılı olandı. Ve dediki ! Dr Hikmet bey bu Kürd direnişcisi benimle beraber partizan  savaşi veren en yakın arkadaşlarımdan biridir.
* Gazete'de Hüs Wasmunun direnişini, kaç defa pusudan kurtulduğu,işbirlikçi çetelerin cezalandırılmasından tutun tüm eylemlerini  tek tek yazmıştır.
*Türk ordusu bu Kürd direnişçisinin şehadetini zafer sarhoşluğunu yaşıyordu.
* Hüs Wasmununu okuyan Dr Hikmet duraksadı ve babama söylediği bir söz hala hafızamdadır.
* Hüseyin Bey dedi ! Kürd ´gerillasının kahramanlığı, cesareti ve direnişlerinde bir
  kuşkum yoktur.
* Yanlız bu insanların biliyorsun neyi eksik?
- Babam dedik-ki neyi eksik Dr Hikmet Bey ?
- Aldığı cevap oldukca ilginç,
  " Bu insanların kalemi yok, kalemi yok,dedi. "
- Yani anlaşılan Kürdler örgütsüz, partisiz,diplomasi kurumlarını oluşturmadıklarına vurgu yapıyordu.
- Kürdlerin bir hedefi,stratejisi,diplomasi ve ideolojik-politik öngörülerinin
eksikliğinden bahs ediyordu.
- Doğrudur, Kürdlere yardım eden bir dost devlet veya halk yokttu. Kürd
işbirlikçileride Mustafa Kemal ve Îsmet Paşa'nın alavare, dalavareleriyle Lozan'a
telgraf çekmedilerimi ?
- Kürd coğrafyası masa başında temsilcisiz, örgütsüz kısaca kimsesiz cetvele
parselenmedimi ?
- Dr Hikmet Kıvılcımlı Elazığ cezaevine 1929-1933 yılları arasında yaklaşık 4,5 yıl
kalmıştır. Elazığ cezaevi onun için bir üniversite olduğunu söyler.
- Kürdleri ilkdefa burada tanımakla beraber Kürd kiyafetleriyle çekilen fotoğraflarıda
vardır.
Sonuç olarak,
* Hüs Wasmunu ve yeğeni Zılf Wasmunu Şeyh Said hareketindeki direnişlerinden dolayı efsaneleştiler.
*  Zılf Wasmunu'nun Miyalan köyündeki şehadetide ayrı bir öyküdür.
* Tıpkı oda amcası gibi pusuya düşürülerek köy içinde şehadete ulaşmıştır.
* Hemde kendisiyle beraber birkaç işbirlikçi çeteyide öldürerek,
* Ruhları şad olsun,Çoligin efsanevi direnişçileri, sizleri eksikte olsa, biraz kurgulu da olsa anlatabilmek
   beni mutlu ediyor.

   Selam ve saygılarımla,


Kürd direnişçisi Hüs Wasmunu'nun anısına ?
Qale cumiyerdun waxtıg Çolig'ıd vaciyena ?
Hüs Wasmunu quen mı vir'i.
Qale gunger teres û bebextun waxtıg bena ?
Ters Hüs Wasmunu yın seri vaciyena.
Waxtıg, Qale lületıfıng û Êgite ser Qıl'un vaciyena ?
Hüs Wasmun û Yad Beg'un nome yın viyerena.
Qale Hüs Wasmunu bena?
Ard û ezmun piyor zımen û zımeno.

ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI



Burada size sözünü edeceğim aşk hikayesi gerçek bir hikayedir. Her ne kadar Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar bu aşkı “Leyla ile Mecnun” aşkı olarak ilan etse de bu aşk hikayesinin kahramanları gerçek. Bu aşkın kahramanlarından biri tüm dünya Kürdlerinin kalplerinde ve ruhlarında hak ettiği yeri bulan Agirî/Ararat Kürd Cumhuriyetinin ölümsüz önderi General İhsan Nuri Paşadır. Bu aşkın diğer kahramanı ise İhsan Nuri Paşa’nın eşi Yaşar Hanımdır. Bundan dolayı yazının başlığına “İhsan ve Yaşar Aşkı” ibaresini ekledim. Genellikle erkekler ve özellikle Kürd erkekleri aşklarını anlatmayı pek sevmezler ya da anlatmayı tercih etmezler. Biz bu aşk hikayesini Yaşar Hanım’dan dinleyeceğiz. Aslında Yaşar Hanım kendisini anlatıyor. Yaşar Hanım’ı dinlerken “İhsan ve Yaşar’ın Aşkı”nın Ararat kadar büyük olduğunu hemen fark edersiniz. Ben daha önce çeşitli makalelerimde Yaşar Hanım’dan söz etmiştim. Onun akrabalarıyla olan bazı görüşmelerimi okuyucularla paylaşmıştım. Bugün sözü tümden Yaşar Hanıma bırakıyor, onu ve aşkı olan İhsan Nuri’yi O’nun dilinden tanıyacağız. Yaşar Hanım’ın babasının ismi Haci Mustafa Efendi’dir ve aslen Gürcüdür. Annesinin ismi ise İffet Hanımdır. İffet aslen Erzurum Kürdlerindendir. Aile olarak İstanbul’da kalıyorlar. Haci Mustafa ile İffet Hanım’ın 3 çocukları var: Ali Haydar, Yaşar ve Hayri.

Yaşar Hanım 13 yaşındayken babası Haci Mustafa vefat ediyor ve İstanbul’da Karaca Ahmet’te toprağa veriliyor. Yaşar Hanım’ın abisi Ali Haydar Türk ordusunda askeri doktordur ve Kürdistan’da Iğdır’da görevlidir. Dr. Ali Kemal ailesine haber gönderiyor ve Iğdır’a gitmelerini istiyor. O dönem Yaşar Hanım 16 yaşlarındadır. İffet Hanım İstanbul’da var olan mal ve mülklerini satarak Yaşar ve Hayri ile birlikte Iğdır’a, büyük oğlu Ali Haydar’ın yanına gitmeye karar veriyor. İstanbul’da Subay ve ailelerini taşıyan Remo adlı bir İtalyan vapuruna binerek Samsun’a doğru yola çıkıyorlar. Aksilik Kürdlerin çok yakından tanıdığı ve Koçgiri Kürd Devrimi sırasında büyük katliamlarla nam salan Topal Osman ve adamları da vapurdalar. Vapurda Kars’ta subay olan oğlunu görmek için oğlu Murat ile yolculuk eden bir başka kadına yaklaşan İffet Hanım “Vapurda kadınlara sarkıntılık eden ve sürekli kadınları taciz eden Topal Osman adlı biri var ve korkuyorum” diye tespitte bulunuyor.

Bu Topal Osman Mustafa Kemal’in Karadeniz bölgesinde askeri komutanlarındandı, astığı astık kestiği bir adamdı. Hiç kimse cesaret edip kendisine karşı koyamıyordu. Bu arada birileri İffet Hanım’a yaklaşarak korkmamasını ve vapurda başka subayların da olduğunu söylüyor. Vapurun içinde Topal Osman’ın hançerli ve silahlı adamları sürekli olarak dolaşıyorlardı. İffet Hanım, kızı Yaşar ve küçük oğlu Hayri ile Topal Osman ile yüz yüze gelmemek için korkularından vapurun ambarına iniyorlar. O gece orada kalıyorlar. Sabah erken saatlerinde bir gürültü ile kalkıyorlar. Ne görsünler Topal Osman ambarın diğer tarafında adamlarından birini tekme ve tokatla dövüyor. İffet Hanım ve çocukları hemen ambarı terk ederek vapurun üst tarafına çıkıyorlar. Bu arada Topal Osman eşinin yanına gitmek isteyen bir bayana sarkıntılık yapıyor ve bayan bağırarak tüm vapur sakinlerini ayağa kaldırıyor. Bu olaydan sonra Topal Osman geri çekiliyor ve açık bir şekilde kimseyi taciz etmiyor. Vapur’da Samsun’u geçerek 7 gün içinde Trabzon’a varmıştı. Yaşar Hanım tüm yolculuk boyunca Topal Osman’ın korkusundan dolayı annesinin eski kapalı elbiselerini giymiş ve yüzünü hiç kimseye göstermiyordu. Trabzon’a vardıktan sonra vapurdan iniyorlar ve böylelikle Topal Osman belasından kurtuluyorlar. Bu sefer kara yoluyla Erzurum’a doğru yolla çıkıyorlar. Çünkü Dr. Ali Haydar Iğdır’dan Erzurum’a gelecek ve onları orada bekleyecekti. Yaşar Hanım anılarında Bayburt’tan geçerken bu şehirde dünyaya geldiğini ve 3 yaşında olduğu zaman ailesinin İstanbul’a göç ettiğini yazıyor. Fakat Bayburt hakkında küçük olduğundan dolayı hiç bir anısı yok. Ama Bayburt’ta dünyaya geldiğini biliyor. Yolda İffet Hanım hastalanıyor ve bin bir zorlukla Erzurum’a varıyorlar. Dr. Ali Haydar da Erzurum’a geliyor ve görüşüyorlar. Aile 6 gün Erzurum’da treni bekliyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Ruslar işgal döneminde Erzurum-Sarıkamış- Kars ve Ermenistan arasındaki demiryolunu yapmışlardı. 7. gün tren ile Sarıkamış’a doğru yola çıkıyorlar. Dr. Ali Haydar’ın nişanlısı Sarıkamış’taydı ve aile olarak oraya gidip tanışacaklardı. Hasan kale’nin yakınından geçerlerken Dr. Ali Haydar ailesine bir suyu göstererek bu” ARAS NEHRİ” dir,der. Bingöl dağlarından çıkıp Xinis yakınlarında ve Iğdır’a yakın bir yerde İran topraklarına geçiyor, diyor. Ayrıca tren yolu Xorasan’da Aras Nehri’ni kesiyor ve Kağızman ovasında yeniden Aras Nehrine yaklaşıyor. Bu arada küçük Hayri abisi Dr. Ali Haydar’a “ acaba tren Iğdır’a gidiyor mu?” diye sorar. Dr. Haydar: “ Hayır, tren Sarıkamış’a ve oradan Kars’a gidiyor. Biz Sarıkamış’ta inip faytonla Iğdır’a gideceğiz” diyor. Yaşar Hanım’ın ailesi doğrudan Dr. Ali Haydar’ın nişanlısının evine gidiyor ve aile ile tanışıyorlar. Yaşar Hanım anılarında uzun Sarıkamış’ın o dönemler yıkıntı ve virane bir şehir olduğunu Askeri birimlerin ikametleri dışında doğru dürüst bir yapının olmadığını yazıyor. Dr. Ali Haydar’ın nişanlısını ve ailesini tanıdıktan sonra yeniden yola düşüyorlar. Bu arada İffet Hanım ile Yaşar Hanım’ın yıldızları pek Dr. Ali Haydar’ın nişanlısıyla barışmıyor. Sarıkamış ve Serhat’ta  havalar soğumaya ve kar yağmaya başlamıştı. Dr. Ali Haydar ailesine : “ 4 gün sonra Iğdır’a varacağız. Şimdi Iğdır’da kar yağmıyor, bahar havası var” diyor. Bu arada Hayri atılıyor: “Eğer Iğdır’da kar yağarsa ben senin kulağını keseceğim, yağmıyorsa sen benim kulağımı kes” diyor. Dr. Haydar da kardeşinin iddiasını kabul ediyor ve yollarına devam ediyorlar. İlk gece bir Kürd köyüne gidiyor ve orada konaklıyorlar. Kürdler kendilerine her türlü hizmeti karşılıksız yapıyor ve hiç bir şey istemiyorlar. Yaşar Hanım ilk defa Kürdlerin misafirperverliği ile böyle tanışıyor ve hayretler içinde kalıyor. Ertesi gün misafirperver Kürdlerin köylerinden ayrılarak yola düşüyorlar ve akşam saatlerinde Pirnawid adlı bir Azeri köyüne varıyorlar. Azeriler Kürdlerin tam tersi bir konumdaydılar ve misafirlerin gelmemesi için bir dizi engel çıkarmışlardı. Kimsenin köye gelmemesi için su bırakmışlardı. Fakat bölgede de başka bir yerleşim yeri olmadığından bin bir zorlukla köye gidiyorlar. O esnada Kağızman’a gitmek üzere olan Köyün/Nahiyenin sorumlusu bunları görüyor, köylülerin onları misafir edemeyeceğini bildiğinden dolayı evinin anahtarını kalmaları için Dr. Ali Haydar’a veriyor. Dr. Ali Haydar ve ailesi köyün içine girdikleri zaman onları fark eden köylüler ışıklarını söndürüyorlar. Bu arada kapıları çalarak köy ya da nahiye sorumlunun evini soruyorlar. Köylülerde onun evini kendilerine gösteriyorlar. Köy/Nahiye sorumlusunun evine gittikleri zaman küçük hizmetçisi kapıyı açıyor ve onları içeri alıyor. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın ailesi beraberlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyorlar. Hizmetçi ikide bir geliyor ve yanan mumun çevresine tuz döküyor. İffet Hanım merakından hizmetçiye niye tuz döküyorsun diye soruyor. Hizmetçi “Mumun daha uzun yanması için” diyor. İffet Hanım: “bunların tecrübeleri var. Biz de yapalım” diyor. 3. Gece Tuzluca’da kalıyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Tuzluca’nın eski ismi Qulb’tu. Türkler orada bir tuz kaynağı olduğundan dolayı ismini Tuzluca diye değiştirmişlerdi. Fakat o dönem Tuzluca tümden harabe olduğundan dolayı bizim yolcular Tuzluca harabelerinin alt kısmında tuz çıkaran işçilerin yanına gidiyorlar ve oranın sorumlusuna misafir oluyorlar. Ertesi günü Iğdır’a doğru yola çıkmadan önce yüksek bir yere kurulan Tuzluca’nın harabelerinden itibaren Yaşar Hanım iki büyük dağı görüyor. Birinin üzerinde kar var, diğer ise simsiyah. Yaşar Hanım Büyük Ağrı’yı “Gelin/Buk” olarak tanımlıyor. Bu arada abisi Dr. Ali Haydar’a “bu dağların ismi ne” diye soruyor. Dr. Ali Haydar: “bu dağların ismi Ağrıdır. Eskiden ismi Girkan’ mış. Kürdlerin ataları bu dağa “Agirî” demişler. “Agirî” Kürdçe “Ateş”tir. Yani “Ateş Dağı”…”diyor.

ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI(2)

Dr. Ali Haydar konuşmasına devam ederek Kürdler kendi dillerinde bu dağlara “Büyük Agirî” ve “Küçük Agirî” diyorlar. “Büyük Agirî” nin doruklarında hem kışın ve hem de yazın kar var.

Yolumuza devam ederken Iğdır şehri görünmeye başladı. Şehir bağ ve Bahçeler  içinde görünmüyordu. Iğdır ovası tüm yemyeşilliği ile insanı büyülüyordu. Bir tarafta Ağrı Dağı ve kar, diğer tarafta ise yemyeşil bir ova… Sanki iki mevsim aynı günde yaşanıyordu.

Bu arada Dr. Ali Haydar küçük kardeşi Hayri’ye dönerek “sana söylememiştim Iğdır’da kar yok” diye.

Hayri hemen abisine başını uzatarak “kulağımı kesebilirsin” diyor.

Dr. cebinden bıçağı çıkardığı zaman Yaşar Hanım hemen araya giriyor.

Bu arada İffet Hanım Dr. Ali Haydar’a “sen çıldırdın mı?”

Dr. Ali Haydar ise annesine “bir daha bilmediği şeyler için kesin konuşmaması için ders vermek gerekiyor” diyor ve yollarına devam ediyorlar.

Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir anda Iğdır’dan iki subay at arabalarıyla yanlarından geçiyor ve Dr. Ali Haydar ile selamlaşıyorlar.

Yaşar Hanım Dr. Ali Haydar’a dönerek “Abi bu geçenler kimdi sen selamlaştın? diye sorar. Dr. Ali Haydar “ Sağ tarafta oturan İhsan Beydi, diğeri ise arkadaşı. İhsan Bey en değerli ve aktif subayımızdır” diyor.

Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir sırada Dr. Hamdi Bey ve bazı arkadaşları onları karşılamaya gelmişlerdi.

Dr. Hamdi Bey onları selamladıktan sonra beraberinde getirdiği bir sepet meyveyi vererek “ çocuklar Iğdır’ı görmeden meyvesini yemelerini istedim” diyor.

Dr. Hamdi Bey onları evine davet ediyor. Dr. Ali Haydar ona teşekkür ederek kendi evlerine gitmek istediklerini söylüyor.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre 1920 yılında “Cavid Bey Kürd aşiretlerinin yardımıyla Iğdır’ı Ermenilerin elinden çıkarıyor”.

O sıralar Yarbay İsmail Hakkı Iğdır’da askeri sorumludur. Savaşın bitiminden sonra bölge de görevli olan subay aileleri de gelip Iğdır’a yerleşmişlerdi.

Iğdır’ın eski komutanı Firuz Bey ile Kürdlerin komutanı Naci Bey’in aileleri bize en yakın ilişki içinde olanlardı.

Yaşar Hanım Iğdır’da boş zamanlarını roman okuyarak, ud çalarak, bahçedeki güllerle ilgilenerek ya da başka kadınlarla birlikte “Iğdır zozanlarına” giderek geçiriyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Iğdır’daki güzel günleri fazla sürmüyor. O dönem Batı’da Yunanlarla savaş başlamıştı. Bir tabur dışında askerlerin Batı Cephesine gitmeleri emri gelmişti. Bazı askeri subaylar Dr. Haydar’ında Iğdır’da taburla birlikte kalmasını istiyorlardı. Zaten kışın uzun bir yolculuk yapmıştı. Dr. Ali Haydar’da böyle düşünüyordu ve nişanlısıyla düğünü yapmak istiyordu. Sonuçta Dr. Haydar Iğdır’da kalıyor.

Bu arada Dr. Haydar’da “Batı Cephesine” giden askerlerle birlikte Sarıkamış’a eşini getirmeye gitti. İffet Hanım, Yaşar Hanım ve Hayri Iğdır’da kaldılar. Firuz Bey ile Naci Bey de Iğdır’da kalmışlardı. Yaşar Hanım da onların eşleriyle boş zamanlarında Ermenistan sınırında bulunan Markara köprüsü yakınlarında ata biniyor ya da zozanlara gidiyordu.

Dr. Ali Haydar nişanlısı Sediqe’yi Sarıkamış’tan Iğdır’a getirerek evleniyor. Sediqe ile Yaşar Hanım ve İffet Hanım’ın ilişkileri iyi değildir. Aslında İffet ile Yaşar gelinlerini Sarıkamış’ta ilk gördükleri zaman yıldızları barışmamıştı. Sediqe Iğdır’a geldikten sonra ilişkileri daha da bozuldu. Sediqe odasına çekiliyor ve eşiyle birlikte yalnız yemeklerini yiyorlar. Ailenin diğer üyeleri de ayrı yemeklerini yiyor. Dr. Ali Haydar eskiden kardeşleriyle günlük ilişki içinde olmasına rağmen, Sediqe’nin gelişinden sonra işten geldiği zaman hemen odasına çekiliyor. Yani kısacası aile içinde bir huzursuzluk baş gösteriyor.

Belli bir dönem sonra Dr. Ali Haydar görevli olarak Qarakose’ye veriliyor. Çünkü süvari birliğinin merkezi oradaydı. Dr. Ali Haydar kıştan dolayı ailesini Iğdır’da bırakarak yalnız Qarakose’ye gidiyor.

Bu arada Subay İhsan’dan Yaşar Hanım’a evlenme teklifi geliyor.

Yaşar Hanım İlk Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri ile karşılaşmıştı. Daha sonraki süreçte de subayların seminerlerinde ve ailelerinin toplantılarında hep ondan söz edilirdi. İhsan Nuri tanınan ve sevilen biriydi.

Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri’yi yakından tanımıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde eşyaları toplarken küçük kardeşi Hayri pencerenin önünde Yaşar’ı yanına çağırıyor ve kendisine bak “bu giden İhsan Nuri Beydir” diyor.

Aslında Yaşar Hanıma “İhsan Bey”den evlenme teklifi geldiği zaman bir yanlış anlaşılma oluyor. Bölge de görev yapan İhsan isminde iki subay var. Birinin yaşı bir hayli ileri ve diğeri ise İhsan Nuri’dir.

Hayri ablasına evlenme teklife getiren İhsan Nuri olduğunu, diğer İhsan ise evli biridir. Yaşar Hanım da biraz araştırdıktan sonra içine düştüğü yanlışlığı anlıyor.

Yaşar Hanım ilk Iğdır’a geldiği gün İhsan Nuri ile karşılaştıklarında kendisine aşık olmuştu. Yaşar Hanım bu arada Qarakose’de bulunan abisini bilgilendiriyor. Dr. Ali Haydar Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri kendisiyle görüşüyor ve bacısını istiyor. Zaten ikisi arkadaşlarmış. Dr. Ali Haydar bacısının düşüncesini bildiğinden dolayı “evet” diyor.

İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım 18 Nisan 1922 tarihinde Iğdır’da evleniyorlar. Iğdır Ovasında büyük bir katılımla ve govendlerle düğünleri oluyor.

Yaşar Hanım ile İhsan Nuri evliliklerini ilk aylarını Iğdır’da geçiriyorlar. Daha sonra İhsan Nuri İran ve Türkiye sınır komutanlığına atanıyor ve tayini Bazid’e çıkıyor. İhsan Nuri de Bazid’e gidiyor

Dr. Ali Haydar’da ailesini yanına Qarakose’ye götürmek istiyor. Bundan dolayı Iğdır’a geliyor.

Dr. Ali Haydar, eşi, annesi, kardeşi Hayri ve Yaşar Hanım Bazid’e doğru yola çıkıyorlar. Qarakose’nin yolu da Bazid’ten geçiyor. İhsan Nuri ‘de onları Bazid’te bekliyor. Bizim yolcularımız Bazid’e vardıklarında İhsan Nuri’nin evine yerleşiyorlar. Bir kaç gün sonra Dr. Haydar eşi ve Hayri Qarakose’ye doğru yola çıkıyorlar. İffet Hanım ise İhsan Nuri ve Yaşar ile birlikte Bazid’te kalıyor. Böylelikle Yaşar Hanım ilk defa ev sahibesi oluyor.

Belli bir dönem sonra ailenin Qarakose ve Bazid’teki bireyleri arasında karşılıklı ziyaretler oluyor.

İhsan Nuri Bazid Askeri Komutanı olduğu zaman Ruslar tarafından inşa edilen ve tahrip edilen demir yolunu yeniden işler hale getiriyor.

Fakat bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Van’a çıkıyor ve ailesiyle birlikte Van’a gidiyor.

Türk Hükümetiyle İngiltere arasında Musul Meselesinden dolayı sorunlar çıkmaya başladığında TBMM Bazid’e bulunan taburu Musul sınırına kaydırma kararı almıştı. Böylelikle Erciş, Adelcewaz, Xelat, Bedlis, Xazan ve Beşiri’ye doğru yola çıkıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi İffet hanım da tabur ile birlikte yola çıkıyorlar.

İhsan Nuri Dr. Ali Haydar’a bir telgraf gönderiyor ve Erciş’e varacakları günü bildiriyor. Dr. Haydar Erciş’e geliyor ve bir gece onlarla beraber kalıyor. Ertesi günü Dr. Haydar annesini alıp Van’a gidiyor. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ve beraberindekiler 4. Gün Bedlis’e varıyorlar.

Yaşar Hanım Bedlisi şöyle anlatıyor: “4.gün Bedlis’e vardık. Bu şehir İhsan Nuri’nin memleketiydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Bedlis şehri harabeye çevrilmişti. İhsan Nuri’nin babasının evi de duvarları dışında her şey yıkılmıştı. Ruslar Bedlis’i işgal ettikleri zaman şehir halkının ezici çoğunluğunu şehirden çıkarmışlardı. İhsan Nuri’nin annesi, babası ve bacısı şimdi İstanbul’da yaşıyor.

ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI(2)

Dr. Ali Haydar konuşmasına devam ederek Kürdler kendi dillerinde bu dağlara “Büyük Agirî” ve “Küçük Agirî” diyorlar. “Büyük Agirî” nin doruklarında hem kışın ve hem de yazın kar var.

Yolumuza devam ederken Iğdır şehri görünmeye başladı. Şehir bağ ve Bahçeler  içinde görünmüyordu. Iğdır ovası tüm yemyeşilliği ile insanı büyülüyordu. Bir tarafta Ağrı Dağı ve kar, diğer tarafta ise yemyeşil bir ova… Sanki iki mevsim aynı günde yaşanıyordu.

Bu arada Dr. Ali Haydar küçük kardeşi Hayri’ye dönerek “sana söylememiştim Iğdır’da kar yok” diye.

Hayri hemen abisine başını uzatarak “kulağımı kesebilirsin” diyor.

Dr. cebinden bıçağı çıkardığı zaman Yaşar Hanım hemen araya giriyor.

Bu arada İffet Hanım Dr. Ali Haydar’a “sen çıldırdın mı?”

Dr. Ali Haydar ise annesine “bir daha bilmediği şeyler için kesin konuşmaması için ders vermek gerekiyor” diyor ve yollarına devam ediyorlar.

Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir anda Iğdır’dan iki subay at arabalarıyla yanlarından geçiyor ve Dr. Ali Haydar ile selamlaşıyorlar.

Yaşar Hanım Dr. Ali Haydar’a dönerek “Abi bu geçenler kimdi sen selamlaştın? diye sorar. Dr. Ali Haydar “ Sağ tarafta oturan İhsan Beydi, diğeri ise arkadaşı. İhsan Bey en değerli ve aktif subayımızdır” diyor.

Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir sırada Dr. Hamdi Bey ve bazı arkadaşları onları karşılamaya gelmişlerdi.

Dr. Hamdi Bey onları selamladıktan sonra beraberinde getirdiği bir sepet meyveyi vererek “ çocuklar Iğdır’ı görmeden meyvesini yemelerini istedim” diyor.

Dr. Hamdi Bey onları evine davet ediyor. Dr. Ali Haydar ona teşekkür ederek kendi evlerine gitmek istediklerini söylüyor.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre 1920 yılında “Cavid Bey Kürd aşiretlerinin yardımıyla Iğdır’ı Ermenilerin elinden çıkarıyor”.

O sıralar Yarbay İsmail Hakkı Iğdır’da askeri sorumludur. Savaşın bitiminden sonra bölge de görevli olan subay aileleri de gelip Iğdır’a yerleşmişlerdi.

Iğdır’ın eski komutanı Firuz Bey ile Kürdlerin komutanı Naci Bey’in aileleri bize en yakın ilişki içinde olanlardı.

Yaşar Hanım Iğdır’da boş zamanlarını roman okuyarak, ud çalarak, bahçedeki güllerle ilgilenerek ya da başka kadınlarla birlikte “Iğdır zozanlarına” giderek geçiriyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Iğdır’daki güzel günleri fazla sürmüyor. O dönem Batı’da Yunanlarla savaş başlamıştı. Bir tabur dışında askerlerin Batı Cephesine gitmeleri emri gelmişti. Bazı askeri subaylar Dr. Haydar’ında Iğdır’da taburla birlikte kalmasını istiyorlardı. Zaten kışın uzun bir yolculuk yapmıştı. Dr. Ali Haydar’da böyle düşünüyordu ve nişanlısıyla düğünü yapmak istiyordu. Sonuçta Dr. Haydar Iğdır’da kalıyor.

Bu arada Dr. Haydar’da “Batı Cephesine” giden askerlerle birlikte Sarıkamış’a eşini getirmeye gitti. İffet Hanım, Yaşar Hanım ve Hayri Iğdır’da kaldılar. Firuz Bey ile Naci Bey de Iğdır’da kalmışlardı. Yaşar Hanım da onların eşleriyle boş zamanlarında Ermenistan sınırında bulunan Markara köprüsü yakınlarında ata biniyor ya da zozanlara gidiyordu.

Dr. Ali Haydar nişanlısı Sediqe’yi Sarıkamış’tan Iğdır’a getirerek evleniyor. Sediqe ile Yaşar Hanım ve İffet Hanım’ın ilişkileri iyi değildir. Aslında İffet ile Yaşar gelinlerini Sarıkamış’ta ilk gördükleri zaman yıldızları barışmamıştı. Sediqe Iğdır’a geldikten sonra ilişkileri daha da bozuldu. Sediqe odasına çekiliyor ve eşiyle birlikte yalnız yemeklerini yiyorlar. Ailenin diğer üyeleri de ayrı yemeklerini yiyor. Dr. Ali Haydar eskiden kardeşleriyle günlük ilişki içinde olmasına rağmen, Sediqe’nin gelişinden sonra işten geldiği zaman hemen odasına çekiliyor. Yani kısacası aile içinde bir huzursuzluk baş gösteriyor.

Belli bir dönem sonra Dr. Ali Haydar görevli olarak Qarakose’ye veriliyor. Çünkü süvari birliğinin merkezi oradaydı. Dr. Ali Haydar kıştan dolayı ailesini Iğdır’da bırakarak yalnız Qarakose’ye gidiyor.

Bu arada Subay İhsan’dan Yaşar Hanım’a evlenme teklifi geliyor.

Yaşar Hanım İlk Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri ile karşılaşmıştı. Daha sonraki süreçte de subayların seminerlerinde ve ailelerinin toplantılarında hep ondan söz edilirdi. İhsan Nuri tanınan ve sevilen biriydi.

Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri’yi yakından tanımıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde eşyaları toplarken küçük kardeşi Hayri pencerenin önünde Yaşar’ı yanına çağırıyor ve kendisine bak “bu giden İhsan Nuri Beydir” diyor.

Aslında Yaşar Hanıma “İhsan Bey”den evlenme teklifi geldiği zaman bir yanlış anlaşılma oluyor. Bölge de görev yapan İhsan isminde iki subay var. Birinin yaşı bir hayli ileri ve diğeri ise İhsan Nuri’dir.

Hayri ablasına evlenme teklife getiren İhsan Nuri olduğunu, diğer İhsan ise evli biridir. Yaşar Hanım da biraz araştırdıktan sonra içine düştüğü yanlışlığı anlıyor.

Yaşar Hanım ilk Iğdır’a geldiği gün İhsan Nuri ile karşılaştıklarında kendisine aşık olmuştu. Yaşar Hanım bu arada Qarakose’de bulunan abisini bilgilendiriyor. Dr. Ali Haydar Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri kendisiyle görüşüyor ve bacısını istiyor. Zaten ikisi arkadaşlarmış. Dr. Ali Haydar bacısının düşüncesini bildiğinden dolayı “evet” diyor.

İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım 18 Nisan 1922 tarihinde Iğdır’da evleniyorlar. Iğdır Ovasında büyük bir katılımla ve govendlerle düğünleri oluyor.

Yaşar Hanım ile İhsan Nuri evliliklerini ilk aylarını Iğdır’da geçiriyorlar. Daha sonra İhsan Nuri İran ve Türkiye sınır komutanlığına atanıyor ve tayini Bazid’e çıkıyor. İhsan Nuri de Bazid’e gidiyor

Dr. Ali Haydar’da ailesini yanına Qarakose’ye götürmek istiyor. Bundan dolayı Iğdır’a geliyor.

Dr. Ali Haydar, eşi, annesi, kardeşi Hayri ve Yaşar Hanım Bazid’e doğru yola çıkıyorlar. Qarakose’nin yolu da Bazid’ten geçiyor. İhsan Nuri ‘de onları Bazid’te bekliyor. Bizim yolcularımız Bazid’e vardıklarında İhsan Nuri’nin evine yerleşiyorlar. Bir kaç gün sonra Dr. Haydar eşi ve Hayri Qarakose’ye doğru yola çıkıyorlar. İffet Hanım ise İhsan Nuri ve Yaşar ile birlikte Bazid’te kalıyor. Böylelikle Yaşar Hanım ilk defa ev sahibesi oluyor.

Belli bir dönem sonra ailenin Qarakose ve Bazid’teki bireyleri arasında karşılıklı ziyaretler oluyor.

İhsan Nuri Bazid Askeri Komutanı olduğu zaman Ruslar tarafından inşa edilen ve tahrip edilen demir yolunu yeniden işler hale getiriyor.

Fakat bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Van’a çıkıyor ve ailesiyle birlikte Van’a gidiyor.

Türk Hükümetiyle İngiltere arasında Musul Meselesinden dolayı sorunlar çıkmaya başladığında TBMM Bazid’e bulunan taburu Musul sınırına kaydırma kararı almıştı. Böylelikle Erciş, Adelcewaz, Xelat, Bedlis, Xazan ve Beşiri’ye doğru yola çıkıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi İffet hanım da tabur ile birlikte yola çıkıyorlar.

İhsan Nuri Dr. Ali Haydar’a bir telgraf gönderiyor ve Erciş’e varacakları günü bildiriyor. Dr. Haydar Erciş’e geliyor ve bir gece onlarla beraber kalıyor. Ertesi günü Dr. Haydar annesini alıp Van’a gidiyor. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ve beraberindekiler 4. Gün Bedlis’e varıyorlar.

Yaşar Hanım Bedlisi şöyle anlatıyor: “4.gün Bedlis’e vardık. Bu şehir İhsan Nuri’nin memleketiydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Bedlis şehri harabeye çevrilmişti. İhsan Nuri’nin babasının evi de duvarları dışında her şey yıkılmıştı. Ruslar Bedlis’i işgal ettikleri zaman şehir halkının ezici çoğunluğunu şehirden çıkarmışlardı. İhsan Nuri’nin annesi, babası ve bacısı şimdi İstanbul’da yaşıyorlar.”

ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI(3)



3 gün Bedlis’te kaldıktan sonra yeniden yola düşüldü, Xerzan üzeri Beşiri’ye varıldığı zaman savaş cephesine gitme kararı geri alındı.

Bu arada Yaşar Hanım ile Naci Bey’in eşi bir köye gittiler. Naci de Kürd asıllı subaylardan biriydi. Yaşar Hanım’ın O’nun eşiyle Bazid’te başlayan bir arkadaşlıkları vardı.

Yaşar Hanım ile Naci’nin eşi gittikleri köyde Êzîdî Kürdler de vardı. Bunlardan bir kısmı İslamlaştırılmıştı. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “Êzîdî Kürdler Kürdlerin en eski geleneklerini koruyan bir çevredir”. Yaşar Hanım ve arkadaşının gittikleri köyde kadınların toplandığı ve eşyalarını yıkadıkları bir su vardı. Suyun başında bir hayli kadın toplanmış.

Bu arada Naci Bey’in eşi bir aksilikten dolayı Êzîdî Kürdlerin pek hoşlanmadıkları “L…… Ş” tabirini kullanıyor. Bu tabir Êzîdî kadınlardan birini çileden çıkarıyor ve kadın tüm gücüyle bağırıyor ve hawar ediyor. Êzîdî bayan kendi dinine hakaret edildiğinden dolayı delirmişti. Bu arada Êzîdî Kürdleri tanımayan Yaşar Hanım da tecrübesizliğinden ve gençliğinden dolayı “Ş…. Ş… L” niye böyle çıldırıyorsunuz diyor. Êzîdî bayan Subay eşlerine bir şey yapamayacağından dolayı beraberinde getirdiği su kovasını yere vura vura kırıyor. Hıncını kovadan alıyordu. Yaşar Hanım sorunu anladığı zaman iş işten geçmişti.

Daha sonra büyüklerin araya girmesiyle sorun çözüldü. Subay eşleri ilk defa Êzîdî Kürdlerle karşılaşıyorlardı.

15 gün sonra İhsan Nuri Farqin/Silvan komutanlığına atandı. Naci Bey’i de Mardin’e atadılar. Farqin’e giderken Batman Suyunu geçerken Yaşar Hanım bir kaza geçiriyor, fakat İhsan Nuri ve arkadaşları zamanında müdahale ediyorlar. İhsan Nuri’nin Farqin komutanlığı fazla sürmüyor.

Belli bir dönem sonra İhsan Nuri’nin görev yerini değiştiriyorlar ve Siirt’te veriyorlar.

İlkbahar’da İhsan Nuri’nin başında bulunduğu askeri birlik Siirt için yola çıktı ve Xerzan üzeri Siirt’te vardılar. İhsan Nuri’nin dayısı Siirt’te kalıyordu. İhsan Nuri kendisine haber verdiğinden dolayı vardıkları gün kendilerini bekliyor. İhsan Nuri ve Yaşar Hanım bir kaç gün İhsan Nuri’nin dayısında kalıyorlar. Daha sonra kendilerine bir ev bulup taşınıyorlar. Ev İhsan Nuri’nin komutanı olduğu karargâha yakındı. İhsan Nuri’nin Karargah’tan eve geliş gidişleri fazla sürmüyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri ile tapma derecesinde birbirlerini seviyorlardı. Yaşar Hanım ud çalıyor ve şiirler okuyor. Şiirleri okuduğu zaman mutluluğu göklere ve doruğuna çıkıyordu.

Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım Van’dan Bitlis’e kızını ve eniştesini görmeye gelmişti. Bir süre kaldıktan sonra Yaşar Hanım’ı kardeşlerini görmesi için beraberinde Van’a götürüyor. İhsan Nuri 3 saat kendilerine refakat ediyor ve daha sonra iki askeri beraberlerinde Van’a gönderiyor.

O dönem Meclis seçimleri vardı. Bedlis halkı İhsan Nuri Paşa’yı temsilcileri olarak meclise göndermek istiyorlardı. Bedlis’in eski milletvekili olan Yusuf Ziya Bey buna karşı durmadı ve desteğini verdi.

İhsan Nuri Paşa İntikam/Tole adı altında bir kitap yazmıştı. Bu kitapta Bedlis’in kurtuluşunu, Kürdlerin direnişi ve toleransı konu ediliyordu. Bu kitap o dönem bölgedeki askeri komutan olan Kazım Karabekir’in dikkatini çeker ve İhsan Nuri’nin yardımcısına “ben İhsan Nuri’nin kitabının hangi sayfasını açıyorsam ‘Yaşasın Kürdler/Bijî Kurd’tabirini görüyorum.” demiş.(Ne yazık ki bu kitap bugün elimize ulaşmış değildir. İmkanı olan Kürd araştırmacıları ve Bedlis aydınları bu kitabı bulmak için çaba içine girerlerse sevinirim. Türk barbarları bir dizi Kürd kaynağını yok ettikleri gibi bu kitabı da yok etmiş olabilirler-Aso)

İhsan Nuri’nin Kürd milliyetçiliği konusunda eğilimi çok ileri boyutlardaydı. Kazım Karabekir Mustafa Kemal Paşa’ya İhsan Nuri’nin Kürd milliyetçiliği konusunda bir rapor gönderiyor. Mustafa Kemal İhsan Nuri’nin seçimlerden önce komutanlık görevinden alınmasını ve silah ve eğitim görevine kaydırılması konusunda talimat veriyor.

Yaşar Hanım Van’da Bedlis halkının İhsan Nuri’yi temsilcileri olarak Meclise göndermek istedikleri duyuyor. Yaşar Hanım İhsan Nuri’nin askeri görevinde kalmasını istediğinden dolayı buna karşı çıkıyor.

Yaşar Hanım Van’dan Siirt’e döndükten sonra 1924 baharında Bedlis askeri komutanın yardımcısı Fahri Bey’in eşiyle birlikte Botan suyunu geçiyorlar. Annesi de bu arada kendilerini görmeye gelmişti. O sıralarda Yaşar Hanım’ın kardeşi Dr. Ali Haydar da Erzurum Kalesine doktor olarak atanmıştı.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri yetenekleri ve cesurluğundan dolayı askeri yapı içinde çok seviliyordu. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ile evlenmek istediği zaman Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “ İhsan Nuri devrimci ve yerinde durmayan bir adamdır, bir gün gelir sorunlara neden olabilir” diyor bacısına….

İhsan Nuri İstanbul’da olduğu zaman İstanbul hükümetinin tutumunu beğenmiyor ve açık bir şekilde askeri talimatları ret ediyor. İhsan’ın bu tutumu dillere destan oluyor.

İhsan Nuri korkusuz, kabiliyetli ve milletini seven bir insandı. İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti kurulduğu zaman hemen ilişkiye geçmiş ve Cemiyetin yayın organı olan “Jîn” “Wilson Prensipleri ve Kürdler” ana başlığı altında bir makale yazarak Kürd halkının ulusal ve doğal haklarını savunmaya başlıyor.

Ferid Paşa’nın hükümeti yıkıldıktan sonra Baku’ya giderek oradaki komünist devrimi destekledi. Ermenilerle yapılan savaşta yaralandı. Daha sonra İhsan Nuri Paşa Çıldır’daki taburun başına getirildi.

En son Siirt’ten Şırnak’a gitti ve orada bir grup cesur Kürd subayı ile birlikte Kürdistan’ın bağımsızlığı için silahlı direnişe geçtiler.

İhsan Nuri Şirnak’a gitmeden önce Yaşar Hanım’a annesi ile birlikte abisi Dr. Ali Haydar’ın yanına Erzurum’a gitmesini istemişti. Demek ki Siirt’ten ayrılıp Şırnak’a gitmeden önce belli bir planları vardı.

İhsan Nuri Paşa Şirnak’ta olduğu zaman Yaşar Hanım’a yazdığı bir mektupta “ayrılıklarının kendisini çok üzdüğünü ve hemen Siirt’i terk ederek Erzurum’a gitmesini” istiyor.

Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye gönderdiği pantolonun cebine bir mektup koyuyor ve ihsan Nuri’nin mektubu bulduğunda sevineceğini düşüyor.

Rumeli halkından olan İsmail Hakkı adında bir subay İhsan Nuri Paşa ile birlikte merkez karargâhta çalışıyordu. Kazım Karabekir’in hemşehrisi olduğundan dolayı şimdi o genel komutanın yardımcısıdır.

İsmail Hakkı, İhsan Nuri adına Yaşar Hanım’a bir mektup göndererek görüşmek istiyor. Yaşar Hanım kendisine verdiği cevapta İhsan Nuri’nin Siirt’te olmadığını Şırnak’ta olduğunu söylüyor.

Daha sonra İsmail Hakkı bir yaşlı kadını devreye sokuyor ve kadın Yaşar’ın evine gittiği zaman kapı dışarı ediliyor.

Yaşar Hanım ile annesi Siirt’te görev yapan Dr. Ziya’nın eşini görmeye gidiyorlar. Dr. Ziya’nın eşi kendilerine “siz yeni tabur komutanın eşini görmemişsiniz, gidip görelim diyor” ve birlikte yeni tabur komutanın evine gidiyorlar.

Yeni tabur komutanın evine vardıkları zaman eşi bir hayli üzgün ve Dr. Ziya’nın eşine “iyi yaptın hanım efendilerini getirdin” diyor.

Yaşar Hanım atmosferi görünce Tabur Komutanının eşine “bir şeyler mi oldu? Siz niye üzgünsünüz?” diye sorar.

Komutanın eşi “Buyurun oturun, kızım bir şey yok, gamlı ve kederli olmayan insan mı var” diyor

Tam o arada bir askeri yetkili yüksek bir sesle “Hanım Efendi deniliyor ki, İhsan Nuri, Rasim ve Xurşid Beylere idam cezası verilmiş”…

Yaşar Hanım delirmiş bir vaziyette dışarı çıkarak askeri yetkiliye “Ne diyorsun? Kimlere idam cezası verilmiş? Niçin? Niçin?” diye soruyor.

Bu sözü söyleyen asker ortadan kayıp oluyor. Bu arada bir asker devreye girerek “Bu Siirt halkı her gün bir şeyler uyduruyor ve sonra da bakıyorsun temeli yok. Bu meselede de böyle oldu” diyor.

Orada bulunan bayanlar Yaşar Hanım’ı sakinleştirmeye çalışıyorlar. Fakat, Yaşar Hanım ağlamaya devam ediyor. Yaşar Hanım askerin söylediklerine inanıyordu. Çünkü İhsan Nuri’den dinlediği bazı şeyleri bu askerin söyledikleriyle birleştirdiği zaman söylenenler aklına yatmıştı. Yaşar Hanım’ın tüm dünyada tek umudu İhsan Nuri’ydi, o da elinden uçmuştu.

Yaşar Hanım ile annesi hemen evlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi ve bacısı da onlara geldiler. Rasim Bey’in eşi komutanlığın kendi hizmetlerine verdiği askeri aldığını söylüyor. Hepsi birlikte ağlıyorlar. Yaşar Hanım’ın evi tam  bir matemhaneye  dönmüştü.

Yaşar Hanım’ın da hizmetine verilen Muhammed isminde bir asker ertesi günü geliyor, Yaşar Hanım’a “bizi askeri kışlaya çağırdılar. Bundan sonra bizim yerimize jandarma gelecek, eğer bir kusurum olmuşsa kusuruma bakmayınız” diyor.

Askerler gittikten iki saat sonra iki jandarma subayı Yaşar Hanım’ın evine geliyorlar.

Subaylardan biri Yaşar Hanım’a “ siz bugüne kadar orduya bağlıydınız, bundan sonra jandarmanın gözetimi altında olacaksınız. Askerlerin yerine size iki jandarma göndereceğiz. Kendilerine talimat verilmiştir diğer askerler gibi size hizmet edecekler” diyor.

O günlerde Yaşar Hanım ağlama dışında bir şey yapmıyordu. Askerler de üzgündüler. Yaşar Hanım onlara İhsan Nuri’yi sordu. Onlarda nereye gittiğini bilmediklerini söylüyorlar.

Yaşar Hanım askeri subaya “benim burada kimsem yok, Erzurum’a kardeşimin yanına gitmek istiyorum” diyor.

Subay ise Yaşar Hanım’a “ hepimiz sizin kardeşleriniz, ne istiyorsanız yaparız, fakat Erzurum’a gitmek için Vali’den izin almanız lazım” diyor.

Subaylar bahçe dolaşıp kendi aralarında konuşurlarken Yaşar Hanım onları dinliyor. Bir subay “İhsan Nuri Bey çıldırdı, nasıl böyle bir işe kalkıştı?” diyor.

Bir diğer subay “Biz İhsan Beyi tanıyoruz, mücadeleci, cesur ve alim bir adamdır. Bekleyelim hele bu işin altında ne çıkar? Onu tanıdığımız kadarıyla temelsiz işlere kalkışmaz” diyor. O sıralarda da Dr. Ali Haydar Erzurum’dan sürekli olarak peş peşe telgraf gönderiyor, Yaşar Hanımın, annesinin ve İhsan’ın durumunu soruyordu.

Bir gün Dr. Ziya’nın eşi gelip Yaşar Hanım ile birlikte doktora gidiyorlar. İffet Hanım evde kalıyor. Askerler gelip evde detaylarına kadar bir arama yapıyorlar, fakat bir şey bulmuyorlar.

Yaşar Hanım eve döndükten sonra annesinden yaşanan gelişmeleri öğreniyor. Hemen o esnada annesi Vali’ye giderek Erzurum’a gitmek için izin istiyor.

Vali, Yaşar Hanım’ın annesine “ Hanım Efendi enişteniz niye bu işi yaptı? Biz hepimiz okumuş insanlar olmamıza rağmen bu koltukları zar zor yönetiyoruz. Dağlarda yaşayan cahil Kürdler nasıl bu işleri yönetecekler? diyor.

İffet Hanım ise “Vali Bey biz kadınız bu işlerden anlamayız. Eniştem ne yaptı ve şimdi nerededir bilmiyoruz. Ben şimdi sizin yanınıza kızımı alıp oğlumun yanına Erzurum’a gitmek için izin almaya geldim” diyor.

Vali “Hanım efendi, şimdi olmaz. Siz evinize gidiniz ve benim cevabımı bekleyiniz” diyor.

İffet Hanım “Vali Efendi niçin bekleyeceğiz? Biz bir suç mu işledik? diye soruyor.

Vali: “bende bilmiyorum. Ben devletin bir memuruyum ve devletin talimatları doğrultusunda hareket ediyorum. Şimdilik evinize gidin ve cevabımı bekleyiniz” diyor.

Bir gün Yaşar Hanım evin bahçesinin duvarı arkasında yoldan geçen öğrencilere bakıyordu. Tam öğrenciler evin önüne geldikleri zaman bir öğrenci “bir gün gelecek İhsan Nuri Bey bu şehrin başına geçecek” diyor.

Sürekli kaygı ve korku içinde yaşayan, zamanının büyük bir kesimini ağlama ile geçiren Yaşar Hanım’a öğrencinin söyledikleri büyük bir umut vermişti.

ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK : İHSAN VE YAŞAR AŞKI(4)

Rasim Bey’in eşi ve bacısı sık sık Yaşar Hanım’ın evine geliyor, Kuran okuyup İhsan Nuri ve arkadaşları için dua ediyorlardı.

Bir gün 10 yaşlarında birçocuk Yaşar Hanım’ın evine geliyor ve cebinden çıkardığı bir mektubu çıkararak vererek “Bir Kürd lideri bu mektubu size gönderdi ve cevabınızı bekliyor” diyor.

Yaşar Hanım mektuba bir göz gezdirdikten sonra, devletin bir oyunu olduğunu düşünerek çocuğa “benim okumam yazmam yok” diyor.

Çocuk ben size okuyayım diyerek başlıyor mektubu sesli bir şekilde okumaya…. “Kürd lideri” Yaşar Hanım’a “ Eğer eşinizin yanına gitmek istiyorsanız, sizi göndereceğim. Eğer paraya ihtiyacınız varsa haber gönderin. Siz İhsan Nuri’nin eşisiniz. Eğer bir emriniz varsa yerine getirmeye hazırım. İhsan Nuri biz Kürdlerin özgürlüğü için yaşamını büyük tehlikeye soktu” diyor.

Yaşar Hanım çocuğa “bu ağa kimdir? Nerelidir? Ne Yapıyor?” diye soruyor.

Çocuk ağanın ismini vermeksizin “büyük bir liderdir ve iktidar sahibidir. Siz ne isterseniz sizin için yerine getirecektir” diyor.

Yaşar Hanım daha da kuşkuya düşerek : “Ben eşimin yanına gitmek istemiyorum ve benim paraya da ihtiyacım yok” diyor.

Söz konusu olan çocuk ikinci defa yine benzer bir mektupla yaşar Hanım’a geliyor ve aynı cevabı alıyor.

Yaşar Hanım bu arada kendi kendisine “eğer kendisine ihanet edilmese Kürdler kolay kolay İhsan’ı terk etmezler diyor.

Ağa iktidar sahibi bir aşiret lideriydi. Devlet kendisinden şüpheleniyor ve Siirt’e çağırarak tutukluyor…

Bir akşam Yaşar Hanım, annesi İffet ve hizmetçileri Emine evde otururlarken kapıları çalıyor. Emine kapıyı açtığı zaman iki çarşaflı kadını karşısında buluyor. Kadınlar Yaşar Hanım ile görüşmek istiyorlar.

Yaşar Hanım ile annesi bahçenin kapısına gidiyorlar. Kapıda bekleyen çarşaflılardan biri “Hanim efendi biz kadın değil erkeğiz, askerlerin dikkatlerini çekmemek için kadın kılıfına girdik. Biz bugün Tillo dağlarında geçerken İhsan, Rasim ve Tevfik Beyleri gördük, sağlık durumları iyi, bize Haci Musa Beylere gideceklerini söylediler” diyor.
Bu arada Yaşar Hanım’a bir dürbin uzatıyor ve İhsan Nuri sizin bize inanmanız için bunu verdi, diyor.

Yaşar Hanım dürbini kontrol ettikten sonra ağlamaya başlıyor. Bu arada gelen aracılardan biri hemen devreye girerek : “İhsan Nuri sizin hemen kardeşinizin yanına gitmenizi istiyor, kendilerini merak etmemeniz ve Allah izin verirse kısa bir süre içinde görüşeceğinizi söyledi” diyor.

Yaşar Hanım’ın annesi gelenlere “çocuklarım size teşekkür ediyorum” diyor.

Aracıların sözünü ettikleri yer Siirt şehrine çok yakında… İhsan Nuri her tarafta aranmasına rağmen eşine haber göndermek için şehrin yakınına kadar gelmişti.

“Haci Musa Bey’in yanına gidecekleri” meselesi bir hedef şaşırtma olabilirdi. Ama sonuçta Yaşar Hanım İhsan Nuri’den bir haber aldığından dolayı bir hayli memnun olmuş ve gözlerine uyku girmiyordu. Gece kapılarında bekleyen jandarmalar bir kurşun sıkıyor ve Yaşar Hanım hemen panik içinde dışarı fırlıyor. Öyle sanıyor ki İhsan Nuri eve geldi ve askerler ona kurşun sıktılar… Yaşar Hanım dışarı çıkıp jandarmalarla konuştuktan sonra kaza kurşunu olduğunu anlıyor ve rahatlanıyor.

Kısa bir süre sonra Siirt Valisi Yaşar Hanım’a Erzurum’a gitmesi için icaze veriyor. Yaşar Hanım hemen var olan tüm eşyalarını satarak, Annesi, hizmetçisi Emine, Rasim Bey’in eşi ve bacısıyla Erzurum’a giden bir kervan ile birlikte Siirt’i terk ediyorlar.

Siirt’e bir Kürd lideri Kervancı başına “bu kadınları sağ ve selamet Erzurum’a götürmesi konusunda talimat vermişti ve bir aracı vasıtasıyla Yaşar Hanım’ı da bilgilendirmişti” …

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Kervancıbaşının kervanı Siirt yakınlarında devlet güçleri tarafından durdurulmuş ve beklemeye alınmıştı. Kervancıbaşı kervanını yanındaki adamlara bırakarak çok küçük bir grup Yaşar Hanımlarla yollara düşüyor.

Uzun, zahmetli ve sorunlu bir yolculuktan sonra kervan İhsan Nuri’nin şehri olan Bedlis’e varıyor.

İki yıl önce bu şehirden geçtikleri zaman İhsan Nuri’nin akrabaları tarafından görkemli bir şekilde karşılanmış ve İhsan Nuri’nin akrabalarından birinden kalmışlardı.

Fakat bu sefer durum tümden değişmişti. Yaşar Hanım çok küçük bir Kervan ile şehire gelmiş ve İhsan Nuri’nin akrabalarına gitmemişti…Gördükleri insanlar hüzünlü ve kederliydiler.

Bu arada yoldan geçen bir Bedlisli “Bayanlar eşleriniz bu devletten ne zarar gördüler, sınırda İngilizlere teslim oldular” diyor.

Yaşar Hanım yoldan geçenin bu sözlerine pek hoşlanmıyor ve kızıyor.

Yaşar Hanım’ın annesi İffet: “ Kızım sen deli mi oldun? Senin onun söylediklerinden memnun olman lazım. İhsan Nuri ve arkadaşları sınırı açarak kurtuldular. O İhsan Nuri’nin hemşerisidir. Bu şekilde bize mesaj verdi ve ona teşekkür etmek lazım “ diyor.

Yaşar Hanım , Rasim Bey’in eşi ve bacısı İffet hanımın söylediklerine sevindiler ve birbirlerine sarılıp kucaklaştılar…

Uzun bir yolculuktan sonra Kervan Palandöken Dağlarını aşarak Erzurum’a vardı.

Yaşar Hanım Erzurum’a vardıktan sonra her ne kadar abisi Dr. Ali Haydar’ı göreceğine sevindiyse de kendisini yabancı hissetmeye başlıyor. Siirt’teki evinden ve eşinden kopma duygusu onu derinden etkiliyordu. Sanki Yaşar Hanım’ın cesedi Erzurum’a gelmişti.

Dr. Ali Haydar Erzurum’da Hakkı Paşa’nın evini kiralamıştı. Kervancılar, Hakkı Paşa’nın evini sorarak buldular. Eve vardıkları zaman Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi kucağında kardeşi oğlu olduğu halde dışarı çıktı ve Yaşar Hanım’ı karşıladı.

Kervancılar onlardan ayrılarak konaklama yerlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi ve bacısı ise Rasim Bey’in Erzurum’daki amcasının oğlunun evine gittiler.

Yaşar Hanım ve annesi geniş olan evin bahçesinde hasretle Hayri ile kucaklaştılar.

Yaşar Hanım evin avlusuna girdiği zaman kardeşinin eşi Sediqe’yi gördü ve Yaşar Hanım’ı görmezlikten gelerek bir odaya giriyor. Bu durum Yaşar Hanım’ın var olan dertlerini daha da deşiyor.

Yaşar Hanım karşı karşıya kaldığı tabloyu görünce bir anda kardeşlerini unutarak geri gitmek istiyordu, ama nereye?

O esnada Hayri Sediqe’ye seslenerek “Annem ve bacım geldiler” diyor.

Sediqe dışarı çıkarak sanki gelişlerinden haberi yok gibi yaptı ve gidip kendileriyle kucaklaşıyor.

Dr. Ali Haydar evde değildi. Askeri kışlanın merkezi Erzurum’un dışındaydı, kendisine telefon ile bacısı ve annesinin geldiğine dair haber verdiler.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali Haydar’ın eşi onların o gün Erzurum’a ulaşacağını bilmesine ev de aşçı olmasına rağmen hiç bir yemek hazırlamamıştı.
Yani buz gibi bir karşılama…

O günlerde Erzurum’da küçük deprem sarsıntıları oluyordu.

Şehir halkı evlerini terk ederek şehir dışında çadırlarda yaşıyordu. Evlerin bir kısmı yıkılmış ve bazı evlerin duvarları çatlaklarla doluydu.

Bir kaç saat sonra Dr. Ali Haydar’da eve geliyor, kardeşler içtenlikle kucaklaştılar. Yaşar Hanım ağlamaklı bir şekilde yaşanan tüm gelişmeleri kardeşine anlatıyor.

Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın ağlamasını durdurmak için bir hayli dil döküyor. Evinin Yaşar Hanım’ın evi de olduğu ve bir aile ve kardeş olduklarını durmadan tekrarlıyor..

Yaşar Hanım ise “evim ve hayatım Siirt’te kaldı” demeye devam ediyor.

Yaşar Hanım belli bir dönem eski elbiseler içinde ve odasına kapanıyor. Abisinin evine gelen insanlardan kaçıyor ve hiç kimse ile görüşmüyor..

Eğer birileriyle yan yana gelse “hemen İhsan’ını” anlatıyordu ve nerede olduğuna dair merakını açıyordu.

Yaşar Hanım’ın odasına çekilmesi ve kendini izole etmesi kardeşlerinin eleştirilerine de neden oluyordu.

Bi rgün Ali Haydar bacısını eski elbiseler içinde görüyor ve kendisini eleştiriyor ve hatta “seni bu elbiseler içinde gördüğüm zaman utanıyorum, kendine gel!! Eskide İhsan mı vardı? İhsan gitti ve sende evine geldin.” diyor.

Bu arada Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “bir gün sonra komutanın evinde Mevlut var, benim hatırım için annem ve eşimle oraya git” diyor.

Her ne kadar Yaşar Hanım gitmek istemiyorduysa da abisinin ısrarlarından dolayı ertesi günü yeni elbiselerini giyerek komutanın evine gittiler. Komutanın evindeki Mevlid’e geniş bir katılım olmuştu. Yaşar Hanım’ın yakınında oturan bir kadın diğer bir kadına Yaşar Hanım’ı göstererek : “bu kadının kocası devlete ihanet etti ve kaçtı. Devlet onu idama mahkum etti.” diyor. Bu sözleri söyleyen Dr. Ali Haydar’ın ilaç imalat eden adamının eşiydi.

Albay’ın eşi bayana dönerek “Niçin böyle şeyler anlatıyorsunuz? Sabredin bakalım bizim eşlerimizin başına ne geliyor?” diyor.

Yaşar Hanım bu sözleri duyduğu zaman dünya başına yıkılıyor ve hemen annesine ve Sediqe Hanım’a dönerek “hemen gidelim” diyor. İffet Hanım tüm yaşananlardan habersiz olduğundan “biraz daha kalalım” diyor. Konuşmaları duyan komutanın eşi yeni bir oda hazırlamak istedi, fakat Yaşar Hanım kabul etmiyor ve eve dönüyorlar.

Yaşar Hanım tüm söylenenleri annesine de aktarıyor.
Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar’ın ağlamaklı durumunu görünce merak ediyor ve annesine durumu soruyor.
Annesi tüm yaşananları anlatıyor. Ali Haydar hemen ilaç imalatçısına giderek “ eşine ve bacılarına sahip çık” diyor. Ona eşinin söylediklerini aktarıyor. İlaç imalatçısının eşi Yaşar Hanım’a gelip özür diliyor. Fakat onun söyledikleri Yaşar’ın yaralarını deştiğinden dolayı sözde onun özrünü kabul etmesine rağmen, realite de ise ona kızgındı…

Bu olaydan sonra Yaşar Hanım yeniden odasına kapanarak kendini izole etmeye başladı.
Yaşar Hanım’ın tek dert ortağı Rasim Bey’in eşi ve bacısıydı. Rasim Bey de İhsan Nuri ile birlikte direnişi örgütleyenlerden biriydi.

Yaşar Hanım bir önceki gece rüyasında İhsan Nuri’yi görmüş ve İhsan kendisine iki mendil hediye etmişti.

Yaşar Hanım bu rüyasını eve gelen Rasim Bey’in eşine ve bacısına açıyor. Rasim Bey’in bacısı “ başına sardığın mendil eşinle bir birinize kavuşacaksınız, cebine koyduğun ise yakında bir mektup alacaksın ondan” diyor.

Odada bulunan Dr. Ali Haydar’ın eşi araya girerek “İhsan artık ölüdür!!! Nerede olduğunu dahi kimse bilmiyor” diyerek odayı terk ediyor.

Sediqe Hanım’ın bu tutumu sohbet eden 3 bayanı da üzmüştü.

Bu arada hizmetçi geliyor ve Yaşar Hanım’a abisi Dr. Ali Haydar’ın kendisiyle konuşmak istediğini söylüyor.

Yaşar Hanım misafir odasında bulunan abisinin yanına gittiği zaman abisi cebinden bir mektup çıkarak “bak bu el yazısı İhsan’a mı ait” diye soruyor. Yaşar Hanım mektuba bir göz atıktan sonra hemen İhsan’ın el yazısını tanıyor ve mektubu bağrına basıyor.

Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “bu mektuptan kimseye söz etme, bakalım bu mektup nasıl geldi” diyor.

Yaşar hanım mektubu okuduktan sonra yeniden misafirlerinin yanına döndü. Onlara bir şey söyleyemiyordu. Her ne kadar İhsan Rasim Bey’den söz etmiyorsa da onun da durumu iyi olmalıydı. Mektup da anlaşıldığı kadar Musul’da yazılmış. İhsan sağlıklarının iyi olduğunu ve Yaşar Hanım’ı Dr. Ali Haydar’a emanet ediyor.

Yaşar Hanım’ın söylemiyle mektup “Karanlık dünyasına aniden parlayan bir yıldız gibi” gelmişti.

Bir gün gazete satıcısı bağırarak “isyandan” söz ediyordu.

Yaşar Hanım hemen Emine’yi gazete satın almaya gönderdi.
Kürd devrimi başlamıştı..

Şêx Saîd önderliğinde Kürdler direnişe geçmiş, devletin elindeki kurumlara saldırarak kanlı bir savaşı başlatmışlardı.

Yaşar Hanım anılarında devam ile annesinin Erzurum Kürdlerinden olduğunu ve kendisinin siyasetle bir alakasının olmadığını ve eşi İhsan ile mutlu bir yuva kurmak için evlendiklerini, eşinin yaşamını kendi halkının kurtuluşuna adadığını söyledikten sonra Şêx Saîd önderliğinde gelişen hareketin kendisini sevince boğduğunu yazıyor. Bu sefer acıdan değil, ama sevinç göz yaşları döktüğünü yazıyor. Abisine belli etmemek için uğraşmasına rağmen beceremediğini söylüyor. Bu arada İffet Hanım’a kızının mutluluğundan pay aldığı görülüyor.

Yaşar Hanım her gün gazete aldığını Kürdlerin ilerlemesinin onu sevindirdiğini, fakat kısa bir süre sonra Kürdler yenilgi aldılar, diyor. Kürdlerin yenilgisi Yaşar Hanım’ın yenilgisiydi. Yaşar Hanım yeniden içine kapanıyor.

Bir gün Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a gelerek “İhsan Nuri’nin akrabası Yakup Bey seninle görüşmek istiyor” diyor.

Yaşar Hanım Yakup Bey’i çok içten karşılıyor. Fakat, kendisini şahsen tanımıyordu. Onun İhsan’dan bir haber getireceği umudunu taşıyordu. Hal ve hatır sorduktan sonra ailenin durumunu soruyor.

Yakup Efendi “çoktan evden ayrıldığını ve Bağdat’ta gittiğini” söylüyor.

Yaşar Hanım hemen “İhsan ile görüşüp görüşmediğini” sorar.

Yakup Bey : “İhsan ile görüştüm  ve durumu çok iyidir. Irak Kralı’nın danışmanlığını yapıyor. Eğer istersen seni onun yanına götürürüm” diyor.

Yaşar Hanım: “Elbette İhsan’ın yanına gitmek istiyorum” diyor.

Yakup Efendi : “ siz İhsan yanına gitmek istiyorsunuz. Şimdi bazı işlerim var. Beni askeriye istiyor. Van’a gideceğim, annemi buraya getireceğim ve seni İhsan Nuri’nin yanına götüreceğim” diyor.

Yaşar Hanım sabırsızlıkla “Ne zaman döneceksiniz?” diye sorar.

Yakup Efendi: “Bir ay içinde döneceğim. Acaba Dr. Ali Haydar sizin eşinizin yanına gitmenize izin verir mi? diye bir soru sorar.

Yaşar Hanım: “Elbette abim istemiyor, fakat kimse benim eşimin yanına gitmemi engelleyemez” diyor.

Yakup Efendi kalkıp vedalaşıyor ve Van’dan döndükten sonra yeniden Yaşar Hanım ile ilişkiye geçeceğini söylüyor.

Yaşar Hanım’da kendisine “dört gözle dönüşümünüzü bekliyorum” diyor.
Yakup Efendi’nin gelişi ve geri dönüp Yaşar Hanım’ı İhsan Nuri Paşa’nın yanına götürme sözü Yaşar Hanım’a büyük bir umut vermişti. Yaşar Hanım yeniden müzik ile uğraşmaya başladı.

Yavaş yavaş havalar ısınmaya başladı, Dr. Ali Haydar ailesiyle birlikte yazın sıcaklığından kaçarak Palandöken Dağlarının eteklerinde Boğaziç Zozanı denilen bir yerde çadır açmıştı. Yaşar Hanım Yakup Efendi’nin geri gelmeyişinden çok rahatsızdı. Zozan’a gittikleri zaman evin koruması ile görevli olan askere eğer Yakup Efendi adlı birisi gelirse hemen Palandöken Zozanlarına  getirmesini istemişlerdi. Yakup Efendi’nin gelmeyişi Palandöken’deki Boğaziç  Zozanlarını da Yaşar Hanım’a zindan etmişti. Erzurum’dan gelen herkese Yakup Beyi soruyordu. Fakat ondan hiç bir haber almıyordu.

Daha sonra ortaya çıktı ki Yakup Efendi Askeri Kışladadır, Bağdat’ta gidişi ve İhsan Nuri Paşa ile görüşmesi yalandı. Yakup Efendi’nin Yaşar Hanım ile görüşmesi Yaşar Hanım’ın ve ailesinin ne düşündüğünü öğrenmek ve Kürdler üzerine bilgi toplamak içindi.

Yakup Efendi, İhsan Nuri Paşa’nın dayısının kızıyla evli olan birisinin kardeşiydi ve aslen Vanlıydı.

Dr. Ali Haydar ve bir başka doktor arkadaşının görev yerleri değiştirildi ve kendilerine Bedlis Kürdlerinin silahlarını toplama görevi verildi. Dr. Ali Haydar Bedlis’e gittiği zaman evin bir bölümü boş kalmıştı. Boş kalan bölümü Dr. Nuri Bey adlı bir arkadaşına vermiş ve ailesine göz kulak olmasını istemişti. Dr. Nuri Bey ve eşi Minewer gelip eve yerleşiyorlar. Süreç içinde Minewer Yaşar Hanım ile arkadaş oluyorlar.

Sonbahara doğru bir asker gelerek “Hanım Efendi Erzurum halkı isyan etmiş. Devlet sokağa çıkma yasağı ilan etmiş, asker ve memurların evlerini korumak amacıyla yeni birlikler gönderilmiş” diyor.

Kendi içine kapanan ve dünya ile ilişkisini kesen Yaşar Hanım “Kürdlerin bu yeni isyanını duyunca yeniden canlanıyor ve sevinmeye başlıyor”…

Erzurum halkı kadın, erkek ve gençleriyle sokaklara dökülmüştü. Silah sesleri her taraftan geliyordu. Askerlerle isyancılar arasında ciddi bir güç dengesizliği vardı. Askerlere ateş emri verilmişti. Fakat, Erzurum kadınları cephenin ön saflarında yer aldıklarından ve sürekli askerlerle iletişim içinde olduklarından dolayı askerler kurşun sıkmıyor ve subayların fermanlarını dinlemiyorlardı. Kadınlar askerlere: “ Evlatlarımız!!! Biz sizin anneleriniziz, size şu memelerimizle süt verdik. Eğer annelerinizi öldürmek istiyorsanız işte bizim sinemiz sıkınız” diyorlardı.

Askerler subayların emirlerini dinlemiyor ve isyancılara ateş açmıyordu.
Erzurum Valisi direnişçilerle doğrudan temasa geçerek, zaman kazanmak için onlardan yana olduğu imajını kendisine vermeye çalışıyordu. Bu arada Sarıkamış’tan askeri güç bekliyordu.

Belli bir dönem sonra Erzurum dışından bir dizi askeri birlik Erzurum’a giriş yaptı ve her tarafta katliamlara giriştiler. Birçok kadın ve erkek öldürüldü. Her tarafta yaygın tutuklamalara giriştiler.

Bir kaç gün sonra Ankara’dan Örfi Mahkemesinin heyeti Erzurum’a geldi. Mahkeme bir kadın için idam kararı verdi ve iki kadın için de ömür boyu hapis…. İki kişiyi sokak ortasında asmışlardı.

Yaşar Hanım’ın söylemiyle “Tüm umutları kısa vadeli” oluyordu, Erzurum Direnişi de uzun sürmemişti.

Bu arada “İhsan Nuri’nin sınırda öldürüldüğüne” dair bir haber yayılıyor ve daha sonra ölen Kürdün İhsan Nuri olmadığı, İhsan Nuri’nin arkadaşı Rasim Bey olduğu anlaşılıyor.

Dr. Ali Haydar Erzurum’daki ailesine Erciş’e gelmelerini istiyor. Yaşar Hanım, Sediqe ve İffet Hanım satabildikleri eşyaları satıyor ve geriye kalanları da Dr. Nuri Bey’e vererek Erzurum’dan Erciş’e doğru yola çıkıyorlar.

Tüm yollar Kürd Direnişçilerinin elindeydi. Kürd köylerinden ve yerleşim alanlarından geçtikleri süre içinde hiç bir sorun ile karşı karşıya kalmadılar. Kimse kendilerini soymadı. Arabaları kullananların Kürd direnişçileriyle ilişkileri vardı. Yaşar Hanım ve beraberindekiler Patnos’a vardıkları zaman Patnoslular bunların soyulmadığına şaşırmışlardı. O yollarda geçen tüm askeri birlikler saldırılara uğruyor ve soyuluyordu.

Dr. Ali Haydar’da bir kaç asker ile birlikte onları karşılamak için Patnos’a gelmişti. Dr. Haydar ailesini sağ ve selamet görünce sevindi ve “ Acımasız Kürdler yoldan geçen asker ve jandarmaları dahi soyuyorlar. Sizleri çok merak ediyordum. Sizlere Erciş’e gelmeniz için haber gönderdikten sonra pişman oldum” diyor.

Yaşar Hanım gülerek: “Beyim niçin korktun? Ben onlarla birlikteydim. Eğer Kürdler yolumuzu kesmiş olsaydı kendilerine ‘İhsan Nuri’nin eşi olduğumu söylerdim, bizim savunmamızı üstlenir ve bizi buraya getirirlerdi” diyor.

Dr. Ali Haydar gülerek: “Evet küçük hanım sen de bir ata biner ve eşini bulmak umuduyla onlarla birlikte giderdin” diyor.

İffet Hanım “Allah etmesin!! Sağ ve selamet içinde geldik ve kimse ile karşılaşmadık” diyor.

Sediqe Hanım: “ Gerçeği söyle Yaşar sen onlarla gider miydin?”diye sorar.

Yaşar Hanım:” İhsan’ı soracaktım. Eğer İhsan’ın nerede olduğunu bilseydiler, elbette onlarla beraber giderdim” diyor.

Sediqe Hanım, Yaşar’a “sen hep bu boş hayallerle yaşıyorsun” diyor.

Sonuç olarak o gece Patnos’ta kalıyorlar ve ertesi günü askerlerin koruması altında Erciş’e gidiyorlar. Erciş’te oldukları zaman Yaşar Hanım subay eşleriyle ve askerlerin gözetimi altında Van gölünün kenarındaki meyve bahçelerine gidiyor ve oralarda zamanlarını geçiriyorlardı.

Dr. Ali Haydar’ın evi Erciş Belediye’sinin tam karşısında bulunuyordu. Bir gün Yaşar Hanım sokaklarda sesleri duyuyor ve pencereden dışarı bakarken askerler bir Kürdün kesik başını getiriyorlar. Bu kesik baş Erciş bölgesindeki Kürd Direnişinin Komutanı olan Şukur’a aitti. Komutan Şukur’un kesik başını Belediye binasının duvarına çivilerle astılar.
Şukur sorumlusu olduğu bir Kürd birliği ile bir çeşmenin başında mola veriyor ve tuzağa düşüyorlar. Askerler onları aniden kurşun yağmuruna tutuyor. Şukur ağır yaralanıyor. Arkadaşları onu kurtarmaya çalışıyorlar, fakat beceremiyorlar. Şukur sağ bir şekilde devlet güçlerinin eline düşüyor. Yetkili Türk subayı Şukur’un başını sağ olmasına rağmen kesiyor.

Komutan Şukur’un kesik başı Yaşar Hanım’ı çok kötü bir şekilde etkiliyor.


ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK : İHSAN VE YAŞAR AŞKI(5)

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre o yıllarda Kürdistan’da bulunan asker ve subay aileleri korku içinde yaşıyorlardı. Her an Kürdlerin büyük saldırılarına uğrayacakları korkusu herkesin ruhuna işlemişti. Erciş’te bulunan subay aileleri Kürdlerin Erciş’e saldırıp şehri ele geçireceklerinden korkuyorlardı. Erciş halkı ise Kürd savaşçılarının faaliyetlerini abartarak propaganda ediyorlardı. Savaşın Kürd direnişlerinin lehine geliştiğini her tarafa yayıyorlardı. Bu durum ise subay ailelerini ciddi bir şekilde tedirgin ediyordu.

İhsan Nuri Paşa o dönemler İran tarafında Agirî civarına gelmişti. Komutan Şükrü’nün Birliği onu sınır boylarında görmüştü. İhsan Nuri Kürd aşiretleri arasında dağıtmak amacıyla Xoybun’un bildiri ve açıklamalarını kendilerine vermişti.

İhsan Nuri, Yaşar Hanım’ın Erciş’te olduğunu ve Yaşar Hanım’ın da İhsan Nuri’nin bölgede olduğunu bilmiyordu.

Broyê Heskê Tello önderliğindeki Kürd savaşçıları Agirî civarında düşman güçlerine karşı sürekli ve sistemli saldırılarda bulunarak günden güne büyük başarılar elde ediyordu. Broyê Heskê Tello’nun bu saldırıları devlet güçlerini Erciş’teki taburu Bazîde aktarmaya mecbur etti.

Erciş’ten Bazid’e doğru yola düştükleri zaman Yaşar Hanım’ın gözleri önüne Bazid’te İhsan ile birlikte geçirdikleri güzel günler bir film şeridi gibi geçmeye başladı. O dönem İhsan İran ve Türkiye sınır komutanıydı. Bazid’e vardıkları zaman Yaşar Hanım daha önce İhsan Nuri ile oturdukları evi uzaktan gördü ve içini dirin ve giderilmesi zor bir hüzün sardı.

Ev, yeniden Yaşar Hanım’ın kalbindeki yaraları bir hançerle deşmişti.

Yaşar Hanım ailesi ile Bazid’e yerleştikten belli bir dönem sonra şehirde bir düğün oluyor ve bir dizi subay aileleri gibi onları da davet ediyorlar.

Yaşar Hanım ve diğer bir dizi kadın oturdukları salon Agirî Dağına bakıyordu. Agirî Belediye Başkanı’nın eşi AGİRÎ’ye bakarak ve dağı işaret ediyordu. Belediye Başkanın annesi Yaşar Hanım’a: “ Doktor Bey’in bacısı ben bu mendili salladığım zaman bil ki benim “ dedi. Belediye Başkanı’nın annesi bir kaç defa bu cümleyi tekrar etti, fakat Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadı.

Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadığından dolayı Belediye Başkanı’nın annesine gidip ne demek istediğini öğrenmek istiyordu.

Tam bu arada Dr. Ali Haydar’ın eşi ve Jandarma Komutanın karısı araya giriyor ve Yaşar Hanım’ı alarak düğünü terk ediyorlar.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “tam bir gözetim” altındaydı.

İhsan Nuri sınır boylarında İran tarafında Kürd aşiretlerinin içinde olduğu bir dönem Yaşar Hanım’ın Bazid’e geldiğine dair haber alıyor. Bu haberden sonra İhsan Nuri, AGIRÎ önderi İbrahim Ağa(Broyê Heskê Tello ) ya bir mektup yazarak: ”Eşim Dr. Ali Haydar Beyin bacısıdır ve şimdi Bazid’tedir. Kendisine dikkat et ve ben yakında geleceğim” diyor.

Broyê Heskê Tello’nun eşi Rabiha Hanım Bazid Belediye Başkanı Mahmud Bey’in bacısıydı. Bazid halkı İhsan Nuri uzakta olmasına rağmen Agirî’ye geldiğini biliyorlardı.

Broyê Heskê Tello dağa çıkmadan önce eşi Rabiha Hanım’ı annesinin yanına bırakıyor. Belli bir dönem sonra İbrahim Ağa yanındaki bir Kürd savaşçıyla baskın yapıp Rabiha Hanım’ı alıp Agirî’ye götürüyor.

Türk devleti ve Dr. Ali Haydar İhsan Nuri Paşa’nın İran Kürd aşiretlerinin içinde olduğunu ve Agirî’ye geçtiğini biliyorlardı.Bazid çevresinde Kürd direnişçilerinin saldırıları ciddi boyutlarda artmıştı.

Türk devleti Yaşar Hanım’ın İhsan Nuri Paşa’dan ayrılması için Dr. Ali Haydar üzerine baskı kurmuştu. Ondan Yaşar Hanım’ın talâk vermesini istiyorlardı.

Bir gün Bazid Jandarma Komutanı, Bazid Bölge Askeri Komutanı, Tabur Komutanı ve ordunun imamı Dr. Ali Haydar’ın rızasıyla Doktorun evine geliyorlar.

Dr. Ali Haydar çok üzgün bir şekilde Yaşar Hanım’ın odasına giderek: “Değerli bacım bugün ben sana bir öneride bulunacağım. Biliyorum bu önerinin senin tarafından kabul edilmesi çok zor olacak. Fakat, ne yapayım mecburum. Ben büyük kardeşinim ve babanın yerine sayılıyorum. Hiç bir zaman senin kötülüğünü istemem. Senin başına bela gelmeden önce ne güzel ve mutluydun.

Bak ben askeri bir adamım, yalnızca üstlerimin emirlerini yerine getirmekle yükümlü değil, devletin tüm emirlerini yerine getirmek zorundayım. İhsan bir kaç yıldan beri yoktur. Nerededir? Ne yapıyor? Kimse bilmiyor ve sana da bir haber göndermiyor. O bireylerle değil devlet ile düşmandır. Devlet senin İhsan ile olan ilişkilerini koparmanı istiyor. Başka bir şekilde söyleyeyim senin onunla ilişkin kalmasın”…

Yaşar Hanım abisinin niyetini anlamıştı ve kendisine : “Ne demek istiyorsun? Onlar niçin gelmişler? Amaçları ne? diye sorar.

Dr. Ali Haydar: “ Onlar senin İhsan Nuri’ye talak atmanı ve özgürleşmeni istiyorlar” diyor.

Yaşar Hanım ağlayarak: “Hayır abi hayır ben hiç bir zaman İhsan’dan ayrılmayacağım. Ben ile İhsan’ı ölümden başka hiç bir şey bizi ayıramaz. Güçlü bir devlet benim gibi çaresiz ve bahtsız bir insandan ne istiyor? İhsan’dan korkuyorlar!! Abi sen benim babam yerinesin, benden böyle bir şey isteme. İhsan ile ilişkilerimi kesmek ve ona vefasızlık yapmak? Ben yapamam bunları, imkansızdır.”

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’ın iki elini tutarak: “ Eşine karşı vefalı oluşunu ve bağlı olmana saygım var. Beni de mutlu ediyor. Fakat sorun başka.. Eğer sen razı olmasan devlet benim başıma bir bela getirir. Yalnızca kendini düşünme… Beni, anneni ve bu çocukları düşün .

İffet Hanım : “Haydar Yaşar talak verse ya da vermese ne etkisi olacak? diye sorar.

Dr. Ali Haydar: “Anne can ben ne bileyim? Devlet böyle istiyor. İhsan önemsenmeyecek küçük bir iş yapmamıştır. İki yıl önceki Kürd İsyanı, belli bir dönem önce Erzurum İsyanı ve şimdi ise bu harekete önem vermeyelim. Bunların hepsi İhsan’ın yürüttüğü faaliyetlerin ürünüdür.”

Yaşar Hanım ağlayarak: “ Bunların İhsan ile ne alakası var? İhsan mı dedi ‘Kürdler ayaklanın’ İhsan nerede ve buradakiler nerede?” diyor.

Dr. Ali Haydar: “Doğrudur İhsan demedi ayaklanın, fakat İhsan ve arkadaşları Kürd ayaklanmasını öncüleridir. İhsangil başlattılar. Uyuyan bir dev vardı uyandırdılar. Bir kaç yıldan beri Kürdistan’da asayiş ve güvenlik kalmadı ve biz Bazid’te Kürdlerin korkusundan yatamıyoruz.

Hatırlıyor musun bir kaç gün önce sana anlatmıştım. Bazid’te bir Kürd yakaladığı Şahin’i pazarda satıyordu, almak istedim subay olduğumdan dolayı bana satmadı. Çok daha ucuz bir fiyatta bir Kürd esnafına sattı. Ben kendisine nedenini sorduğum zaman ise hiç korkmadan ‘sen Türk olduğundan dolayı sana satmıyorum’ dedi.

Dr. Ali Haydar konuşmasında devamla “sen Türk olduğundan dolayı sana satmıyorum” gibi sözleri Kürdler anlamazdı ve söylemezdi. Devlet, İhsan Nuri’yi çok iyi tanıyor. İhsan Nuri’den korkmak devletin hakkıdır. Burada baldırı çıplak Kürdler bizlere ve orduya yaşamı haram etmemişler mi? Kürdler tüm geliş ve gidişleri tehlikeye sokmuşlar.

Eğer yarın vicdansız biri devlete bir rapor verir ve İhsan Nuri’nin Kürdler aracılığıyla bizimle ilişki içinde olduğunu söylerse nasıl kendimizi kurtaracağız?” dedi.

İffet Hanım “Vay oğlum Haydar vay” dedi ve Yaşar Hanım’a dönerek “Kızım Yaşar sen kendi isteğinle bu işi yapmıyorsun. İhsan’ında bu gelişmelerden haberi yok. Dinimize göre talâk hakkı İhsan’a aittir, o da seni boşamıyor.

Devlet güçlü ve iktidar sahibidir. Senin elinden ne geliyorsa yap. Madem ki Ali Haydar tehlikedir, bu tehlikeyi atlatmak için gerekeni yap ve razı olsan senin için ne zararı var? Sen hep İhsan’ın eşi olarak kalacaksın. İhsan’ın da sana hak vereceğine inanıyorum. Abin zor durumdadır ve eğer birileri ona hakaret etse yuvamız yıkılır. Sen bu işi gönüllü değil mecburi olarak yapmıyorsun. Kızım kalk, abinle beraber git ve bu felaketin önünü al!!! Kalk kızım!!! Kalk” diyor.

Yaşar Hanım: “Doğru sözün ne önemi var!!! Önemli olan insanın gönlü!!! Sözde de kabul etsem benim için çok zordur, fakat mecburum bunu yapmaya…..” dedi..

Yaşar Hanım abisine dönerek: “ Abi senin için sorun olmasın nasıl istiyorsan öyle yapalım” diyor.

Dr. Ali Haydar bacısını alnından öperek “bacı gözyaşlarını sil ve gidelim “ diyor.

Dr. Ali Haydar önde ve Yaşar Hanım arkasında devlet yetkililerin bulunduğu salona gittiler.

Yaşar Hanım kederli ve hüzünlü bir şekilde salona girdiği zaman ortalığı uzun bir süre bir sessizlik çöktü. Bir süre sonra Tabur’un İmamı sessizliği bozarak: “Kızım Yaşar, bildiğin gibi eşin İhsan kanunlara sırt çevirmiş ve devlete başkaldırarak yurt dışına gitti. Nerede olduğu da bilinmiyor. Şeriata göre senin talakını istemenin önünde hiç bir engel yok. Devlet de senden bunu istiyor,” diyor.

Yaşar Hanım hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle: “mezhebimize göre talak erkeğin hakkıdır. Devlet benden talak vermemi istiyor. Siz nasıl münasip görüyorsanız öyle yapınız. Bundan daha fazla söyleyebileceğim bir şeyim yok” diyor ve ağlayarak solunu terk ediyor. Yaşar Hanım annesi ve gelini Yaşar Hanım’ı yatıştırmaya çalışıyorlar. Devlet açısından Yaşar Hanım’ın Talak olayı da böylelikle gerçekleşiyor.

Yaşar Hanım sürekli olarak çevresine İhsan Nuri ile evli olduğunu, devletin yaptığının dine aykırı olduğunu söylüyor. Zaman ile Yaşar Hanım’a gelen evlenme tekliflerine bu cevabı veriyor.

Bu arada devlet Yaşar Hanım’ı da Kürdistan’dan uzaklaştırmak için Dr. Ali Haydar’a “Batı Anadolu’da” görev verdi. Fakat belirli bir yer hala tespit edilmiş değildi.

Dr. Ali Haydar ve tüm ailesi Bazid’ten Qerekose’ye doğru askerler koruması altında yola düştüler. Qerekose’ye varmadan önce AGIRÎ tüm muhteşemliğiyle görünmeye başladı.

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a dönerek “Bu dağ hangi dağdır? diye sorar.

Yaşar Hanım: “Agirî Dağ” diyor.

Dr. Ali Haydar Agirî’ya dönerek bir şiir okumaya başlıyor:

“Ey sabah rüzgârı,
bir sesi ,ya benden götür, ya ondan getir “ diyor.

Yaşar Hanım bu şiiri dinlediği zaman hüzünlendi ve Dr. Ali Haydar’a dönerek, “abi bu şiirle ne demek istedin? Bu şiiri ne için okudun?” diyor.

Dr. Ali Haydar: “ Hiç bacım son bir defa Ağrı ile vedalaşmak istedim” diyor.

Yaşar Hanım ve ailesi Qerekose’den Tahir Kıriki’ye doğru yola çıktıkları zaman önden giden askerle hemen geri dönerek isyancıların yol üzerinde olduğunu ve hemen Qerekose’ye dönmek gerektiğini söylüyorlar.

Dr. Ali Haydar hemen öne atılıyor ve bakıyor ki askerler bir Kürd kadını ve erkeği sorguluyor ve “isyancıların nerede olduğunu?” soruyorlar.

Kürd kadın ve erkek “Kürd isyancılarını görmediklerine dair yemin ediyorlardı” …

Askerler onlara “ siz silahlarınızı ne yaptınız?” diye soruyorlardı. Onlar da “silahları olmadığını” söylüyorlardı.

Yaşar Hanım ve annesi askerlerin kan içinde kalan bu Kürdleri öldürmelerinden korkuyorlardı. Dr. Ali Haydar ileri giderek iki Kürdü askerlerin elinden kurtardı ve askerlere : “ Bunları beraberimden götüreceğim” dedi.

Dr. Haydar araba içindeki yerini onlara bıraktı ve kendisi Yaşar Hanım’ın yanına geçti.
Bu arada askerlerin görev süreleri bitiyor. Yaşar Hanım abisine: “Bu fakirleri ne yapacaksın başlarına bir şey mi getireceksin?” diye soruyor.

Dr. Ali Haydar: “ Sen delirdin mi, ben onları askerlerin elinden kurtardım, biraz uzaklaşalım serbest bırakacağım. Kendilerini tanımıyorum. Eğer bunları orada bıraksaydım askerler onları orada öldürürlerdi. Biraz uzaklaşalım bunları bırakacağız evlerine gitsinler” diyor.

Belli bir süre yol aldıktan sonra doktor iki Kürdü serbest bıraktı. Doktorun annesi kendilerine yol parasını verdi.

Bu arada Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanıma: “ Eğer şimdi İhsan savaşçılarıyla yolumuza çıkarsa onunla mı gidersin yoksa bizim ile gelirsin? Eğer onunla gidersen devlet bana inanmaz, bana diyecekler ki senin İhsan ile ilişkin vardı ve sen kendin bacını götürdün. Devlet beni tutuklar ve işkenceye tabi tutar. Senin annem, beni ve çocukları düşünmen lazım, eğer İhsan önümüze çıkarsa onunla gitme” diyor.

Yaşar Hanım abisinin bu söyledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Abisine, “ abi sen ne anlatıyorsun? İhsan nerede biz nerede? diye sorar..

Yaşar Hanım abisinin İhsan Nuri’nin Ararat bölgesinde olduğunu bildiğini ve kendisine hiç bir şey söylemediğini yazıyor. Kısacası Yaşar Hanım İhsan’ın bölgede olduğundan habersiz.

Yaşar Hanım abisine hak veriyordu, ama eğer İhsan ile karşılaşırsa nasıl onunla gitmezdi? Nasıl ondan ayrılırdı?

ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK : İHSAN VE YAŞAR AŞKI(6)

Yaşar Hanım yol boyunca hayallere dalmıştı. Dr. Ali Haydar Bazid’ten ayrılmadan önce bazı arkadaşlarına telgraf ile yolda olduğunu bildirmişti. Bizim yolcularımız Hasankale’ye vardıkları zaman Nuri Bey, eşi ve daha başka doktorlar onları karşılamaya gelmişlerdi.

Bu arada Dr. Nuri bey ve Minewer Yaşar Hanım’ı gördükleri zaman şaşırmışlardı. Aniden “Yaşar Hanım!!! Yaşar Hanım!!!” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler.

Dr. Nuri Bey’in eşi Yaşar Hanım’a: “Bir İhsan Nuri’nin gelip seni alıp götürdüğünü duymuştuk” diyerek sevincinden ağlamaya başlıyor.

Yaşar, Minewer’in bu sözlerinden sonra Rabiha Hanım’ın annesinin Bazid’te söyledikleri sözleri ve abisinin Agirî’ye bakarak okuduğu şiiri düşündü. Bu arada Minewer Hanım Yaşar Hanım’a İhsan Nuri Paşa’nın Agirî civarında olduğuna dair bilgiyi veriyor.

Kimse Yaşar Hanım’a İhsan Nuri’nin Agirî çevresinde olduğunu söylememişti. Herkes onun bölgede olduğunu biliyordu. Yaşar Hanım bölgeden ayrıldığına üzülmeye başlıyor. Çevresiyle ilişkilerini “İhsan Nuri’nin bölge de olduğunu, bilmelerine söylememelerinden dolayı” kesmişti. Kendisine karşı samimi olmadıklarına inanmıştı.

Yaşar Hanım ve ailesi 3 ay Erzurum’da kaldılar. Hala Dr. Ali Haydar’ın görev yeri belli olmamıştı.

Erzurum çevresindeki Kürdler silahlı faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı. Erzurum çevresindeki devlet memurlarının aileleri hepsi Erzurum’a yığılmıştı. Hatta Bazid Jandarma Komutan’ının eşi ve çocukları d a Erzurum’a gelmişlerdi. Jandarma Komutanın eşi Yaşar Hanım’a: “ siz gittikten sonra Kürdler Bazid’e saldırdılar. Sizin içinde olduğunuz evi de kurşunlamışlardı ve az kaldı Bazid’i ele geçiriyorlardı”diyor.

Yaşar Hanım’ın Bazid’ten ayrılması İhsan Nuri ile yeniden buluşma umutlarını zayıflatmıştı. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Denizli’ye çıktı ve oradaki Hastane’nin başhekimi olarak atandı.

Bu sefer Yaşar Hanım ve ailesi Denizli için yola düşüyorlar. Denizli’ye gitmeden önce İstanbul’a gidiyorlar. İstanbul Yaşar Hanım’ın çocukluk ve gençlik şehriydi. Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri’de İstanbul’da okuyordu. Bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Denizli’ye gittiler.

Denizli küçük, güzel, bağ ve bahçeleri olan bir şehirdi. Her tarafta çeşmeler vardı. Yaşar Hanım Kürdistan’dan ve İhsan Nuri’nin faaliyet içinde olduğu bölgeden ayrıldığından dolayı çok kederli ve hüzünlü bir ruh haletine giriyor. Abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın müziğe olan ilgisini bildiğinden dolayı onu bir müzik okuluna kaydediyor.

Yaşar Hanım’ın müzik hocası kendisine “ daha önce hiç müzik ile ilgilendin mi?” diye bir soru sorar.

Yaşar Hanım ise: “Hayır, sıfırdan başlamak istiyorum” diyor.

Müzik hocası dersleri notaları öğrenmekle başlıyor. Bu arada Yaşar Hanım’ın Denizli’de tanıdığı başka bayanlarda okula geliyordu. Bunlardan biri Albay Şevket Beyin eşi Nesime’ydi. Bir gün Yaşar Hanım ile Nesime Hanım erken saatlerde okula gidiyorlar. Hala okul hocası gelmemiş, Nesime Hanım Yaşar Hanım’dan biraz ut çalmasını istiyor. Yaşar Hanım ut çalarken müzik hocası uzaktan duyuyor ve bu işin uzman biri tarafından yapıldığını düşünüyor. Müzik hocası ut çalanın kim olduğunu görmek için yaklaştığında “yeni öğrencisi” olduğunu görüyor. Uzun bir sohbetten sonra Yaşar Hanım Müzik öğretmeni tarafından konser grubuna entegre ediliyor.

O günden sonra Yaşar Hanım konser grubunda yer aldı. Ut’ tan başka piyano dersleri alıyor ve Fransızca öğreniyordu.
Yaşar Hanım kendisini tümden müzik derslerine verdiği bir dönem de bir gün tanıdığı bayanlar kendisine geliyor ve “eşinin genel af kapsamına girdiğini” söyleyerek kutluyorlar.

O günlerde devlet Kürdistan’da genel af ilan etmiş, gelip teslim olanları af ediyor, hediyeler veriyor ve silahlarını da almıyordu.

Yaşar Hanım “af olayına” hiç memnun olmamıştı. Eşinin bunlara inanması durumundan tuzağa düşebileceğinden korkuyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre kendisi fazla siyasi olmadığından dolayı, İhsan Nuri’nin devletin çıkardığı af yasasını ciddiye alamayacağını kestirmemişti. İhsan Nuri milletinin kurtuluşu için harekete geçmiş ve amaçlarına ulaşana kadar devam edeceğini düşünmemişti.

O dönemler basında Kürdlerin gruplar halinde teslim olduklarına dair geniş haberler çıkıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde olduğu bir sırada kapı çalınıyor ve Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman karşısında postacıyı buluyor. Postacı “ Dr. Ali Haydar Beyin bacısı için mektup getirdim” diyor.
Yaşar Hanım “benim” diyor ve hemen mektubu alıyor ve İhsan Nuri’nin el yazısını tanıyor.

Postacı mektubun Bazid’ten geldiğini söylüyor. Yaşar Hanım ‘ı bir korku sarmış ve İhsan Nuri’nin teslim olabileceğinden korkuyordu.

Mektubu bağrına basıp ve açıp okuduktan sonra teslim olmanın hiç bir belirtisi yoktu. İhsan Nuri mektubunda : “Agirî’ de olduğunu bu mektubu bir Kürd liderine verip Bazid’te postaya attığını, eğer imkanı olursa Halep’e gitmesini ve orada Fransız hoteline yerleşip Ali Hocayı sormasını ve Ali Hoca kendisiyle gereken irtibatı sağlayacağını” yazıyor.

Yaşar Hanım hala tedirgin bir durumdadır. Akşam abisi Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman mektubu kendisine gösteriyor.

Dr. Ali Haydar: “ Eğer İhsan Nuri teslim olmamışsa nasıl bu mektubu kendi ismiyle Bazid’ten postaya veriyor? Ve mektup bizim elimize geçebiliyor…? Eğer teslim olmuşsa Ağrı’da ne yapıyor? Ayrıca Suriye’ye gel diyor ve onlar seni bana ulaştırırlar diyor. Acaba bu devletin benim düşüncelerimi oğrenmek için bir planı olmasın? “ diye sorar.

Yaşar Hanım: “Abi bu İhsan’ın el yazısıdır ve çok iyi tanıyorum” diyor.

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a “ona bir cevap yaz ve gelmesinin doğru olmadığını ve ayrıca doktorun bu mektuptan haberi olmadığını söyle” diyor.

Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye bir mektup yazarak affa inanmamasını ve teslim olmamasını istiyor. El yazısını tanıdığını ve sağlığının iyi oluşuna memnun olduğunu vurguluyor ve mektubu postaya veriyor.

Belli bir dönem sonra Kürdlerle devlet güçleri arasında Agirî civarında çatışmalar yeniden başladı. Gönderdiği mektubun ulaşıp ulaşmadığını da bilmiyordu. Fakat, Yaşar Hanım Halep’e nasıl gideceğine dair düşünmeye başlıyor.

İstanbul’daki Müzik Okulu yetenekli öğrenciler alıyordu. Bu arada Yaşar Hanım’ın Denizli’deki müzik hocası Yaşar Hanım’ı İstanbul’daki okula öneriyor ve Yaşar Hanım ile de konuşuyor. Yaşar Hanım kardeşi Dr. Ali Haydar ile konuşmadan yapılan öneriyi kabul ediyor. Daha sonra durumu öğrenen Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın İstanbul’a gitmesine karşı çıkıyor.

Yaşar Hanım İstanbul’a giderek daha kolay bir şekilde İhsan Nuri Paşa ile ilişki kurabileceğini hesaplıyordu. Bundan dolayı sürekli olarak abisini bu işe ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta babası öldükten sonra abisi babasının yerini almıştı. Evlendikten sonra İhsan’ın gitmesinden sonra yine Yaşar Hanım’ın tüm sorumluluğunu üstlenmişti.

Yaşar Hanım bu hayallerle yaşarken bir gün hizmetçileri Emine Yaşar Hanım’a gelerek: “kapıya bir polis gelmiş seninle konuşmak istiyor” diyor.

Yaşar Hanım: “ Polis’in benimle ne işi olacak?” diye sorar ve kapıya gider.

Yaşar Hanım: “Ben Dr. Ali Haydar’ın bacısı Yaşarım. Benim ile görüşmek istemişsiniz?” diye sorar.

Polis’in elinde bir kağıt var ve Yaşar Hanım’a: “ Eşiniz Ağrı’dadır, sizin onun yanına gitmenizi istiyor. Eğer istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız” diyor.

Yaşar Hanım kağıda bir göz geçirdikten sonra hiç düşünmeden kâğıttı imzalıyor ve geri polise veriyor. Yaşar yeniden eve girerken sevincinden yerinden oynuyor ve kendi kendisine “İhsan’nın yanına gidiyorum!!!” cümlesini bir kaç defa tekrarlıyor.

Bu arada annesi, gelini ve Emine çevresini sarıyorlar, annesi “Kızım delirdin mi nereye gidiyorsun?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Biraz önce bir polis geldi, bana ‘eşin Ağrı’dadır, sizi yanına çağırıyor. Eğer gitmek istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız’ dedi ve bende imzaladım” diyor.

Annesi “kızım delirdin mi? Sen nasıl kendi başına bu işi yapabilirsin? Nasıl gideceksin?” diyor.

Yaşar Hanım’ın gelini: “ Eğer Haydar gitmene izin vermese?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “bir kaç yıldan beri eşime kavuşma umuduyla yaşıyorum. Sürekli bu iş için çare arıyorum. Şimdi devletin kendisi bana eşimin yanına gitmemi öneriyor. Ben eğer bu imkanı kullanmasam bir daha benim böyle bir olanağım olmayacak. Haydar benim psikolojik durumumu biliyor ve benim yolumu kesmez. Eğer Haydar istemese yine de giderim” diyor.

Akşam Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar hemen onun yanına giderek tüm gelişmeleri anlatıyor.

Dr. Ali Haydar: “ Kâğıttı imzaladın mı?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “evet imzaladım” diyor .

Dr. Ali Haydar: “Sen delirdin mi? Nereye gidiyorsun? Hiç kimseye danışmadan bu işi nasıl yapıyorsun? Polis’te İhsan’ın Ağrı Dağı’nda olduğunu söylüyor. Sen bir hafta orada yaşayabilirmişsin? “ diyor.

Ali Haydar konuşmasında devamla “öyle görünüyor ki İhsan Ağrı’dadır, teslim olmamış ve savaşta devam ediyor. Top ateşi alındaki Ağrı’ya nasıl gidersen?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Eğer savaş başlamışsa devlet benim Ağrı’ya gitmeme izin vermez mi? diye bir soru soruyor ve yine konuşmasına devam ederek: “ Savaşta olsa eşimin yanına giderek, onun başına ne gelirse benimde başıma gelsin. Benim kanım onunkinden daha mı kırmızıdır” diyor.

Dr. Ali Haydar: “ iyi düşün sen çok konforlu ortamda büyüdün. Kadınsın sen o zor koşulları kaldıramazsın. İstanbul’daki müzik okuluna gitmek istiyordun, engellemeyeceğim, git. Git okulunu tamamla ve diplomanı al. O zamana kadar da İhsan’ın durumu da netleşir. Ben şimdi Polis karakoluna durumu öğrenmeye gideceğim. Eğer İhsan Nuri affa uğramışsa niye gelmiyor? Eğer İhsan affa uğramamışsa devlet seni nasıl onun yanına gönderiyor? diyor.

Dr. Ali Haydar polise gidiyor ve Yaşar Hanım’ın imzasını geri almak istiyor. Polis adres olarak Valiliği gösteriyor. Ali Haydar hükümet konağına giderek Vali yardımcısıyla görüşüyor. Vali yardımcısı Ali Haydar’ın istemini reddediyor ve hiç bir şey yapamayacağını, emrin bakanlıktan geldiğini, Yaşar Hanım rızasıyla gitmek istiyor ve Fransa hükümeti de aracıdır, diyor. Ayrıca Yaşar Hanım’a gereken yardımı yapacaklarını söylüyor.

Yaşar Hanım’ın anlatımına göre İhsan Nuri af olayını reddediyor ve mücadelesine devam ediyor. Devlet tüm yolları kullanarak sorunu çözmek istiyordu. Devlet bir delegasyonu Ankara’dan İhsan Nuri Paşa’nın yanına gönderiyor. Yapılan görüşmeler bir sonuç vermiyor ve anlaşamıyorlar. Türk delegasyonu geri dönerken subaylardan bazıları İhsan Nuri’den bir isteğinin olup olmadığını soruyorlar. İhsan Nuri “Eşimi Halep’e gönderin” diyor.

Bir kaç gün sonra Denizli Valisi Yaşar Hanım’ı görüşmeye çağırıyor. Bu görüşmede Yaşar Hanım annesi İffet Hanım’ı da beraberinden götürmek istediğini ve iki kişi için pasaport hazırlamasını istiyor.

Dr. Ali Haydar oğlu oğuz o günlerde çok hastaydı. Bir yandan çocuğun hastalanması ve diğer yandan annesi ve bacısının yolculuk hazırlığı Dr. Ali Haydar’ı perişan etmişti.

Dr. Ali Haydar, Yaşar’a: “ İhsan devlete başkaldırdı. Bu devletin topraklarının bir kısmını ayırarak Kürdistan diye bir devlet kurmak istiyor. Bir kaç yıldan beri devlet ile savaş içindedir. Sen ise nazik bir şekilde büyüdün. Eğer gidersen perişan olursun. Gitmekten vaz geç!! Bak biz kaç kişiyiz ve bizi bir İhsan’a kurban etme!! Biz biliyoruz, devlet hangi siyaseti güdüyor. Devlet benim bir bacım olduğunu unutmaz.” diyor.

Yaşar Hanım tam bir duvar gibi kıpırdamadan abisini dinledi ve konuşması bittikten sonra odasına gitti. Abisine cevaben bazı şeyleri yazdı masaya bıraktı.

Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın cevabını okuduktan sonra yüksek sesle “ Divane Leyla gel buraya” diye sesleniyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “Leyla” İhsan Nuri Paşa’ya da “Mecnun” diyormuş.

Dr. Ali Haydar yeniden Yaşar Hanım’a öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu arada Yaşar Hanım hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor. Dr. Ali Haydar’ın 6 yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını duyunca o da ağlamaya başlıyor. Oğuz bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi ağlıyordu.

Evde tam bir matem havası hakimdi.

Bu arada Polis’ten bir yetkili Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte polis karakoluna gidiyorlar.

Polise gittikleri zaman baş komiser Yaşar Hanım’a “Vali kendisiyle görüşmek istiyor” diyor.

Yaşar Hanım annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.

Bu arada Vali pasaportları çıkarıp Yaşar Hanım’a veriyor ve kendilerine iyi yolculuklar diliyor. Yaşar Hanım da kendilerine sağladıkları kolaylıklardan dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.

Dr. Ali Haydar ev de Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine Vali ile olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi günü yola çıkacaklarını söylüyor.

Dr. Ali Haydar yaşanan gelişmelerden ve gidişattan çok rahatsız olmuştu ve elinden bir şey gelmiyordu.

Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da okuyordu ve Denizli’ye gelmişti. Hayri’de annesi ve bacısının gitmelerine karşıydı.

Pazartesi günü Yaşar ile annesi çantalarını aldılar ve aileleriyle vedalaştılar. Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a sarılıyor ve onun gözlerinin içine baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir halde olduğunu fark ediyor.

Yaşar Hanım Oğuz’u kucaklıyor ve öpüyor. Oğuz ağlayarak teyzesine “ben de sizinle geleceğim” diyor.

Sonuç olarak Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri Denizli’den trene binerek İzmir’e doğru yola çıkıyorlar. Hayri’de İstanbul’daki okuluna dönüyordu. İzmir’e vardıkları zaman Hayri Mersin’e gidecek olan gemi için iki bilet alıyor, fakat gemi iki gün sonra yola çıkacak.

Yaşar Hanım annesi ve kardeşiyle İzmir’de bir otele yerleşiyor ve kalan iki gün boyunca İzmir’i geziyorlar.

İki gün sonra gelen gemiye binen Yaşar Hanım ve İffet Hanım göz yaşları içinde Hayri ile vedalaştılar.

Böylelikle iki kadın bilinmezlerle dolu bir yolculuğa başladılar.

Yaşar Hanım, annesinin kendisiyle gelmesinden memnundu. Yalnız başına nasıl bu yolculuğa çıkabilirdi ki?

Yaşar Hanım ile annesi gemi ile önce Kıbrıs’a ve oradan Mersin’e vardılar. Mersin’den Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren Suriye topraklarında geçiyor. Suriye’de trenden indikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyorlar.

Yaşar Hanım’ın tüm yolculuk boyunca tek hayali İhsan Nuri Paşa’ya kavuşmaktı.

Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra bir fayton ile İhsan Nuri Paşa’nın mektubunda sözünü ettiği Fransa Hoteline gittiler. Hotel’e vardıkları zaman salonda Yaşar Hanım’ın çantası yere düşüyor ve içindeki para da dahil olmak üzere her şey yere dökülüyor. Bu arada Hotel’in salonunda bulunan Araplar paraları almaya başlıyorlar.

Bu arada Yaşar Hanım yüksek sesle parayı alanları uyarıyor ve onlarda paraları yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç Yaşar Hanım ile annesine yardımcı oluyor ve eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım iki kişilik bir oda alıyor ve yerleşiyorlar. Fakat, Arapça bilmediklerinden dolayı nasıl yiyecek isteyeceklerini bilmiyorlardı.

Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “ Kızım niçin kendine dert ediyorsun dünyanın her tarafında ‘ekmek’ ekmektir, ‘su’ sudur” diyor.

Bu arada Hotel’de çalışan bir genç kendilerine geliyor ve Arapça bir şeyler söylüyor, fakat Yaşar Hanım ve annesi hiç bir şeyi anlamıyorlar. İffet Hanım kendisinden yiyecek istiyor, fakat çocuk anlamıyor.

Yaşar Hanım aşağı inerek Hotel sahibinden yiyecek istiyor. O da Yaşar Hanım ve annesi için gereken yiyecek ve içecekleri gönderiyor.

Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini bekleyebileceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar Hanım Hotel’de Türkçe bilen birine “Hotel’de tek başına kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.
Türkçe bilen “evet burada İstanbullu bir adam var. Eşi İstanbul’dan gelecek sürekli olarak tren istasyonuna gidip geliyor” diyor.

Yaşar Hanım Hotel sahibinden söz konusu İstanbullunun odasına gitmek istediğini söylüyor. Kapıyı çaldıkları zaman İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve içeri baktıkları zaman Yaşar Hanım İhsan’dan hiç bir izin olmadığını fark ediyor. Odadaki elbiselerden hotelde kalan adamın imam olabileceği düşüncesi hasıl oluyor.

Öğle saatlerinde Yaşar Hanım’ın odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman bir İmam’ı karşısında buluyor. İmam Hotel çalışanları bana İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben eşimin geldiğini sandım ve özür dileyerek gidiyor. Bu arada Hotel sahibi Yaşar Hanım’a göz dikiyor ve sürekli olarak Arap elbiselerini değiştirerek ilişki kurmaya çalışıyor.

Yaşar Hanım annesine “İhsan mektubunda Ali Hoca’dan söz etmişti. Halep’te Fransa Hoteline geldiğinde Ali Hoca’yı sor o seni benim yanıma gönderir” demişti.

İffet Hanım sitem ederek : “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?” diye soruyor.

Yaşar Hanım bir çok kimseye Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı tanımıyordu.

Suriye o dönem Fransızların denetimi altındaydı. Gece birileri kapıyı çalıyor. Yaşar Hanım odanın kapısına gidiyor ve kim olduğunu soruyor.

Kapıyı çalan “benim Hotel sahibi gelin birlikte polis karakoluna gidelim” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi Hotel sahibinin ısrarlarına rağmen “bu gece vakti karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk saatlerinde gideceklerini” söylüyorlar.

Sabah erken saatlerinde Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman küçük bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk Ermeni asılıydı ve birazda Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım kendisine “Ali Hoca’yı tanıyıp tanımadığını” soruyor.

Küçük çocuk: “Evet Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.

Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz cep harçlığını veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya gönderiyor.

Yaklaşık 2 saat sonra birileri Yaşar Hanım’ın bulunduğu odanın kapısını çalıyor.

Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.
Kapıya gelen: “Benim Ali Hoca kapıyı açınız” diyor.

Yaşar Hanım sevinçle kapıyı açıyor.

Ali Hoca: “ siz kimsiniz? Beni sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana haber gönderdi, Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini söylemişti” diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan çok uzak bir yerdedir. Ben size yol gösteremem. Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben onlara haber vereceğim ve sizin yanınıza göndereceğim” diyor.

Not: Burada söz Memduh Selim Bey’e gelmişken bir yanlış anlamaya açıklama getirmek istiyorum. Kürd yazarı rahmetli Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı romanında Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor. Memduh Selim ile ilgili yazı yazan bir çok kişi bu tezi kullanıyor. Memduh Selim’in Agirî’ye gitmesi meselesi romanda bir kurgu olarak yer alıyor. Bir çok Kürd çevresi bu kurguyu realite ile karıştırıyorlar. Aso

Yaşar Hanım, Memduh Selim Bey’i tanımıyor ve duymamıştı. Fakat, Tevfik Beyi duymuştu. İhsan Nuri Paşa ile birlikte Beytüşşebap devrimini başlatan subaylardan biriydi. Bundan dolayı Yaşar Hanım çok mutluydu. Ali Hoca’ya teşekkür ediyor.

Ali Hoca gittikten bir kaç saat sonra Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele geliyorlar.

Memduh Selim Bey: “ Hoş geldiniz!! Ne zaman Halep’e geldiniz?” diye bir soru sorar.

Yaşar Hanım’ın annesi : “Oğlum dün geldik” diyor.

Memduh Selim Bey: “Hiç bir kaygıya kapılmayınız. Biz buradayız ve siz bizim yanımızdasınız. İhsan Nuri Beyi sizin geldiğinize dair haberdar edeceğiz. Onun cevabı geldiği an size bildireceğiz. Sizin bu odanız da iyi değil, yeni bir oda almamız gerekiyor” diyor ve gidiyor.

Memduh Selim Bey Yaşar Hanım ve annesi için daha büyük bir oda kiralıyor, pencereleri sağlamlaştırıp perde taktırıyor ve Hotel sahibine “bu bayanlar ne istiyorlarsa verin ve kendilerine göz kulak olun” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi yeni odaya taşınıyor. Hotel sahibi tümden değişerek onlara daha saygılı davranıyor ve hürmet gösteriyor. Yaşar ile annesi 5 gece bu Hotel’de kalıyorlar. Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey her gün Hotele geliyorlar ve Yaşar Hanım’a bir ihtiyaçlarının olup olmadığını soruyorlardı.
Altıncı gün Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey yine Hotele geliyorlar Yaşar Hanım’a: “Sizin bu otelde kalmanız uygun değil, yoldaşlarımızla konuştuk sizi bir köye göndereceğiz. Sizi Mustafa Şahin Bey’in köyüne göndereceğiz. Mustafa Şahin Bey bizi yoldaşımız, Berazi aşiretinden ve aynı zaman da Suriye Parlamentosunda milletvekilidir. Köy buradan 2 yada 3 saat uzaklıktadır. İhsan Nuri Bey’den haber ulaşır ulaşmaz hemen yanınıza geliriz. Ayrıca hal ve hatırınızı sormak içinde uğrarız” diyorlar.

Ertesi günü Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele gidiyorlar. Tevfik Bey eski elbiseler giymiş ve taksiyi sürüyordu. Yaşar Hanım ve annesi aşağı inip Memduh Selim Bey ile vedalaşıp arabaya biniyorlar ve köye doğru yola çıkıyorlar.

Tevfik Bey yolda Yaşar Hanım ve annesine eski elbiseleri niçin giydiğini açıklarken: “Yolumuz üzerinde küçük bir arazi parçası Türkiye’nin denetimi altındadır. Beni tanımamaları için bu eski elbiseleri giydim. Size bıraktıktan sonra yeniden geri dönerim.” Diyor.

Yaşar Hanım’ın annesi: “Oğlum kendini koru, tehlike ve ziyan karşı dikkatli ol!! Mustafa Şahin Bey nasıl bir adamdır?” diye sorar.

Tevfik Bey: “Mustafa Şahin Bey Xoybun Komitesinin üyesi ve hanedan biridir. Türkçeyi iyi biliyor ve yakın yoldaşlarımızdandır. Suriye devleti içinde etkili biridir. İhsan Nuri beyden haber gelene kadar onun evinde kalacaksınız. Kendisi aynı zamanda Suriye parlamentosu üyesidir. Bir bakalım acaba İhsan Nuri kendisi mi geliyor? Yoksa sizi onun yanına göndermemizi mi isteyecek yakında sizi bilgilendiririz” diyor.

Tevfik Bey, Yaşar Hanım’a ve annesine İhsan Nuri ile giriştikleri Beytüşşebap direnişini ve yurtdışına çıkışlarını bir destan gibi anlatıyor. Kadınların hiç haberi olmadan Türkiye’nin denetimi altındaki topraklardan geçiriyor ve yeniden Fransızların denetimi altında demir yoluna yakın bir köye ulaştırıyor.
Köylüler Yaşar Hanım ile annesinin o gün köye gideceklerini bildiklerinden dolayı kendilerini köyün girişinde karşıladılar.

Tevfik Bey bir gece köyde kaldı ve ertesi günü vedalaşarak geri döndü.

Böylelikle Yaşar Hanım ile annesi tanımadıkları bir köyde İhsan’dan haber almak için beklemeye başladılar.
Mustafa Şahin Beyin iki eşi vardı. Büyük eşinin iki oğlu ve iki kızı vardı. Misafirler için bir oda hazırlamış, gereken masa, sandalye ve yatakları yerleştirmişti. Hizmetçiler sabah ve akşam yemeklerini odalarına getiriyorlardı.
Evde kadın ve gençler içinde yalnızca Mustafa Şahin Beyin küçük eşi “Adile Hanım “ Türkçe biliyordu. Mustafa Şahin Bey’de güzel Türkçe konuşuyordu. Bozan Bey de bir dönemler İstanbul Meclisi’nin üyesiydi.

Mustafa Şahin Bey akşamları sık sık Yaşar Hanım’ın annesini çağırır ve kendisiyle sohbet ederdi. Adile Hanım’da yanlarında olurdu. Fakat, Yaşar Hanım bu sohbetlere katılmak için gitmiyordu.

Mustafa Şahin Bey’in büyük eşi Ayşe Hanım sık sık Yaşar Hanım’ın yanına gidiyor, fakat Türkçe bilmediğinden dolayı anlaşamıyorlar. Ama, el ve kol hareketleriyle bir komünikasyon yakalıyorlar.

Belli bir dönem sonra Yaşar Hanım ile annesi hizmetçiler tarafından getirilen yemeklerin içinde bazı mide bulandırıcı şeyler buluyorlar ve gelen yemekleri yemiyorlar. Ekmek vb şeylerle idare ediyorlar.

Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım’ın misafirlere karşı tavrı değişmişti. Bir gün Yaşar Hanım’a: “siz dediniz ki bir kaç gün kalır gideriz. Niçin gitmiyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz. Mustafa sizi evlenmek için getirmiş” diyor.

Yaşar Hanım sinirleniyor, fakat elinden bir şey gelmiyordu. Adile Hanım kıskançlığından dolayı Yaşar Hanım ile annesini rahatsız ediyor.

İffet Hanım Yaşar’a: “ Kızım dişlerini sık!! Biz geri dönemeyiz. Eğer böyle bir şey yaparsak milletin ağzına sakız oluruz” diyor.

Mustafa Şahin Bey’in evine geldikleri zamanda Dr. Ali Haydar’a bir mektup yazmış, İhsan’ın bir arkadaşının evinde olduklarını, ona haber gönderildiği ve cevap beklediklerini bildirmişlerdi.

Bir gün Mustafa Şahin Bey hizmetçinin elinde dolu tepsiyi görüyor ve yakından bakıyor yemeklerin için hayvan dışkısına rastlıyor. Hizmetçi Mustafa Şahin Beye belli bir dönemden beri Yaşar ile annesinin yemek yemediklerini söylüyor. Mustafa Şahin Bey durumu araştırıyor, Yaşar ile annesinin rahat etmemeleri için her şeyin yapıldığını fark ediyor.

Mustafa Şahin Bey hemen Yaşar Hanım ile annesinin kaldıkları oda ya büyük bir dolap gönderiyor. Kendilerine yemek yapmaları için ne gerekiyorsa her şeyi torbalarla gönderiyor. Yaşar Hanım’ın anılarında verdiği yiyecek listesinde baldan pirince kadar her şey var.

Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım’ın annesini çağırıyor ve kendisine: “ İffet Hanım siz yemekleri yemiyordunuz niçin bana söylemediniz? Eğer siz bu eve ateş de verseniz hiç kimsenin sizi engellemeye hakkı yoktur. Bu ev senin enişten İhsan’ın evidir ve bende sizin hizmetçinizim. İhsan Nuri bizim için Kürd milleti için güçlü bir düşmanla savaş içindedir.” diyor.


İffet Hanım, Mustafa Şahin Beye “oğlum biz bu evde misafiriz, bizden dolayı ailenizde sorun ve problemlerin meydana gelmesini istemeyiz. Çok teşekkür ediyorum. Bizden dolayı meydana gelen sorunlardan dolayı utanıyorum ve sizden özür diliyorum” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “ bu ne biçim sözler anneciğim. Siz bizim en kıymetli ve en değerli misafirlerimizsiniz. Sizin huzurunuzu ve güvenliğinizi sağlamak sadece benim değil, tüm Kürd milletinin görevidir. Bir şeye ihtiyacınız olsa hemen bana haber verin. Sizin kızınız benimde kızımdır ve aynı zamanda tüm Kürd milletinin gelinidir” diyor.

Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım eşinin misafirlere karşı iyi yaklaşımından dolayı kıskanıyor, cadı ve sihirbazlara baş vuruyor. Yaşar hanımın anlatımlarına göre Adile Hanım köydeki yaşamı kendilerine haram etmeye çalışıyordu. Bu arada Yaşar Hanım, Adile Hanım’a İhsan Nuri Paşa’yı, Ağrı Direnişini ve neden İstanbul’u terk edip bu yollara düştüğünü anlatmaya çalışıyor. Fakat Adile Hanım inanmıyor… Adile Hanım bu kıskançlığını bazı bayan arkadaşlarıyla paylaşıyor. Tüm bunlar Yaşar Hanım’ında kulağına geliyor.

Mustafa Şahin Beyin bu gelişmelerden hiç bir haberi yoktu. Bir gün Yaşar Hanım’ın annesi Adile Hanım’a “ben bu yaşananları Mustafa Şahin Beye anlatacağım” diyor.
Bu sefer Adile Hanım panik içine düşüyor ve İffet Hanım’a Mustafa Şahin Beye bir şey söylememesi için yalvarıyor.

Bir gün Mustafa Şahin Beyin vekili geliyor, Yaşar Hanım’a ve annesine : “Fransız yetkilileri gelmiş, İhsan Nuri’nin eşi ile kimin geldiğini soruyorlar, çocukların olup olmadığını ve pasaportları görmek istiyorlar” diyor.

Yaşar Hanım kendisine pasaportları veriyor ve o da Fransızlara gösteriyor.. Hiç bir sorun yok.

Fakat, Adile Hanım ile sorunlar hep devam ediyor.

İffet Hanım’da Adile’nin yaptıklarından rahatsızdır. Bir gün Yaşar Hanım’a çoktan beri İhsan’dan bir haber yok, onunda durumu nasıldır bilemiyoruz. Sen gerekeni yaptın buralara geldin, geri dönüp Kutahya’ya gidip oradaki eve yerleşelim. Dr. Haydar’ında haberi olmaz ve gelişmelere bakarız diyor.

Yaşar Hanım annesinin önerisini kabul ediyor ve eşyalarını toplayıp Arap Pinar tren istasyonuna doğru yola koyuluyorlar. Tam tren istasyonuna yaklaştıkları bir anda arkalarında bir ses “Hanımlar nereye gidiyorsunuz? Kaçıyormusunuz?” diyor. Geri döndükleri zaman Mustafa Şahin Beyin vekilini görüyorlar hem de silahlıydı.

İffet Hanım : “Niye kaçalım? Tutulumuyuz? Biraz gezmeye çıktık” diyor.

Mustafa Şahin Bey’in Vekili kendilerine gezmek istedikleri zaman hizmetçilere haber vermeleri gerektiğini, kendisinin onlarla beraber gezmeye gideceğini ve kendilerinin buranın yabancısı olduğunu söylüyor.

Yaşar Hanım ile annesi Kürdlere tarafından konrol edildiklerini fark ediyorlar. Yaşar Hanım trene binip geri gitmediklerinden dolayı da seviniyordu.

Adile Hanım yine bazı hikayeleri Yaşar Hanım’a anlatmaya çalışıyor. Yaşar Hanım “biz Xoybun Komitesinin talimatı ile buradayız. Mustafa Şahin Bey de hanedan ve namuslu bir adamdır” diyerek kendisini tersliyor.

Belli bir dönem sonra Halep’ten haber gönderiliyor Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım , annesi ve Adile Hanım ile birlikte Halep’e gidiyorlar. Halep’te sekiz gün kalıyorlar. Bu arada Yaşar Hanım Halep’te Xoybun yöneticileri Celadet Ali Bedirxan ve Memduh Selim Bey ile görüşüyor. Celadet ve Memduh Selim Yaşar Hanım’a “şimdiye kadar İhsandan bir haber gelmedi ve yakında kesinlikle bir haber gönderir. Siz beklemek için yeniden köye dönün” diyorlar. Yaşar Hanım ve annesi yeniden köye dönüyorlar. Bu arada Adile Hanım’ın kardeşi evleniyor. Binlerce kişinin katıldığı bir düğün yapılıyor.

Süreç içinde Adile Hanım başka insanları da Yaşar Hanım’a karşı kışkırtıyor.

Bu arada Yaşar Hanım Memduh Selim Beye bir mektup yazarak rahatsızlığını ifade ediyor.

Memduh Selim Bey hemen köye geliyor ve Yaşar Hanım’a “Niçin huzursuz oluyorsunuz? Biz sizin rahatsız olmanızı istemeyiz” diyor.

Yaşar Hanım fazla detaylara girmeksizin “beklemekten dolayı huzursuzlaştıklarını” anlatıyor.

Memduh Selim Bey “Yaşar Hanım burası neresi Ağrı neresi? Ağrı’ya gitmek için 3 devletin sınırlarını aşmak lazım. Bu da çok zordur. Bizim yalnızca Tebriz üzeri bir kanalımız var. Bir defa daha kendilerine haber gönderdik. Umut ederim kısa bir zaman içinde bize bir haber verirler” diyor.

Memduh Selim Bey tekrar yeniden Halep’e geri dönüyor.

Bir gün Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ile İffet Hanım’ın yanına geliyor ve İffet Hanım’a “Anne can tebrikler” diyor.
İffet Hanım: “ Teşekkür, ama niye tebrik ediyorsun?” diye sorar.

Mustafa Şahin Bey: “ Kürd milleti, enişten İhsan Nuri’yi Kürd ulusunun kurtuluşu için yaptığı fedakarlıklar, sahip olduğu cesaret ve değerli hizmetlerinden dolayı ‘Paşa’ unvanını verdi ve general rütbesiyle Kürd Özgürlük Savaşçılarının Genel Komutanlığına atadı” diyor.

Bu arada İffet Hanım biraz Yaşar Hanım ile sohbet ediyor ve Mustafa Şahin Beye kızımda “bölgenin eski ve kahraman halkı Kürdler kendileri için mücadele eden birine gereken değeri vermiş ve kadrini bilmiştir” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “ Elbette İhsan Nuri Paşa bunu hak etmiştir” diyor.

İffet Hanım: “oğlum eniştem Kürdlerin özgürlüğü için yalnızca sahip olduğu rütbeleri ve huzuru değil, genç eşini, tüm mal ve mülkünü kurban etti. Kürd milletinin ona saygı göstermesi normaldir” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “Elbette Kürd milleti hiç bir zaman onun ismini ve mücadelesini unutmayacaktır. Size bir başka müjdem daha var. İhsan Nuri Paşa’dan haber geldi. Size onun yanına göndermemizi istiyor ve yakında yola çıkacaksınız” diyor.

Yaşar Hanım ile annesi aldıkları haberlerden dolayı dünyanın en mutlu insanları olmuşlardı. Artık Adile Hanım’ın hikayelerinden de kurtulacaklardı.

İki gün sonra Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ve annesinin yanına geliyor: “ Anne can yarın Halep’e gidiyorsunuz. Benim bazı işlerim var sizinle gelemeyeceğim. Benim akrabalarımdan biri sizi götürecek. Siz Halep’te Qadri Cemilpaşazadelerin evine yerleşeceksiniz. Ben de oraya geleceğim” diyor.

İffet Hanim, Mustafa Şahin Bey’e teşekkür ediyor ve rahatsız ettiklerinden dolayı özür diliyor.

Mustafa Şahin Bey ise kendilerini misafir olarak kabul etmelerinin zahmet değil bir şeref olduğunu eğer kendisinin ve ailesinin bir kusuru olmuşsa kendilerini affetmelerini istiyor. Ayrıca yaşananları İhsan Nuri Paşa’ya aktarmamaları rica ediyor.

Yaşar Hanım Adile Hanım ile vedalaşırken kendilerinden sonra başka misafirler evlerine geldiği zaman böyle davranmamasını istiyor ve öpüşerek vedalaşıyorlar.

Yaşar Hanım ve annesi Halep’e geldikleri zaman Qadri Cemilpaşazade’nin evine yerleşiyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Qadri Cemilpaşazade’nin evinde huzur vardı. Kadınları eğitimliydi ve Kürd ulusal bilincine sahiptiler. Ayrıca kadınlar İhsan Nuri Paşa kim olduğunu ve nerede olduğunu biliyorlardı.

Yaşar Hanım’ın verdiği bilgilere göre 20 gün Qadri Cemil Paşazade’nin evinde kalıyorlar ve bu süre içinde hiç bir yabancılık hissetmiyorlar.

20 gün sonra Xoybun Komitesi Yaşar Hanım’ı ve annesini bir doktor ve eczacı ile birlikte İran’a doğru yolla çıkarıyor. Doktor Taşnak Partisinden bir Ermeniydi. Qadri Cemilpaşazade ve Mehemed Bey gibi Xoybun üyeleri bir saat boyunca arabayla Yaşar Hanım ve annesine refakat ediyorlar ve sonuçta İhsan Nuri Paşa’ya selamlar göndererek ayrılıyorlar.

Yaşar Hanım ile beraberindekiler otomobil ile Irak sınırına ve kontrolden sonra Musul’a gidiyorlar. Bir gece Musul’da kaldıktan sonra ertesi günü Bağdat’ta doğru yola çıkıyorlar.

Yazın boğucu sıcaklığı altında Bağdat’ta doğru yol almak kolay değildi. İffet Hanım hastalanıyor. Bu arada doktorun yanında gereken ilaçlar olduğundan dolayı biraz düzeliyor.

Yolcularımız bin bir zorlukla Bağdat’a varıyorlar. Yaşar Hanım ile annesi Bağdat’ta “Hilal Hoteli”ne yerleşiyorlar. Doktor ile eczacı da başka bir yere gidiyorlar.

Xoybun Partisi Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a bir mektup göndermişti. Yaşar Hanım hotel çalışanlarından biri aracılığıyla Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a geldiklerine dair haber gönderiyor.

Kısa bir süre sonra Dr. Mehmet Şükrü Sekban ile eşi hotele geliyor ve tanışıyorlar. Bu arada Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın eşi kocasına dönerek Yaşar Hanım’ı kastederek: “Bu kadın çocuktur, nasıl Ağrı Dağına gönderiyorsun? Ben öyle sanıyordum ki, İhsan Nuri Paşa’nın eşi ilerlemiş bir yaşa varmış ve çocuk sahibidir. Görünen o ki çocuktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban: “Bu hanım eşinin eşidir ve İhsan Nuri’ye layık biridir. Bu kadar zahmeti göze almışsa aşamayacağı zorluk yoktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a dönerek: “ Ne tesadüf İhsan Nuri’de ilk Bağdat’ta geldiği zaman bu Hotele yerleşti. Biz Kürdler onun gelişini kutlamak için bu hotelin salonunda toplandık” diyor ve biraz düşünerek “Birlikte geldiğiniz Ermenilerden ayrılın, öyle görünüyor ki, İngilizler gözetliyorlar” diyor.

Ertesi günü Dr. Mehmet Şükrü Sekban Hotel’e geliyor Yaşar Hanım’ı ve annesini öğle yemeği için evine götürüyor.

Bu arada Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a ve annesine size sorulan sorulara hiç doğru cevap vermeyiniz, ayrıca İhsan Nuri’nin ismini de hiç ağzınıza almayınız diye uyarıyor.

Yaşar Hanım: “ Doktor ben nasıl yalan söyleyebilirim, benim hiç yalan söyleme adetim yoktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban: “ Yalan söylemek zorundasın ve adet haline getirmelisin. Eşine varmak istiyorsan bunu yap” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “ Eğer ben İhsan Nuri Paşa’nın eşi Hilal Hotelinde olduğunu söylesem Bağdat Kürdlerinin hepsi hotele gelir ve burada yer kalmaz” diyor. Dr. M. Şükrü Sekban Xoybun Partisinin Bağdat temsilcisiydi.

Yaşar Hanım ve annesi İran’a geçmek için gereken bürokratik işlemler için belediyeye gidiyorlar. Oradaki memur “Nereye gidiyorsunuz? Eşiniz nerede ve ne iş yapıyor? diye soruyor.

Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz, eşim ticaret işleriyle uğraşıyor” diyor.

Memur: “Niçin Türkiye’den doğrudan İran geçmediniz? Bu uzun yolu seçtiniz?” diye sorar.

Yaşar Hanım “bizim Halep’te arazimiz vardı, onu satmaya gittik” diyor.

Memur: “Halep’te nerede?”

Yaşar Hanım: “Babul Ferec’te” diyor.

Memur: “Basra’ya da gitmiyor musunuz?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz. Eğer yolumuz Basra’dan geçmiş olsaydı oraya da giderdik” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi pasaportlarını alıp yeniden hotele dönüyorlar.
Bu arada Dr. M. Sükrü Sekban’da hotele geliyor.

Yaşar Hanım Dr. M. Şükrü’ye : “ Doktor ben yalan söyledim “ diyor.

Doktor: “Aferin kızın eğer yalan söylemesiydin, sizi yeniden Halep’e geri göndereceklerdi. O zamanda mecburiyet karşısında dağlardan Kürdler aracılığı ile kaçak yollardan göndermek zorunda kalacaktık” diyor.

Dr. Şükrü, Yaşar Hanım’a ve annesine pasaportlarınızı aldınız, artık burada kalmanız doğru değildir, hemen yola çıkmanız gerekiyor diyor. Yaşar Hanım paralarının bir kısmını Ermeni doktora vermişti. O paraları aldıktan sonra ertesi günü tren ile Xaniqin’e doğru yola çıktılar.

Hotel’de Hewler temsicisi Yaşar Hanım’a Xaniqin’e vardığınız zaman benim kartımı İstasyondaki adama verirseniz İran konusunda size yardımcı olur demişti.

Fakat Dr. M. Şükrü’nün “hiç kimseye hiç bir şey söylemeyin” yönündeki ikazlarından dolayı hiç kimseye güvenmiyorlardı.

Xaniqin’e vardıktan sonra bir taksi ile İran’a doğru yola çıktılar. Yol boyunca taksi şoförü Yaşar Hanım’ı rahatsız ediyor. Sonuçta Kirmanşah’a varıyorlar. Taksi şoförü Yaşar Hanım’a Hamadan buradan 2 saat uzaklıktadır, arabaya gereken yakıtı aldıktan sonra yeniden yola devam edeceğiz.
Bu arada Kirmanşahlı biri Yaşar Hanım’a niye inmiyorsunuz diye soruyor. Yaşar Hanım’da “Hamadan buradan iki saat uzaklıkta biz Hamadan’a gideceğiz” diyor.

Kirmanşahlı “ne diyorsunuz Hanım? Hamadan bizim geldiğimiz yoldan daha uzak”diyor.

Yaşar Hanım ve annesi hemen taksiden iniyorlar. Taksi sahibinin art niyetli olduğunu anlıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi o gece Kirmanşah’da bir hotelde kalıyorlar. Ertesi günü bir taksi’ye binerek Tebriz’e gidiyor ve bir hotel bulamadıklarından bir pansiyona yerleşiyorlar.

Yaşar Hanım pansiyon sahibesine hasta olduğunu ve Dr. İkhyazaryan’ı çağırmasını istiyor.

Hotel sahibesi bu yakınlarda başka doktorlar var, onları çağırayım diyor.
Yaşar Hanım Dr. İkhyazaryandan ısrar ediyor.

Çünkü, Halep’te kendisine Tebriz’e vardıkları zaman Dr. İkhyazaryan ile ilişkiye geçmelerini istemişlerdi.

Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(7)


Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre o yıllarda Kürdistan’dabulunan asker ve subay aileleri korku içinde yaşıyorlardı.

Her an Kürdlerin büyük saldırılarına uğrayacakları korkusu herkesinruhuna işlemişti.

Erciş’de bulunan subay aileleri KürdlerinErciş’e saldırıp şehri ele geçireceklerinden korkuyorlardı.

Erciş halkı ise Kürd savaşçılarının faaliyetlerini abartarak propagandaediyorlardı.

Savaşın Kürd direnişlerinin lehine geliştiğini hertarafa yayıyorlardı. Bu durum ise subay ailelerini ciddi birşekilde tedirgin ediyordu.

İhsan Nuri Paşa o dönemler İran tarafında Agirî civarına gelmişti. Komutan Şükrü’nün Birliği onu sınır boylarında görmştü.

İhsan Nuri Kürd aşiretleri arasında dağıtmak amacıylaXoybun’un bildiri ve açıklamalarını kendilerine vermişti.

İhsan Nuri, Yaşar Hanım’ın Erciş’te olduğunu ve YaşarHanım’ın da İhsan Nuri’nin bölgede olduğunu bilmiyordu.

Broyê Heskê Tello önderliğindeki Kürd savaşçıları Agirî civarında düşman güçlerine karşı sürekli ve sistemli saldırılardan bulunarak günden güne büyük başarılar elde ediyordu.

Broyê Heskê Telo’nun bu saldırıları devlet güçlerini Erciş’teki taburu Bazîde aktarmaya mecbur etti.

Erciş’ten Bazid’e doğru yola düştükleri zaman YaşarHanım’ın gözleri önüne Bazid’te İhsan ile birlikte geçirdiklerigüzel günler bir film şeridi gibi geçmeye başladı... O dönem,İhsan İran ve Türkiye sınır komutanıydı.

Bazid’e vardıklarızaman Yaşar Hanım daha önce İhsan Nuri ile oturdukları eviuzaktan gördü ve içini derin ve giderilmesi zor bir hüzün sardı.

Ev, yeniden Yaşar Hanım’ın kalbindeki yaraları birhançerle deşmişti.

Yaşar Hanım ailesi ile Bazid’e yerleştikten belli bir dönemsonra şehir de bir düğün oluyor ve bir dizi subay aileleri gibionları da davet ediyorlar.

Yaşar Hanım ve diğer bir dizi kadın oturdukları salon Agirî Dağı’na bakıyordu.

 Agirî Belediye Başkanı’nın eşi AGİRÎ’ye bakarak ve dağı işaret ediyordu. Belediye Başkanın annesi YaşarHanım’a: “Doktor Bey’in bacısı ben bu mendili salladığımzaman bil ki benim “, dedi.

Belediye Başkanı’nın annesi bir kaçdefa bu cümleyi tekrar etti, fakat Yaşar Hanım hiç bir şeyianlamadı.

Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadığından dolayı BelediyeBaşkanı’nın annesine gidip ne demek istediğini öğrenmekistiyordu.

Tam bu arada, Dr. Ali Haydar’ın eşi ve JandarmaKomutanın karısı araya giriyor ve Yaşar Hanım’ı alarak düğünüterk ediyorlar.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre, “tam bir gözetim”altındaydı.

İhsan Nuri sınır boylarında İran tarafında Kürd aşiretlerininiçinde olduğu bir dönem Yaşar Hanım’ın Bazid’e geldiğine dairhaber alıyor. Bu haberden sonra İhsan Nuri, AGIRÎ önderi İbrahim Ağa (Broyê Heskê Tello ) ya bir mektup yazarak: ”EşimDr. Ali Haydar Beyin bacısıdır ve şimdi Bazid’tedir. Kendisinedikkat et ve ben yakında geleceğim”, diyor.

Broyê Heskê Tello’nun eşi Rabiha Hanım Bazid BelediyeBaşkanı Mahmud Bey’in bacısıydı. Bazid halkı İhsan Nuriuzakta olmasına rağmen Agirî’ye geldiğini biliyorlardı.

Broyê Heskê Tello dağa çıkmadan önce eşi Rabiha Hanım’ı annesinin yanına bırakıyor.

Belli bir dönem sonra İbrahim Ağayanındaki bir Kürd savaşçıyla baskın yapıp Rabiha Hanım’ı alıp Agirî’ye götürüyor.

Türk devleti ve Dr. Ali Haydar İhsan Nuri Paşa’nın İranKürd aşiretlerinin içinde olduğunu ve Agirî’ye geçtiğinibiliyorlardı.

Bazid çevresinde Kürd direnişçilerinin saldırıları ciddiboyutlarda artmıştı.

Türk devleti Yaşar Hanım’ın İhsan Nuri Paşa’dan ayrılmasıiçin Dr. Ali Haydar üzerine baskı kurmuştu. Ondan YaşarHanım’ın talâk vermesini istiyorlardı.

Bir gün Bazid Jandarma Komutanı, Bazid Bölge AskeriKomutanı, Tabur Komutanı ve ordunun imamı Dr. Ali Haydar’ın rızasıyla Doktorun evine geliyorlar.

Dr. Ali Haydar çok üzgün bir şekilde Yaşar Hanım’ınodasına giderek: “Değerli bacım bugün ben sana bir öneridebulunacağım. Biliyorum bu önerinin senin tarafından kabuledilmesi çok zor olacak. Fakat, ne yapayım mecburum.

Ben büyük kardeşinim ve babanın yerine sayılıyorum. Hiç bir zamansenin kötülüğümü istemem.

Senin başına bela gelmeden önce negüzel ve mutluydun.  Bak ben askeri bir adamım, yalnızca üstlerimin emirlerini yerine getirmekle yükümlü değil, devletin tüm emirlerini yerinegetirmek zorundayım.

İhsan bir kaç yıldan beri yoktur.Nerededir? Ne yapıyor? Kimse bilmiyor ve sana da bir habergöndermiyor. O bireylerle değil devlet ile düşmandır. Devletsenin İhsan ile olan ilişkilerini koparmanı istiyor. Başka birşekilde söyleyeyim senin onunla ilişkin kalmasın...”

Yaşar Hanım abisinin niyetini anlamıştı ve kendisine : “Nedemek istiyorsun? Onlar niçin gelmişler? Amaçları Ne? diye sorar.

Dr. Ali Haydar: “ Onlar senin İhsan Nuri’ye talak atmanı veözgürleşmeni istiyorlar”, diyor.

Yaşar Hanım ağlayarak: “Hayır abi, hayır. Ben hiç birzaman İhsan’dan ayrılmayacağım .

Ben ile İhsan’ı ölümdenbaşka hiç bir şey bizi ayıramaz. Güçlü bir devlet benim gibiçaresiz ve bahtsız bir insandan ne istiyor? İhsan’dan korkuyorlar! Abi sen benim babam yerinesin, benden böyle birşey isteme...

İhsan ile ilişkilerimi kesmek ve ona vefasızlıkyapmak!? Ben yapamam bunları… imkansızdır.”

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’ın iki elini tutarak: “ Eşinekarşı vefalı oluşunu ve bağlı olmana saygım var.

Beni de mutluediyor. Fakat sorun başka... Eğer sen razı olmazsan devlet benimbaşıma bir bela getirir. Yalnızca kendini düşünme...

Beni, annenive bu çocukları düşün ...

İffet Hanım : “Haydar, Yaşar talak verse, ya da vermese, neetkisi olacak?, diye sorar.

Dr. Ali Haydar: “Anne can, ben ne bileyim? Devlet böyleistiyor. İhsan önemsenmeyecek küçük bir iş yapmamıştır. İki yılönceki Kürd İsyanı, belli bir dönem önce Erzurum İsyanı veşimdi ise bu harekete önem vermeyelim. Bunların hepsi İhsan’ınyürüttüğü faaliyetlerin ürünüdür.”

Yaşar Hanım ağlayarak: “ Bunların İhsan ile ne alakası var?İhsan mı dedi, ‘Kürdler ayaklanın’ İhsan nerede ve buradakilernerede?” diyor.

Dr. Ali Haydar: “Doğrudur, İhsan demedi ayaklanın, fakatİhsan ve arkadaşları Kürd ayaklanmasını öncüleridir. İhsangilbaşlattılar. Uyuyan bir dev vardı uyandırdılar. Bir kaç yıldanberi Kürdistan’da asayiş ve güvenlik kalmadı ve biz Bazid’teKürdlerin korkusundan yatamıyoruz.

Hatırlıyor musun, bir kaç gün önce sana anlatmıştım.Bazid’te bir Kürd yakaladığı Şahin’i pazarda satıyordu, almak istedim subay olduğumdan dolayı bana satmadı.

Çok daha ucuzbir fiyatta bir Kürd esnafına sattı. Ben kendisine nedeninisorduğum zaman ise hiç korkmadan sen Türk olduğundandolayı sana satmıyorum’, dedi.

Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşki



Dr. Ali Haydar konuşmasında devamla; “sen Türk olduğundan dolayı, sana satmıyorum” gibi sözleri Kürdler anlamazdı ve söylemezdi. Devlet, İhsan Nuri’yi çok iyi tanıyor. İhsan Nuri’den korkmak devletin hakkıdır. Bura da baldırı çıplak Kürdler bizlere ve orduya yaşamı haram etmemişler mi? Kürdler tüm geliş ve gidişleri tehlikeye sokmuşlar.



Eğer yarın vicdansız biri devlete bir rapor verir ve İhsan Nuri’nin Kürdler aracılığıyla bizimle ilişki içinde olduğunu söylerse nasıl kendimizi kurtaracağız?” dedi.

İffet Hanım “Vay, oğlum Haydar, vay” dedi ve Yaşar Hanım’a dönerek; “Kızım Yaşar, sen kendi isteğinle bu işi yapmıyorsun. İhsan’ın da bu gelişmelerden haberi yok. Dinimize göre talâk hakkı İhsan’a aittir, o da seni boşamıyor.
Devlet güçlü ve iktidar sahibidir. Senin elinden ne geliyorsa yap. Madem ki, Ali Haydar tehliketedir, bu tehlikeyi atlatmak için gerekeni yap ve razı olsan senin için ne zararı var? Sen hep İhsan’ın eşi olarak kalacaksın. İhsan’ın da sana hak vereceğine inanıyorum. Abin zor durumdadır ve eğer birileri ona hakaret ederse yuvamız yıkılır. Sen bu işi gönüllü olarak değil, mecburiyetten yapmıyorsun. Kızım kalk, abinle beraber git ve bu felaketin önünü al! Kalk kızım, kalk!”, diyor.

Yaşar Hanım: “Doğru sözün ne önemi var! Önemli olan insanın gönlü! Sözde de kabul etsem benim için çok zordur, fakat mecburum bunu yapmaya...”, dedi.

Yaşar Hanım abisine dönerek: “Abi, senin için sorun olmasın, nasıl istiyorsan öyle yapalım”, diyor.

Dr. Ali Haydar bacısını alnından öperek; “bacı göz yaşlarını sil ve gidelim “, diyor.

Dr. Ali Haydar önde ve Yaşar Hanım arkasında devlet yetkililerin bulunduğu salona gittiler.

Yaşar Hanım kederli ve hüzünlü bir şekilde salona girdiği zaman ortalığa uzun bir süre bir sessizlik çöktü. Bir süre sonra Tabur’un İmamı sessizliği bozarak: “Kızım Yaşar, bildiğin gibi eşin İhsan kanunlara sırt çevirmiş ve devlete baş kaldırarak yurt dışına gitti. Nerede olduğu da bilinmiyor. Şeriata göre senin talakını istemenin önünde hiç bir engel yok. Devlet de senden bunu istiyor.”, diyor.

Yaşar Hanım hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle: “mezhebimize göre talak erkeğin hakkıdır. Devlet benden talak vermemi istiyor. Siz nasıl münasip görüyorsanız öyle yapınız. Bundan daha fazla söyleyebileceğim bir şeyim yok” diyor ve ağlayarak solunu terk ediyor. Yaşar Hanım annesi ve gelini Yaşar Hanım’ı yatıştırmaya çalışıyorlar. Devlet açısından Yaşar Hanım’ın talak olayı da böylelikle gerçekleşiyor.

Yaşar Hanım sürekli olarak çevresine İhsan Nuri ile evli olduğunu, devletin yaptığının dine aykırı olduğunu söylüyor. Zaman ile Yaşar Hanım’a gelen evlenme tekliflerine bu cevabı veriyor.

Bu arada devlet Yaşar Hanım’ı da Kürdistan’dan uzaklaştırmak için Dr. Ali Haydar’a “Batı Anadolu’da” görev verdi. Fakat belirli bir yer hala tespit edilmiş değildi.

Dr. Ali Haydar ve tüm ailesi Bazid’ten Qerekose’ye doğru askerler koruması altında yolla düştüler. Qerekose’ye varmadan önce AGIRÎ tüm muhteşemliğiyle görünmeye başladı.

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a dönerek “Bu dağ hangi dağdır? diye sorar.

Yaşar Hanım: “Agirî Dağ” diyor.

Dr. Ali Haydar Agirî’ya dönerek bir şiir okumaya başlıyor:

“Ey sabah rüzgârı,
bir sesi,ya benden götür, ya ondan getir “ diyor.

Yaşar Hanım bu şiiri dinlediği zaman hüzünlendi ve Dr. Ali Haydar’a dönerek “abi bu şiirle ne demek istedin? Bu şiiri ne için okudun?” diyor.

Dr. Ali Haydar: “ Hiç bacım, son bir defa Ağrı ile vedalaşmak istedim” diyor.

Yaşar Hanım ve ailesi Qerekose’den Tahir Kıriki’ye doğru yola çıktıkları zaman önden giden askerle hemen geri dönerek isyancıların yol üzerinde olduğunu ve hemen Qerekose’ye dönmek gerektiğini söylüyorlar.

Dr. Ali Haydar hemen öne atılıyor ve bakıyor ki askerler bir Kürd kadını ve erkeği sorguluyor ve “isyancıların nerede olduğunu?” soruyorlar.

Kürd kadın ve erkek “Kürd isyancılarını görmediklerine dair yemin ediyorlardı.”

Askerler onlara; “siz silahlarınızı ne yaptınız?” diye soruyorlardı. Onlar da; “silahları olmadığını”, söylüyorlardı.

Yaşar Hanım ve annesi askerlerin kan içinde kalan bu Kürdleri öldürmelerinden korkuyorlardı. Dr. Ali Haydar ileri giderek iki Kürdü askerlerin elinden kurtardı ve askerlere : “ Bunları beraberimden götüreceğim” dedi.
Dr. Haydar araba içindeki yerini onlara bıraktı ve kendisi Yaşar Hanım’ın yanına geçti.
Bu arada askerlerin görev süreleri bitiyor. Yaşar Hanım abisine: “Bu fakirleri ne yapacaksın başlarına bir şey mi getireceksin?” diye soruyor.

Dr. Ali Haydar: “ Sen delirdin mi, ben onları askerlerin elinden kurtardım, biraz uzaklaşalım serbest bırakacağım. Kendilerini tanımıyorum. Eğer bunları orada bıraksaydım askerler onları orada öldürürlerdi. Biraz uzaklaşalım bunları bırakacağız evlerine gitsinler” diyor.


Belli bir süre yol aldıktan sonra doktor iki Kürdü serbest bıraktı. Doktorun annesi kendilerine yol parasını verdi.

Bu arada Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanıma: “ Eğer şimdi İhsan savaşçılarıyla yolumuza çıkarsa onunla mı gidersin yoksa bizim ile gelirsin? Eğer onunla gidersen devlet bana inanmaz, bana diyecekler ki senin İhsan ile ilişkin vardı ve sen kendin bacını götürdün. Devlet beni tutuklar ve işkenceye tabi tutar. Senin annem, beni ve çocukları düşünmen lazım, eğer İhsan önümüze çıkarsa onunla gitme” diyor.

Yaşar Hanım abisinin bu söyledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Abisine;“abi sen ne anlatıyorsun? İhsan nerede biz nerede? diye sorar..

Yaşar Hanım abisinin İhsan Nuri’nin Ararat bölgesinde olduğunu bildiğini ve kendisine hiç bir şey söylemediğini yazıyor. Kısacası Yaşar Hanım İhsan’ın bölgede olduğundan habersiz.

Yaşar Hanım abisine hak veriyordu, ama eğer İhsan ile karşılaşırsa nasıl onunla gitmezdi? Nasıl ondan ayrılırdı?

Yaşar Hanım yol boyunca hayallere dalmıştı. Dr. Ali Haydar Bazid’ten ayrılmadan önce bazı arkadaşlarına telgraf ile yolda olduğunu bildirmişti. Bizim yolcularımız Hasankale’ye vardıkları zaman Nuri Bey, eşi ve daha başka doktorlar onları karşılamaya gelmişlerdi.

Bu arada Dr. Nuri bey ve Minewer Yaşar Hanım’ı gördükleri zaman şaşırmışlardı. Aniden “Yaşar Hanım, Yaşar Hanım!” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler.

Dr. Nuri Bey’in eşi Yaşar Hanım’a: “Biz İhsan Nuri’nin gelip seni alıp götürdüğünü duymuştuk” diyerek sevincinden ağlamaya başlıyor.

Yaşar, Minewer’in bu sözlerinden sonra Rabiha Hanım’ın annesinin Bazid’te söyledikleri sözleri ve abisinin Agirî’ye bakarak okuduğu şiiri düşündü. Bu arada Minewer Hanım Yaşar Hanım’a İhsan Nuri Paşa’nın Agirî civarında olduğuna dair bilgiyi veriyor.

Kimse Yaşar Hanım’a İhsan Nuri’nin Agirî çevresinde olduğunu söylememişti. Herkes onun bölgede olduğunu biliyordu. Yaşar Hanım bölgeden ayrıldığına üzülmeye başlıyor. Çevresiyle ilişkilerini “İhsan Nuri’nin bölge de olduğunu, bilmelerine söylememelerinden dolayı” kesmişti. Kendisine karşı samimi olmadıklarına inanmıştı.

Yaşar Hanım ve ailesi 3 ay Erzurum’da kaldılar. Hala Dr. Ali Haydar’ın görev yeri belli olmamıştı.

Erzurum çevresindeki Kürdler silahlı faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı. Erzurum çevresindeki devlet memurlarının aileleri hepsi Erzurum’a yığılmıştı. Hatta Bazid Jandarma Komutan’ının eşi ve çocuklarıda Erzurum’a gelmişlerdi. Jandarma Komutanın eşi Yaşar Hanım’a: “Siz gittikten sonra Kürdler Bazid’e saldırdılar. Sizin içinde olduğunuz evi de kurşunlamışlardı ve az kalsın Bazidi ele geçiriyorlardı”, diyor.

Yaşar Hanım’ın Bazid’ten ayrılması İhsan Nuri ile yeniden buluşma umutlarını zayıflatmıştı. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Denizli’ye çıktı ve oradaki Hastane’nin baş hekimi olarak atandı.

Bu sefer Yaşar Hanım ve ailesi Denizli için yola düşüyorlar. Denizli’ye gitmeden önce İstanbul’a gidiyorlar. İstanbul Yaşar Hanım’ın çocukluk ve gençlik şehriydi. Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri de İstanbul’da okuyordu. Bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Denizli’ye gittiler.

Denizli küçük, güzel, bağ ve bahçeleri olan bir şehirdi. Her tarafta çeşmeler vardı. Yaşar Hanım Kürdistan’dan ve İhsan Nuri’nin faaliyet içinde olduğu bölgeden ayrıldığından dolayı çok kederli ve hüzünlü bir ruh haletine giriyor. Abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın müziğe olan ilgisini bildiğinden dolayı onu bir müzik okuluna kaydediyor.

Yaşar Hanım’ın müzik hocası kendisine; “daha önce hiç müzik ile ilgilendin mi?” diye bir soru sorar.

Yaşar Hanım ise: “Hayır, sıfırdan başlamak istiyorum”, diyor.

Müzik hocası dersleri notaları öğretmekle başlıyor. Bu arada Yaşar Hanım’ın Denizli’de tanıdığı başka bayanlar da okula geliyordu. Bunlardan biri Albay Şevket Beyin eşi Nesime idi. Bir gün Yaşar Hanım ile Nesime Hanım erken saatlerde okula gidiyorlar. Hala okul hocası gelmemiş, Nesime Hanım Yaşar Hanım’dan biraz ud çalmasını istiyor. Yaşar Hanım ud çalarken müzik hocası uzaktan duyuyor ve bu işin uzman biri tarafından yapıldığını düşünüyor. Müzik hocası ud çalanın kim olduğunu görmek için yaklaştığında “yeni öğrencisi” olduğunu görüyor. Uzun bir sohbetten sonra Yaşar Hanım Müzik öğretmeni tarafından konser grubuna alınıyor.

O günden sonra Yaşar Hanım konser grubunda yer alır. Ud ve ardından piyano dersleri alıyor ve Fransızca öğreniyordu.
Yaşar Hanım kendisini tümden müzik derslerine verdiği bir dönemde bir gün tanıdığı bayanlar kendisine geliyor ve “eşinin genel af kapsamına girdiğini” söylüyorlar, ve bunu kutluyorlar.

O günlerde devlet Kürdistan’da genel af ilan ediyor; gelip teslim olanları af etmekte, onlara hediyeler vermekte ve silahlarını da almıyordu.

Yaşar Hanım “af olayına” hiç memnun olmamıştı. Eşinin bunlara inanması durumunda tuzağa düşebileceğinden korkuyordu.

Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre, kendisi fazla siyasi olmadığından dolayı, İhsan Nuri’nin devletin çıkardığı af yasasını ciddiye alamayacağını kestirmemişti. İhsan Nuri milletinin kurtuluşu için harekete geçmiş ve amaçlarına ulaşana kadar devam edeceğini düşünmemişti.

O dönemler basında Kürdlerin gruplar halinde teslim olduklarına dair geniş haberler çıkıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde olduğu bir sırada kapı çalınıyor ve Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman karşısında postacıyı buluyor. Postacı “Dr. Ali Haydar Bey’in bacısı için mektup getirdim”, diyor.
Yaşar Hanım “benim” diyor ve hemen mektubu alıyor ve İhsan Nuri’nin el yazısını tanıyor.

Postacı mektubun Bazid’ten geldiğini söylüyor. Yaşar Hanım ‘ı bir korku sarıyor, İhsan Nuri’nin teslim olabileceğinden korkuyor.

Mektubu bağrına basıp ve açıp okuduktan sonra teslim olmanın hiç bir belirtisini kendisinde görmüyor. İhsan Nuri mektubunda: “Agirî’de olduğunu bu mektubu bir Kürd liderine verip Bazid’te postaya attığını, eğer imkanı olursa, Halep’e gitmesini ve orada Fransız hoteline yerleşip Ali Hocayı sormasını ve Ali Hoca kendisiyle gereken irtibatı sağlayacağını”, yazıyor.

Yaşar Hanım hala tedirgin bir durumdadır. Akşam abisi Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman mektubu kendisine gösteriyor.

Dr. Ali Haydar: “ Eğer İhsan Nuri teslim olmamışsa, nasıl bu mektubu kendi ismiyle Bazid’ten postaya veriyor? Ve mektup bizim elimize geçebiliyor? Eğer teslim olmuşsa, Ağrı’da ne yapıyor? Ayrıca Suriye’ye gel, diyor ve onlar seni bana ulaştırırlar, diyor. Acaba bu devletin benim düşüncelerimi oğrenmek için bir planı olmasın?“, diye soruyor.

Yaşar Hanım: “Abi, bu İhsan’ın el yazısıdır ve çok iyi tanıyorum”, diyor.

Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a “ona bir cevap yaz ve gelmesinin doğru olmadığını ve ayrıca doktorun bu mektuptan haberi olmadığını söyle” diyor.

Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye bir mektup yazarak affa inanmamasını ve teslim olmamasını istiyor. El yazısını tanıdığını ve sağlığının iyi oluşuna memnun olduğunu vurguluyor ve mektubu postaya veriyor.

Belli bir dönem sonra Kürdlerle devlet güçleri arasında Agirî civarında çatışmalar yeniden başlıyor. Gönderdiği mektubun ulaşıp ulaşmadığını da bilmiyordu. Fakat, Yaşar Hanım Halep’e nasıl gideceğine dair düşünmeye başlıyor.


Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(9)



Aso Zagrosi

İstanbul’daki Müzik Okulu yetenekli öğrenciler alıyordu. Bu arada Yaşar Hanım’ın Denizli’deki müzik hocası Yaşar Hanım’ı İstanbul’daki okula öneriyor ve Yaşar Hanım ile de konuşuyor.







Yaşar Hanım kardeşi Dr. Ali Haydar ile konuşmadan yapılan öneriyi kabul ediyor. Daha sonra durumu öğrenen Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın İstanbul’a gitmesine karşı çıkıyor.

Yaşar Hanım İstanbul’a giderek daha kolay bir şekilde İhsan Nuri Paşa ile ilişki kurabileceğini hesaplıyordu. Bundan dolayı sürekli olarak abisini bu işe ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta babası öldükten sonra abisi babasının yerini almıştı. Evlendikten sonra İhsan’ın gitmesinden sonra yine Yaşar Hanım’ın tüm sorumluluğunu üstlenmişti.

Yaşar Hanım bu hayallerle yaşarken bir gün hizmetçileri Emine Yaşar Hanım’a gelerek: “kapıya bir polis gelmiş seninle konuşmak istiyor” diyor.

Yaşar Hanım: “ Polis’in benimle ne işi olacak?” diye sorar ve kapıya gider.

Yaşar Hanım: “Ben Dr. Ali Haydar’ın bacısı Yaşarım. Benim ile görüşmek istemişsiniz?” diye sorar.

Polis’in elinde bir kağıt var ve Yaşar Hanım’a: “ Eşiniz Ağrı’dadır, sizin onun yanına gitmenizi istiyor. Eğer istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız” diyor.

Yaşar Hanım kağıda bir göz geçirdikten sonra hiç düşünmeden kâğıttı imzalıyor ve geri polise veriyor. Yaşar yeniden eve girerken sevincinden yerinden oynuyor ve kendi kendisine “İhsan’nın yanına gidiyorum!!!” cümlesini bir kaç defa tekrarlıyor.

Bu arada annesi, gelini ve Emine çevresini sarıyorlar, annesi “Kızım delirdin mi nereye gidiyorsun?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Biraz önce bir polis geldi, bana ‘eşin Ağrı’dadır, sizi yanına çağırıyor. Eğer gitmek istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız’ dedi ve bende imzaladım” diyor.

Annesi “kızım delirdin mi? Sen nasıl kendi başına bu işi yapabilirsin? Nasıl gideceksin?” diyor.

Yaşar Hanım’ın gelini: “ Eğer Haydar gitmene izin vermese?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “bir kaç yıldan beri eşime kavuşma umuduyla yaşıyorum. Sürekli bu iş için çare arıyorum. Şimdi devletin kendisi bana eşimin yanına gitmemi öneriyor. Ben eğer bu imkanı kullanmasam bir daha benim böyle bir olanağım olmayacak. Haydar benim psikolojik durumumu biliyor ve benim yolumu kesmez. Eğer Haydar istemese yine de giderim” diyor.

Akşam Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar hemen onun yanına giderek tüm gelişmeleri anlatıyor.

Dr. Ali Haydar: “ Kâğıttı imzaladın mı?” diye sorar.




Yaşar Hanım: “evet imzaladım” diyor .

Dr. Ali Haydar: “Sen delirdin mi? Nereye gidiyorsun? Hiç kimseye danışmadan bu işi nasıl yapıyorsun? Polis’te İhsan’ın Ağrı Dağı’nda olduğunu söylüyor. Sen bir hafta orada yaşayabilirmişsin? “ diyor.

Ali Haydar konuşmasında devamla “öyle görünüyor ki İhsan Ağrı’dadır, teslim olmamış ve savaşta devam ediyor. Top ateşi alındaki Ağrı’ya nasıl gidersen?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Eğer savaş başlamışsa devlet benim Ağrı’ya gitmeme izin vermez mi? diye bir soru soruyor ve yine konuşmasına devam ederek: “ Savaşta olsa eşimin yanına giderek, onun başına ne gelirse benimde başıma gelsin. Benim kanım onunkinden daha mı kırmızıdır” diyor.

Dr. Ali Haydar: “ iyi düşün sen çok konforlu ortamda büyüdün. Kadınsın sen o zor koşulları kaldıramazsın. İstanbul’daki müzik okuluna gitmek istiyordun, engellemeyeceğim, git. Git okulunu tamamla ve diplomanı al. O zamana kadar da İhsan’ın durumu da netleşir. Ben şimdi Polis karakoluna durumu öğrenmeye gideceğim. Eğer İhsan Nuri affa uğramışsa niye gelmiyor? Eğer İhsan affa uğramamışsa devlet seni nasıl onun yanına gönderiyor? diyor.

Dr. Ali Haydar polise gidiyor ve Yaşar Hanım’ın imzasını geri almak istiyor. Polis adres olarak Valiliği gösteriyor. Ali Haydar hükümet konağına giderek Vali yardımcısıyla görüşüyor. Vali yardımcısı Ali Haydar’ın istemini reddediyor ve hiç bir şey yapamayacağını, emrin bakanlıktan geldiğini, Yaşar Hanım rızasıyla gitmek istiyor ve Fransa hükümeti de aracıdır, diyor. Ayrıca Yaşar Hanım’a gereken yardımı yapacaklarını söylüyor.

Yaşar Hanım’ın anlatımına göre İhsan Nuri af olayını reddediyor ve mücadelesine devam ediyor. Devlet tüm yolları kullanarak sorunu çözmek istiyordu. Devlet bir delegasyonu Ankara’dan İhsan Nuri Paşa’nın yanına gönderiyor. Yapılan görüşmeler bir sonuç vermiyor ve anlaşamıyorlar. Türk delegasyonu geri dönerken subaylardan bazıları İhsan Nuri’den bir isteğinin olup olmadığını soruyorlar. İhsan Nuri “Eşimi Halep’e gönderin” diyor.

Bir kaç gün sonra Denizli Valisi Yaşar Hanım’ı görüşmeye çağırıyor. Bu görüşmede Yaşar Hanım annesi İffet Hanım’ı da beraberinden götürmek istediğini ve iki kişi için pasaport hazırlamasını istiyor.

Dr. Ali Haydar oğlu oğuz o günlerde çok hastaydı. Bir yandan çocuğun hastalanması ve diğer yandan annesi ve bacısının yolculuk hazırlığı Dr. Ali Haydar’ı perişan etmişti.




Dr. Ali Haydar, Yaşar’a: “ İhsan devlete başkaldırdı. Bu devletin topraklarının bir kısmını ayırarak Kürdistan diye bir devlet kurmak istiyor. Bir kaç yıldan beri devlet ile savaş içindedir. Sen ise nazik bir şekilde büyüdün. Eğer gidersen perişan olursun. Gitmekten vaz geç!! Bak biz kaç kişiyiz ve bizi bir İhsan’a kurban etme!! Biz biliyoruz, devlet hangi siyaseti güdüyor. Devlet benim bir bacım olduğunu unutmaz.” diyor.

Yaşar Hanım tam bir duvar gibi kıpırdamadan abisini dinledi ve konuşması bittikten sonra odasına gitti. Abisine cevaben bazı şeyleri yazdı masaya bıraktı.

Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın cevabını okuduktan sonra yüksek sesle “ Divane Leyla gel buraya” diye sesleniyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “Leyla” İhsan Nuri Paşa’ya da “Mecnun” diyormuş.

Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(10)


Aso Zagrosi









Dr. Ali Haydar yeniden Yaşar Hanım’a öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu arada Yaşar Hanım hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor. Dr. Ali Haydar’ın 6 yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını duyunca o da ağlamaya başlıyor. Oğuz bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi ağlıyordu.

Evde tam bir matem havası hakimdi.

Bu arada Polis’ten bir yetkili Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte polis karakoluna gidiyorlar.

Polise gittikleri zaman başkomiser Yaşar Hanım’a; “Vali kendisiyle görüşmek istiyor” diyor.

Yaşar Hanım annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.

Bu arada Vali pasaportları çıkarıp Yaşar Hanım’a veriyor ve kendilerine iyi yolculuklar diliyor. Yaşar Hanım da kendilerine sağladıkları kolaylıklardan dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.

Dr. Ali Haydar evde Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine Vali ile olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi günü yola çıkacaklarını söylüyor.

Dr. Ali Haydar yaşanan gelişmelerden ve gidişattan çok rahatsız olmuştu ve elinden bir şey gelmiyordu.

Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da okuyordu ve Denizli’ye gelmişti. Hayri de annesi ve bacısının gitmelerine karşıydı.



Pazartesi günü Yaşar ile annesi çantalarını aldılar ve aileyle vedalaştılar. Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a sarılıyor ve onun gözlerinin içine baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir halde olduğunu fark ediyor.

Yaşar Hanım Oğuz’u kucaklıyor ve öpüyor. Oğuz ağlayarak teyzesine; “ben de sizinle geleceğim” diyor.

Sonuç olarak, Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri Denizli’den trene binerek İzmir’e doğru yola çıkıyorlar. Hayri de İstanbul’daki okuluna dönüyordu. İzmir’e vardıkları zaman Hayri Mersin’e gidecek olan gemi için iki bilet alıyor, fakat gemi iki gün sonra yola çıkacak.

Yaşar Hanım annesi ve kardeşiyle İzmir’de bir otele yerleşiyor ve kalan iki gün boyunca İzmir’i geziyorlar.

İki gün sonra gelen gemiye binen Yaşar Hanım ve İffet Hanım gözyaşları içinde Hayri ile vedalaştılar.

Böylelikle iki kadın bilinmezlerle dolu bir yolculuğa başladılar.

Yaşar Hanım, annesinin kendisiyle gelmesinden memnundu. Yalnız başına nasıl bu yolculuğa çıkabilirdi ki?

Yaşar Hanım ile annesi gemi ile önce Kıbrıs’a ve oradan Mersin’e vardılar. Mersin’den Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren Suriye topraklarından geçiyor. Suriye’de trenden indikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyorlar.

Yaşar Hanım’ın tüm yolculuk boyunca tek hayali İhsan Nuri Paşa’ya kavuşmaktı.

Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra bir fayton ile İhsan Nuri Paşa’nın mektubunda sözünü ettiği Fransa Hoteline gittiler. Hotel’e vardıkları zaman salonda Yaşar Hanım’ın çantası yere düşüyor ve içindeki para da dahil olmak üzere her şey yere dökülüyor. Bu arada Hotel’in salonunda bulunan Araplar paraları almaya başlıyorlar.

Bu arada Yaşar Hanım yüksek sesle parayı alanları uyarıyor ve onlar da paraları yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç Yaşar Hanım ile annesine yardımcı oluyor ve eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyor. Yaşar Hanım iki kişilik bir oda alıyor ve yerleşiyorlar. Fakat, Arapça bilmediklerinden dolayı nasıl yiyecek isteyeceklerini bilmiyorlardı.

Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “Kızım niçin kendine dert ediyorsun dünyanın her tarafında ‘ekmek’ ekmektir, ‘su’ sudur” diyor.

Bu arada Hotel’de çalışan bir genç kendilerine geliyor ve Arapça bir şeyler söylüyor, Fakat Yaşar Hanım ve annesi hiç bir şey anlamıyorlar. İffet Hanım kendisinden yiyecek istiyor, fakat çocuk anlamıyor.

Yaşar Hanım aşağı inerek Hotel sahibinden yiyecek istiyor. O da Yaşar Hanım ve annesi için gereken yiyecek ve içecekleri gönderiyor.

Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini bekleyebileceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar Hanım Hotel’de Türkçe bilen birine; “Hotel’de tek başına kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.

Türkçe bilen “evet burada İstanbullu bir adam var. Eşi İstanbul’dan gelecek sürekli olarak tren istasyonuna gidip geliyor” diyor.

Yaşar Hanım Hotel sahibinden söz konusu İstanbullunun odasına gitmek istediğini söylüyor. Kapıyı çaldıkları zaman İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve içeri baktıkları zaman Yaşar Hanım İhsan’dan hiç bir izin olmadığını fark ediyor. Odadaki elbiselerden hotelde kalan adamın imam olabileceği düşüncesi hasıl oluyor.



Öğle saatlerinde Yaşar Hanım’ın odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman bir İmam’ı karşısında buluyor. İmam Hotel çalışanları bana İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben eşimin geldiğini sandım ve özür dileyerek gidiyor. Bu arada Hotel sahibi Yaşar Hanım’a göz dikiyor ve sürekli olarak Arap elbiselerini değiştirerek ilgilenmeye çalışıyor.

Yaşar Hanım annesine; “İhsan mektubunda Ali Hoca’dan söz etmişti. Halep’te Fransa Hoteline geldiğinde Ali Hoca’yı sor o seni benim yanıma gönderir” demişti.

İffet Hanım sitem ederek: “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?” diye soruyor.

Yaşar Hanım bir çok kimseye Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı tanımıyordu.

Suriye o dönem Fransızların denetimi altındaydı. Gece birileri kapıyı çalıyor. Yaşar Hanım odanın kapısına gidiyor ve kim olduğunu soruyor.

Kapıyı çalan; “benim Hotel sahibi, gelin, birlikte polis karakoluna gidelim” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi Hotel sahibinin ısrarlarına ragmen; “bu gece vakti karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk saatlerinde gideceklerini” söylüyorlar.

Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(11)

Aso Zagrosi










İffet Hanım, Mustafa Şahin Bey’e; “oğlum biz bu evde misafiriz, bizden dolayı ailenizde sorun ve problemlerin meydana gelmesini istemeyiz. Çok teşekkür ediyorum. Bizden dolayı meydana gelen sorunlardan dolayı utanıyorum ve sizden özür diliyorum” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “bu ne biçim sözler, anneciğim. Siz bizim en kıymetli ve en değerli misafirlerimizsiniz. Sizin huzurunuzu ve güvenliğinizi sağlamak sadece benim değil, tüm Kürd milletinin görevidir. Bir şeye ihtiyacınız olsa, hemen bana haber verin. Sizin kızınız benim de kızımdır ve aynı zamanda tüm Kürd milletinin gelinidir”, diyor.

Mustafa Şahin Bey’in küçük eşi Adile Hanım eşinin misafirlere karşı iyi yaklaşımından dolayı kıskanıyor, cadı ve sihirbazlara baş vuruyor. Yaşar hanım’ın anlatımlarına göre, Adile Hanım köydeki yaşamı kendilerine haram etmeye çalışıyordu. Bu arada Yaşar Hanım, Adile Hanım’a, İhsan Nuri Paşa’yı, Ağrı Direnişini ve neden İstanbul’u terk edip bu yollara düştüğünü anlatmaya çalışıyor. Fakat Adile Hanım inanmıyor... Adile Hanım bu kıskançlığını bazı bayan arkadaşlarıyla paylaşıyor. Tüm bunlar Yaşar Hanımın da kulağına geliyor.

Mustafa Şahin Bey’in bu gelişmelerden hiç bir haberi yok. Bir gün Yaşar Hanım’ın annesi Adile Hanım’a; “ben bu yaşananları Mustafa Şahin Bey’e anlatacağım”, diyor.
Bu sefer Adile Hanım panik içine düşüyor ve İffet Hanım’a Mustafa Şahin Bey’e bir şey söylememesi için yalvarıyor.

Bir gün Mustafa Şahin Bey’in vekili geliyor, Yaşar Hanım’a ve annesine: “Fransız yetkilileri gelmiş, İhsan Nuri’nin eşi ile kimin geldiğini soruyorlar, çocukların olup olmadığını ve pasaportları görmek istiyorlar”, diyor.

Yaşar Hanım kendisine pasaportları veriyor ve o da Fransızlara gösteriyor.. Hiç bir sorun yok.

Fakat, Adile Hanım ile sorunlar hep devam ediyor.





İffet Hanım da Adile’nin yaptıklarından rahatsızdır. Bir gün Yaşar Hanım’a çoktan beri İhsan’dan bir haber yok, Onun da durumu nasıldır, bilemiyoruz. Sen gerekeni yaptın buralara geldin, geri dönüp Kütahya’ya gidip oradaki eve yerleşelim. Dr. Haydar’ın da haberi olmaz ve gelişmelere bakarız, diyor.

Yaşar Hanım annesinin önerisini kabul ediyor ve eşyalarını toplayıp Arap Pinar tren istasyonuna doğru yola koyuluyorlar. Tam tren istasyonuna yaklaştıkları bir anda, arkalarından bir ses; “Hanımlar nereye gidiyorsunuz? Kaçıyormusunuz?” diyor. Geri döndükleri zaman, Mustafa Şahin Bey’in vekilini görüyorlar, hem de silahlı…

İffet Hanım: “Niye kaçalım? Tutuklu muyuz? Biraz gezmeye çıktık”, diyor.

Mustafa Şahin Bey’in Vekili kendilerine gezmek istedikleri zaman hizmetçilere haber vermeleri gerektiğini, kendisinin onlarla beraber gezmeye gideceğini ve kendilerinin buranın yabancısı olduğunu söylüyor.

Yaşar Hanım ile annesi Kürdler tarafından konrol altında olduklarını fark ediyorlar. Yaşar Hanım trene binip geri gitmediklerinden dolayı da seviniyor.

Adile Hanım yine bazı hikayeleri Yaşar Hanım’a anlatmaya çalışıyor. Yaşar Hanım; “biz Xoybun Komitesinin talimatı ile buradayız. Mustafa Şahin Bey de hanedan ve namuslu bir adamdır”, diyerek kendisini tersliyor.

Belli bir dönem sonra Halep’ten haber gönderiliyor; Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım , annesi ve Adile Hanım ile birlikte Halep’e gidiyorlar. Halep’te sekiz gün kalıyorlar. Bu arada Yaşar Hanım Halep’te Xoybun yöneticileri Celadet Ali Bedirxan ve Memduh Selim Bey ile görüşüyor. Celadet ve Memduh Selim Yaşar Hanım’a; “şimdiye kadar İhsandan bir haber gelmedi ve yakında kesinlikle bir haber gönderir. Siz beklemek için yeniden köye dönün”, diyorlar. Yaşar Hanım ve annesi yeniden köye dönüyorlar. Bu arada Adile Hanım’ın kardeşi evleniyor. Binlerce kişinin katıldığı bir düğün yapılıyor.

Süreç içinde Adile Hanım başka insanları da Yaşar Hanım’a karşı kışkırtıyor.


Bu arada Yaşar Hanım Memduh Selim Beye bir mektup yazarak rahatsızlığını ifade ediyor.

Memduh Selim Bey hemen köye geliyor ve Yaşar Hanım’a; “Niçin huzursuz oluyorsunuz? Biz sizin rahatsız olmanızı istemeyiz”, diyor.

Yaşar Hanım fazla detaylara girmeksizin; “beklemekten dolayı huzursuzl oduklarını” anlatıyor.

Memduh Selim Bey; “Yaşar Hanım, burası neresi, Ağrı neresi? Ağrı’ya gitmek için 3 devletin sınırlarını aşmak lazım. Bu da çok zordur. Bizim yalnızca, Tebriz üzeri bir kanalımız var. Bir defa daha kendilerine haber gönderdik. Umut ederim, kısa bir zaman içinde bize bir haber verirler”, diyor.

Memduh Selim Bey tekrar yeniden Halep’e geri dönüyor.

Bir gün Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ile İffet Hanım’ın yanına geliyor ve İffet Hanım’a; “Anne can tebrikler”, diyor.
İffet Hanım: “Teşekkür, ama niye tebrik ediyorsun?” diye soruyor.

Mustafa Şahin Bey: “Kürd milleti, enişten İhsan Nuri’ye, Kürd ulusunun kurtuluşu için yaptığı fedakarlıklar, sahip olduğu cesaret ve değerli hizmetlerinden dolayı kendisine ‘Paşa’ unvanını verdi ve general rütbesiyle Kürd Özgürlük Savaşçılarının Genel Komutanlığına atadı”, diyor.

Bu arada İffet Hanım biraz Yaşar Hanım ile konuşur ve Mustafa Şahin Bey’e; kızım da; “bölgenin eski ve kahraman halkı Kürdler için, kendileri için mücadele eden birine gereken değeri vermiş ve kadrini bilmiştir” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “ Elbette İhsan Nuri Paşa bunu hak etmiştir”, diyor.

İffet Hanım: “oğlum eniştem Kürdlerin özgürlüğü için yalnızca sahip olduğu rütbeleri ve huzuru değil, genç eşini, tüm mal ve mülkünü kurban etti. Kürd milletinin ona saygı göstermesi normaldır” diyor.

Mustafa Şahin Bey: “Elbette Kürd milleti hiç bir zaman onun ismini ve mücadelesini unutmayacaktır. Size bir başka müjdem daha var. İhsan Nuri Paşa’dan haber geldi. Sizi Onun yanına göndermemizi istiyor ve yakında yola çıkacaksınız” diyor.

Yaşar Hanım ile annesi aldıkları haberlerden dolayı dünyanın en mutlu insanları olmuşlardı. Artık Adile Hanım’ın hikayelerinden de kurtulacaklardı.

İki gün sonra Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ve annesinin yanına geliyor: “ Anne can, yarın Halep’e gidiyorsunuz. Benim bazı işlerim var sizinle gelemeyeceğim. Benim akrabalarımdan biri sizi götürecek. Siz Halep’te Qadri Cemilpaşazadelerin evine yerleşeceksiniz. Ben de oraya geleceğim” diyor.

Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(12)
Aso Zagrosi



İffet Hanim, Mustafa Şahin Bey’e teşekkür ediyor ve rahatsız ettiklerinden dolayı özür diliyor.





Mustafa Şahin Bey ise, kendilerini misafir olarak kabul etmelerinin zahmet değil bir şeref olduğunu, eğer kendisinin ve ailesinin bir kusuru olmuşsa kendilerini affetmelerini istiyor. Ayrıca yaşananları İhsan Nuri Paşa’ya aktarmamalarını rica ediyor.

Yaşar Hanım Adile Hanım ile vedalaşırken, kendilerinden sonra başka misafirler evlerine geldiği zaman böyle davranmamasını istiyor ve öpüşerek vedalaşıyorlar.

Yaşar Hanım ve annesi Halep’e geldikleri zaman Qadri Cemilpaşazade’nin evine yerleşiyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre, Qadri Cemilpaşazade’nin evinde huzur vardı. Kadınları eğitimliydi ve Kürd ulusal bilincine sahiptiler. Ayrıca kadınlar İhsan Nuri Paşa kim olduğunu ve nerede olduğunu biliyorlardı.

Yaşar Hanım’ın verdiği bilgilere göre 20 gün Qadri Cemil Paşazade’nin evinde kalıyorlar ve bu süre içinde hiç bir yabancılık hissetmiyorlar.

20 gün sonra Xoybun Komitesi Yaşar Hanım’ı ve annesini bir doktor ve eczacı ile birlikte İran’a doğru yolla çıkarıyor. Doktor Taşnak Partisinden bir Ermeniydi. Qadri Cemilpaşazade ve Mehemed Bey gibi Xoybun üyeleri bir saat boyunca arabayla Yaşar Hanım ve annesine refakat ediyorlar ve sonuçta İhsan Nuri Paşa’ya selamlar göndererek ayrılıyorlar.

Yaşar Hanım ile beraberindekiler otomobil ile Irak sınırına ve kontrolden sonra Musul’a gidiyorlar. Bir gece Musul’da kaldıktan sonra ertesi günü Bağdat’a doğru yola çıkıyorlar.

Yazın boğucu sıcaklığı altında Bağdat’a doğru yol almak kolay değildi. İffet Hanım hastalanıyor. Bu arada doktorun yanında gereken ilaçlar olduğundan dolayı biraz düzeliyor.

Yolcularımız bin bir zorlukla Bağdat’a varıyorlar. Yaşar Hanım ile annesi Bağdat’da “Hilal Hoteli”ne yerleşiyorlar. Doktor ile eczacı da başka bir yere gidiyorlar.

Xoybun Partisi Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a bir mektup göndermişti. Yaşar Hanım hotel çalışanlarından biri aracılığıyla Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a geldiklerine dair haber gönderiyor.

Kısa bir süre sonra, Dr. Mehmet Şükrü Sekban ile eşi hotele geliyor ve tanışıyorlar. Bu arada Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın eşi kocasına dönerek Yaşar Hanım’ı kastederek: “Bu kadın daha çocuk, nasıl Ağrı Dağı’na gönderiyorsun? Ben öyle sanıyordum ki, İhsan Nuri Paşa’nın eşi ilerlemiş bir yaşa varmış ve çocuk sahibidir. Görünen o ki çocuktur” diyor.



Dr. M. Şükrü Sekban: “Bu hanım eşinin eşidir ve İhsan Nuri’ye layık biridir. Bu kadar zahmeti göze almışsa aşamayacağı zorluk yoktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a dönerek: “ Ne tesadüf İhsan Nuri de ilk Bağdat’a geldiği zaman bu Hotele yerleşmişti. Biz Kürdler O’nun gelişini kutlamak için bu hotelin salonunda toplandık” diyor ve biraz düşünerek; “Birlikte geldiğiniz Ermenilerden ayrılın, öyle görünüyor ki, İngilizler takip ediyorlar” diyor.

Ertesi günü Dr. Mehmet Şükrü Sekban Hotel’e geliyor Yaşar Hanım’ı ve annesini öğle yemeği için evine götürüyor.

Bu arada Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a ve annesine size sorulan sorulara hiç doğru cevap vermeyiniz, ayrıca İhsan Nuri’nin ismini de hiç ağzınıza almayınız diye uyarıyor.

Yaşar Hanım: “ Doktor ben nasıl yalan söyleyebilirim, benim hiç yalan söyleme adetim yoktur” diyor.

Dr. M. Şükrü Sekban: “ Yalan söylemek zorundasın ve adet haline getirmelisin. Eşine varmak istiyorsan bunu yap” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “ Eğer ben İhsan Nuri Paşa’nın eşi Hilal Hotelinde olduğunu söylesem Bağdat Kürdlerinin hepsi hotele gelir ve burada yer kalmaz” diyor. Dr. M. Şükrü Sekban Xoybun Partisinin Bağdat temsilcisiydi.

Yaşar Hanım ve annesi İran’a geçmek için gereken bürokratik işlemler için belediyeye gidiyorlar. Oradaki memur “Nereye gidiyorsunuz? Eşiniz nerede ve ne iş yapıyor? diye soruyor.

Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz, eşim ticaret işleriyle uğraşıyor” diyor.

Memur: “Niçin Türkiye’den doğrudan İran geçmediniz? Bu uzun yolu seçtiniz?” diye sorar.

Yaşar Hanım “bizim Halep’te arazimiz vardı, onu satmaya gittik” diyor.

Memur: “Halep’te nerede?”

Yaşar Hanım: “Babul Ferec’te” diyor.

Memur: “Basra’ya da gitmiyor musunuz?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “İran’a gidiyoruz. Eğer yolumuz Basra’dan geçmiş olsaydı oraya da giderdik” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi pasaportlarını alıp yeniden hotele dönüyorlar.
Bu arada Dr. M. Sükrü Sekban’da hotele geliyor.

Yaşar Hanım Dr. M. Şükrü’ye: “Doktor ben yalan söyledim“ diyor.

Doktor: “Aferin kızım, eğer yalan söylemesiydin, sizi yeniden Halep’e geri göndereceklerdi. O zamanda mecburiyet karşısında dağlardan Kürdler aracılığı ile kaçak yollardan göndermek zorunda kalacaktık” diyor.

Dr. Şükrü, Yaşar Hanım’a ve annesine pasaportlarınızı aldınız, artık burada kalmanız doğru değildir, hemen yola çıkmanız gerekiyor diyor. Yaşar Hanım paralarının bir kısmını Ermeni doktora vermişti. O paraları aldıktan sonra ertesi günü tren ile Xaniqin’e doğru yola çıktılar.

Hotel’de Hewler temsicisi Yaşar Hanım’a Xaniqin’e vardığınız zaman benim kartımı İstasyondaki adama verirseniz İran konusunda size yardımcı olur demişti.

Fakat Dr. M. Şükrü’nün “hiç kimseye hiç bir şey söylemeyin” yönündeki ikazlarından dolayı hiç kimseye güvenmiyorlardı.

Xaniqin’e vardıktan sonra bir taksi ile İran’a doğru yola çıktılar. Yol boyunca taksi şoförü Yaşar Hanım’ı rahatsız ediyor. Sonuçta Kirmanşah’a varıyorlar. Taksi şoförü Yaşar Hanım’a Hamadan buradan 2 saat uzaklıktadır, arabaya gereken yakıtı aldıktan sonra yeniden yola devam edeceğiz.
Bu arada Kirmanşahlı biri Yaşar Hanım’a niye inmiyorsunuz, diye soruyor. Yaşar Hanım da “Hamadan buradan iki saat uzaklıkta, biz Hamadan’a gideceğiz”, diyor.

Kirmanşahlı “ne diyorsunuz Hanım? Hamadan bizim geldiğimiz yoldan daha uzak”, diyor.

Yaşar Hanım ve annesi hemen taksiden iniyorlar. Taksi sahibinin art niyetli olduğunu anlıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi o gece Kirmanşah’da bir hotelde kalıyorlar. Ertesi günü bir taksi’ye binerek Tebriz’e gidiyor ve bir hotel bulamadıklarından bir pansiyona yerleşiyorlar.

Yaşar Hanım pansiyon sahibesine hasta olduğunu ve Dr. İkhyazaryan’ı çağırmasını istiyor.

Hotel sahibesi bu yakınlarda başka doktorlar var, onları çağırayım diyor.
Yaşar Hanım Dr. İkhyazaryanda ısrar ediyor.

Çünkü, Halep’te kendisine Tebriz’e vardıkları zaman Dr. İkhyazaryan’ı aramasını söylemişlerdi.

Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(13)

Aso Zagrosi









Yaşar Hanım ve annesinin ısrar etmelerinden sonra Hotel sahibesi Dr. İkhyazaryan’ı çağırıyor. Bir saat sonra Dr. İkhyazaryan pansiyona geliyor ve Yaşar Hanım: “Affedersiniz, Siz Dr. İkhyazaryan mısınız?”, diye soruyor.






Dr. İkhyazaryan: “Evet benim” diyor.

Yaşar Hanım: “Halep’ten geliyorum, İhsan Nuri Paşa’nın eşiyim . Hasta da değilim” diyor.

Dr. İkhyazaryan İhsan Nuri Paşa’nın ismini duyduğu an rengi değişmeye başladı.

Yaşar Hanım konuşmasının devamında: “Xoybun beni Ağrı Dağı’na göndermek amacıyla sizin yanınıza gönderdi” diyor.

Dr. İkhyazaryan Yaşar Hanım’a cevap vermeden gitmek istiyordu.

Yaşar Hanım: “Doktor Bey ne diyorsunuz? Ne yapayım?” diye sorar.

Doktor: “Size haber vereceğim” diyor ve gidiyor.

Aynı gün öğleden sonra iki çocuk Yaşar Hanım’a geliyorlar ve kendisine bir mektup veriyorlar. Mektup’ta ertesi gün için Tebriz’in bir alanında buluşma için gereken bilgiler vardı.

Fakat, Yaşar Hanım ve annesi ertesi günü görüşme yerine geç varıyorlar ve görüşme gerçekleşmiyor. Xoybun kuryeler aracılığıyla 4 gün peş peşe görüşme için gereken bilgileri gönderiyor, fakat görüşme gerçekleşmiyor.

5..gün Yaşar Hanım ve annesi görüşme yerine gitmek için bir faytona binmek istedikleri bir sırada görüşmek için gidecekleri adam aniden kendilerine yaklaşıyor ve kendisini tanıtıyor. Birlikte faytona binerek uzaklaşıyorlar. Kurye Yaşar Hanım ve annesini bir eve götürüyor ve onlara İhsan Nuri’nin Ağrı Dağı’nda olduğunu ve kendisine sizlerin gelişinizi bildireceğiz,diyor. Bu arada Kurye pansiyonun uygun olmadığını bir eve taşınmaları gerektiğini söylüyor ve kendilerine bir ev buluyor.


Bu gelişmeler 1929 yılında yaşanıyor.

Taşnak Partisi İhsan Nuri Paşa’nın yanında temsilcileri olarak bulunan Ardeşir Muradyan’a bir mektup yazarak Yaşar Hanım’ın Tebriz’e geldiğini bildiriyorlar.

Bu arada Ardeşir Muradyan Bolşeviklerin kurduğu bir komplo neticesinde Aras kenarına giderken yakalanıyor ve Rusya’ya götürülüyor.

Mektup İhsan Nuri’nin eline geçiyor, fakat Ermenice bilen birileri olmadığından dolayı mektubu okuyamıyorlar.

1929 sonbaharında İhsan Nuri Paşa Xoybun sınır bölgelerindeki birimlerini teftiş etmek amacıyla gittiği bir sırada eşinin Tebriz’e geldiğini duyuyor. İhsan Nuri Paşa arkadaşı olan Xoylu bir Kürdü Yaşar Hanım’ı yanına getirmek amacıyla Tebriz’e gönderiyor ve kendisi de sınırda bekliyor.

İhsan Nuri Paşa bir hafta bekliyor ve bir cevap almayınca İranlı Muzafer adlı bir Kürd’ün kimliğini alarak eski Kürd elbiselerini giyerek Doğu Kürdistan’a gitmeye karar veriyor.

İhsan Nuri Paşa, Haydaranlı Yusuf Ağa’nın adamlarından biri Silo’yu yanına alarak Xoy şehrine gidiyor.

İhsan Nuri ile Silo Xoy’a vardıkları zaman Silo’nun tanıdığı bir Kürdün evine gidiyorlar. İhsan Nuri’nin Yaşar Hanım’ı getirmek için gönderdiği Xoylu Kürd hala Tebriz’e gitmemiş. İhsan Nuri ona bir haber gönderiyor ve onu geri çağırıyor. Xoylu Kürd İhsan Nuri’nin yanına geldikten sonra İhsan Nuri onu Tebriz’e Yaşar Hanım’ı getirmeye gönderiyor. İhsan Nuri ve Silo Xoy da bekliyorlar.

İhsan Nuri Xoy’da olduğu zaman askerler tarafından gözaltına alınıyor, fakat üzerinde bulunan İranlı Kürd’ün kimliği sayesinde kurtuluyor.

İhsan Nuri’nin Xoy’da olduğu sırada İran yetkilileri tarafından bilindiğinden dolayı İhsan Nuri ve Silo sınıra doğru yola çıkıyorlar ve Haydaranlı Yusuf Abdal Ağa’nın evine gidiyorlar. İhsan Nuri Silo’yu yeniden Xoy’a gönderiyor.

Bu arada Yaşar Hanım ile İffet Hanım Xoy’a Mahsum Ağa’nın evine geliyorlar. Mahsum Ağa’nın evinin iki kapısı var. Mahsum Ağa tanımadığınız hiç kimseye kapıyı açmamalarını kendilerinden  istiyor.

Bir gün birileri kapıyı çalıyor. Mahsum Ağa’nın ailesinden bir kadın Yaşar Hanıma geliyor ve bir Kürdün kendisiyle görüşmek istediğini söylüyor.

Yaşar Hanım kapıya gittiği zaman gelen Kürd kendisini Silo olarak tanıtıyor: “Hoş geldiniz! İhsan Nuri Paşa beni sizi almaya gönderdi” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi bu haber karşısında sevinçten uçuyorlar.

Silo onlardan ayrılarak at bulmaya gidiyor. Belli bir dönem sonra atlarla geliyor ve atları Mahsum Ağa’nın Kervansarayına bırakıyor.

Mahsum Ağa’nın Kervan Sarayı biraz şehrin dışındaydı. Mahsum Ağa eve geliyor “bayanlar hazır olun gidiyoruz” diyor.

Mahsum Ağa önde Yaşar ve annesi arkasında şehirden çıkıyor ve kontrol noktalarını aşıyorlar. Kervansaraya gittikleri zaman Silo ateş yakmış ve kendilerine çay hazırlamıştı.

Çaylarını içtikten sonra yola düştüler.

Qereziya ovasına vardıkları zaman bir düğün töreniyle karşılaştılar. Kürd bölgesiydi ve tehlikeyi atlatmış sayılıyorlardı.

İhsan Nuri Paşa Silo’ya ovayı kontrol eden bir köyde kalacağını ve 4.gün kendisini bekleyeceğini söylüyor. Ayrıca İhsan Nuri’nin dağ köyünden itibaren ovayı kontrol edebilme imkanı vardı.

Bu arada Silo: “Paşa bizi dürbün ile görüyor şimdi” diyor.

Yolcularımız köye vardıkları zaman İhsan Nuri köyde yoktu. Hiç kimsenin de İhsan Nuri’den haberi yoktu. Köy imamının evine gidiyorlar. Silo onları imamın evine bıraktıktan sonra İhsan Nuri Paşa’yı aramaya koyuluyor. Yolda köylüler Silo’ya İhsan Nuri’nin Kiçan aşiret reisi Haci Keleş’in evinde olduğunu söylüyorlar.

Silo hemen Haci Keleş’in evine gidiyor ve evde bulunanları selamlıyor. İhsan Nuri Paşa Silo’ya: “ Silo ne haberler var? Geldiler mi?” diye soruyor.

Silo: “Hanımlar köydedir” diyor.

İhsan Nuri Paşa hemen bir grup süvari ile köyün yolunu tutuyor.

Bu arada Mahsum Ağa uzaktan gelen atlıları görünce şüpheye düşüyor ve İhsan Nuri’nin kendisinden Tebriz’den getirmesini istediği iki tüfeği hazırlıyor ve yanındaki Teqi’ye “onlar ancak benim cesedim üzerine bu bayanlara dokunabilirler” diyor.
Bu konuşmaları duyan Yaşar Hanım ve annesi de tedirgin oluyorlar.

Belli bir dönem sonra süvariler geliyor ve kapıyı çalıyorlar. Yaşar Hanım kapıya gittiği zaman kapıyı çalan: “ Yaşar benim” diyor.

Yaşar Hanım annesine : “ İhsandır, sesini tanıdım” diyor. Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman İhsan Nuri ve Mahsum  Ağa içeri girdiler. Mahsum Ağa: “Hanımı getirdim, artık gam yemem” diyor ve dışarı çıkıyor.

Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Kürd milli giysileri içinde silahları kuşanmış bir halde buluyor. Öyle sanıyordu, ki İhsan Nuri yine subay elbiselerini taşıyor.

İhsan Nuri kayın validesinin elini öpüyor ve çektiği zahmetten dolayı kendisine teşekkür ediyor. Yaşar Hanımı da öpüyor ve biraz sohbet ettikten sonra yanında bulunan Kürd savaşçılarına atları hazırlamalarını istedi ve birlikte Haci Keleş’in evine gittiler. Orada Mahsum Ağa ve Teqi getirdikleri tüfekleri İhsan Nuri Paşa’ya verdiler ve veda edip ayrıldılar.




Sabah erken saatlerinde Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman küçük bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk Ermeni asıllı ve biraz da Türkçe biliyor. Yaşar Hanım kendisine; “Ali Hoca’yı tanıyıp tanımadığını” soruyor.

Küçük çocuk: “Evet, Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.

Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz cep harçlığı veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya gönderiyor.

Yaklaşık 2 saat sonra birileri Yaşar Hanım’ın bulunduğu odanın kapısını çalıyor.

Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.

Kapıya gelen: “Benim, Ali Hoca, kapıyı açınız” diyor.

Yaşar Hanım sevinçle kapıyı açıyor.

Ali Hoca: “siz kimsiniz? Beni sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye sorar.

Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana haber gönderdi, Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini söylemişti” diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan çok uzak bir yerdedir. Ben size yol gösteremem. Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben onlara haber vereceğim ve onları sizin yanınıza göndereceğim” diyor.

Not: Burada söz Memduh Selim Bey’e gelmişken bir yanlış anlamaya açıklama getirmek istiyorum. Kürd yazarı rahmetli Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı romanında Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor. Memduh Selim ile ilgili yazı yazan bir çok kişi bu tezi kullanıyor. Memduh Selim’in Agirî’ye gitmesi meselesi romanda bir kurgu olarak yer alıyor. Bir çok Kürd çevresi bu kurguyu realite ile karıştırıyorlar.


Yaşar Hanım, Memduh Selim Bey’i tanımıyor ve duymamış. Fakat, Tevfik Beyi duymuştu. İhsan Nuri Paşa ile birlikte Beytüşşebap devrimini başlatan subaylardan biriydi. Bundan dolayı Yaşar Hanım çok mutluydu. Ali Hoca’ya teşekkür ediyor.

Ali Hoca gittikten bir kaç saat sonra Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele geliyorlar.

Memduh Selim Bey: “Hoş geldiniz!! Ne zaman Halep’e geldiniz?” diye bir soru sorar.

Yaşar Hanım’ın annesi : “Oğlum dün geldik” diyor.

Memduh Selim Bey: “Hiç bir kaygıya kapılmayınız. Biz buradayız ve siz bizim yanımızdasınız. İhsan Nuri Beyi sizin geldiğinize dair haberdar edeceğiz. Onun cevabı geldiği an size bildireceğiz. Sizin bu odanız da iyi değil, yeni bir oda almamız gerekiyor” diyor ve gidiyor.

Memduh Selim Bey Yaşar Hanım ve annesi için daha büyük bir oda kiralıyor, pencereleri sağlamlaştırıp perde taktırıyor ve Hotel sahibine; “bu bayanlar ne istiyorlarsa verin ve kendilerine göz kulak olun” diyor.

Yaşar Hanım ve annesi yeni odaya taşınıyor. Hotel sahibi tümden değişerek onlara daha saygılı davranıyor ve hürmet gösteriyor. Yaşar ile annesi 5 gece bu Hotel’de kalıyorlar. Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey her gün Hotele geliyorlar ve Yaşar Hanım’a bir ihtiyaçlarının olup olmadığını soruyorlardı.

Altıncı gün Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey yine Hotele geliyorlar Yaşar Hanım’a: “Sizin bu otelde kalmanız uygun değil, yoldaşlarımızla konuştuk sizi bir köye göndereceğiz. Sizi Mustafa Şahin Bey’in köyüne göndereceğiz. Mustafa Şahin Bey bizim yoldaşımız, Berazi aşiretinden ve aynı zamanda Suriye Parlamentosunda milletvekilidir. Köy buradan 2 yada 3 saat uzaklıktadır. İhsan Nuri Bey’den haber ulaşır ulaşmaz hemen yanınıza geliriz. Ayrıca hal ve hatırınızı sormak içinde uğrarız” diyorlar.

Ertesi günü Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele gidiyorlar. Tevfik Bey eski elbiseler giymiş ve taksiyi sürüyordu. Yaşar Hanım ve annesi aşağı inip Memduh Selim Bey ile vedalaşıp arabaya biniyorlar ve köye doğru yola çıkıyorlar.

Tevfik Bey yolda Yaşar Hanım ve annesine eski elbiseleri niçin giydiğini açıklarken: “Yolumuz üzerinde küçük bir arazi parçası Türkiye’nin denetimi altındadır. Beni tanımamaları için bu eski elbiseleri giydim. Sizi bıraktıktan sonra yeniden geri dönerim.” Diyor.

Yaşar Hanım’ın annesi: “Oğlum kendini koru, tehlike ve zarara karşı dikkatli ol!! Mustafa Şahin Bey nasıl bir adamdır?” diye sorar.

Tevfik Bey: “Mustafa Şahin Bey Xoybun Komitesinin üyesi ve hanedan biridir. Türkçeyi iyi biliyor ve yakın yoldaşlarımızdandır. Suriye devleti içinde etkili biridir. İhsan Nuri beyden haber gelene kadar onun evinde kalacaksınız. Kendisi aynı zamanda Suriye parlamentosu üyesidir. Bir bakalım acaba İhsan Nuri kendisi mi geliyor? Yoksa sizi onun yanına göndermemizi mi isteyecek yakında sizi bilgilendiririz” diyor.

Tevfik Bey, Yaşar Hanım’a ve annesine İhsan Nuri ile giriştikleri Beytüşşebap direnişini ve yurtdışına çıkışlarını bir destan gibi anlatıyor. Kadınların hiç haberi olmadan Türkiye’nin denetimi altındaki topraklardan geçiriyor ve yeniden Fransızların denetimi altında demir yoluna yakın bir köye ulaştırıyor.

Köylüler Yaşar Hanım ile annesinin o gün köye gideceklerini bildiklerinden dolayı kendilerini köyün girişinde karşıladılar.

Tevfik Bey bir gece köyde kaldı ve ertesi günü vedalaşarak geri döndü.

Böylelikle Yaşar Hanım ile annesi tanımadıkları bir köyde İhsan’dan haber almak için beklemeye başladılar.

Mustafa Şahin Beyin iki eşi vardı. Büyük eşinin iki oğlu ve iki kızı vardı. Misafirler için bir oda hazırlamış, gereken masa, sandalye ve yatakları yerleştirmişti. Hizmetçiler sabah ve akşam yemeklerini odalarına getiriyorlardı.

Evde kadın ve gençler içinde yalnızca Mustafa Şahin Beyin küçük eşi “Adile Hanım “Türkçe biliyordu. Mustafa Şahin Bey’de güzel Türkçe konuşuyordu. Bozan Bey de bir dönemler İstanbul Meclisi’nin üyesiydi.

Mustafa Şahin Bey akşamları sık sık Yaşar Hanım’ın annesini çağırır ve kendisiyle sohbet ederdi. Adile Hanım da yanlarında olurdu. Fakat, Yaşar Hanım bu sohbetlere katılmak için gitmiyordu.

Mustafa Şahin Bey’in büyük eşi Ayşe Hanım sık sık Yaşar Hanım’ın yanına gidiyor, fakat Türkçe bilmediğinden dolayı anlaşamıyorlar. Ama, el ve kol hareketleriyle bir komünikasyon yakalıyorlar.

Belli bir dönem sonra Yaşar Hanım ile annesi hizmetçiler tarafından getirilen yemeklerin içinde bazı mide bulandırıcı şeyler buluyorlar ve gelen yemekleri yemiyorlar. Ekmek vb şeylerle idare ediyorlar.

Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım’ın misafirlere karşı tavrı değişmişti. Bir gün Yaşar Hanım’a: “siz dediniz ki bir kaç gün kalır gideriz. Niçin gitmiyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz. Mustafa sizi evlenmek için getirmiş” diyor.

Yaşar Hanım sinirleniyor, fakat elinden bir şey gelmiyor. Adile Hanım kıskançlığından dolayı Yaşar Hanım ile annesini rahatsız ediyor.

İffet Hanım Yaşar’a: “Kızım dişlerini sık!! Biz geri dönemeyiz. Eğer böyle bir şey yaparsak milletin ağzına sakız oluruz” diyor.

Mustafa Şahin Bey’in evine geldikleri zamanda Dr. Ali Haydar’a bir mektup yazmış, İhsan’ın bir arkadaşının evinde olduklarını, ona haber gönderildiği ve cevap beklediklerini bildirmişlerdi.

Bir gün Mustafa Şahin Bey hizmetçinin elinde dolu tepsiyi görüyor ve yakından bakıyor yemeklerin içinde hayvan dışkısına rastlıyor. Hizmetçi Mustafa Şahin Beye belli bir dönemden beri Yaşar ile annesinin yemek yemediklerini söylüyor. Mustafa Şahin Bey durumu araştırıyor, Yaşar ile annesinin rahat etmemeleri için her şeyin yapıldığını fark ediyor.

Mustafa Şahin Bey hemen Yaşar Hanım ile annesinin kaldıkları odaya büyük bir dolap gönderiyor. Kendilerine yemek yapmaları için ne gerekiyorsa her şeyi torbalarla gönderiyor. Yaşar Hanım’ın anılarında verdiği yiyecek listesinde baldan pirince kadar her şey var.

Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım’ın annesini çağırıyor ve kendisine: “İffet Hanım, siz yemekleri yemiyordunuz niçin bana söylemediniz? Eğer siz bu evi ateşe de verseniz hiç kimsenin sizi engellemeye hakkı yoktur. Bu ev senin enişten İhsan’ın evidir ve bende sizin hizmetçinizim. İhsan Nuri bizim için Kürd milleti için güçlü bir düşmanla savaş içindedir.” diyor.