Burada size sözünü edeceğim aşk hikayesi gerçek bir hikayedir. Her ne kadar
Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar bu aşkı “Leyla ile Mecnun” aşkı olarak ilan
etse de bu aşk hikayesinin kahramanları gerçek. Bu aşkın kahramanlarından biri
tüm dünya Kürdlerinin kalplerinde ve ruhlarında hak ettiği yeri bulan
Agirî/Ararat Kürd Cumhuriyetinin ölümsüz önderi General İhsan Nuri Paşadır. Bu
aşkın diğer kahramanı ise İhsan Nuri Paşa’nın eşi Yaşar Hanımdır. Bundan dolayı
yazının başlığına “İhsan ve Yaşar Aşkı” ibaresini ekledim. Genellikle erkekler
ve özellikle Kürd erkekleri aşklarını anlatmayı pek sevmezler ya da anlatmayı
tercih etmezler. Biz bu aşk hikayesini Yaşar Hanım’dan dinleyeceğiz. Aslında
Yaşar Hanım kendisini anlatıyor. Yaşar Hanım’ı dinlerken “İhsan ve Yaşar’ın
Aşkı”nın Ararat kadar büyük olduğunu hemen fark edersiniz. Ben daha önce
çeşitli makalelerimde Yaşar Hanım’dan söz etmiştim. Onun akrabalarıyla olan
bazı görüşmelerimi okuyucularla paylaşmıştım. Bugün sözü tümden Yaşar Hanıma
bırakıyor, onu ve aşkı olan İhsan Nuri’yi O’nun dilinden tanıyacağız. Yaşar
Hanım’ın babasının ismi Haci Mustafa Efendi’dir ve aslen Gürcüdür. Annesinin
ismi ise İffet Hanımdır. İffet aslen Erzurum Kürdlerindendir. Aile olarak İstanbul’da
kalıyorlar. Haci Mustafa ile İffet Hanım’ın 3 çocukları var: Ali Haydar, Yaşar
ve Hayri.
Yaşar Hanım 13 yaşındayken babası Haci Mustafa vefat ediyor ve İstanbul’da
Karaca Ahmet’te toprağa veriliyor. Yaşar Hanım’ın abisi Ali Haydar Türk
ordusunda askeri doktordur ve Kürdistan’da Iğdır’da görevlidir. Dr. Ali Kemal
ailesine haber gönderiyor ve Iğdır’a gitmelerini istiyor. O dönem Yaşar Hanım
16 yaşlarındadır. İffet Hanım İstanbul’da var olan mal ve mülklerini satarak
Yaşar ve Hayri ile birlikte Iğdır’a, büyük oğlu Ali Haydar’ın yanına gitmeye
karar veriyor. İstanbul’da Subay ve ailelerini taşıyan Remo adlı bir İtalyan
vapuruna binerek Samsun’a doğru yola çıkıyorlar. Aksilik Kürdlerin çok yakından
tanıdığı ve Koçgiri Kürd Devrimi sırasında büyük katliamlarla nam salan Topal
Osman ve adamları da vapurdalar. Vapurda Kars’ta subay olan oğlunu görmek için
oğlu Murat ile yolculuk eden bir başka kadına yaklaşan İffet Hanım “Vapurda
kadınlara sarkıntılık eden ve sürekli kadınları taciz eden Topal Osman adlı biri
var ve korkuyorum” diye tespitte bulunuyor.
Bu Topal Osman Mustafa Kemal’in Karadeniz bölgesinde askeri komutanlarındandı,
astığı astık kestiği bir adamdı. Hiç kimse cesaret edip kendisine karşı
koyamıyordu. Bu arada birileri İffet Hanım’a yaklaşarak korkmamasını ve vapurda
başka subayların da olduğunu söylüyor. Vapurun içinde Topal Osman’ın hançerli
ve silahlı adamları sürekli olarak dolaşıyorlardı. İffet Hanım, kızı Yaşar ve
küçük oğlu Hayri ile Topal Osman ile yüz yüze gelmemek için korkularından vapurun
ambarına iniyorlar. O gece orada kalıyorlar. Sabah erken saatlerinde bir
gürültü ile kalkıyorlar. Ne görsünler Topal Osman ambarın diğer tarafında
adamlarından birini tekme ve tokatla dövüyor. İffet Hanım ve çocukları hemen
ambarı terk ederek vapurun üst tarafına çıkıyorlar. Bu arada Topal Osman eşinin
yanına gitmek isteyen bir bayana sarkıntılık yapıyor ve bayan bağırarak tüm
vapur sakinlerini ayağa kaldırıyor. Bu olaydan sonra Topal Osman geri çekiliyor
ve açık bir şekilde kimseyi taciz etmiyor. Vapur’da Samsun’u geçerek 7 gün
içinde Trabzon’a varmıştı. Yaşar Hanım tüm yolculuk boyunca Topal Osman’ın
korkusundan dolayı annesinin eski kapalı elbiselerini giymiş ve yüzünü hiç
kimseye göstermiyordu. Trabzon’a vardıktan sonra vapurdan iniyorlar ve böylelikle
Topal Osman belasından kurtuluyorlar. Bu sefer kara yoluyla Erzurum’a doğru
yolla çıkıyorlar. Çünkü Dr. Ali Haydar Iğdır’dan Erzurum’a gelecek ve onları
orada bekleyecekti. Yaşar Hanım anılarında Bayburt’tan geçerken bu şehirde
dünyaya geldiğini ve 3 yaşında olduğu zaman ailesinin İstanbul’a göç ettiğini
yazıyor. Fakat Bayburt hakkında küçük olduğundan dolayı hiç bir anısı yok. Ama
Bayburt’ta dünyaya geldiğini biliyor. Yolda İffet Hanım hastalanıyor ve bin bir
zorlukla Erzurum’a varıyorlar. Dr. Ali Haydar da Erzurum’a geliyor ve
görüşüyorlar. Aile 6 gün Erzurum’da treni bekliyor. Yaşar Hanım’ın
anlatımlarına göre Ruslar işgal döneminde Erzurum-Sarıkamış- Kars ve Ermenistan
arasındaki demiryolunu yapmışlardı. 7. gün tren ile Sarıkamış’a doğru yola çıkıyorlar.
Dr. Ali Haydar’ın nişanlısı Sarıkamış’taydı ve aile olarak oraya gidip
tanışacaklardı. Hasan kale’nin yakınından geçerlerken Dr. Ali Haydar ailesine
bir suyu göstererek bu” ARAS NEHRİ” dir,der. Bingöl dağlarından çıkıp Xinis
yakınlarında ve Iğdır’a yakın bir yerde İran topraklarına geçiyor, diyor.
Ayrıca tren yolu Xorasan’da Aras Nehri’ni kesiyor ve Kağızman ovasında yeniden
Aras Nehrine yaklaşıyor. Bu arada küçük Hayri abisi Dr. Ali Haydar’a “ acaba
tren Iğdır’a gidiyor mu?” diye sorar. Dr. Haydar: “ Hayır, tren Sarıkamış’a ve
oradan Kars’a gidiyor. Biz Sarıkamış’ta inip faytonla Iğdır’a gideceğiz” diyor.
Yaşar Hanım’ın ailesi doğrudan Dr. Ali Haydar’ın nişanlısının evine gidiyor ve
aile ile tanışıyorlar. Yaşar Hanım anılarında uzun Sarıkamış’ın o dönemler
yıkıntı ve virane bir şehir olduğunu Askeri birimlerin ikametleri dışında doğru
dürüst bir yapının olmadığını yazıyor. Dr. Ali Haydar’ın nişanlısını ve
ailesini tanıdıktan sonra yeniden yola düşüyorlar. Bu arada İffet Hanım ile
Yaşar Hanım’ın yıldızları pek Dr. Ali Haydar’ın nişanlısıyla barışmıyor.
Sarıkamış ve Serhat’ta havalar soğumaya
ve kar yağmaya başlamıştı. Dr. Ali Haydar ailesine : “ 4 gün sonra Iğdır’a
varacağız. Şimdi Iğdır’da kar yağmıyor, bahar havası var” diyor. Bu arada Hayri
atılıyor: “Eğer Iğdır’da kar yağarsa ben senin kulağını keseceğim, yağmıyorsa
sen benim kulağımı kes” diyor. Dr. Haydar da kardeşinin iddiasını kabul ediyor
ve yollarına devam ediyorlar. İlk gece bir Kürd köyüne gidiyor ve orada
konaklıyorlar. Kürdler kendilerine her türlü hizmeti karşılıksız yapıyor ve hiç
bir şey istemiyorlar. Yaşar Hanım ilk defa Kürdlerin misafirperverliği ile
böyle tanışıyor ve hayretler içinde kalıyor. Ertesi gün misafirperver Kürdlerin
köylerinden ayrılarak yola düşüyorlar ve akşam saatlerinde Pirnawid adlı bir
Azeri köyüne varıyorlar. Azeriler Kürdlerin tam tersi bir konumdaydılar ve
misafirlerin gelmemesi için bir dizi engel çıkarmışlardı. Kimsenin köye
gelmemesi için su bırakmışlardı. Fakat bölgede de başka bir yerleşim yeri
olmadığından bin bir zorlukla köye gidiyorlar. O esnada Kağızman’a gitmek üzere
olan Köyün/Nahiyenin sorumlusu bunları görüyor, köylülerin onları misafir
edemeyeceğini bildiğinden dolayı evinin anahtarını kalmaları için Dr. Ali
Haydar’a veriyor. Dr. Ali Haydar ve ailesi köyün içine girdikleri zaman onları
fark eden köylüler ışıklarını söndürüyorlar. Bu arada kapıları çalarak köy ya
da nahiye sorumlunun evini soruyorlar. Köylülerde onun evini kendilerine
gösteriyorlar. Köy/Nahiye sorumlusunun evine gittikleri zaman küçük hizmetçisi
kapıyı açıyor ve onları içeri alıyor. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın ailesi
beraberlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyorlar. Hizmetçi ikide bir geliyor
ve yanan mumun çevresine tuz döküyor. İffet Hanım merakından hizmetçiye niye
tuz döküyorsun diye soruyor. Hizmetçi “Mumun daha uzun yanması için” diyor.
İffet Hanım: “bunların tecrübeleri var. Biz de yapalım” diyor. 3. Gece
Tuzluca’da kalıyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Tuzluca’nın eski ismi
Qulb’tu. Türkler orada bir tuz kaynağı olduğundan dolayı ismini Tuzluca diye
değiştirmişlerdi. Fakat o dönem Tuzluca tümden harabe olduğundan dolayı bizim
yolcular Tuzluca harabelerinin alt kısmında tuz çıkaran işçilerin yanına
gidiyorlar ve oranın sorumlusuna misafir oluyorlar. Ertesi günü Iğdır’a doğru
yola çıkmadan önce yüksek bir yere kurulan Tuzluca’nın harabelerinden itibaren
Yaşar Hanım iki büyük dağı görüyor. Birinin üzerinde kar var, diğer ise
simsiyah. Yaşar Hanım Büyük Ağrı’yı “Gelin/Buk” olarak tanımlıyor. Bu arada
abisi Dr. Ali Haydar’a “bu dağların ismi ne” diye soruyor. Dr. Ali Haydar: “bu
dağların ismi Ağrıdır. Eskiden ismi Girkan’ mış. Kürdlerin ataları bu dağa
“Agirî” demişler. “Agirî” Kürdçe “Ateş”tir. Yani “Ateş Dağı”…”diyor.
ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI(2)
Dr. Ali Haydar konuşmasına devam ederek Kürdler kendi dillerinde bu dağlara
“Büyük Agirî” ve “Küçük Agirî” diyorlar. “Büyük Agirî” nin doruklarında hem
kışın ve hem de yazın kar var.
Yolumuza devam ederken Iğdır şehri görünmeye başladı. Şehir bağ ve
Bahçeler içinde görünmüyordu. Iğdır
ovası tüm yemyeşilliği ile insanı büyülüyordu. Bir tarafta Ağrı Dağı ve kar,
diğer tarafta ise yemyeşil bir ova… Sanki iki mevsim aynı günde
yaşanıyordu.
Bu arada Dr. Ali Haydar küçük kardeşi Hayri’ye dönerek “sana söylememiştim Iğdır’da
kar yok” diye.
Hayri hemen abisine başını uzatarak “kulağımı kesebilirsin” diyor.
Dr. cebinden bıçağı çıkardığı zaman Yaşar Hanım hemen araya giriyor.
Bu arada İffet Hanım Dr. Ali Haydar’a “sen çıldırdın mı?”
Dr. Ali Haydar ise annesine “bir daha bilmediği şeyler için kesin konuşmaması
için ders vermek gerekiyor” diyor ve yollarına devam ediyorlar.
Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir anda Iğdır’dan iki subay at
arabalarıyla yanlarından geçiyor ve Dr. Ali Haydar ile selamlaşıyorlar.
Yaşar Hanım Dr. Ali Haydar’a dönerek “Abi bu geçenler kimdi sen selamlaştın?
diye sorar. Dr. Ali Haydar “ Sağ tarafta oturan İhsan Beydi, diğeri ise
arkadaşı. İhsan Bey en değerli ve aktif subayımızdır” diyor.
Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir sırada Dr. Hamdi Bey ve bazı
arkadaşları onları karşılamaya gelmişlerdi.
Dr. Hamdi Bey onları selamladıktan sonra beraberinde getirdiği bir sepet
meyveyi vererek “ çocuklar Iğdır’ı görmeden meyvesini yemelerini istedim”
diyor.
Dr. Hamdi Bey onları evine davet ediyor. Dr. Ali Haydar ona teşekkür ederek
kendi evlerine gitmek istediklerini söylüyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre 1920 yılında “Cavid Bey Kürd aşiretlerinin
yardımıyla Iğdır’ı Ermenilerin elinden çıkarıyor”.
O sıralar Yarbay İsmail Hakkı Iğdır’da askeri sorumludur. Savaşın bitiminden
sonra bölge de görevli olan subay aileleri de gelip Iğdır’a
yerleşmişlerdi.
Iğdır’ın eski komutanı Firuz Bey ile Kürdlerin komutanı Naci Bey’in aileleri
bize en yakın ilişki içinde olanlardı.
Yaşar Hanım Iğdır’da boş zamanlarını roman okuyarak, ud çalarak, bahçedeki
güllerle ilgilenerek ya da başka kadınlarla birlikte “Iğdır zozanlarına”
giderek geçiriyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Iğdır’daki güzel günleri fazla sürmüyor. O
dönem Batı’da Yunanlarla savaş başlamıştı. Bir tabur dışında askerlerin Batı
Cephesine gitmeleri emri gelmişti. Bazı askeri subaylar Dr. Haydar’ında
Iğdır’da taburla birlikte kalmasını istiyorlardı. Zaten kışın uzun bir yolculuk
yapmıştı. Dr. Ali Haydar’da böyle düşünüyordu ve nişanlısıyla düğünü yapmak
istiyordu. Sonuçta Dr. Haydar Iğdır’da kalıyor.
Bu arada Dr. Haydar’da “Batı Cephesine” giden askerlerle birlikte Sarıkamış’a
eşini getirmeye gitti. İffet Hanım, Yaşar Hanım ve Hayri Iğdır’da kaldılar.
Firuz Bey ile Naci Bey de Iğdır’da kalmışlardı. Yaşar Hanım da onların
eşleriyle boş zamanlarında Ermenistan sınırında bulunan Markara köprüsü
yakınlarında ata biniyor ya da zozanlara gidiyordu.
Dr. Ali Haydar nişanlısı Sediqe’yi Sarıkamış’tan Iğdır’a getirerek evleniyor.
Sediqe ile Yaşar Hanım ve İffet Hanım’ın ilişkileri iyi değildir. Aslında İffet
ile Yaşar gelinlerini Sarıkamış’ta ilk gördükleri zaman yıldızları
barışmamıştı. Sediqe Iğdır’a geldikten sonra ilişkileri daha da bozuldu. Sediqe
odasına çekiliyor ve eşiyle birlikte yalnız yemeklerini yiyorlar. Ailenin diğer
üyeleri de ayrı yemeklerini yiyor. Dr. Ali Haydar eskiden kardeşleriyle günlük
ilişki içinde olmasına rağmen, Sediqe’nin gelişinden sonra işten geldiği zaman
hemen odasına çekiliyor. Yani kısacası aile içinde bir huzursuzluk baş
gösteriyor.
Belli bir dönem sonra Dr. Ali Haydar görevli olarak Qarakose’ye veriliyor.
Çünkü süvari birliğinin merkezi oradaydı. Dr. Ali Haydar kıştan dolayı ailesini
Iğdır’da bırakarak yalnız Qarakose’ye gidiyor.
Bu arada Subay İhsan’dan Yaşar Hanım’a evlenme teklifi geliyor.
Yaşar Hanım İlk Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri ile karşılaşmıştı. Daha
sonraki süreçte de subayların seminerlerinde ve ailelerinin toplantılarında hep
ondan söz edilirdi. İhsan Nuri tanınan ve sevilen biriydi.
Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri’yi yakından tanımıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde
eşyaları toplarken küçük kardeşi Hayri pencerenin önünde Yaşar’ı yanına
çağırıyor ve kendisine bak “bu giden İhsan Nuri Beydir” diyor.
Aslında Yaşar Hanıma “İhsan Bey”den evlenme teklifi geldiği zaman bir yanlış
anlaşılma oluyor. Bölge de görev yapan İhsan isminde iki subay var. Birinin
yaşı bir hayli ileri ve diğeri ise İhsan Nuri’dir.
Hayri ablasına evlenme teklife getiren İhsan Nuri olduğunu, diğer İhsan ise
evli biridir. Yaşar Hanım da biraz araştırdıktan sonra içine düştüğü yanlışlığı
anlıyor.
Yaşar Hanım ilk Iğdır’a geldiği gün İhsan Nuri ile karşılaştıklarında kendisine
aşık olmuştu. Yaşar Hanım bu arada Qarakose’de bulunan abisini bilgilendiriyor.
Dr. Ali Haydar Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri kendisiyle görüşüyor ve
bacısını istiyor. Zaten ikisi arkadaşlarmış. Dr. Ali Haydar bacısının
düşüncesini bildiğinden dolayı “evet” diyor.
İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım 18 Nisan 1922 tarihinde Iğdır’da evleniyorlar.
Iğdır Ovasında büyük bir katılımla ve govendlerle düğünleri oluyor.
Yaşar Hanım ile İhsan Nuri evliliklerini ilk aylarını Iğdır’da geçiriyorlar.
Daha sonra İhsan Nuri İran ve Türkiye sınır komutanlığına atanıyor ve tayini
Bazid’e çıkıyor. İhsan Nuri de Bazid’e gidiyor
Dr. Ali Haydar’da ailesini yanına Qarakose’ye götürmek istiyor. Bundan dolayı
Iğdır’a geliyor.
Dr. Ali Haydar, eşi, annesi, kardeşi Hayri ve Yaşar Hanım Bazid’e doğru yola
çıkıyorlar. Qarakose’nin yolu da Bazid’ten geçiyor. İhsan Nuri ‘de onları
Bazid’te bekliyor. Bizim yolcularımız Bazid’e vardıklarında İhsan Nuri’nin
evine yerleşiyorlar. Bir kaç gün sonra Dr. Haydar eşi ve Hayri Qarakose’ye
doğru yola çıkıyorlar. İffet Hanım ise İhsan Nuri ve Yaşar ile birlikte
Bazid’te kalıyor. Böylelikle Yaşar Hanım ilk defa ev sahibesi oluyor.
Belli bir dönem sonra ailenin Qarakose ve Bazid’teki bireyleri arasında
karşılıklı ziyaretler oluyor.
İhsan Nuri Bazid Askeri Komutanı olduğu zaman Ruslar tarafından inşa edilen ve
tahrip edilen demir yolunu yeniden işler hale getiriyor.
Fakat bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Van’a çıkıyor ve ailesiyle birlikte
Van’a gidiyor.
Türk Hükümetiyle İngiltere arasında Musul Meselesinden dolayı sorunlar çıkmaya
başladığında TBMM Bazid’e bulunan taburu Musul sınırına kaydırma kararı
almıştı. Böylelikle Erciş, Adelcewaz, Xelat, Bedlis, Xazan ve Beşiri’ye doğru
yola çıkıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi İffet hanım da tabur ile birlikte yola
çıkıyorlar.
İhsan Nuri Dr. Ali Haydar’a bir telgraf gönderiyor ve Erciş’e varacakları günü
bildiriyor. Dr. Haydar Erciş’e geliyor ve bir gece onlarla beraber kalıyor.
Ertesi günü Dr. Haydar annesini alıp Van’a gidiyor. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ve
beraberindekiler 4. Gün Bedlis’e varıyorlar.
Yaşar Hanım Bedlisi şöyle anlatıyor: “4.gün Bedlis’e vardık. Bu şehir İhsan
Nuri’nin memleketiydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Bedlis şehri harabeye
çevrilmişti. İhsan Nuri’nin babasının evi de duvarları dışında her şey
yıkılmıştı. Ruslar Bedlis’i işgal ettikleri zaman şehir halkının ezici
çoğunluğunu şehirden çıkarmışlardı. İhsan Nuri’nin annesi, babası ve bacısı
şimdi İstanbul’da yaşıyor.
ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI(2)
Dr. Ali Haydar konuşmasına devam ederek Kürdler kendi dillerinde bu dağlara
“Büyük Agirî” ve “Küçük Agirî” diyorlar. “Büyük Agirî” nin doruklarında hem
kışın ve hem de yazın kar var.
Yolumuza devam ederken Iğdır şehri görünmeye başladı. Şehir bağ ve
Bahçeler içinde görünmüyordu. Iğdır
ovası tüm yemyeşilliği ile insanı büyülüyordu. Bir tarafta Ağrı Dağı ve kar,
diğer tarafta ise yemyeşil bir ova… Sanki iki mevsim aynı günde
yaşanıyordu.
Bu arada Dr. Ali Haydar küçük kardeşi Hayri’ye dönerek “sana söylememiştim
Iğdır’da kar yok” diye.
Hayri hemen abisine başını uzatarak “kulağımı kesebilirsin” diyor.
Dr. cebinden bıçağı çıkardığı zaman Yaşar Hanım hemen araya giriyor.
Bu arada İffet Hanım Dr. Ali Haydar’a “sen çıldırdın mı?”
Dr. Ali Haydar ise annesine “bir daha bilmediği şeyler için kesin konuşmaması
için ders vermek gerekiyor” diyor ve yollarına devam ediyorlar.
Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir anda Iğdır’dan iki subay at
arabalarıyla yanlarından geçiyor ve Dr. Ali Haydar ile selamlaşıyorlar.
Yaşar Hanım Dr. Ali Haydar’a dönerek “Abi bu geçenler kimdi sen selamlaştın?
diye sorar. Dr. Ali Haydar “ Sağ tarafta oturan İhsan Beydi, diğeri ise
arkadaşı. İhsan Bey en değerli ve aktif subayımızdır” diyor.
Yaşar Hanım ve ailesi Iğdır’a yaklaştıkları bir sırada Dr. Hamdi Bey ve bazı
arkadaşları onları karşılamaya gelmişlerdi.
Dr. Hamdi Bey onları selamladıktan sonra beraberinde getirdiği bir sepet
meyveyi vererek “ çocuklar Iğdır’ı görmeden meyvesini yemelerini istedim”
diyor.
Dr. Hamdi Bey onları evine davet ediyor. Dr. Ali Haydar ona teşekkür ederek
kendi evlerine gitmek istediklerini söylüyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre 1920 yılında “Cavid Bey Kürd aşiretlerinin
yardımıyla Iğdır’ı Ermenilerin elinden çıkarıyor”.
O sıralar Yarbay İsmail Hakkı Iğdır’da askeri sorumludur. Savaşın bitiminden
sonra bölge de görevli olan subay aileleri de gelip Iğdır’a yerleşmişlerdi.
Iğdır’ın eski komutanı Firuz Bey ile Kürdlerin komutanı Naci Bey’in aileleri
bize en yakın ilişki içinde olanlardı.
Yaşar Hanım Iğdır’da boş zamanlarını roman okuyarak, ud çalarak, bahçedeki
güllerle ilgilenerek ya da başka kadınlarla birlikte “Iğdır zozanlarına”
giderek geçiriyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Iğdır’daki güzel günleri fazla sürmüyor. O
dönem Batı’da Yunanlarla savaş başlamıştı. Bir tabur dışında askerlerin Batı
Cephesine gitmeleri emri gelmişti. Bazı askeri subaylar Dr. Haydar’ında
Iğdır’da taburla birlikte kalmasını istiyorlardı. Zaten kışın uzun bir yolculuk
yapmıştı. Dr. Ali Haydar’da böyle düşünüyordu ve nişanlısıyla düğünü yapmak
istiyordu. Sonuçta Dr. Haydar Iğdır’da kalıyor.
Bu arada Dr. Haydar’da “Batı Cephesine” giden askerlerle birlikte Sarıkamış’a
eşini getirmeye gitti. İffet Hanım, Yaşar Hanım ve Hayri Iğdır’da kaldılar.
Firuz Bey ile Naci Bey de Iğdır’da kalmışlardı. Yaşar Hanım da onların
eşleriyle boş zamanlarında Ermenistan sınırında bulunan Markara köprüsü
yakınlarında ata biniyor ya da zozanlara gidiyordu.
Dr. Ali Haydar nişanlısı Sediqe’yi Sarıkamış’tan Iğdır’a getirerek evleniyor.
Sediqe ile Yaşar Hanım ve İffet Hanım’ın ilişkileri iyi değildir. Aslında İffet
ile Yaşar gelinlerini Sarıkamış’ta ilk gördükleri zaman yıldızları
barışmamıştı. Sediqe Iğdır’a geldikten sonra ilişkileri daha da bozuldu. Sediqe
odasına çekiliyor ve eşiyle birlikte yalnız yemeklerini yiyorlar. Ailenin diğer
üyeleri de ayrı yemeklerini yiyor. Dr. Ali Haydar eskiden kardeşleriyle günlük
ilişki içinde olmasına rağmen, Sediqe’nin gelişinden sonra işten geldiği zaman
hemen odasına çekiliyor. Yani kısacası aile içinde bir huzursuzluk baş
gösteriyor.
Belli bir dönem sonra Dr. Ali Haydar görevli olarak Qarakose’ye veriliyor.
Çünkü süvari birliğinin merkezi oradaydı. Dr. Ali Haydar kıştan dolayı ailesini
Iğdır’da bırakarak yalnız Qarakose’ye gidiyor.
Bu arada Subay İhsan’dan Yaşar Hanım’a evlenme teklifi geliyor.
Yaşar Hanım İlk Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri ile karşılaşmıştı. Daha sonraki
süreçte de subayların seminerlerinde ve ailelerinin toplantılarında hep ondan
söz edilirdi. İhsan Nuri tanınan ve sevilen biriydi.
Fakat Yaşar Hanım İhsan Nuri’yi yakından tanımıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde
eşyaları toplarken küçük kardeşi Hayri pencerenin önünde Yaşar’ı yanına
çağırıyor ve kendisine bak “bu giden İhsan Nuri Beydir” diyor.
Aslında Yaşar Hanıma “İhsan Bey”den evlenme teklifi geldiği zaman bir yanlış
anlaşılma oluyor. Bölge de görev yapan İhsan isminde iki subay var. Birinin
yaşı bir hayli ileri ve diğeri ise İhsan Nuri’dir.
Hayri ablasına evlenme teklife getiren İhsan Nuri olduğunu, diğer İhsan ise
evli biridir. Yaşar Hanım da biraz araştırdıktan sonra içine düştüğü yanlışlığı
anlıyor.
Yaşar Hanım ilk Iğdır’a geldiği gün İhsan Nuri ile karşılaştıklarında kendisine
aşık olmuştu. Yaşar Hanım bu arada Qarakose’de bulunan abisini bilgilendiriyor.
Dr. Ali Haydar Iğdır’a geldiği zaman İhsan Nuri kendisiyle görüşüyor ve
bacısını istiyor. Zaten ikisi arkadaşlarmış. Dr. Ali Haydar bacısının
düşüncesini bildiğinden dolayı “evet” diyor.
İhsan Nuri Paşa ve Yaşar Hanım 18 Nisan 1922 tarihinde Iğdır’da evleniyorlar.
Iğdır Ovasında büyük bir katılımla ve govendlerle düğünleri oluyor.
Yaşar Hanım ile İhsan Nuri evliliklerini ilk aylarını Iğdır’da geçiriyorlar.
Daha sonra İhsan Nuri İran ve Türkiye sınır komutanlığına atanıyor ve tayini
Bazid’e çıkıyor. İhsan Nuri de Bazid’e gidiyor
Dr. Ali Haydar’da ailesini yanına Qarakose’ye götürmek istiyor. Bundan dolayı
Iğdır’a geliyor.
Dr. Ali Haydar, eşi, annesi, kardeşi Hayri ve Yaşar Hanım Bazid’e doğru yola
çıkıyorlar. Qarakose’nin yolu da Bazid’ten geçiyor. İhsan Nuri ‘de onları
Bazid’te bekliyor. Bizim yolcularımız Bazid’e vardıklarında İhsan Nuri’nin
evine yerleşiyorlar. Bir kaç gün sonra Dr. Haydar eşi ve Hayri Qarakose’ye
doğru yola çıkıyorlar. İffet Hanım ise İhsan Nuri ve Yaşar ile birlikte
Bazid’te kalıyor. Böylelikle Yaşar Hanım ilk defa ev sahibesi oluyor.
Belli bir dönem sonra ailenin Qarakose ve Bazid’teki bireyleri arasında
karşılıklı ziyaretler oluyor.
İhsan Nuri Bazid Askeri Komutanı olduğu zaman Ruslar tarafından inşa edilen ve
tahrip edilen demir yolunu yeniden işler hale getiriyor.
Fakat bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Van’a çıkıyor ve ailesiyle birlikte
Van’a gidiyor.
Türk Hükümetiyle İngiltere arasında Musul Meselesinden dolayı sorunlar çıkmaya
başladığında TBMM Bazid’e bulunan taburu Musul sınırına kaydırma kararı
almıştı. Böylelikle Erciş, Adelcewaz, Xelat, Bedlis, Xazan ve Beşiri’ye doğru
yola çıkıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi İffet hanım da tabur ile birlikte yola
çıkıyorlar.
İhsan Nuri Dr. Ali Haydar’a bir telgraf gönderiyor ve Erciş’e varacakları günü
bildiriyor. Dr. Haydar Erciş’e geliyor ve bir gece onlarla beraber kalıyor.
Ertesi günü Dr. Haydar annesini alıp Van’a gidiyor. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ve
beraberindekiler 4. Gün Bedlis’e varıyorlar.
Yaşar Hanım Bedlisi şöyle anlatıyor: “4.gün Bedlis’e vardık. Bu şehir İhsan
Nuri’nin memleketiydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Bedlis şehri harabeye
çevrilmişti. İhsan Nuri’nin babasının evi de duvarları dışında her şey
yıkılmıştı. Ruslar Bedlis’i işgal ettikleri zaman şehir halkının ezici
çoğunluğunu şehirden çıkarmışlardı. İhsan Nuri’nin annesi, babası ve bacısı
şimdi İstanbul’da yaşıyorlar.”
ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK: İHSAN VE YAŞAR AŞKI(3)
3 gün Bedlis’te kaldıktan sonra yeniden yola düşüldü, Xerzan üzeri Beşiri’ye
varıldığı zaman savaş cephesine gitme kararı geri alındı.
Bu arada Yaşar Hanım ile Naci Bey’in eşi bir köye gittiler. Naci de Kürd asıllı
subaylardan biriydi. Yaşar Hanım’ın O’nun eşiyle Bazid’te başlayan bir
arkadaşlıkları vardı.
Yaşar Hanım ile Naci’nin eşi gittikleri köyde Êzîdî Kürdler de vardı. Bunlardan
bir kısmı İslamlaştırılmıştı. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “Êzîdî Kürdler
Kürdlerin en eski geleneklerini koruyan bir çevredir”. Yaşar Hanım ve
arkadaşının gittikleri köyde kadınların toplandığı ve eşyalarını yıkadıkları
bir su vardı. Suyun başında bir hayli kadın toplanmış.
Bu arada Naci Bey’in eşi bir aksilikten dolayı Êzîdî Kürdlerin pek hoşlanmadıkları
“L…… Ş” tabirini kullanıyor. Bu tabir Êzîdî kadınlardan birini çileden
çıkarıyor ve kadın tüm gücüyle bağırıyor ve hawar ediyor. Êzîdî bayan kendi
dinine hakaret edildiğinden dolayı delirmişti. Bu arada Êzîdî Kürdleri
tanımayan Yaşar Hanım da tecrübesizliğinden ve gençliğinden dolayı “Ş…. Ş… L”
niye böyle çıldırıyorsunuz diyor. Êzîdî bayan Subay eşlerine bir şey
yapamayacağından dolayı beraberinde getirdiği su kovasını yere vura vura
kırıyor. Hıncını kovadan alıyordu. Yaşar Hanım sorunu anladığı zaman iş işten
geçmişti.
Daha sonra büyüklerin araya girmesiyle sorun çözüldü. Subay eşleri ilk defa
Êzîdî Kürdlerle karşılaşıyorlardı.
15 gün sonra İhsan Nuri Farqin/Silvan komutanlığına atandı. Naci Bey’i de
Mardin’e atadılar. Farqin’e giderken Batman Suyunu geçerken Yaşar Hanım bir
kaza geçiriyor, fakat İhsan Nuri ve arkadaşları zamanında müdahale ediyorlar.
İhsan Nuri’nin Farqin komutanlığı fazla sürmüyor.
Belli bir dönem sonra İhsan Nuri’nin görev yerini değiştiriyorlar ve Siirt’te
veriyorlar.
İlkbahar’da İhsan Nuri’nin başında bulunduğu askeri birlik Siirt için yola
çıktı ve Xerzan üzeri Siirt’te vardılar. İhsan Nuri’nin dayısı Siirt’te
kalıyordu. İhsan Nuri kendisine haber verdiğinden dolayı vardıkları gün
kendilerini bekliyor. İhsan Nuri ve Yaşar Hanım bir kaç gün İhsan Nuri’nin
dayısında kalıyorlar. Daha sonra kendilerine bir ev bulup taşınıyorlar. Ev
İhsan Nuri’nin komutanı olduğu karargâha yakındı. İhsan Nuri’nin Karargah’tan
eve geliş gidişleri fazla sürmüyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri ile tapma derecesinde birbirlerini
seviyorlardı. Yaşar Hanım ud çalıyor ve şiirler okuyor. Şiirleri okuduğu zaman
mutluluğu göklere ve doruğuna çıkıyordu.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım Van’dan Bitlis’e kızını ve eniştesini görmeye
gelmişti. Bir süre kaldıktan sonra Yaşar Hanım’ı kardeşlerini görmesi için
beraberinde Van’a götürüyor. İhsan Nuri 3 saat kendilerine refakat ediyor ve
daha sonra iki askeri beraberlerinde Van’a gönderiyor.
O dönem Meclis seçimleri vardı. Bedlis halkı İhsan Nuri Paşa’yı temsilcileri
olarak meclise göndermek istiyorlardı. Bedlis’in eski milletvekili olan Yusuf
Ziya Bey buna karşı durmadı ve desteğini verdi.
İhsan Nuri Paşa İntikam/Tole adı altında bir kitap yazmıştı. Bu kitapta
Bedlis’in kurtuluşunu, Kürdlerin direnişi ve toleransı konu ediliyordu. Bu
kitap o dönem bölgedeki askeri komutan olan Kazım Karabekir’in dikkatini çeker
ve İhsan Nuri’nin yardımcısına “ben İhsan Nuri’nin kitabının hangi sayfasını
açıyorsam ‘Yaşasın Kürdler/Bijî Kurd’tabirini görüyorum.” demiş.(Ne yazık ki bu
kitap bugün elimize ulaşmış değildir. İmkanı olan Kürd araştırmacıları ve
Bedlis aydınları bu kitabı bulmak için çaba içine girerlerse sevinirim. Türk
barbarları bir dizi Kürd kaynağını yok ettikleri gibi bu kitabı da yok etmiş
olabilirler-Aso)
İhsan Nuri’nin Kürd milliyetçiliği konusunda eğilimi çok ileri boyutlardaydı.
Kazım Karabekir Mustafa Kemal Paşa’ya İhsan Nuri’nin Kürd milliyetçiliği
konusunda bir rapor gönderiyor. Mustafa Kemal İhsan Nuri’nin seçimlerden önce
komutanlık görevinden alınmasını ve silah ve eğitim görevine kaydırılması
konusunda talimat veriyor.
Yaşar Hanım Van’da Bedlis halkının İhsan Nuri’yi temsilcileri olarak Meclise
göndermek istedikleri duyuyor. Yaşar Hanım İhsan Nuri’nin askeri görevinde
kalmasını istediğinden dolayı buna karşı çıkıyor.
Yaşar Hanım Van’dan Siirt’e döndükten sonra 1924 baharında Bedlis askeri
komutanın yardımcısı Fahri Bey’in eşiyle birlikte Botan suyunu geçiyorlar.
Annesi de bu arada kendilerini görmeye gelmişti. O sıralarda Yaşar Hanım’ın
kardeşi Dr. Ali Haydar da Erzurum Kalesine doktor olarak atanmıştı.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre İhsan Nuri yetenekleri ve cesurluğundan
dolayı askeri yapı içinde çok seviliyordu. İhsan Nuri, Yaşar Hanım ile evlenmek
istediği zaman Yaşar Hanım’ın abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “ İhsan Nuri
devrimci ve yerinde durmayan bir adamdır, bir gün gelir sorunlara neden
olabilir” diyor bacısına….
İhsan Nuri İstanbul’da olduğu zaman İstanbul hükümetinin tutumunu beğenmiyor ve
açık bir şekilde askeri talimatları ret ediyor. İhsan’ın bu tutumu dillere
destan oluyor.
İhsan Nuri korkusuz, kabiliyetli ve milletini seven bir insandı. İstanbul’da
Kürdistan Teali Cemiyeti kurulduğu zaman hemen ilişkiye geçmiş ve Cemiyetin
yayın organı olan “Jîn” “Wilson Prensipleri ve Kürdler” ana başlığı altında bir
makale yazarak Kürd halkının ulusal ve doğal haklarını savunmaya
başlıyor.
Ferid Paşa’nın hükümeti yıkıldıktan sonra Baku’ya giderek oradaki komünist
devrimi destekledi. Ermenilerle yapılan savaşta yaralandı. Daha sonra İhsan
Nuri Paşa Çıldır’daki taburun başına getirildi.
En son Siirt’ten Şırnak’a gitti ve orada bir grup cesur Kürd subayı ile
birlikte Kürdistan’ın bağımsızlığı için silahlı direnişe geçtiler.
İhsan Nuri Şirnak’a gitmeden önce Yaşar Hanım’a annesi ile birlikte abisi Dr.
Ali Haydar’ın yanına Erzurum’a gitmesini istemişti. Demek ki Siirt’ten ayrılıp
Şırnak’a gitmeden önce belli bir planları vardı.
İhsan Nuri Paşa Şirnak’ta olduğu zaman Yaşar Hanım’a yazdığı bir mektupta
“ayrılıklarının kendisini çok üzdüğünü ve hemen Siirt’i terk ederek Erzurum’a
gitmesini” istiyor.
Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye gönderdiği pantolonun cebine bir mektup koyuyor ve
ihsan Nuri’nin mektubu bulduğunda sevineceğini düşüyor.
Rumeli halkından olan İsmail Hakkı adında bir subay İhsan Nuri Paşa ile
birlikte merkez karargâhta çalışıyordu. Kazım Karabekir’in hemşehrisi
olduğundan dolayı şimdi o genel komutanın yardımcısıdır.
İsmail Hakkı, İhsan Nuri adına Yaşar Hanım’a bir mektup göndererek görüşmek
istiyor. Yaşar Hanım kendisine verdiği cevapta İhsan Nuri’nin Siirt’te
olmadığını Şırnak’ta olduğunu söylüyor.
Daha sonra İsmail Hakkı bir yaşlı kadını devreye sokuyor ve kadın Yaşar’ın
evine gittiği zaman kapı dışarı ediliyor.
Yaşar Hanım ile annesi Siirt’te görev yapan Dr. Ziya’nın eşini görmeye
gidiyorlar. Dr. Ziya’nın eşi kendilerine “siz yeni tabur komutanın eşini
görmemişsiniz, gidip görelim diyor” ve birlikte yeni tabur komutanın evine
gidiyorlar.
Yeni tabur komutanın evine vardıkları zaman eşi bir hayli üzgün ve Dr. Ziya’nın
eşine “iyi yaptın hanım efendilerini getirdin” diyor.
Yaşar Hanım atmosferi görünce Tabur Komutanının eşine “bir şeyler mi oldu? Siz
niye üzgünsünüz?” diye sorar.
Komutanın eşi “Buyurun oturun, kızım bir şey yok, gamlı ve kederli olmayan
insan mı var” diyor
Tam o arada bir askeri yetkili yüksek bir sesle “Hanım Efendi deniliyor ki,
İhsan Nuri, Rasim ve Xurşid Beylere idam cezası verilmiş”…
Yaşar Hanım delirmiş bir vaziyette dışarı çıkarak askeri yetkiliye “Ne
diyorsun? Kimlere idam cezası verilmiş? Niçin? Niçin?” diye soruyor.
Bu sözü söyleyen asker ortadan kayıp oluyor. Bu arada bir asker devreye girerek
“Bu Siirt halkı her gün bir şeyler uyduruyor ve sonra da bakıyorsun temeli yok.
Bu meselede de böyle oldu” diyor.
Orada bulunan bayanlar Yaşar Hanım’ı sakinleştirmeye çalışıyorlar. Fakat, Yaşar
Hanım ağlamaya devam ediyor. Yaşar Hanım askerin söylediklerine inanıyordu.
Çünkü İhsan Nuri’den dinlediği bazı şeyleri bu askerin söyledikleriyle
birleştirdiği zaman söylenenler aklına yatmıştı. Yaşar Hanım’ın tüm dünyada tek
umudu İhsan Nuri’ydi, o da elinden uçmuştu.
Yaşar Hanım ile annesi hemen evlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi ve bacısı da
onlara geldiler. Rasim Bey’in eşi komutanlığın kendi hizmetlerine verdiği
askeri aldığını söylüyor. Hepsi birlikte ağlıyorlar. Yaşar Hanım’ın evi
tam bir matemhaneye dönmüştü.
Yaşar Hanım’ın da hizmetine verilen Muhammed isminde bir asker ertesi günü
geliyor, Yaşar Hanım’a “bizi askeri kışlaya çağırdılar. Bundan sonra bizim
yerimize jandarma gelecek, eğer bir kusurum olmuşsa kusuruma bakmayınız”
diyor.
Askerler gittikten iki saat sonra iki jandarma subayı Yaşar Hanım’ın evine
geliyorlar.
Subaylardan biri Yaşar Hanım’a “ siz bugüne kadar orduya bağlıydınız, bundan
sonra jandarmanın gözetimi altında olacaksınız. Askerlerin yerine size iki
jandarma göndereceğiz. Kendilerine talimat verilmiştir diğer askerler gibi size
hizmet edecekler” diyor.
O günlerde Yaşar Hanım ağlama dışında bir şey yapmıyordu. Askerler de
üzgündüler. Yaşar Hanım onlara İhsan Nuri’yi sordu. Onlarda nereye gittiğini
bilmediklerini söylüyorlar.
Yaşar Hanım askeri subaya “benim burada kimsem yok, Erzurum’a kardeşimin yanına
gitmek istiyorum” diyor.
Subay ise Yaşar Hanım’a “ hepimiz sizin kardeşleriniz, ne istiyorsanız yaparız,
fakat Erzurum’a gitmek için Vali’den izin almanız lazım” diyor.
Subaylar bahçe dolaşıp kendi aralarında konuşurlarken Yaşar Hanım onları
dinliyor. Bir subay “İhsan Nuri Bey çıldırdı, nasıl böyle bir işe kalkıştı?”
diyor.
Bir diğer subay “Biz İhsan Beyi tanıyoruz, mücadeleci, cesur ve alim bir
adamdır. Bekleyelim hele bu işin altında ne çıkar? Onu tanıdığımız kadarıyla
temelsiz işlere kalkışmaz” diyor. O sıralarda da Dr. Ali Haydar Erzurum’dan
sürekli olarak peş peşe telgraf gönderiyor, Yaşar Hanımın, annesinin ve
İhsan’ın durumunu soruyordu.
Bir gün Dr. Ziya’nın eşi gelip Yaşar Hanım ile birlikte doktora gidiyorlar.
İffet Hanım evde kalıyor. Askerler gelip evde detaylarına kadar bir arama
yapıyorlar, fakat bir şey bulmuyorlar.
Yaşar Hanım eve döndükten sonra annesinden yaşanan gelişmeleri öğreniyor. Hemen
o esnada annesi Vali’ye giderek Erzurum’a gitmek için izin istiyor.
Vali, Yaşar Hanım’ın annesine “ Hanım Efendi enişteniz niye bu işi yaptı? Biz
hepimiz okumuş insanlar olmamıza rağmen bu koltukları zar zor yönetiyoruz.
Dağlarda yaşayan cahil Kürdler nasıl bu işleri yönetecekler? diyor.
İffet Hanım ise “Vali Bey biz kadınız bu işlerden anlamayız. Eniştem ne yaptı
ve şimdi nerededir bilmiyoruz. Ben şimdi sizin yanınıza kızımı alıp oğlumun
yanına Erzurum’a gitmek için izin almaya geldim” diyor.
Vali “Hanım efendi, şimdi olmaz. Siz evinize gidiniz ve benim cevabımı
bekleyiniz” diyor.
İffet Hanım “Vali Efendi niçin bekleyeceğiz? Biz bir suç mu işledik? diye
soruyor.
Vali: “bende bilmiyorum. Ben devletin bir memuruyum ve devletin talimatları
doğrultusunda hareket ediyorum. Şimdilik evinize gidin ve cevabımı bekleyiniz”
diyor.
Bir gün Yaşar Hanım evin bahçesinin duvarı arkasında yoldan geçen öğrencilere
bakıyordu. Tam öğrenciler evin önüne geldikleri zaman bir öğrenci “bir gün
gelecek İhsan Nuri Bey bu şehrin başına geçecek” diyor.
Sürekli kaygı ve korku içinde yaşayan, zamanının büyük bir kesimini ağlama ile
geçiren Yaşar Hanım’a öğrencinin söyledikleri büyük bir umut vermişti.
ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK : İHSAN VE YAŞAR AŞKI(4)
Rasim Bey’in eşi ve bacısı sık sık Yaşar Hanım’ın evine geliyor, Kuran okuyup
İhsan Nuri ve arkadaşları için dua ediyorlardı.
Bir gün 10 yaşlarında birçocuk Yaşar Hanım’ın evine geliyor ve cebinden
çıkardığı bir mektubu çıkararak vererek “Bir Kürd lideri bu mektubu size
gönderdi ve cevabınızı bekliyor” diyor.
Yaşar Hanım mektuba bir göz gezdirdikten sonra, devletin bir oyunu olduğunu
düşünerek çocuğa “benim okumam yazmam yok” diyor.
Çocuk ben size okuyayım diyerek başlıyor mektubu sesli bir şekilde okumaya….
“Kürd lideri” Yaşar Hanım’a “ Eğer eşinizin yanına gitmek istiyorsanız, sizi
göndereceğim. Eğer paraya ihtiyacınız varsa haber gönderin. Siz İhsan Nuri’nin
eşisiniz. Eğer bir emriniz varsa yerine getirmeye hazırım. İhsan Nuri biz
Kürdlerin özgürlüğü için yaşamını büyük tehlikeye soktu” diyor.
Yaşar Hanım çocuğa “bu ağa kimdir? Nerelidir? Ne Yapıyor?” diye soruyor.
Çocuk ağanın ismini vermeksizin “büyük bir liderdir ve iktidar sahibidir. Siz
ne isterseniz sizin için yerine getirecektir” diyor.
Yaşar Hanım daha da kuşkuya düşerek : “Ben eşimin yanına gitmek istemiyorum ve
benim paraya da ihtiyacım yok” diyor.
Söz konusu olan çocuk ikinci defa yine benzer bir mektupla yaşar Hanım’a
geliyor ve aynı cevabı alıyor.
Yaşar Hanım bu arada kendi kendisine “eğer kendisine ihanet edilmese Kürdler
kolay kolay İhsan’ı terk etmezler diyor.
Ağa iktidar sahibi bir aşiret lideriydi. Devlet kendisinden şüpheleniyor ve
Siirt’e çağırarak tutukluyor…
Bir akşam Yaşar Hanım, annesi İffet ve hizmetçileri Emine evde otururlarken
kapıları çalıyor. Emine kapıyı açtığı zaman iki çarşaflı kadını karşısında
buluyor. Kadınlar Yaşar Hanım ile görüşmek istiyorlar.
Yaşar Hanım ile annesi bahçenin kapısına gidiyorlar. Kapıda bekleyen
çarşaflılardan biri “Hanim efendi biz kadın değil erkeğiz, askerlerin
dikkatlerini çekmemek için kadın kılıfına girdik. Biz bugün Tillo dağlarında
geçerken İhsan, Rasim ve Tevfik Beyleri gördük, sağlık durumları iyi, bize Haci
Musa Beylere gideceklerini söylediler” diyor.
Bu arada Yaşar Hanım’a bir dürbin uzatıyor ve İhsan Nuri sizin bize inanmanız
için bunu verdi, diyor.
Yaşar Hanım dürbini kontrol ettikten sonra ağlamaya başlıyor. Bu arada gelen
aracılardan biri hemen devreye girerek : “İhsan Nuri sizin hemen kardeşinizin
yanına gitmenizi istiyor, kendilerini merak etmemeniz ve Allah izin verirse
kısa bir süre içinde görüşeceğinizi söyledi” diyor.
Yaşar Hanım’ın annesi gelenlere “çocuklarım size teşekkür ediyorum”
diyor.
Aracıların sözünü ettikleri yer Siirt şehrine çok yakında… İhsan Nuri her
tarafta aranmasına rağmen eşine haber göndermek için şehrin yakınına kadar
gelmişti.
“Haci Musa Bey’in yanına gidecekleri” meselesi bir hedef şaşırtma olabilirdi.
Ama sonuçta Yaşar Hanım İhsan Nuri’den bir haber aldığından dolayı bir hayli
memnun olmuş ve gözlerine uyku girmiyordu. Gece kapılarında bekleyen
jandarmalar bir kurşun sıkıyor ve Yaşar Hanım hemen panik içinde dışarı
fırlıyor. Öyle sanıyor ki İhsan Nuri eve geldi ve askerler ona kurşun sıktılar…
Yaşar Hanım dışarı çıkıp jandarmalarla konuştuktan sonra kaza kurşunu olduğunu
anlıyor ve rahatlanıyor.
Kısa bir süre sonra Siirt Valisi Yaşar Hanım’a Erzurum’a gitmesi için icaze
veriyor. Yaşar Hanım hemen var olan tüm eşyalarını satarak, Annesi, hizmetçisi
Emine, Rasim Bey’in eşi ve bacısıyla Erzurum’a giden bir kervan ile birlikte
Siirt’i terk ediyorlar.
Siirt’e bir Kürd lideri Kervancı başına “bu kadınları sağ ve selamet Erzurum’a
götürmesi konusunda talimat vermişti ve bir aracı vasıtasıyla Yaşar Hanım’ı da
bilgilendirmişti” …
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Kervancıbaşının kervanı Siirt yakınlarında
devlet güçleri tarafından durdurulmuş ve beklemeye alınmıştı. Kervancıbaşı
kervanını yanındaki adamlara bırakarak çok küçük bir grup Yaşar Hanımlarla
yollara düşüyor.
Uzun, zahmetli ve sorunlu bir yolculuktan sonra kervan İhsan Nuri’nin şehri
olan Bedlis’e varıyor.
İki yıl önce bu şehirden geçtikleri zaman İhsan Nuri’nin akrabaları tarafından
görkemli bir şekilde karşılanmış ve İhsan Nuri’nin akrabalarından birinden
kalmışlardı.
Fakat bu sefer durum tümden değişmişti. Yaşar Hanım çok küçük bir Kervan ile
şehire gelmiş ve İhsan Nuri’nin akrabalarına gitmemişti…Gördükleri insanlar
hüzünlü ve kederliydiler.
Bu arada yoldan geçen bir Bedlisli “Bayanlar eşleriniz bu devletten ne zarar
gördüler, sınırda İngilizlere teslim oldular” diyor.
Yaşar Hanım yoldan geçenin bu sözlerine pek hoşlanmıyor ve kızıyor.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet: “ Kızım sen deli mi oldun? Senin onun
söylediklerinden memnun olman lazım. İhsan Nuri ve arkadaşları sınırı açarak
kurtuldular. O İhsan Nuri’nin hemşerisidir. Bu şekilde bize mesaj verdi ve ona
teşekkür etmek lazım “ diyor.
Yaşar Hanım , Rasim Bey’in eşi ve bacısı İffet hanımın söylediklerine
sevindiler ve birbirlerine sarılıp kucaklaştılar…
Uzun bir yolculuktan sonra Kervan Palandöken Dağlarını aşarak Erzurum’a
vardı.
Yaşar Hanım Erzurum’a vardıktan sonra her ne kadar abisi Dr. Ali Haydar’ı
göreceğine sevindiyse de kendisini yabancı hissetmeye başlıyor. Siirt’teki
evinden ve eşinden kopma duygusu onu derinden etkiliyordu. Sanki Yaşar Hanım’ın
cesedi Erzurum’a gelmişti.
Dr. Ali Haydar Erzurum’da Hakkı Paşa’nın evini kiralamıştı. Kervancılar, Hakkı
Paşa’nın evini sorarak buldular. Eve vardıkları zaman Yaşar Hanım’ın küçük
kardeşi kucağında kardeşi oğlu olduğu halde dışarı çıktı ve Yaşar Hanım’ı
karşıladı.
Kervancılar onlardan ayrılarak konaklama yerlerine gittiler. Rasim Bey’in eşi
ve bacısı ise Rasim Bey’in Erzurum’daki amcasının oğlunun evine gittiler.
Yaşar Hanım ve annesi geniş olan evin bahçesinde hasretle Hayri ile
kucaklaştılar.
Yaşar Hanım evin avlusuna girdiği zaman kardeşinin eşi Sediqe’yi gördü ve Yaşar
Hanım’ı görmezlikten gelerek bir odaya giriyor. Bu durum Yaşar Hanım’ın var
olan dertlerini daha da deşiyor.
Yaşar Hanım karşı karşıya kaldığı tabloyu görünce bir anda kardeşlerini
unutarak geri gitmek istiyordu, ama nereye?
O esnada Hayri Sediqe’ye seslenerek “Annem ve bacım geldiler” diyor.
Sediqe dışarı çıkarak sanki gelişlerinden haberi yok gibi yaptı ve gidip
kendileriyle kucaklaşıyor.
Dr. Ali Haydar evde değildi. Askeri kışlanın merkezi Erzurum’un dışındaydı,
kendisine telefon ile bacısı ve annesinin geldiğine dair haber verdiler.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali Haydar’ın eşi onların o gün Erzurum’a
ulaşacağını bilmesine ev de aşçı olmasına rağmen hiç bir yemek
hazırlamamıştı.
Yani buz gibi bir karşılama…
O günlerde Erzurum’da küçük deprem sarsıntıları oluyordu.
Şehir halkı evlerini terk ederek şehir dışında çadırlarda yaşıyordu. Evlerin
bir kısmı yıkılmış ve bazı evlerin duvarları çatlaklarla doluydu.
Bir kaç saat sonra Dr. Ali Haydar’da eve geliyor, kardeşler içtenlikle
kucaklaştılar. Yaşar Hanım ağlamaklı bir şekilde yaşanan tüm gelişmeleri
kardeşine anlatıyor.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın ağlamasını durdurmak için bir hayli dil döküyor.
Evinin Yaşar Hanım’ın evi de olduğu ve bir aile ve kardeş olduklarını durmadan
tekrarlıyor..
Yaşar Hanım ise “evim ve hayatım Siirt’te kaldı” demeye devam ediyor.
Yaşar Hanım belli bir dönem eski elbiseler içinde ve odasına kapanıyor.
Abisinin evine gelen insanlardan kaçıyor ve hiç kimse ile görüşmüyor..
Eğer birileriyle yan yana gelse “hemen İhsan’ını” anlatıyordu ve nerede
olduğuna dair merakını açıyordu.
Yaşar Hanım’ın odasına çekilmesi ve kendini izole etmesi kardeşlerinin
eleştirilerine de neden oluyordu.
Bi rgün Ali Haydar bacısını eski elbiseler içinde görüyor ve kendisini
eleştiriyor ve hatta “seni bu elbiseler içinde gördüğüm zaman utanıyorum,
kendine gel!! Eskide İhsan mı vardı? İhsan gitti ve sende evine geldin.”
diyor.
Bu arada Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “bir gün sonra komutanın evinde Mevlut
var, benim hatırım için annem ve eşimle oraya git” diyor.
Her ne kadar Yaşar Hanım gitmek istemiyorduysa da abisinin ısrarlarından dolayı
ertesi günü yeni elbiselerini giyerek komutanın evine gittiler. Komutanın
evindeki Mevlid’e geniş bir katılım olmuştu. Yaşar Hanım’ın yakınında oturan
bir kadın diğer bir kadına Yaşar Hanım’ı göstererek : “bu kadının kocası
devlete ihanet etti ve kaçtı. Devlet onu idama mahkum etti.” diyor. Bu sözleri
söyleyen Dr. Ali Haydar’ın ilaç imalat eden adamının eşiydi.
Albay’ın eşi bayana dönerek “Niçin böyle şeyler anlatıyorsunuz? Sabredin
bakalım bizim eşlerimizin başına ne geliyor?” diyor.
Yaşar Hanım bu sözleri duyduğu zaman dünya başına yıkılıyor ve hemen annesine
ve Sediqe Hanım’a dönerek “hemen gidelim” diyor. İffet Hanım tüm yaşananlardan
habersiz olduğundan “biraz daha kalalım” diyor. Konuşmaları duyan komutanın eşi
yeni bir oda hazırlamak istedi, fakat Yaşar Hanım kabul etmiyor ve eve
dönüyorlar.
Yaşar Hanım tüm söylenenleri annesine de aktarıyor.
Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar’ın ağlamaklı durumunu görünce merak ediyor
ve annesine durumu soruyor.
Annesi tüm yaşananları anlatıyor. Ali Haydar hemen ilaç imalatçısına giderek “
eşine ve bacılarına sahip çık” diyor. Ona eşinin söylediklerini aktarıyor. İlaç
imalatçısının eşi Yaşar Hanım’a gelip özür diliyor. Fakat onun söyledikleri
Yaşar’ın yaralarını deştiğinden dolayı sözde onun özrünü kabul etmesine rağmen,
realite de ise ona kızgındı…
Bu olaydan sonra Yaşar Hanım yeniden odasına kapanarak kendini izole etmeye
başladı.
Yaşar Hanım’ın tek dert ortağı Rasim Bey’in eşi ve bacısıydı. Rasim Bey de
İhsan Nuri ile birlikte direnişi örgütleyenlerden biriydi.
Yaşar Hanım bir önceki gece rüyasında İhsan Nuri’yi görmüş ve İhsan kendisine
iki mendil hediye etmişti.
Yaşar Hanım bu rüyasını eve gelen Rasim Bey’in eşine ve bacısına açıyor. Rasim
Bey’in bacısı “ başına sardığın mendil eşinle bir birinize kavuşacaksınız,
cebine koyduğun ise yakında bir mektup alacaksın ondan” diyor.
Odada bulunan Dr. Ali Haydar’ın eşi araya girerek “İhsan artık ölüdür!!! Nerede
olduğunu dahi kimse bilmiyor” diyerek odayı terk ediyor.
Sediqe Hanım’ın bu tutumu sohbet eden 3 bayanı da üzmüştü.
Bu arada hizmetçi geliyor ve Yaşar Hanım’a abisi Dr. Ali Haydar’ın kendisiyle
konuşmak istediğini söylüyor.
Yaşar Hanım misafir odasında bulunan abisinin yanına gittiği zaman abisi
cebinden bir mektup çıkarak “bak bu el yazısı İhsan’a mı ait” diye soruyor.
Yaşar Hanım mektuba bir göz atıktan sonra hemen İhsan’ın el yazısını tanıyor ve
mektubu bağrına basıyor.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a “bu mektuptan kimseye söz etme, bakalım bu mektup
nasıl geldi” diyor.
Yaşar hanım mektubu okuduktan sonra yeniden misafirlerinin yanına döndü. Onlara
bir şey söyleyemiyordu. Her ne kadar İhsan Rasim Bey’den söz etmiyorsa da onun
da durumu iyi olmalıydı. Mektup da anlaşıldığı kadar Musul’da yazılmış. İhsan
sağlıklarının iyi olduğunu ve Yaşar Hanım’ı Dr. Ali Haydar’a emanet
ediyor.
Yaşar Hanım’ın söylemiyle mektup “Karanlık dünyasına aniden parlayan bir yıldız
gibi” gelmişti.
Bir gün gazete satıcısı bağırarak “isyandan” söz ediyordu.
Yaşar Hanım hemen Emine’yi gazete satın almaya gönderdi.
Kürd devrimi başlamıştı..
Şêx Saîd önderliğinde Kürdler direnişe geçmiş, devletin elindeki kurumlara
saldırarak kanlı bir savaşı başlatmışlardı.
Yaşar Hanım anılarında devam ile annesinin Erzurum Kürdlerinden olduğunu ve
kendisinin siyasetle bir alakasının olmadığını ve eşi İhsan ile mutlu bir yuva
kurmak için evlendiklerini, eşinin yaşamını kendi halkının kurtuluşuna
adadığını söyledikten sonra Şêx Saîd önderliğinde gelişen hareketin kendisini
sevince boğduğunu yazıyor. Bu sefer acıdan değil, ama sevinç göz yaşları
döktüğünü yazıyor. Abisine belli etmemek için uğraşmasına rağmen beceremediğini
söylüyor. Bu arada İffet Hanım’a kızının mutluluğundan pay aldığı
görülüyor.
Yaşar Hanım her gün gazete aldığını Kürdlerin ilerlemesinin onu sevindirdiğini,
fakat kısa bir süre sonra Kürdler yenilgi aldılar, diyor. Kürdlerin yenilgisi
Yaşar Hanım’ın yenilgisiydi. Yaşar Hanım yeniden içine kapanıyor.
Bir gün Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’a gelerek “İhsan Nuri’nin akrabası Yakup Bey
seninle görüşmek istiyor” diyor.
Yaşar Hanım Yakup Bey’i çok içten karşılıyor. Fakat, kendisini şahsen
tanımıyordu. Onun İhsan’dan bir haber getireceği umudunu taşıyordu. Hal ve
hatır sorduktan sonra ailenin durumunu soruyor.
Yakup Efendi “çoktan evden ayrıldığını ve Bağdat’ta gittiğini” söylüyor.
Yaşar Hanım hemen “İhsan ile görüşüp görüşmediğini” sorar.
Yakup Bey : “İhsan ile görüştüm ve
durumu çok iyidir. Irak Kralı’nın danışmanlığını yapıyor. Eğer istersen seni
onun yanına götürürüm” diyor.
Yaşar Hanım: “Elbette İhsan’ın yanına gitmek istiyorum” diyor.
Yakup Efendi : “ siz İhsan yanına gitmek istiyorsunuz. Şimdi bazı işlerim var.
Beni askeriye istiyor. Van’a gideceğim, annemi buraya getireceğim ve seni İhsan
Nuri’nin yanına götüreceğim” diyor.
Yaşar Hanım sabırsızlıkla “Ne zaman döneceksiniz?” diye sorar.
Yakup Efendi: “Bir ay içinde döneceğim. Acaba Dr. Ali Haydar sizin eşinizin
yanına gitmenize izin verir mi? diye bir soru sorar.
Yaşar Hanım: “Elbette abim istemiyor, fakat kimse benim eşimin yanına gitmemi
engelleyemez” diyor.
Yakup Efendi kalkıp vedalaşıyor ve Van’dan döndükten sonra yeniden Yaşar Hanım
ile ilişkiye geçeceğini söylüyor.
Yaşar Hanım’da kendisine “dört gözle dönüşümünüzü bekliyorum” diyor.
Yakup Efendi’nin gelişi ve geri dönüp Yaşar Hanım’ı İhsan Nuri Paşa’nın yanına
götürme sözü Yaşar Hanım’a büyük bir umut vermişti. Yaşar Hanım yeniden müzik
ile uğraşmaya başladı.
Yavaş yavaş havalar ısınmaya başladı, Dr. Ali Haydar ailesiyle birlikte yazın
sıcaklığından kaçarak Palandöken Dağlarının eteklerinde Boğaziç Zozanı denilen
bir yerde çadır açmıştı. Yaşar Hanım Yakup Efendi’nin geri gelmeyişinden çok
rahatsızdı. Zozan’a gittikleri zaman evin koruması ile görevli olan askere eğer
Yakup Efendi adlı birisi gelirse hemen Palandöken Zozanlarına getirmesini istemişlerdi. Yakup Efendi’nin
gelmeyişi Palandöken’deki Boğaziç
Zozanlarını da Yaşar Hanım’a zindan etmişti. Erzurum’dan gelen herkese
Yakup Beyi soruyordu. Fakat ondan hiç bir haber almıyordu.
Daha sonra ortaya çıktı ki Yakup Efendi Askeri Kışladadır, Bağdat’ta gidişi ve
İhsan Nuri Paşa ile görüşmesi yalandı. Yakup Efendi’nin Yaşar Hanım ile
görüşmesi Yaşar Hanım’ın ve ailesinin ne düşündüğünü öğrenmek ve Kürdler
üzerine bilgi toplamak içindi.
Yakup Efendi, İhsan Nuri Paşa’nın dayısının kızıyla evli olan birisinin
kardeşiydi ve aslen Vanlıydı.
Dr. Ali Haydar ve bir başka doktor arkadaşının görev yerleri değiştirildi ve
kendilerine Bedlis Kürdlerinin silahlarını toplama görevi verildi. Dr. Ali
Haydar Bedlis’e gittiği zaman evin bir bölümü boş kalmıştı. Boş kalan bölümü
Dr. Nuri Bey adlı bir arkadaşına vermiş ve ailesine göz kulak olmasını
istemişti. Dr. Nuri Bey ve eşi Minewer gelip eve yerleşiyorlar. Süreç içinde
Minewer Yaşar Hanım ile arkadaş oluyorlar.
Sonbahara doğru bir asker gelerek “Hanım Efendi Erzurum halkı isyan etmiş.
Devlet sokağa çıkma yasağı ilan etmiş, asker ve memurların evlerini korumak
amacıyla yeni birlikler gönderilmiş” diyor.
Kendi içine kapanan ve dünya ile ilişkisini kesen Yaşar Hanım “Kürdlerin bu
yeni isyanını duyunca yeniden canlanıyor ve sevinmeye başlıyor”…
Erzurum halkı kadın, erkek ve gençleriyle sokaklara dökülmüştü. Silah sesleri
her taraftan geliyordu. Askerlerle isyancılar arasında ciddi bir güç
dengesizliği vardı. Askerlere ateş emri verilmişti. Fakat, Erzurum kadınları
cephenin ön saflarında yer aldıklarından ve sürekli askerlerle iletişim içinde
olduklarından dolayı askerler kurşun sıkmıyor ve subayların fermanlarını
dinlemiyorlardı. Kadınlar askerlere: “ Evlatlarımız!!! Biz sizin anneleriniziz,
size şu memelerimizle süt verdik. Eğer annelerinizi öldürmek istiyorsanız işte
bizim sinemiz sıkınız” diyorlardı.
Askerler subayların emirlerini dinlemiyor ve isyancılara ateş açmıyordu.
Erzurum Valisi direnişçilerle doğrudan temasa geçerek, zaman kazanmak için
onlardan yana olduğu imajını kendisine vermeye çalışıyordu. Bu arada
Sarıkamış’tan askeri güç bekliyordu.
Belli bir dönem sonra Erzurum dışından bir dizi askeri birlik Erzurum’a giriş
yaptı ve her tarafta katliamlara giriştiler. Birçok kadın ve erkek öldürüldü.
Her tarafta yaygın tutuklamalara giriştiler.
Bir kaç gün sonra Ankara’dan Örfi Mahkemesinin heyeti Erzurum’a geldi. Mahkeme
bir kadın için idam kararı verdi ve iki kadın için de ömür boyu hapis…. İki
kişiyi sokak ortasında asmışlardı.
Yaşar Hanım’ın söylemiyle “Tüm umutları kısa vadeli” oluyordu, Erzurum Direnişi
de uzun sürmemişti.
Bu arada “İhsan Nuri’nin sınırda öldürüldüğüne” dair bir haber yayılıyor ve
daha sonra ölen Kürdün İhsan Nuri olmadığı, İhsan Nuri’nin arkadaşı Rasim Bey
olduğu anlaşılıyor.
Dr. Ali Haydar Erzurum’daki ailesine Erciş’e gelmelerini istiyor. Yaşar Hanım,
Sediqe ve İffet Hanım satabildikleri eşyaları satıyor ve geriye kalanları da
Dr. Nuri Bey’e vererek Erzurum’dan Erciş’e doğru yola çıkıyorlar.
Tüm yollar Kürd Direnişçilerinin elindeydi. Kürd köylerinden ve yerleşim
alanlarından geçtikleri süre içinde hiç bir sorun ile karşı karşıya kalmadılar.
Kimse kendilerini soymadı. Arabaları kullananların Kürd direnişçileriyle
ilişkileri vardı. Yaşar Hanım ve beraberindekiler Patnos’a vardıkları zaman
Patnoslular bunların soyulmadığına şaşırmışlardı. O yollarda geçen tüm askeri
birlikler saldırılara uğruyor ve soyuluyordu.
Dr. Ali Haydar’da bir kaç asker ile birlikte onları karşılamak için Patnos’a
gelmişti. Dr. Haydar ailesini sağ ve selamet görünce sevindi ve “ Acımasız
Kürdler yoldan geçen asker ve jandarmaları dahi soyuyorlar. Sizleri çok merak
ediyordum. Sizlere Erciş’e gelmeniz için haber gönderdikten sonra pişman oldum”
diyor.
Yaşar Hanım gülerek: “Beyim niçin korktun? Ben onlarla birlikteydim. Eğer
Kürdler yolumuzu kesmiş olsaydı kendilerine ‘İhsan Nuri’nin eşi olduğumu
söylerdim, bizim savunmamızı üstlenir ve bizi buraya getirirlerdi” diyor.
Dr. Ali Haydar gülerek: “Evet küçük hanım sen de bir ata biner ve eşini bulmak
umuduyla onlarla birlikte giderdin” diyor.
İffet Hanım “Allah etmesin!! Sağ ve selamet içinde geldik ve kimse ile
karşılaşmadık” diyor.
Sediqe Hanım: “ Gerçeği söyle Yaşar sen onlarla gider miydin?”diye sorar.
Yaşar Hanım:” İhsan’ı soracaktım. Eğer İhsan’ın nerede olduğunu bilseydiler,
elbette onlarla beraber giderdim” diyor.
Sediqe Hanım, Yaşar’a “sen hep bu boş hayallerle yaşıyorsun” diyor.
Sonuç olarak o gece Patnos’ta kalıyorlar ve ertesi günü askerlerin koruması
altında Erciş’e gidiyorlar. Erciş’te oldukları zaman Yaşar Hanım subay
eşleriyle ve askerlerin gözetimi altında Van gölünün kenarındaki meyve
bahçelerine gidiyor ve oralarda zamanlarını geçiriyorlardı.
Dr. Ali Haydar’ın evi Erciş Belediye’sinin tam karşısında bulunuyordu. Bir gün
Yaşar Hanım sokaklarda sesleri duyuyor ve pencereden dışarı bakarken askerler
bir Kürdün kesik başını getiriyorlar. Bu kesik baş Erciş bölgesindeki Kürd
Direnişinin Komutanı olan Şukur’a aitti. Komutan Şukur’un kesik başını Belediye
binasının duvarına çivilerle astılar.
Şukur sorumlusu olduğu bir Kürd birliği ile bir çeşmenin başında mola veriyor
ve tuzağa düşüyorlar. Askerler onları aniden kurşun yağmuruna tutuyor. Şukur
ağır yaralanıyor. Arkadaşları onu kurtarmaya çalışıyorlar, fakat
beceremiyorlar. Şukur sağ bir şekilde devlet güçlerinin eline düşüyor. Yetkili
Türk subayı Şukur’un başını sağ olmasına rağmen kesiyor.
Komutan Şukur’un kesik başı Yaşar Hanım’ı çok kötü bir şekilde etkiliyor.
ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK : İHSAN VE YAŞAR AŞKI(5)
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre o yıllarda Kürdistan’da bulunan asker ve
subay aileleri korku içinde yaşıyorlardı. Her an Kürdlerin büyük saldırılarına
uğrayacakları korkusu herkesin ruhuna işlemişti. Erciş’te bulunan subay
aileleri Kürdlerin Erciş’e saldırıp şehri ele geçireceklerinden korkuyorlardı.
Erciş halkı ise Kürd savaşçılarının faaliyetlerini abartarak propaganda
ediyorlardı. Savaşın Kürd direnişlerinin lehine geliştiğini her tarafa
yayıyorlardı. Bu durum ise subay ailelerini ciddi bir şekilde tedirgin
ediyordu.
İhsan Nuri Paşa o dönemler İran tarafında Agirî civarına gelmişti. Komutan
Şükrü’nün Birliği onu sınır boylarında görmüştü. İhsan Nuri Kürd aşiretleri
arasında dağıtmak amacıyla Xoybun’un bildiri ve açıklamalarını kendilerine
vermişti.
İhsan Nuri, Yaşar Hanım’ın Erciş’te olduğunu ve Yaşar Hanım’ın da İhsan
Nuri’nin bölgede olduğunu bilmiyordu.
Broyê Heskê Tello önderliğindeki Kürd savaşçıları Agirî civarında düşman
güçlerine karşı sürekli ve sistemli saldırılarda bulunarak günden güne büyük
başarılar elde ediyordu. Broyê Heskê Tello’nun bu saldırıları devlet güçlerini
Erciş’teki taburu Bazîde aktarmaya mecbur etti.
Erciş’ten Bazid’e doğru yola düştükleri zaman Yaşar Hanım’ın gözleri önüne
Bazid’te İhsan ile birlikte geçirdikleri güzel günler bir film şeridi gibi
geçmeye başladı. O dönem İhsan İran ve Türkiye sınır komutanıydı. Bazid’e
vardıkları zaman Yaşar Hanım daha önce İhsan Nuri ile oturdukları evi uzaktan
gördü ve içini dirin ve giderilmesi zor bir hüzün sardı.
Ev, yeniden Yaşar Hanım’ın kalbindeki yaraları bir hançerle deşmişti.
Yaşar Hanım ailesi ile Bazid’e yerleştikten belli bir dönem sonra şehirde bir
düğün oluyor ve bir dizi subay aileleri gibi onları da davet ediyorlar.
Yaşar Hanım ve diğer bir dizi kadın oturdukları salon Agirî Dağına bakıyordu.
Agirî Belediye Başkanı’nın eşi AGİRÎ’ye bakarak ve dağı işaret ediyordu.
Belediye Başkanın annesi Yaşar Hanım’a: “ Doktor Bey’in bacısı ben bu mendili
salladığım zaman bil ki benim “ dedi. Belediye Başkanı’nın annesi bir kaç defa
bu cümleyi tekrar etti, fakat Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadı.
Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadığından dolayı Belediye Başkanı’nın annesine
gidip ne demek istediğini öğrenmek istiyordu.
Tam bu arada Dr. Ali Haydar’ın eşi ve Jandarma Komutanın karısı araya giriyor
ve Yaşar Hanım’ı alarak düğünü terk ediyorlar.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre “tam bir gözetim” altındaydı.
İhsan Nuri sınır boylarında İran tarafında Kürd aşiretlerinin içinde olduğu bir
dönem Yaşar Hanım’ın Bazid’e geldiğine dair haber alıyor. Bu haberden sonra
İhsan Nuri, AGIRÎ önderi İbrahim Ağa(Broyê Heskê Tello ) ya bir mektup yazarak:
”Eşim Dr. Ali Haydar Beyin bacısıdır ve şimdi Bazid’tedir. Kendisine dikkat et
ve ben yakında geleceğim” diyor.
Broyê Heskê Tello’nun eşi Rabiha Hanım Bazid Belediye Başkanı Mahmud Bey’in
bacısıydı. Bazid halkı İhsan Nuri uzakta olmasına rağmen Agirî’ye geldiğini
biliyorlardı.
Broyê Heskê Tello dağa çıkmadan önce eşi Rabiha Hanım’ı annesinin yanına
bırakıyor. Belli bir dönem sonra İbrahim Ağa yanındaki bir Kürd savaşçıyla
baskın yapıp Rabiha Hanım’ı alıp Agirî’ye götürüyor.
Türk devleti ve Dr. Ali Haydar İhsan Nuri Paşa’nın İran Kürd aşiretlerinin
içinde olduğunu ve Agirî’ye geçtiğini biliyorlardı.Bazid çevresinde Kürd
direnişçilerinin saldırıları ciddi boyutlarda artmıştı.
Türk devleti Yaşar Hanım’ın İhsan Nuri Paşa’dan ayrılması için Dr. Ali Haydar
üzerine baskı kurmuştu. Ondan Yaşar Hanım’ın talâk vermesini
istiyorlardı.
Bir gün Bazid Jandarma Komutanı, Bazid Bölge Askeri Komutanı, Tabur Komutanı ve
ordunun imamı Dr. Ali Haydar’ın rızasıyla Doktorun evine geliyorlar.
Dr. Ali Haydar çok üzgün bir şekilde Yaşar Hanım’ın odasına giderek: “Değerli
bacım bugün ben sana bir öneride bulunacağım. Biliyorum bu önerinin senin
tarafından kabul edilmesi çok zor olacak. Fakat, ne yapayım mecburum. Ben büyük
kardeşinim ve babanın yerine sayılıyorum. Hiç bir zaman senin kötülüğünü
istemem. Senin başına bela gelmeden önce ne güzel ve mutluydun.
Bak ben askeri bir adamım, yalnızca üstlerimin emirlerini yerine getirmekle
yükümlü değil, devletin tüm emirlerini yerine getirmek zorundayım. İhsan bir
kaç yıldan beri yoktur. Nerededir? Ne yapıyor? Kimse bilmiyor ve sana da bir
haber göndermiyor. O bireylerle değil devlet ile düşmandır. Devlet senin İhsan
ile olan ilişkilerini koparmanı istiyor. Başka bir şekilde söyleyeyim senin
onunla ilişkin kalmasın”…
Yaşar Hanım abisinin niyetini anlamıştı ve kendisine : “Ne demek istiyorsun?
Onlar niçin gelmişler? Amaçları ne? diye sorar.
Dr. Ali Haydar: “ Onlar senin İhsan Nuri’ye talak atmanı ve özgürleşmeni
istiyorlar” diyor.
Yaşar Hanım ağlayarak: “Hayır abi hayır ben hiç bir zaman İhsan’dan
ayrılmayacağım. Ben ile İhsan’ı ölümden başka hiç bir şey bizi ayıramaz. Güçlü
bir devlet benim gibi çaresiz ve bahtsız bir insandan ne istiyor? İhsan’dan
korkuyorlar!! Abi sen benim babam yerinesin, benden böyle bir şey isteme. İhsan
ile ilişkilerimi kesmek ve ona vefasızlık yapmak? Ben yapamam bunları,
imkansızdır.”
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’ın iki elini tutarak: “ Eşine karşı vefalı oluşunu
ve bağlı olmana saygım var. Beni de mutlu ediyor. Fakat sorun başka.. Eğer sen
razı olmasan devlet benim başıma bir bela getirir. Yalnızca kendini düşünme…
Beni, anneni ve bu çocukları düşün .
İffet Hanım : “Haydar Yaşar talak verse ya da vermese ne etkisi olacak? diye
sorar.
Dr. Ali Haydar: “Anne can ben ne bileyim? Devlet böyle istiyor. İhsan
önemsenmeyecek küçük bir iş yapmamıştır. İki yıl önceki Kürd İsyanı, belli bir
dönem önce Erzurum İsyanı ve şimdi ise bu harekete önem vermeyelim. Bunların
hepsi İhsan’ın yürüttüğü faaliyetlerin ürünüdür.”
Yaşar Hanım ağlayarak: “ Bunların İhsan ile ne alakası var? İhsan mı dedi
‘Kürdler ayaklanın’ İhsan nerede ve buradakiler nerede?” diyor.
Dr. Ali Haydar: “Doğrudur İhsan demedi ayaklanın, fakat İhsan ve arkadaşları
Kürd ayaklanmasını öncüleridir. İhsangil başlattılar. Uyuyan bir dev vardı
uyandırdılar. Bir kaç yıldan beri Kürdistan’da asayiş ve güvenlik kalmadı ve
biz Bazid’te Kürdlerin korkusundan yatamıyoruz.
Hatırlıyor musun bir kaç gün önce sana anlatmıştım. Bazid’te bir Kürd
yakaladığı Şahin’i pazarda satıyordu, almak istedim subay olduğumdan dolayı
bana satmadı. Çok daha ucuz bir fiyatta bir Kürd esnafına sattı. Ben kendisine
nedenini sorduğum zaman ise hiç korkmadan ‘sen Türk olduğundan dolayı sana
satmıyorum’ dedi.
Dr. Ali Haydar konuşmasında devamla “sen Türk olduğundan dolayı sana
satmıyorum” gibi sözleri Kürdler anlamazdı ve söylemezdi. Devlet, İhsan Nuri’yi
çok iyi tanıyor. İhsan Nuri’den korkmak devletin hakkıdır. Burada baldırı
çıplak Kürdler bizlere ve orduya yaşamı haram etmemişler mi? Kürdler tüm geliş
ve gidişleri tehlikeye sokmuşlar.
Eğer yarın vicdansız biri devlete bir rapor verir ve İhsan Nuri’nin Kürdler
aracılığıyla bizimle ilişki içinde olduğunu söylerse nasıl kendimizi
kurtaracağız?” dedi.
İffet Hanım “Vay oğlum Haydar vay” dedi ve Yaşar Hanım’a dönerek “Kızım Yaşar
sen kendi isteğinle bu işi yapmıyorsun. İhsan’ında bu gelişmelerden haberi yok.
Dinimize göre talâk hakkı İhsan’a aittir, o da seni boşamıyor.
Devlet güçlü ve iktidar sahibidir. Senin elinden ne geliyorsa yap. Madem ki Ali
Haydar tehlikedir, bu tehlikeyi atlatmak için gerekeni yap ve razı olsan senin
için ne zararı var? Sen hep İhsan’ın eşi olarak kalacaksın. İhsan’ın da sana
hak vereceğine inanıyorum. Abin zor durumdadır ve eğer birileri ona hakaret
etse yuvamız yıkılır. Sen bu işi gönüllü değil mecburi olarak yapmıyorsun.
Kızım kalk, abinle beraber git ve bu felaketin önünü al!!! Kalk kızım!!! Kalk”
diyor.
Yaşar Hanım: “Doğru sözün ne önemi var!!! Önemli olan insanın gönlü!!! Sözde de
kabul etsem benim için çok zordur, fakat mecburum bunu yapmaya…..” dedi..
Yaşar Hanım abisine dönerek: “ Abi senin için sorun olmasın nasıl istiyorsan
öyle yapalım” diyor.
Dr. Ali Haydar bacısını alnından öperek “bacı gözyaşlarını sil ve gidelim “
diyor.
Dr. Ali Haydar önde ve Yaşar Hanım arkasında devlet yetkililerin bulunduğu
salona gittiler.
Yaşar Hanım kederli ve hüzünlü bir şekilde salona girdiği zaman ortalığı uzun
bir süre bir sessizlik çöktü. Bir süre sonra Tabur’un İmamı sessizliği bozarak:
“Kızım Yaşar, bildiğin gibi eşin İhsan kanunlara sırt çevirmiş ve devlete
başkaldırarak yurt dışına gitti. Nerede olduğu da bilinmiyor. Şeriata göre
senin talakını istemenin önünde hiç bir engel yok. Devlet de senden bunu
istiyor,” diyor.
Yaşar Hanım hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle: “mezhebimize göre talak erkeğin
hakkıdır. Devlet benden talak vermemi istiyor. Siz nasıl münasip görüyorsanız
öyle yapınız. Bundan daha fazla söyleyebileceğim bir şeyim yok” diyor ve
ağlayarak solunu terk ediyor. Yaşar Hanım annesi ve gelini Yaşar Hanım’ı
yatıştırmaya çalışıyorlar. Devlet açısından Yaşar Hanım’ın Talak olayı da
böylelikle gerçekleşiyor.
Yaşar Hanım sürekli olarak çevresine İhsan Nuri ile evli olduğunu, devletin
yaptığının dine aykırı olduğunu söylüyor. Zaman ile Yaşar Hanım’a gelen evlenme
tekliflerine bu cevabı veriyor.
Bu arada devlet Yaşar Hanım’ı da Kürdistan’dan uzaklaştırmak için Dr. Ali
Haydar’a “Batı Anadolu’da” görev verdi. Fakat belirli bir yer hala tespit
edilmiş değildi.
Dr. Ali Haydar ve tüm ailesi Bazid’ten Qerekose’ye doğru askerler koruması
altında yola düştüler. Qerekose’ye varmadan önce AGIRÎ tüm muhteşemliğiyle
görünmeye başladı.
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a dönerek “Bu dağ hangi dağdır? diye sorar.
Yaşar Hanım: “Agirî Dağ” diyor.
Dr. Ali Haydar Agirî’ya dönerek bir şiir okumaya başlıyor:
“Ey sabah rüzgârı,
bir sesi ,ya benden götür, ya ondan getir “ diyor.
Yaşar Hanım bu şiiri dinlediği zaman hüzünlendi ve Dr. Ali Haydar’a dönerek,
“abi bu şiirle ne demek istedin? Bu şiiri ne için okudun?” diyor.
Dr. Ali Haydar: “ Hiç bacım son bir defa Ağrı ile vedalaşmak istedim”
diyor.
Yaşar Hanım ve ailesi Qerekose’den Tahir Kıriki’ye doğru yola çıktıkları zaman
önden giden askerle hemen geri dönerek isyancıların yol üzerinde olduğunu ve
hemen Qerekose’ye dönmek gerektiğini söylüyorlar.
Dr. Ali Haydar hemen öne atılıyor ve bakıyor ki askerler bir Kürd kadını ve
erkeği sorguluyor ve “isyancıların nerede olduğunu?” soruyorlar.
Kürd kadın ve erkek “Kürd isyancılarını görmediklerine dair yemin ediyorlardı”
…
Askerler onlara “ siz silahlarınızı ne yaptınız?” diye soruyorlardı. Onlar da
“silahları olmadığını” söylüyorlardı.
Yaşar Hanım ve annesi askerlerin kan içinde kalan bu Kürdleri öldürmelerinden
korkuyorlardı. Dr. Ali Haydar ileri giderek iki Kürdü askerlerin elinden
kurtardı ve askerlere : “ Bunları beraberimden götüreceğim” dedi.
Dr. Haydar araba içindeki yerini onlara bıraktı ve kendisi Yaşar Hanım’ın
yanına geçti.
Bu arada askerlerin görev süreleri bitiyor. Yaşar Hanım abisine: “Bu fakirleri
ne yapacaksın başlarına bir şey mi getireceksin?” diye soruyor.
Dr. Ali Haydar: “ Sen delirdin mi, ben onları askerlerin elinden kurtardım,
biraz uzaklaşalım serbest bırakacağım. Kendilerini tanımıyorum. Eğer bunları
orada bıraksaydım askerler onları orada öldürürlerdi. Biraz uzaklaşalım bunları
bırakacağız evlerine gitsinler” diyor.
Belli bir süre yol aldıktan sonra doktor iki Kürdü serbest bıraktı. Doktorun
annesi kendilerine yol parasını verdi.
Bu arada Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanıma: “ Eğer şimdi İhsan savaşçılarıyla
yolumuza çıkarsa onunla mı gidersin yoksa bizim ile gelirsin? Eğer onunla
gidersen devlet bana inanmaz, bana diyecekler ki senin İhsan ile ilişkin vardı
ve sen kendin bacını götürdün. Devlet beni tutuklar ve işkenceye tabi tutar.
Senin annem, beni ve çocukları düşünmen lazım, eğer İhsan önümüze çıkarsa
onunla gitme” diyor.
Yaşar Hanım abisinin bu söyledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Abisine, “
abi sen ne anlatıyorsun? İhsan nerede biz nerede? diye sorar..
Yaşar Hanım abisinin İhsan Nuri’nin Ararat bölgesinde olduğunu bildiğini ve
kendisine hiç bir şey söylemediğini yazıyor. Kısacası Yaşar Hanım İhsan’ın
bölgede olduğundan habersiz.
Yaşar Hanım abisine hak veriyordu, ama eğer İhsan ile karşılaşırsa nasıl onunla
gitmezdi? Nasıl ondan ayrılırdı?
ARARAT KADAR BÜYÜK BİR AŞK : İHSAN VE YAŞAR AŞKI(6)
Yaşar Hanım yol boyunca hayallere dalmıştı. Dr. Ali Haydar Bazid’ten ayrılmadan
önce bazı arkadaşlarına telgraf ile yolda olduğunu bildirmişti. Bizim
yolcularımız Hasankale’ye vardıkları zaman Nuri Bey, eşi ve daha başka
doktorlar onları karşılamaya gelmişlerdi.
Bu arada Dr. Nuri bey ve Minewer Yaşar Hanım’ı gördükleri zaman şaşırmışlardı.
Aniden “Yaşar Hanım!!! Yaşar Hanım!!!” diyerek şaşkınlıklarını ifade
ettiler.
Dr. Nuri Bey’in eşi Yaşar Hanım’a: “Bir İhsan Nuri’nin gelip seni alıp
götürdüğünü duymuştuk” diyerek sevincinden ağlamaya başlıyor.
Yaşar, Minewer’in bu sözlerinden sonra Rabiha Hanım’ın annesinin Bazid’te
söyledikleri sözleri ve abisinin Agirî’ye bakarak okuduğu şiiri düşündü. Bu
arada Minewer Hanım Yaşar Hanım’a İhsan Nuri Paşa’nın Agirî civarında olduğuna
dair bilgiyi veriyor.
Kimse Yaşar Hanım’a İhsan Nuri’nin Agirî çevresinde olduğunu söylememişti.
Herkes onun bölgede olduğunu biliyordu. Yaşar Hanım bölgeden ayrıldığına
üzülmeye başlıyor. Çevresiyle ilişkilerini “İhsan Nuri’nin bölge de olduğunu,
bilmelerine söylememelerinden dolayı” kesmişti. Kendisine karşı samimi
olmadıklarına inanmıştı.
Yaşar Hanım ve ailesi 3 ay Erzurum’da kaldılar. Hala Dr. Ali Haydar’ın görev
yeri belli olmamıştı.
Erzurum çevresindeki Kürdler silahlı faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı.
Erzurum çevresindeki devlet memurlarının aileleri hepsi Erzurum’a yığılmıştı.
Hatta Bazid Jandarma Komutan’ının eşi ve çocukları d a Erzurum’a gelmişlerdi.
Jandarma Komutanın eşi Yaşar Hanım’a: “ siz gittikten sonra Kürdler Bazid’e
saldırdılar. Sizin içinde olduğunuz evi de kurşunlamışlardı ve az kaldı Bazid’i
ele geçiriyorlardı”diyor.
Yaşar Hanım’ın Bazid’ten ayrılması İhsan Nuri ile yeniden buluşma umutlarını
zayıflatmıştı. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Denizli’ye çıktı ve oradaki
Hastane’nin başhekimi olarak atandı.
Bu sefer Yaşar Hanım ve ailesi Denizli için yola düşüyorlar. Denizli’ye
gitmeden önce İstanbul’a gidiyorlar. İstanbul Yaşar Hanım’ın çocukluk ve
gençlik şehriydi. Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri’de İstanbul’da okuyordu.
Bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Denizli’ye gittiler.
Denizli küçük, güzel, bağ ve bahçeleri olan bir şehirdi. Her tarafta çeşmeler
vardı. Yaşar Hanım Kürdistan’dan ve İhsan Nuri’nin faaliyet içinde olduğu
bölgeden ayrıldığından dolayı çok kederli ve hüzünlü bir ruh haletine giriyor.
Abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın müziğe olan ilgisini bildiğinden dolayı onu
bir müzik okuluna kaydediyor.
Yaşar Hanım’ın müzik hocası kendisine “ daha önce hiç müzik ile ilgilendin mi?”
diye bir soru sorar.
Yaşar Hanım ise: “Hayır, sıfırdan başlamak istiyorum” diyor.
Müzik hocası dersleri notaları öğrenmekle başlıyor. Bu arada Yaşar Hanım’ın
Denizli’de tanıdığı başka bayanlarda okula geliyordu. Bunlardan biri Albay
Şevket Beyin eşi Nesime’ydi. Bir gün Yaşar Hanım ile Nesime Hanım erken
saatlerde okula gidiyorlar. Hala okul hocası gelmemiş, Nesime Hanım Yaşar
Hanım’dan biraz ut çalmasını istiyor. Yaşar Hanım ut çalarken müzik hocası
uzaktan duyuyor ve bu işin uzman biri tarafından yapıldığını düşünüyor. Müzik
hocası ut çalanın kim olduğunu görmek için yaklaştığında “yeni öğrencisi”
olduğunu görüyor. Uzun bir sohbetten sonra Yaşar Hanım Müzik öğretmeni
tarafından konser grubuna entegre ediliyor.
O günden sonra Yaşar Hanım konser grubunda yer aldı. Ut’ tan başka piyano
dersleri alıyor ve Fransızca öğreniyordu.
Yaşar Hanım kendisini tümden müzik derslerine verdiği bir dönem de bir gün
tanıdığı bayanlar kendisine geliyor ve “eşinin genel af kapsamına girdiğini”
söyleyerek kutluyorlar.
O günlerde devlet Kürdistan’da genel af ilan etmiş, gelip teslim olanları af
ediyor, hediyeler veriyor ve silahlarını da almıyordu.
Yaşar Hanım “af olayına” hiç memnun olmamıştı. Eşinin bunlara inanması
durumundan tuzağa düşebileceğinden korkuyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre kendisi fazla siyasi olmadığından dolayı,
İhsan Nuri’nin devletin çıkardığı af yasasını ciddiye alamayacağını
kestirmemişti. İhsan Nuri milletinin kurtuluşu için harekete geçmiş ve
amaçlarına ulaşana kadar devam edeceğini düşünmemişti.
O dönemler basında Kürdlerin gruplar halinde teslim olduklarına dair geniş
haberler çıkıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde olduğu bir sırada kapı çalınıyor
ve Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman karşısında postacıyı buluyor. Postacı “ Dr.
Ali Haydar Beyin bacısı için mektup getirdim” diyor.
Yaşar Hanım “benim” diyor ve hemen mektubu alıyor ve İhsan Nuri’nin el yazısını
tanıyor.
Postacı mektubun Bazid’ten geldiğini söylüyor. Yaşar Hanım ‘ı bir korku sarmış
ve İhsan Nuri’nin teslim olabileceğinden korkuyordu.
Mektubu bağrına basıp ve açıp okuduktan sonra teslim olmanın hiç bir belirtisi
yoktu. İhsan Nuri mektubunda : “Agirî’ de olduğunu bu mektubu bir Kürd liderine
verip Bazid’te postaya attığını, eğer imkanı olursa Halep’e gitmesini ve orada
Fransız hoteline yerleşip Ali Hocayı sormasını ve Ali Hoca kendisiyle gereken
irtibatı sağlayacağını” yazıyor.
Yaşar Hanım hala tedirgin bir durumdadır. Akşam abisi Dr. Ali Haydar eve
geldiği zaman mektubu kendisine gösteriyor.
Dr. Ali Haydar: “ Eğer İhsan Nuri teslim olmamışsa nasıl bu mektubu kendi
ismiyle Bazid’ten postaya veriyor? Ve mektup bizim elimize geçebiliyor…? Eğer
teslim olmuşsa Ağrı’da ne yapıyor? Ayrıca Suriye’ye gel diyor ve onlar seni
bana ulaştırırlar diyor. Acaba bu devletin benim düşüncelerimi oğrenmek için
bir planı olmasın? “ diye sorar.
Yaşar Hanım: “Abi bu İhsan’ın el yazısıdır ve çok iyi tanıyorum” diyor.
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a “ona bir cevap yaz ve gelmesinin doğru olmadığını
ve ayrıca doktorun bu mektuptan haberi olmadığını söyle” diyor.
Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye bir mektup yazarak affa inanmamasını ve teslim
olmamasını istiyor. El yazısını tanıdığını ve sağlığının iyi oluşuna memnun
olduğunu vurguluyor ve mektubu postaya veriyor.
Belli bir dönem sonra Kürdlerle devlet güçleri arasında Agirî civarında
çatışmalar yeniden başladı. Gönderdiği mektubun ulaşıp ulaşmadığını da bilmiyordu.
Fakat, Yaşar Hanım Halep’e nasıl gideceğine dair düşünmeye başlıyor.
İstanbul’daki Müzik Okulu yetenekli öğrenciler alıyordu. Bu arada Yaşar
Hanım’ın Denizli’deki müzik hocası Yaşar Hanım’ı İstanbul’daki okula öneriyor
ve Yaşar Hanım ile de konuşuyor. Yaşar Hanım kardeşi Dr. Ali Haydar ile
konuşmadan yapılan öneriyi kabul ediyor. Daha sonra durumu öğrenen Dr. Ali
Haydar Yaşar Hanım’ın İstanbul’a gitmesine karşı çıkıyor.
Yaşar Hanım İstanbul’a giderek daha kolay bir şekilde İhsan Nuri Paşa ile
ilişki kurabileceğini hesaplıyordu. Bundan dolayı sürekli olarak abisini bu işe
ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta babası öldükten sonra abisi babasının yerini
almıştı. Evlendikten sonra İhsan’ın gitmesinden sonra yine Yaşar Hanım’ın tüm
sorumluluğunu üstlenmişti.
Yaşar Hanım bu hayallerle yaşarken bir gün hizmetçileri Emine Yaşar Hanım’a
gelerek: “kapıya bir polis gelmiş seninle konuşmak istiyor” diyor.
Yaşar Hanım: “ Polis’in benimle ne işi olacak?” diye sorar ve kapıya
gider.
Yaşar Hanım: “Ben Dr. Ali Haydar’ın bacısı Yaşarım. Benim ile görüşmek
istemişsiniz?” diye sorar.
Polis’in elinde bir kağıt var ve Yaşar Hanım’a: “ Eşiniz Ağrı’dadır, sizin onun
yanına gitmenizi istiyor. Eğer istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız” diyor.
Yaşar Hanım kağıda bir göz geçirdikten sonra hiç düşünmeden kâğıttı imzalıyor
ve geri polise veriyor. Yaşar yeniden eve girerken sevincinden yerinden oynuyor
ve kendi kendisine “İhsan’nın yanına gidiyorum!!!” cümlesini bir kaç defa
tekrarlıyor.
Bu arada annesi, gelini ve Emine çevresini sarıyorlar, annesi “Kızım delirdin
mi nereye gidiyorsun?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “Biraz önce bir polis geldi, bana ‘eşin Ağrı’dadır, sizi yanına
çağırıyor. Eğer gitmek istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız’ dedi ve bende
imzaladım” diyor.
Annesi “kızım delirdin mi? Sen nasıl kendi başına bu işi yapabilirsin? Nasıl
gideceksin?” diyor.
Yaşar Hanım’ın gelini: “ Eğer Haydar gitmene izin vermese?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “bir kaç yıldan beri eşime kavuşma umuduyla yaşıyorum. Sürekli bu
iş için çare arıyorum. Şimdi devletin kendisi bana eşimin yanına gitmemi
öneriyor. Ben eğer bu imkanı kullanmasam bir daha benim böyle bir olanağım
olmayacak. Haydar benim psikolojik durumumu biliyor ve benim yolumu kesmez.
Eğer Haydar istemese yine de giderim” diyor.
Akşam Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar hemen onun yanına giderek tüm
gelişmeleri anlatıyor.
Dr. Ali Haydar: “ Kâğıttı imzaladın mı?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “evet imzaladım” diyor .
Dr. Ali Haydar: “Sen delirdin mi? Nereye gidiyorsun? Hiç kimseye danışmadan bu
işi nasıl yapıyorsun? Polis’te İhsan’ın Ağrı Dağı’nda olduğunu söylüyor. Sen
bir hafta orada yaşayabilirmişsin? “ diyor.
Ali Haydar konuşmasında devamla “öyle görünüyor ki İhsan Ağrı’dadır, teslim
olmamış ve savaşta devam ediyor. Top ateşi alındaki Ağrı’ya nasıl gidersen?”
diye sorar.
Yaşar Hanım: “Eğer savaş başlamışsa devlet benim Ağrı’ya gitmeme izin vermez
mi? diye bir soru soruyor ve yine konuşmasına devam ederek: “ Savaşta olsa
eşimin yanına giderek, onun başına ne gelirse benimde başıma gelsin. Benim
kanım onunkinden daha mı kırmızıdır” diyor.
Dr. Ali Haydar: “ iyi düşün sen çok konforlu ortamda büyüdün. Kadınsın sen o
zor koşulları kaldıramazsın. İstanbul’daki müzik okuluna gitmek istiyordun,
engellemeyeceğim, git. Git okulunu tamamla ve diplomanı al. O zamana kadar da
İhsan’ın durumu da netleşir. Ben şimdi Polis karakoluna durumu öğrenmeye
gideceğim. Eğer İhsan Nuri affa uğramışsa niye gelmiyor? Eğer İhsan affa
uğramamışsa devlet seni nasıl onun yanına gönderiyor? diyor.
Dr. Ali Haydar polise gidiyor ve Yaşar Hanım’ın imzasını geri almak istiyor.
Polis adres olarak Valiliği gösteriyor. Ali Haydar hükümet konağına giderek
Vali yardımcısıyla görüşüyor. Vali yardımcısı Ali Haydar’ın istemini reddediyor
ve hiç bir şey yapamayacağını, emrin bakanlıktan geldiğini, Yaşar Hanım
rızasıyla gitmek istiyor ve Fransa hükümeti de aracıdır, diyor. Ayrıca Yaşar
Hanım’a gereken yardımı yapacaklarını söylüyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımına göre İhsan Nuri af olayını reddediyor ve mücadelesine
devam ediyor. Devlet tüm yolları kullanarak sorunu çözmek istiyordu. Devlet bir
delegasyonu Ankara’dan İhsan Nuri Paşa’nın yanına gönderiyor. Yapılan
görüşmeler bir sonuç vermiyor ve anlaşamıyorlar. Türk delegasyonu geri dönerken
subaylardan bazıları İhsan Nuri’den bir isteğinin olup olmadığını soruyorlar.
İhsan Nuri “Eşimi Halep’e gönderin” diyor.
Bir kaç gün sonra Denizli Valisi Yaşar Hanım’ı görüşmeye çağırıyor. Bu
görüşmede Yaşar Hanım annesi İffet Hanım’ı da beraberinden götürmek istediğini
ve iki kişi için pasaport hazırlamasını istiyor.
Dr. Ali Haydar oğlu oğuz o günlerde çok hastaydı. Bir yandan çocuğun
hastalanması ve diğer yandan annesi ve bacısının yolculuk hazırlığı Dr. Ali
Haydar’ı perişan etmişti.
Dr. Ali Haydar, Yaşar’a: “ İhsan devlete başkaldırdı. Bu devletin topraklarının
bir kısmını ayırarak Kürdistan diye bir devlet kurmak istiyor. Bir kaç yıldan
beri devlet ile savaş içindedir. Sen ise nazik bir şekilde büyüdün. Eğer
gidersen perişan olursun. Gitmekten vaz geç!! Bak biz kaç kişiyiz ve bizi bir
İhsan’a kurban etme!! Biz biliyoruz, devlet hangi siyaseti güdüyor. Devlet
benim bir bacım olduğunu unutmaz.” diyor.
Yaşar Hanım tam bir duvar gibi kıpırdamadan abisini dinledi ve konuşması
bittikten sonra odasına gitti. Abisine cevaben bazı şeyleri yazdı masaya bıraktı.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın cevabını okuduktan sonra yüksek sesle “ Divane
Leyla gel buraya” diye sesleniyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali
Haydar Yaşar Hanım’a “Leyla” İhsan Nuri Paşa’ya da “Mecnun” diyormuş.
Dr. Ali Haydar yeniden Yaşar Hanım’a öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu
arada Yaşar Hanım hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor. Dr. Ali Haydar’ın 6
yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını duyunca o da ağlamaya başlıyor.
Oğuz bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi
ağlıyordu.
Evde tam bir matem havası hakimdi.
Bu arada Polis’ten bir yetkili Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı
karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte polis
karakoluna gidiyorlar.
Polise gittikleri zaman baş komiser Yaşar Hanım’a “Vali kendisiyle görüşmek
istiyor” diyor.
Yaşar Hanım annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız
hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.
Bu arada Vali pasaportları çıkarıp Yaşar Hanım’a veriyor ve kendilerine iyi
yolculuklar diliyor. Yaşar Hanım da kendilerine sağladıkları kolaylıklardan
dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.
Dr. Ali Haydar ev de Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine
Vali ile olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi
günü yola çıkacaklarını söylüyor.
Dr. Ali Haydar yaşanan gelişmelerden ve gidişattan çok rahatsız olmuştu ve
elinden bir şey gelmiyordu.
Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da okuyordu ve Denizli’ye gelmişti.
Hayri’de annesi ve bacısının gitmelerine karşıydı.
Pazartesi günü Yaşar ile annesi çantalarını aldılar ve aileleriyle
vedalaştılar. Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a sarılıyor ve onun gözlerinin
içine baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir halde olduğunu fark
ediyor.
Yaşar Hanım Oğuz’u kucaklıyor ve öpüyor. Oğuz ağlayarak teyzesine “ben de
sizinle geleceğim” diyor.
Sonuç olarak Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri Denizli’den trene binerek
İzmir’e doğru yola çıkıyorlar. Hayri’de İstanbul’daki okuluna dönüyordu.
İzmir’e vardıkları zaman Hayri Mersin’e gidecek olan gemi için iki bilet
alıyor, fakat gemi iki gün sonra yola çıkacak.
Yaşar Hanım annesi ve kardeşiyle İzmir’de bir otele yerleşiyor ve kalan iki gün
boyunca İzmir’i geziyorlar.
İki gün sonra gelen gemiye binen Yaşar Hanım ve İffet Hanım göz yaşları içinde
Hayri ile vedalaştılar.
Böylelikle iki kadın bilinmezlerle dolu bir yolculuğa başladılar.
Yaşar Hanım, annesinin kendisiyle gelmesinden memnundu. Yalnız başına nasıl bu
yolculuğa çıkabilirdi ki?
Yaşar Hanım ile annesi gemi ile önce Kıbrıs’a ve oradan Mersin’e vardılar.
Mersin’den Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren Suriye topraklarında
geçiyor. Suriye’de trenden indikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyorlar.
Yaşar Hanım’ın tüm yolculuk boyunca tek hayali İhsan Nuri Paşa’ya
kavuşmaktı.
Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra bir fayton ile İhsan
Nuri Paşa’nın mektubunda sözünü ettiği Fransa Hoteline gittiler. Hotel’e
vardıkları zaman salonda Yaşar Hanım’ın çantası yere düşüyor ve içindeki para
da dahil olmak üzere her şey yere dökülüyor. Bu arada Hotel’in salonunda
bulunan Araplar paraları almaya başlıyorlar.
Bu arada Yaşar Hanım yüksek sesle parayı alanları uyarıyor ve onlarda paraları
yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç Yaşar Hanım ile annesine yardımcı
oluyor ve eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyordu. Yaşar Hanım iki kişilik bir oda alıyor ve
yerleşiyorlar. Fakat, Arapça bilmediklerinden dolayı nasıl yiyecek isteyeceklerini
bilmiyorlardı.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “ Kızım niçin kendine dert ediyorsun
dünyanın her tarafında ‘ekmek’ ekmektir, ‘su’ sudur” diyor.
Bu arada Hotel’de çalışan bir genç kendilerine geliyor ve Arapça bir şeyler
söylüyor, fakat Yaşar Hanım ve annesi hiç bir şeyi anlamıyorlar. İffet Hanım
kendisinden yiyecek istiyor, fakat çocuk anlamıyor.
Yaşar Hanım aşağı inerek Hotel sahibinden yiyecek istiyor. O da Yaşar Hanım ve
annesi için gereken yiyecek ve içecekleri gönderiyor.
Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini
bekleyebileceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar Hanım Hotel’de Türkçe bilen
birine “Hotel’de tek başına kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.
Türkçe bilen “evet burada İstanbullu bir adam var. Eşi İstanbul’dan gelecek
sürekli olarak tren istasyonuna gidip geliyor” diyor.
Yaşar Hanım Hotel sahibinden söz konusu İstanbullunun odasına gitmek istediğini
söylüyor. Kapıyı çaldıkları zaman İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve
içeri baktıkları zaman Yaşar Hanım İhsan’dan hiç bir izin olmadığını fark
ediyor. Odadaki elbiselerden hotelde kalan adamın imam olabileceği düşüncesi
hasıl oluyor.
Öğle saatlerinde Yaşar Hanım’ın odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı
açtığı zaman bir İmam’ı karşısında buluyor. İmam Hotel çalışanları bana
İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben eşimin geldiğini sandım ve özür
dileyerek gidiyor. Bu arada Hotel sahibi Yaşar Hanım’a göz dikiyor ve sürekli
olarak Arap elbiselerini değiştirerek ilişki kurmaya çalışıyor.
Yaşar Hanım annesine “İhsan mektubunda Ali Hoca’dan söz etmişti. Halep’te
Fransa Hoteline geldiğinde Ali Hoca’yı sor o seni benim yanıma gönderir”
demişti.
İffet Hanım sitem ederek : “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?”
diye soruyor.
Yaşar Hanım bir çok kimseye Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı
tanımıyordu.
Suriye o dönem Fransızların denetimi altındaydı. Gece birileri kapıyı çalıyor.
Yaşar Hanım odanın kapısına gidiyor ve kim olduğunu soruyor.
Kapıyı çalan “benim Hotel sahibi gelin birlikte polis karakoluna gidelim”
diyor.
Yaşar Hanım ve annesi Hotel sahibinin ısrarlarına rağmen “bu gece vakti
karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk saatlerinde gideceklerini”
söylüyorlar.
Sabah erken saatlerinde Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman küçük
bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk Ermeni asılıydı ve birazda Türkçe biliyordu.
Yaşar Hanım kendisine “Ali Hoca’yı tanıyıp tanımadığını” soruyor.
Küçük çocuk: “Evet Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.
Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz cep harçlığını veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya
gönderiyor.
Yaklaşık 2 saat sonra birileri Yaşar Hanım’ın bulunduğu odanın kapısını
çalıyor.
Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.
Kapıya gelen: “Benim Ali Hoca kapıyı açınız” diyor.
Yaşar Hanım sevinçle kapıyı açıyor.
Ali Hoca: “ siz kimsiniz? Beni sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye
sorar.
Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana haber gönderdi,
Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini
söylemişti” diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan çok uzak bir yerdedir. Ben size yol gösteremem.
Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben
onlara haber vereceğim ve sizin yanınıza göndereceğim” diyor.
Not: Burada söz Memduh Selim Bey’e gelmişken bir yanlış anlamaya açıklama
getirmek istiyorum. Kürd yazarı rahmetli Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı
romanında Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor. Memduh Selim ile
ilgili yazı yazan bir çok kişi bu tezi kullanıyor. Memduh Selim’in Agirî’ye
gitmesi meselesi romanda bir kurgu olarak yer alıyor. Bir çok Kürd çevresi bu
kurguyu realite ile karıştırıyorlar. Aso
Yaşar Hanım, Memduh Selim Bey’i tanımıyor ve duymamıştı. Fakat, Tevfik Beyi
duymuştu. İhsan Nuri Paşa ile birlikte Beytüşşebap devrimini başlatan
subaylardan biriydi. Bundan dolayı Yaşar Hanım çok mutluydu. Ali Hoca’ya
teşekkür ediyor.
Ali Hoca gittikten bir kaç saat sonra Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele
geliyorlar.
Memduh Selim Bey: “ Hoş geldiniz!! Ne zaman Halep’e geldiniz?” diye bir soru
sorar.
Yaşar Hanım’ın annesi : “Oğlum dün geldik” diyor.
Memduh Selim Bey: “Hiç bir kaygıya kapılmayınız. Biz buradayız ve siz bizim
yanımızdasınız. İhsan Nuri Beyi sizin geldiğinize dair haberdar edeceğiz. Onun
cevabı geldiği an size bildireceğiz. Sizin bu odanız da iyi değil, yeni bir oda
almamız gerekiyor” diyor ve gidiyor.
Memduh Selim Bey Yaşar Hanım ve annesi için daha büyük bir oda kiralıyor,
pencereleri sağlamlaştırıp perde taktırıyor ve Hotel sahibine “bu bayanlar ne
istiyorlarsa verin ve kendilerine göz kulak olun” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi yeni odaya taşınıyor. Hotel sahibi tümden değişerek
onlara daha saygılı davranıyor ve hürmet gösteriyor. Yaşar ile annesi 5 gece bu
Hotel’de kalıyorlar. Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey her gün Hotele geliyorlar
ve Yaşar Hanım’a bir ihtiyaçlarının olup olmadığını soruyorlardı.
Altıncı gün Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey yine Hotele geliyorlar Yaşar
Hanım’a: “Sizin bu otelde kalmanız uygun değil, yoldaşlarımızla konuştuk sizi
bir köye göndereceğiz. Sizi Mustafa Şahin Bey’in köyüne göndereceğiz. Mustafa
Şahin Bey bizi yoldaşımız, Berazi aşiretinden ve aynı zaman da Suriye
Parlamentosunda milletvekilidir. Köy buradan 2 yada 3 saat uzaklıktadır. İhsan
Nuri Bey’den haber ulaşır ulaşmaz hemen yanınıza geliriz. Ayrıca hal ve
hatırınızı sormak içinde uğrarız” diyorlar.
Ertesi günü Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele gidiyorlar. Tevfik Bey eski
elbiseler giymiş ve taksiyi sürüyordu. Yaşar Hanım ve annesi aşağı inip Memduh
Selim Bey ile vedalaşıp arabaya biniyorlar ve köye doğru yola çıkıyorlar.
Tevfik Bey yolda Yaşar Hanım ve annesine eski elbiseleri niçin giydiğini
açıklarken: “Yolumuz üzerinde küçük bir arazi parçası Türkiye’nin denetimi
altındadır. Beni tanımamaları için bu eski elbiseleri giydim. Size bıraktıktan
sonra yeniden geri dönerim.” Diyor.
Yaşar Hanım’ın annesi: “Oğlum kendini koru, tehlike ve ziyan karşı dikkatli
ol!! Mustafa Şahin Bey nasıl bir adamdır?” diye sorar.
Tevfik Bey: “Mustafa Şahin Bey Xoybun Komitesinin üyesi ve hanedan biridir.
Türkçeyi iyi biliyor ve yakın yoldaşlarımızdandır. Suriye devleti içinde etkili
biridir. İhsan Nuri beyden haber gelene kadar onun evinde kalacaksınız. Kendisi
aynı zamanda Suriye parlamentosu üyesidir. Bir bakalım acaba İhsan Nuri kendisi
mi geliyor? Yoksa sizi onun yanına göndermemizi mi isteyecek yakında sizi
bilgilendiririz” diyor.
Tevfik Bey, Yaşar Hanım’a ve annesine İhsan Nuri ile giriştikleri Beytüşşebap
direnişini ve yurtdışına çıkışlarını bir destan gibi anlatıyor. Kadınların hiç
haberi olmadan Türkiye’nin denetimi altındaki topraklardan geçiriyor ve yeniden
Fransızların denetimi altında demir yoluna yakın bir köye ulaştırıyor.
Köylüler Yaşar Hanım ile annesinin o gün köye gideceklerini bildiklerinden
dolayı kendilerini köyün girişinde karşıladılar.
Tevfik Bey bir gece köyde kaldı ve ertesi günü vedalaşarak geri döndü.
Böylelikle Yaşar Hanım ile annesi tanımadıkları bir köyde İhsan’dan haber almak
için beklemeye başladılar.
Mustafa Şahin Beyin iki eşi vardı. Büyük eşinin iki oğlu ve iki kızı vardı.
Misafirler için bir oda hazırlamış, gereken masa, sandalye ve yatakları
yerleştirmişti. Hizmetçiler sabah ve akşam yemeklerini odalarına
getiriyorlardı.
Evde kadın ve gençler içinde yalnızca Mustafa Şahin Beyin küçük eşi “Adile
Hanım “ Türkçe biliyordu. Mustafa Şahin Bey’de güzel Türkçe konuşuyordu. Bozan
Bey de bir dönemler İstanbul Meclisi’nin üyesiydi.
Mustafa Şahin Bey akşamları sık sık Yaşar Hanım’ın annesini çağırır ve
kendisiyle sohbet ederdi. Adile Hanım’da yanlarında olurdu. Fakat, Yaşar Hanım
bu sohbetlere katılmak için gitmiyordu.
Mustafa Şahin Bey’in büyük eşi Ayşe Hanım sık sık Yaşar Hanım’ın yanına
gidiyor, fakat Türkçe bilmediğinden dolayı anlaşamıyorlar. Ama, el ve kol
hareketleriyle bir komünikasyon yakalıyorlar.
Belli bir dönem sonra Yaşar Hanım ile annesi hizmetçiler tarafından getirilen
yemeklerin içinde bazı mide bulandırıcı şeyler buluyorlar ve gelen yemekleri
yemiyorlar. Ekmek vb şeylerle idare ediyorlar.
Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım’ın misafirlere karşı tavrı
değişmişti. Bir gün Yaşar Hanım’a: “siz dediniz ki bir kaç gün kalır gideriz.
Niçin gitmiyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz. Mustafa sizi evlenmek için getirmiş”
diyor.
Yaşar Hanım sinirleniyor, fakat elinden bir şey gelmiyordu. Adile Hanım
kıskançlığından dolayı Yaşar Hanım ile annesini rahatsız ediyor.
İffet Hanım Yaşar’a: “ Kızım dişlerini sık!! Biz geri dönemeyiz. Eğer böyle bir
şey yaparsak milletin ağzına sakız oluruz” diyor.
Mustafa Şahin Bey’in evine geldikleri zamanda Dr. Ali Haydar’a bir mektup
yazmış, İhsan’ın bir arkadaşının evinde olduklarını, ona haber gönderildiği ve
cevap beklediklerini bildirmişlerdi.
Bir gün Mustafa Şahin Bey hizmetçinin elinde dolu tepsiyi görüyor ve yakından
bakıyor yemeklerin için hayvan dışkısına rastlıyor. Hizmetçi Mustafa Şahin Beye
belli bir dönemden beri Yaşar ile annesinin yemek yemediklerini söylüyor.
Mustafa Şahin Bey durumu araştırıyor, Yaşar ile annesinin rahat etmemeleri için
her şeyin yapıldığını fark ediyor.
Mustafa Şahin Bey hemen Yaşar Hanım ile annesinin kaldıkları oda ya büyük bir
dolap gönderiyor. Kendilerine yemek yapmaları için ne gerekiyorsa her şeyi
torbalarla gönderiyor. Yaşar Hanım’ın anılarında verdiği yiyecek listesinde
baldan pirince kadar her şey var.
Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım’ın annesini çağırıyor ve kendisine: “ İffet Hanım
siz yemekleri yemiyordunuz niçin bana söylemediniz? Eğer siz bu eve ateş de
verseniz hiç kimsenin sizi engellemeye hakkı yoktur. Bu ev senin enişten
İhsan’ın evidir ve bende sizin hizmetçinizim. İhsan Nuri bizim için Kürd
milleti için güçlü bir düşmanla savaş içindedir.” diyor.
İffet Hanım, Mustafa Şahin Beye “oğlum biz bu evde misafiriz, bizden dolayı
ailenizde sorun ve problemlerin meydana gelmesini istemeyiz. Çok teşekkür
ediyorum. Bizden dolayı meydana gelen sorunlardan dolayı utanıyorum ve sizden
özür diliyorum” diyor.
Mustafa Şahin Bey: “ bu ne biçim sözler anneciğim. Siz bizim en kıymetli ve en
değerli misafirlerimizsiniz. Sizin huzurunuzu ve güvenliğinizi sağlamak sadece
benim değil, tüm Kürd milletinin görevidir. Bir şeye ihtiyacınız olsa hemen
bana haber verin. Sizin kızınız benimde kızımdır ve aynı zamanda tüm Kürd
milletinin gelinidir” diyor.
Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım eşinin misafirlere karşı iyi
yaklaşımından dolayı kıskanıyor, cadı ve sihirbazlara baş vuruyor. Yaşar
hanımın anlatımlarına göre Adile Hanım köydeki yaşamı kendilerine haram etmeye
çalışıyordu. Bu arada Yaşar Hanım, Adile Hanım’a İhsan Nuri Paşa’yı, Ağrı
Direnişini ve neden İstanbul’u terk edip bu yollara düştüğünü anlatmaya
çalışıyor. Fakat Adile Hanım inanmıyor… Adile Hanım bu kıskançlığını bazı bayan
arkadaşlarıyla paylaşıyor. Tüm bunlar Yaşar Hanım’ında kulağına geliyor.
Mustafa Şahin Beyin bu gelişmelerden hiç bir haberi yoktu. Bir gün Yaşar
Hanım’ın annesi Adile Hanım’a “ben bu yaşananları Mustafa Şahin Beye
anlatacağım” diyor.
Bu sefer Adile Hanım panik içine düşüyor ve İffet Hanım’a Mustafa Şahin Beye
bir şey söylememesi için yalvarıyor.
Bir gün Mustafa Şahin Beyin vekili geliyor, Yaşar Hanım’a ve annesine :
“Fransız yetkilileri gelmiş, İhsan Nuri’nin eşi ile kimin geldiğini soruyorlar,
çocukların olup olmadığını ve pasaportları görmek istiyorlar” diyor.
Yaşar Hanım kendisine pasaportları veriyor ve o da Fransızlara gösteriyor.. Hiç
bir sorun yok.
Fakat, Adile Hanım ile sorunlar hep devam ediyor.
İffet Hanım’da Adile’nin yaptıklarından rahatsızdır. Bir gün Yaşar Hanım’a
çoktan beri İhsan’dan bir haber yok, onunda durumu nasıldır bilemiyoruz. Sen
gerekeni yaptın buralara geldin, geri dönüp Kutahya’ya gidip oradaki eve
yerleşelim. Dr. Haydar’ında haberi olmaz ve gelişmelere bakarız diyor.
Yaşar Hanım annesinin önerisini kabul ediyor ve eşyalarını toplayıp Arap Pinar
tren istasyonuna doğru yola koyuluyorlar. Tam tren istasyonuna yaklaştıkları
bir anda arkalarında bir ses “Hanımlar nereye gidiyorsunuz? Kaçıyormusunuz?”
diyor. Geri döndükleri zaman Mustafa Şahin Beyin vekilini görüyorlar hem de
silahlıydı.
İffet Hanım : “Niye kaçalım? Tutulumuyuz? Biraz gezmeye çıktık” diyor.
Mustafa Şahin Bey’in Vekili kendilerine gezmek istedikleri zaman hizmetçilere
haber vermeleri gerektiğini, kendisinin onlarla beraber gezmeye gideceğini ve
kendilerinin buranın yabancısı olduğunu söylüyor.
Yaşar Hanım ile annesi Kürdlere tarafından konrol edildiklerini fark ediyorlar.
Yaşar Hanım trene binip geri gitmediklerinden dolayı da seviniyordu.
Adile Hanım yine bazı hikayeleri Yaşar Hanım’a anlatmaya çalışıyor. Yaşar Hanım
“biz Xoybun Komitesinin talimatı ile buradayız. Mustafa Şahin Bey de hanedan ve
namuslu bir adamdır” diyerek kendisini tersliyor.
Belli bir dönem sonra Halep’ten haber gönderiliyor Mustafa Şahin Bey Yaşar
Hanım , annesi ve Adile Hanım ile birlikte Halep’e gidiyorlar. Halep’te sekiz
gün kalıyorlar. Bu arada Yaşar Hanım Halep’te Xoybun yöneticileri Celadet Ali
Bedirxan ve Memduh Selim Bey ile görüşüyor. Celadet ve Memduh Selim Yaşar
Hanım’a “şimdiye kadar İhsandan bir haber gelmedi ve yakında kesinlikle bir
haber gönderir. Siz beklemek için yeniden köye dönün” diyorlar. Yaşar Hanım ve
annesi yeniden köye dönüyorlar. Bu arada Adile Hanım’ın kardeşi evleniyor.
Binlerce kişinin katıldığı bir düğün yapılıyor.
Süreç içinde Adile Hanım başka insanları da Yaşar Hanım’a karşı
kışkırtıyor.
Bu arada Yaşar Hanım Memduh Selim Beye bir mektup yazarak rahatsızlığını ifade
ediyor.
Memduh Selim Bey hemen köye geliyor ve Yaşar Hanım’a “Niçin huzursuz
oluyorsunuz? Biz sizin rahatsız olmanızı istemeyiz” diyor.
Yaşar Hanım fazla detaylara girmeksizin “beklemekten dolayı
huzursuzlaştıklarını” anlatıyor.
Memduh Selim Bey “Yaşar Hanım burası neresi Ağrı neresi? Ağrı’ya gitmek için 3
devletin sınırlarını aşmak lazım. Bu da çok zordur. Bizim yalnızca Tebriz üzeri
bir kanalımız var. Bir defa daha kendilerine haber gönderdik. Umut ederim kısa
bir zaman içinde bize bir haber verirler” diyor.
Memduh Selim Bey tekrar yeniden Halep’e geri dönüyor.
Bir gün Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ile İffet Hanım’ın yanına geliyor ve
İffet Hanım’a “Anne can tebrikler” diyor.
İffet Hanım: “ Teşekkür, ama niye tebrik ediyorsun?” diye sorar.
Mustafa Şahin Bey: “ Kürd milleti, enişten İhsan Nuri’yi Kürd ulusunun
kurtuluşu için yaptığı fedakarlıklar, sahip olduğu cesaret ve değerli
hizmetlerinden dolayı ‘Paşa’ unvanını verdi ve general rütbesiyle Kürd Özgürlük
Savaşçılarının Genel Komutanlığına atadı” diyor.
Bu arada İffet Hanım biraz Yaşar Hanım ile sohbet ediyor ve Mustafa Şahin Beye
kızımda “bölgenin eski ve kahraman halkı Kürdler kendileri için mücadele eden
birine gereken değeri vermiş ve kadrini bilmiştir” diyor.
Mustafa Şahin Bey: “ Elbette İhsan Nuri Paşa bunu hak etmiştir” diyor.
İffet Hanım: “oğlum eniştem Kürdlerin özgürlüğü için yalnızca sahip olduğu
rütbeleri ve huzuru değil, genç eşini, tüm mal ve mülkünü kurban etti. Kürd
milletinin ona saygı göstermesi normaldir” diyor.
Mustafa Şahin Bey: “Elbette Kürd milleti hiç bir zaman onun ismini ve
mücadelesini unutmayacaktır. Size bir başka müjdem daha var. İhsan Nuri
Paşa’dan haber geldi. Size onun yanına göndermemizi istiyor ve yakında yola
çıkacaksınız” diyor.
Yaşar Hanım ile annesi aldıkları haberlerden dolayı dünyanın en mutlu insanları
olmuşlardı. Artık Adile Hanım’ın hikayelerinden de kurtulacaklardı.
İki gün sonra Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ve annesinin yanına geliyor: “ Anne
can yarın Halep’e gidiyorsunuz. Benim bazı işlerim var sizinle gelemeyeceğim.
Benim akrabalarımdan biri sizi götürecek. Siz Halep’te Qadri Cemilpaşazadelerin
evine yerleşeceksiniz. Ben de oraya geleceğim” diyor.
İffet Hanim, Mustafa Şahin Bey’e teşekkür ediyor ve rahatsız ettiklerinden
dolayı özür diliyor.
Mustafa Şahin Bey ise kendilerini misafir olarak kabul etmelerinin zahmet değil
bir şeref olduğunu eğer kendisinin ve ailesinin bir kusuru olmuşsa kendilerini
affetmelerini istiyor. Ayrıca yaşananları İhsan Nuri Paşa’ya aktarmamaları rica
ediyor.
Yaşar Hanım Adile Hanım ile vedalaşırken kendilerinden sonra başka misafirler
evlerine geldiği zaman böyle davranmamasını istiyor ve öpüşerek
vedalaşıyorlar.
Yaşar Hanım ve annesi Halep’e geldikleri zaman Qadri Cemilpaşazade’nin evine
yerleşiyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Qadri Cemilpaşazade’nin evinde
huzur vardı. Kadınları eğitimliydi ve Kürd ulusal bilincine sahiptiler. Ayrıca
kadınlar İhsan Nuri Paşa kim olduğunu ve nerede olduğunu biliyorlardı.
Yaşar Hanım’ın verdiği bilgilere göre 20 gün Qadri Cemil Paşazade’nin evinde
kalıyorlar ve bu süre içinde hiç bir yabancılık hissetmiyorlar.
20 gün sonra Xoybun Komitesi Yaşar Hanım’ı ve annesini bir doktor ve eczacı ile
birlikte İran’a doğru yolla çıkarıyor. Doktor Taşnak Partisinden bir Ermeniydi.
Qadri Cemilpaşazade ve Mehemed Bey gibi Xoybun üyeleri bir saat boyunca
arabayla Yaşar Hanım ve annesine refakat ediyorlar ve sonuçta İhsan Nuri
Paşa’ya selamlar göndererek ayrılıyorlar.
Yaşar Hanım ile beraberindekiler otomobil ile Irak sınırına ve kontrolden sonra
Musul’a gidiyorlar. Bir gece Musul’da kaldıktan sonra ertesi günü Bağdat’ta
doğru yola çıkıyorlar.
Yazın boğucu sıcaklığı altında Bağdat’ta doğru yol almak kolay değildi. İffet
Hanım hastalanıyor. Bu arada doktorun yanında gereken ilaçlar olduğundan dolayı
biraz düzeliyor.
Yolcularımız bin bir zorlukla Bağdat’a varıyorlar. Yaşar Hanım ile annesi
Bağdat’ta “Hilal Hoteli”ne yerleşiyorlar. Doktor ile eczacı da başka bir yere
gidiyorlar.
Xoybun Partisi Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a bir mektup göndermişti. Yaşar Hanım
hotel çalışanlarından biri aracılığıyla Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a geldiklerine
dair haber gönderiyor.
Kısa bir süre sonra Dr. Mehmet Şükrü Sekban ile eşi hotele geliyor ve
tanışıyorlar. Bu arada Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın eşi kocasına dönerek Yaşar
Hanım’ı kastederek: “Bu kadın çocuktur, nasıl Ağrı Dağına gönderiyorsun? Ben
öyle sanıyordum ki, İhsan Nuri Paşa’nın eşi ilerlemiş bir yaşa varmış ve çocuk
sahibidir. Görünen o ki çocuktur” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “Bu hanım eşinin eşidir ve İhsan Nuri’ye layık biridir. Bu
kadar zahmeti göze almışsa aşamayacağı zorluk yoktur” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a dönerek: “ Ne tesadüf İhsan Nuri’de ilk
Bağdat’ta geldiği zaman bu Hotele yerleşti. Biz Kürdler onun gelişini kutlamak
için bu hotelin salonunda toplandık” diyor ve biraz düşünerek “Birlikte
geldiğiniz Ermenilerden ayrılın, öyle görünüyor ki, İngilizler gözetliyorlar”
diyor.
Ertesi günü Dr. Mehmet Şükrü Sekban Hotel’e geliyor Yaşar Hanım’ı ve annesini
öğle yemeği için evine götürüyor.
Bu arada Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a ve annesine size sorulan sorulara
hiç doğru cevap vermeyiniz, ayrıca İhsan Nuri’nin ismini de hiç ağzınıza
almayınız diye uyarıyor.
Yaşar Hanım: “ Doktor ben nasıl yalan söyleyebilirim, benim hiç yalan söyleme
adetim yoktur” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “ Yalan söylemek zorundasın ve adet haline getirmelisin.
Eşine varmak istiyorsan bunu yap” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “ Eğer ben İhsan Nuri Paşa’nın eşi Hilal Hotelinde
olduğunu söylesem Bağdat Kürdlerinin hepsi hotele gelir ve burada yer kalmaz”
diyor. Dr. M. Şükrü Sekban Xoybun Partisinin Bağdat temsilcisiydi.
Yaşar Hanım ve annesi İran’a geçmek için gereken bürokratik işlemler için
belediyeye gidiyorlar. Oradaki memur “Nereye gidiyorsunuz? Eşiniz nerede ve ne
iş yapıyor? diye soruyor.
Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz, eşim ticaret işleriyle uğraşıyor” diyor.
Memur: “Niçin Türkiye’den doğrudan İran geçmediniz? Bu uzun yolu seçtiniz?”
diye sorar.
Yaşar Hanım “bizim Halep’te arazimiz vardı, onu satmaya gittik” diyor.
Memur: “Halep’te nerede?”
Yaşar Hanım: “Babul Ferec’te” diyor.
Memur: “Basra’ya da gitmiyor musunuz?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz. Eğer yolumuz Basra’dan geçmiş olsaydı oraya da
giderdik” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi pasaportlarını alıp yeniden hotele dönüyorlar.
Bu arada Dr. M. Sükrü Sekban’da hotele geliyor.
Yaşar Hanım Dr. M. Şükrü’ye : “ Doktor ben yalan söyledim “ diyor.
Doktor: “Aferin kızın eğer yalan söylemesiydin, sizi yeniden Halep’e geri
göndereceklerdi. O zamanda mecburiyet karşısında dağlardan Kürdler aracılığı
ile kaçak yollardan göndermek zorunda kalacaktık” diyor.
Dr. Şükrü, Yaşar Hanım’a ve annesine pasaportlarınızı aldınız, artık burada
kalmanız doğru değildir, hemen yola çıkmanız gerekiyor diyor. Yaşar Hanım paralarının
bir kısmını Ermeni doktora vermişti. O paraları aldıktan sonra ertesi günü tren
ile Xaniqin’e doğru yola çıktılar.
Hotel’de Hewler temsicisi Yaşar Hanım’a Xaniqin’e vardığınız zaman benim
kartımı İstasyondaki adama verirseniz İran konusunda size yardımcı olur
demişti.
Fakat Dr. M. Şükrü’nün “hiç kimseye hiç bir şey söylemeyin” yönündeki
ikazlarından dolayı hiç kimseye güvenmiyorlardı.
Xaniqin’e vardıktan sonra bir taksi ile İran’a doğru yola çıktılar. Yol boyunca
taksi şoförü Yaşar Hanım’ı rahatsız ediyor. Sonuçta Kirmanşah’a varıyorlar.
Taksi şoförü Yaşar Hanım’a Hamadan buradan 2 saat uzaklıktadır, arabaya gereken
yakıtı aldıktan sonra yeniden yola devam edeceğiz.
Bu arada Kirmanşahlı biri Yaşar Hanım’a niye inmiyorsunuz diye soruyor. Yaşar
Hanım’da “Hamadan buradan iki saat uzaklıkta biz Hamadan’a gideceğiz”
diyor.
Kirmanşahlı “ne diyorsunuz Hanım? Hamadan bizim geldiğimiz yoldan daha
uzak”diyor.
Yaşar Hanım ve annesi hemen taksiden iniyorlar. Taksi sahibinin art niyetli
olduğunu anlıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi o gece Kirmanşah’da bir hotelde
kalıyorlar. Ertesi günü bir taksi’ye binerek Tebriz’e gidiyor ve bir hotel
bulamadıklarından bir pansiyona yerleşiyorlar.
Yaşar Hanım pansiyon sahibesine hasta olduğunu ve Dr. İkhyazaryan’ı çağırmasını
istiyor.
Hotel sahibesi bu yakınlarda başka doktorlar var, onları çağırayım diyor.
Yaşar Hanım Dr. İkhyazaryandan ısrar ediyor.
Çünkü, Halep’te kendisine Tebriz’e vardıkları zaman Dr. İkhyazaryan ile
ilişkiye geçmelerini istemişlerdi.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(7)
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre o yıllarda Kürdistan’dabulunan asker ve subay
aileleri korku içinde yaşıyorlardı.
Her an Kürdlerin büyük saldırılarına uğrayacakları korkusu herkesinruhuna
işlemişti.
Erciş’de bulunan subay aileleri KürdlerinErciş’e saldırıp şehri ele
geçireceklerinden korkuyorlardı.
Erciş halkı ise Kürd savaşçılarının faaliyetlerini abartarak
propagandaediyorlardı.
Savaşın Kürd direnişlerinin lehine geliştiğini hertarafa yayıyorlardı. Bu durum
ise subay ailelerini ciddi birşekilde tedirgin ediyordu.
İhsan Nuri Paşa o dönemler İran tarafında Agirî civarına gelmişti. Komutan
Şükrü’nün Birliği onu sınır boylarında görmştü.
İhsan Nuri Kürd aşiretleri arasında dağıtmak amacıylaXoybun’un bildiri ve açıklamalarını
kendilerine vermişti.
İhsan Nuri, Yaşar Hanım’ın Erciş’te olduğunu ve YaşarHanım’ın da İhsan Nuri’nin
bölgede olduğunu bilmiyordu.
Broyê Heskê Tello önderliğindeki Kürd savaşçıları Agirî civarında düşman
güçlerine karşı sürekli ve sistemli saldırılardan bulunarak günden güne büyük
başarılar elde ediyordu.
Broyê Heskê Telo’nun bu saldırıları devlet güçlerini Erciş’teki taburu Bazîde
aktarmaya mecbur etti.
Erciş’ten Bazid’e doğru yola düştükleri zaman YaşarHanım’ın gözleri önüne
Bazid’te İhsan ile birlikte geçirdiklerigüzel günler bir film şeridi gibi
geçmeye başladı... O dönem,İhsan İran ve Türkiye sınır komutanıydı.
Bazid’e vardıklarızaman Yaşar Hanım daha önce İhsan Nuri ile oturdukları
eviuzaktan gördü ve içini derin ve giderilmesi zor bir hüzün sardı.
Ev, yeniden Yaşar Hanım’ın kalbindeki yaraları birhançerle deşmişti.
Yaşar Hanım ailesi ile Bazid’e yerleştikten belli bir dönemsonra şehir de bir
düğün oluyor ve bir dizi subay aileleri gibionları da davet ediyorlar.
Yaşar Hanım ve diğer bir dizi kadın oturdukları salon Agirî Dağı’na
bakıyordu.
Agirî Belediye Başkanı’nın eşi AGİRÎ’ye
bakarak ve dağı işaret ediyordu. Belediye Başkanın annesi YaşarHanım’a: “Doktor
Bey’in bacısı ben bu mendili salladığımzaman bil ki benim “, dedi.
Belediye Başkanı’nın annesi bir kaçdefa bu cümleyi tekrar etti, fakat Yaşar
Hanım hiç bir şeyianlamadı.
Yaşar Hanım hiç bir şeyi anlamadığından dolayı BelediyeBaşkanı’nın annesine
gidip ne demek istediğini öğrenmekistiyordu.
Tam bu arada, Dr. Ali Haydar’ın eşi ve JandarmaKomutanın karısı araya giriyor
ve Yaşar Hanım’ı alarak düğünüterk ediyorlar.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre, “tam bir gözetim”altındaydı.
İhsan Nuri sınır boylarında İran tarafında Kürd aşiretlerininiçinde olduğu bir
dönem Yaşar Hanım’ın Bazid’e geldiğine dairhaber alıyor. Bu haberden sonra
İhsan Nuri, AGIRÎ önderi İbrahim Ağa (Broyê Heskê Tello ) ya bir mektup
yazarak: ”EşimDr. Ali Haydar Beyin bacısıdır ve şimdi Bazid’tedir.
Kendisinedikkat et ve ben yakında geleceğim”, diyor.
Broyê Heskê Tello’nun eşi Rabiha Hanım Bazid BelediyeBaşkanı Mahmud Bey’in
bacısıydı. Bazid halkı İhsan Nuriuzakta olmasına rağmen Agirî’ye geldiğini
biliyorlardı.
Broyê Heskê Tello dağa çıkmadan önce eşi Rabiha Hanım’ı annesinin yanına
bırakıyor.
Belli bir dönem sonra İbrahim Ağayanındaki bir Kürd savaşçıyla baskın yapıp
Rabiha Hanım’ı alıp Agirî’ye götürüyor.
Türk devleti ve Dr. Ali Haydar İhsan Nuri Paşa’nın İranKürd aşiretlerinin
içinde olduğunu ve Agirî’ye geçtiğinibiliyorlardı.
Bazid çevresinde Kürd direnişçilerinin saldırıları ciddiboyutlarda
artmıştı.
Türk devleti Yaşar Hanım’ın İhsan Nuri Paşa’dan ayrılmasıiçin Dr. Ali Haydar
üzerine baskı kurmuştu. Ondan YaşarHanım’ın talâk vermesini istiyorlardı.
Bir gün Bazid Jandarma Komutanı, Bazid Bölge AskeriKomutanı, Tabur Komutanı ve
ordunun imamı Dr. Ali Haydar’ın rızasıyla Doktorun evine geliyorlar.
Dr. Ali Haydar çok üzgün bir şekilde Yaşar Hanım’ınodasına giderek: “Değerli
bacım bugün ben sana bir öneridebulunacağım. Biliyorum bu önerinin senin
tarafından kabuledilmesi çok zor olacak. Fakat, ne yapayım mecburum.
Ben büyük kardeşinim ve babanın yerine sayılıyorum. Hiç bir zamansenin
kötülüğümü istemem.
Senin başına bela gelmeden önce negüzel ve mutluydun. Bak ben askeri bir adamım, yalnızca üstlerimin
emirlerini yerine getirmekle yükümlü değil, devletin tüm emirlerini
yerinegetirmek zorundayım.
İhsan bir kaç yıldan beri yoktur.Nerededir? Ne yapıyor? Kimse bilmiyor ve sana
da bir habergöndermiyor. O bireylerle değil devlet ile düşmandır. Devletsenin İhsan
ile olan ilişkilerini koparmanı istiyor. Başka birşekilde söyleyeyim senin
onunla ilişkin kalmasın...”
Yaşar Hanım abisinin niyetini anlamıştı ve kendisine : “Nedemek istiyorsun?
Onlar niçin gelmişler? Amaçları Ne? diye sorar.
Dr. Ali Haydar: “ Onlar senin İhsan Nuri’ye talak atmanı veözgürleşmeni
istiyorlar”, diyor.
Yaşar Hanım ağlayarak: “Hayır abi, hayır. Ben hiç birzaman İhsan’dan
ayrılmayacağım .
Ben ile İhsan’ı ölümdenbaşka hiç bir şey bizi ayıramaz. Güçlü bir devlet benim
gibiçaresiz ve bahtsız bir insandan ne istiyor? İhsan’dan korkuyorlar! Abi sen
benim babam yerinesin, benden böyle birşey isteme...
İhsan ile ilişkilerimi kesmek ve ona vefasızlıkyapmak!? Ben yapamam bunları…
imkansızdır.”
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’ın iki elini tutarak: “ Eşinekarşı vefalı oluşunu
ve bağlı olmana saygım var.
Beni de mutluediyor. Fakat sorun başka... Eğer sen razı olmazsan devlet
benimbaşıma bir bela getirir. Yalnızca kendini düşünme...
Beni, annenive bu çocukları düşün ...
İffet Hanım : “Haydar, Yaşar talak verse, ya da vermese, neetkisi olacak?, diye
sorar.
Dr. Ali Haydar: “Anne can, ben ne bileyim? Devlet böyleistiyor. İhsan
önemsenmeyecek küçük bir iş yapmamıştır. İki yılönceki Kürd İsyanı, belli bir
dönem önce Erzurum İsyanı veşimdi ise bu harekete önem vermeyelim. Bunların
hepsi İhsan’ınyürüttüğü faaliyetlerin ürünüdür.”
Yaşar Hanım ağlayarak: “ Bunların İhsan ile ne alakası var?İhsan mı dedi,
‘Kürdler ayaklanın’ İhsan nerede ve buradakilernerede?” diyor.
Dr. Ali Haydar: “Doğrudur, İhsan demedi ayaklanın, fakatİhsan ve arkadaşları
Kürd ayaklanmasını öncüleridir. İhsangilbaşlattılar. Uyuyan bir dev vardı
uyandırdılar. Bir kaç yıldanberi Kürdistan’da asayiş ve güvenlik kalmadı ve biz
Bazid’teKürdlerin korkusundan yatamıyoruz.
Hatırlıyor musun, bir kaç gün önce sana anlatmıştım.Bazid’te bir Kürd
yakaladığı Şahin’i pazarda satıyordu, almak istedim subay olduğumdan dolayı
bana satmadı.
Çok daha ucuzbir fiyatta bir Kürd esnafına sattı. Ben kendisine
nedeninisorduğum zaman ise hiç korkmadan sen Türk olduğundandolayı sana
satmıyorum’, dedi.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşki
Dr. Ali Haydar konuşmasında devamla; “sen Türk olduğundan dolayı, sana
satmıyorum” gibi sözleri Kürdler anlamazdı ve söylemezdi. Devlet, İhsan Nuri’yi
çok iyi tanıyor. İhsan Nuri’den korkmak devletin hakkıdır. Bura da baldırı
çıplak Kürdler bizlere ve orduya yaşamı haram etmemişler mi? Kürdler tüm geliş
ve gidişleri tehlikeye sokmuşlar.
Eğer yarın vicdansız biri devlete bir rapor verir ve İhsan Nuri’nin Kürdler
aracılığıyla bizimle ilişki içinde olduğunu söylerse nasıl kendimizi
kurtaracağız?” dedi.
İffet Hanım “Vay, oğlum Haydar, vay” dedi ve Yaşar Hanım’a dönerek; “Kızım
Yaşar, sen kendi isteğinle bu işi yapmıyorsun. İhsan’ın da bu gelişmelerden
haberi yok. Dinimize göre talâk hakkı İhsan’a aittir, o da seni
boşamıyor.
Devlet güçlü ve iktidar sahibidir. Senin elinden ne geliyorsa yap. Madem ki,
Ali Haydar tehliketedir, bu tehlikeyi atlatmak için gerekeni yap ve razı olsan
senin için ne zararı var? Sen hep İhsan’ın eşi olarak kalacaksın. İhsan’ın da
sana hak vereceğine inanıyorum. Abin zor durumdadır ve eğer birileri ona
hakaret ederse yuvamız yıkılır. Sen bu işi gönüllü olarak değil, mecburiyetten
yapmıyorsun. Kızım kalk, abinle beraber git ve bu felaketin önünü al! Kalk
kızım, kalk!”, diyor.
Yaşar Hanım: “Doğru sözün ne önemi var! Önemli olan insanın gönlü! Sözde de
kabul etsem benim için çok zordur, fakat mecburum bunu yapmaya...”, dedi.
Yaşar Hanım abisine dönerek: “Abi, senin için sorun olmasın, nasıl istiyorsan
öyle yapalım”, diyor.
Dr. Ali Haydar bacısını alnından öperek; “bacı göz yaşlarını sil ve gidelim “,
diyor.
Dr. Ali Haydar önde ve Yaşar Hanım arkasında devlet yetkililerin bulunduğu
salona gittiler.
Yaşar Hanım kederli ve hüzünlü bir şekilde salona girdiği zaman ortalığa uzun
bir süre bir sessizlik çöktü. Bir süre sonra Tabur’un İmamı sessizliği bozarak:
“Kızım Yaşar, bildiğin gibi eşin İhsan kanunlara sırt çevirmiş ve devlete baş
kaldırarak yurt dışına gitti. Nerede olduğu da bilinmiyor. Şeriata göre senin
talakını istemenin önünde hiç bir engel yok. Devlet de senden bunu istiyor.”,
diyor.
Yaşar Hanım hüzünlü ve ağlamaklı bir sesle: “mezhebimize göre talak erkeğin
hakkıdır. Devlet benden talak vermemi istiyor. Siz nasıl münasip görüyorsanız öyle
yapınız. Bundan daha fazla söyleyebileceğim bir şeyim yok” diyor ve ağlayarak
solunu terk ediyor. Yaşar Hanım annesi ve gelini Yaşar Hanım’ı yatıştırmaya
çalışıyorlar. Devlet açısından Yaşar Hanım’ın talak olayı da böylelikle
gerçekleşiyor.
Yaşar Hanım sürekli olarak çevresine İhsan Nuri ile evli olduğunu, devletin
yaptığının dine aykırı olduğunu söylüyor. Zaman ile Yaşar Hanım’a gelen evlenme
tekliflerine bu cevabı veriyor.
Bu arada devlet Yaşar Hanım’ı da Kürdistan’dan uzaklaştırmak için Dr. Ali Haydar’a
“Batı Anadolu’da” görev verdi. Fakat belirli bir yer hala tespit edilmiş
değildi.
Dr. Ali Haydar ve tüm ailesi Bazid’ten Qerekose’ye doğru askerler koruması
altında yolla düştüler. Qerekose’ye varmadan önce AGIRÎ tüm muhteşemliğiyle
görünmeye başladı.
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a dönerek “Bu dağ hangi dağdır? diye sorar.
Yaşar Hanım: “Agirî Dağ” diyor.
Dr. Ali Haydar Agirî’ya dönerek bir şiir okumaya başlıyor:
“Ey sabah rüzgârı,
bir sesi,ya benden götür, ya ondan getir “ diyor.
Yaşar Hanım bu şiiri dinlediği zaman hüzünlendi ve Dr. Ali Haydar’a dönerek
“abi bu şiirle ne demek istedin? Bu şiiri ne için okudun?” diyor.
Dr. Ali Haydar: “ Hiç bacım, son bir defa Ağrı ile vedalaşmak istedim”
diyor.
Yaşar Hanım ve ailesi Qerekose’den Tahir Kıriki’ye doğru yola çıktıkları zaman
önden giden askerle hemen geri dönerek isyancıların yol üzerinde olduğunu ve
hemen Qerekose’ye dönmek gerektiğini söylüyorlar.
Dr. Ali Haydar hemen öne atılıyor ve bakıyor ki askerler bir Kürd kadını ve
erkeği sorguluyor ve “isyancıların nerede olduğunu?” soruyorlar.
Kürd kadın ve erkek “Kürd isyancılarını görmediklerine dair yemin
ediyorlardı.”
Askerler onlara; “siz silahlarınızı ne yaptınız?” diye soruyorlardı. Onlar da;
“silahları olmadığını”, söylüyorlardı.
Yaşar Hanım ve annesi askerlerin kan içinde kalan bu Kürdleri öldürmelerinden
korkuyorlardı. Dr. Ali Haydar ileri giderek iki Kürdü askerlerin elinden
kurtardı ve askerlere : “ Bunları beraberimden götüreceğim” dedi.
Dr. Haydar araba içindeki yerini onlara bıraktı ve kendisi Yaşar Hanım’ın
yanına geçti.
Bu arada askerlerin görev süreleri bitiyor. Yaşar Hanım abisine: “Bu fakirleri
ne yapacaksın başlarına bir şey mi getireceksin?” diye soruyor.
Dr. Ali Haydar: “ Sen delirdin mi, ben onları askerlerin elinden kurtardım,
biraz uzaklaşalım serbest bırakacağım. Kendilerini tanımıyorum. Eğer bunları
orada bıraksaydım askerler onları orada öldürürlerdi. Biraz uzaklaşalım bunları
bırakacağız evlerine gitsinler” diyor.
Belli bir süre yol aldıktan sonra doktor iki Kürdü serbest bıraktı. Doktorun
annesi kendilerine yol parasını verdi.
Bu arada Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanıma: “ Eğer şimdi İhsan savaşçılarıyla
yolumuza çıkarsa onunla mı gidersin yoksa bizim ile gelirsin? Eğer onunla
gidersen devlet bana inanmaz, bana diyecekler ki senin İhsan ile ilişkin vardı
ve sen kendin bacını götürdün. Devlet beni tutuklar ve işkenceye tabi tutar.
Senin annem, beni ve çocukları düşünmen lazım, eğer İhsan önümüze çıkarsa
onunla gitme” diyor.
Yaşar Hanım abisinin bu söyledikleri karşısında şaşırıp kalmıştı. Abisine;“abi
sen ne anlatıyorsun? İhsan nerede biz nerede? diye sorar..
Yaşar Hanım abisinin İhsan Nuri’nin Ararat bölgesinde olduğunu bildiğini ve
kendisine hiç bir şey söylemediğini yazıyor. Kısacası Yaşar Hanım İhsan’ın
bölgede olduğundan habersiz.
Yaşar Hanım abisine hak veriyordu, ama eğer İhsan ile karşılaşırsa nasıl onunla
gitmezdi? Nasıl ondan ayrılırdı?
Yaşar Hanım yol boyunca hayallere dalmıştı. Dr. Ali Haydar Bazid’ten ayrılmadan
önce bazı arkadaşlarına telgraf ile yolda olduğunu bildirmişti. Bizim
yolcularımız Hasankale’ye vardıkları zaman Nuri Bey, eşi ve daha başka
doktorlar onları karşılamaya gelmişlerdi.
Bu arada Dr. Nuri bey ve Minewer Yaşar Hanım’ı gördükleri zaman şaşırmışlardı.
Aniden “Yaşar Hanım, Yaşar Hanım!” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler.
Dr. Nuri Bey’in eşi Yaşar Hanım’a: “Biz İhsan Nuri’nin gelip seni alıp
götürdüğünü duymuştuk” diyerek sevincinden ağlamaya başlıyor.
Yaşar, Minewer’in bu sözlerinden sonra Rabiha Hanım’ın annesinin Bazid’te
söyledikleri sözleri ve abisinin Agirî’ye bakarak okuduğu şiiri düşündü. Bu
arada Minewer Hanım Yaşar Hanım’a İhsan Nuri Paşa’nın Agirî civarında olduğuna
dair bilgiyi veriyor.
Kimse Yaşar Hanım’a İhsan Nuri’nin Agirî çevresinde olduğunu söylememişti.
Herkes onun bölgede olduğunu biliyordu. Yaşar Hanım bölgeden ayrıldığına
üzülmeye başlıyor. Çevresiyle ilişkilerini “İhsan Nuri’nin bölge de olduğunu,
bilmelerine söylememelerinden dolayı” kesmişti. Kendisine karşı samimi
olmadıklarına inanmıştı.
Yaşar Hanım ve ailesi 3 ay Erzurum’da kaldılar. Hala Dr. Ali Haydar’ın görev
yeri belli olmamıştı.
Erzurum çevresindeki Kürdler silahlı faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardı.
Erzurum çevresindeki devlet memurlarının aileleri hepsi Erzurum’a yığılmıştı.
Hatta Bazid Jandarma Komutan’ının eşi ve çocuklarıda Erzurum’a gelmişlerdi.
Jandarma Komutanın eşi Yaşar Hanım’a: “Siz gittikten sonra Kürdler Bazid’e
saldırdılar. Sizin içinde olduğunuz evi de kurşunlamışlardı ve az kalsın Bazidi
ele geçiriyorlardı”, diyor.
Yaşar Hanım’ın Bazid’ten ayrılması İhsan Nuri ile yeniden buluşma umutlarını
zayıflatmıştı. Bu arada Dr. Ali Haydar’ın tayini Denizli’ye çıktı ve oradaki
Hastane’nin baş hekimi olarak atandı.
Bu sefer Yaşar Hanım ve ailesi Denizli için yola düşüyorlar. Denizli’ye
gitmeden önce İstanbul’a gidiyorlar. İstanbul Yaşar Hanım’ın çocukluk ve
gençlik şehriydi. Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri de İstanbul’da okuyordu.
Bir kaç gün İstanbul’da kaldıktan sonra Denizli’ye gittiler.
Denizli küçük, güzel, bağ ve bahçeleri olan bir şehirdi. Her tarafta çeşmeler
vardı. Yaşar Hanım Kürdistan’dan ve İhsan Nuri’nin faaliyet içinde olduğu
bölgeden ayrıldığından dolayı çok kederli ve hüzünlü bir ruh haletine giriyor.
Abisi Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın müziğe olan ilgisini bildiğinden dolayı onu
bir müzik okuluna kaydediyor.
Yaşar Hanım’ın müzik hocası kendisine; “daha önce hiç müzik ile ilgilendin mi?”
diye bir soru sorar.
Yaşar Hanım ise: “Hayır, sıfırdan başlamak istiyorum”, diyor.
Müzik hocası dersleri notaları öğretmekle başlıyor. Bu arada Yaşar Hanım’ın
Denizli’de tanıdığı başka bayanlar da okula geliyordu. Bunlardan biri Albay
Şevket Beyin eşi Nesime idi. Bir gün Yaşar Hanım ile Nesime Hanım erken
saatlerde okula gidiyorlar. Hala okul hocası gelmemiş, Nesime Hanım Yaşar
Hanım’dan biraz ud çalmasını istiyor. Yaşar Hanım ud çalarken müzik hocası
uzaktan duyuyor ve bu işin uzman biri tarafından yapıldığını düşünüyor. Müzik
hocası ud çalanın kim olduğunu görmek için yaklaştığında “yeni öğrencisi”
olduğunu görüyor. Uzun bir sohbetten sonra Yaşar Hanım Müzik öğretmeni
tarafından konser grubuna alınıyor.
O günden sonra Yaşar Hanım konser grubunda yer alır. Ud ve ardından piyano
dersleri alıyor ve Fransızca öğreniyordu.
Yaşar Hanım kendisini tümden müzik derslerine verdiği bir dönemde bir gün
tanıdığı bayanlar kendisine geliyor ve “eşinin genel af kapsamına girdiğini”
söylüyorlar, ve bunu kutluyorlar.
O günlerde devlet Kürdistan’da genel af ilan ediyor; gelip teslim olanları af
etmekte, onlara hediyeler vermekte ve silahlarını da almıyordu.
Yaşar Hanım “af olayına” hiç memnun olmamıştı. Eşinin bunlara inanması
durumunda tuzağa düşebileceğinden korkuyordu.
Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre, kendisi fazla siyasi olmadığından dolayı,
İhsan Nuri’nin devletin çıkardığı af yasasını ciddiye alamayacağını kestirmemişti.
İhsan Nuri milletinin kurtuluşu için harekete geçmiş ve amaçlarına ulaşana
kadar devam edeceğini düşünmemişti.
O dönemler basında Kürdlerin gruplar halinde teslim olduklarına dair geniş
haberler çıkıyordu. Bir gün Yaşar Hanım evde olduğu bir sırada kapı çalınıyor
ve Yaşar Hanım kapıyı açtığı zaman karşısında postacıyı buluyor. Postacı “Dr.
Ali Haydar Bey’in bacısı için mektup getirdim”, diyor.
Yaşar Hanım “benim” diyor ve hemen mektubu alıyor ve İhsan Nuri’nin el yazısını
tanıyor.
Postacı mektubun Bazid’ten geldiğini söylüyor. Yaşar Hanım ‘ı bir korku
sarıyor, İhsan Nuri’nin teslim olabileceğinden korkuyor.
Mektubu bağrına basıp ve açıp okuduktan sonra teslim olmanın hiç bir
belirtisini kendisinde görmüyor. İhsan Nuri mektubunda: “Agirî’de olduğunu bu
mektubu bir Kürd liderine verip Bazid’te postaya attığını, eğer imkanı olursa,
Halep’e gitmesini ve orada Fransız hoteline yerleşip Ali Hocayı sormasını ve
Ali Hoca kendisiyle gereken irtibatı sağlayacağını”, yazıyor.
Yaşar Hanım hala tedirgin bir durumdadır. Akşam abisi Dr. Ali Haydar eve
geldiği zaman mektubu kendisine gösteriyor.
Dr. Ali Haydar: “ Eğer İhsan Nuri teslim olmamışsa, nasıl bu mektubu kendi
ismiyle Bazid’ten postaya veriyor? Ve mektup bizim elimize geçebiliyor? Eğer
teslim olmuşsa, Ağrı’da ne yapıyor? Ayrıca Suriye’ye gel, diyor ve onlar seni
bana ulaştırırlar, diyor. Acaba bu devletin benim düşüncelerimi oğrenmek için
bir planı olmasın?“, diye soruyor.
Yaşar Hanım: “Abi, bu İhsan’ın el yazısıdır ve çok iyi tanıyorum”, diyor.
Dr. Ali Haydar, Yaşar Hanım’a “ona bir cevap yaz ve gelmesinin doğru olmadığını
ve ayrıca doktorun bu mektuptan haberi olmadığını söyle” diyor.
Yaşar Hanım İhsan Nuri’ye bir mektup yazarak affa inanmamasını ve teslim
olmamasını istiyor. El yazısını tanıdığını ve sağlığının iyi oluşuna memnun
olduğunu vurguluyor ve mektubu postaya veriyor.
Belli bir dönem sonra Kürdlerle devlet güçleri arasında Agirî civarında
çatışmalar yeniden başlıyor. Gönderdiği mektubun ulaşıp ulaşmadığını da
bilmiyordu. Fakat, Yaşar Hanım Halep’e nasıl gideceğine dair düşünmeye
başlıyor.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(9)
Aso Zagrosi
İstanbul’daki Müzik Okulu yetenekli öğrenciler alıyordu. Bu arada Yaşar
Hanım’ın Denizli’deki müzik hocası Yaşar Hanım’ı İstanbul’daki okula öneriyor
ve Yaşar Hanım ile de konuşuyor.
Yaşar Hanım kardeşi Dr. Ali Haydar ile konuşmadan yapılan öneriyi kabul ediyor.
Daha sonra durumu öğrenen Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın İstanbul’a gitmesine
karşı çıkıyor.
Yaşar Hanım İstanbul’a giderek daha kolay bir şekilde İhsan Nuri Paşa ile
ilişki kurabileceğini hesaplıyordu. Bundan dolayı sürekli olarak abisini bu işe
ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta babası öldükten sonra abisi babasının yerini
almıştı. Evlendikten sonra İhsan’ın gitmesinden sonra yine Yaşar Hanım’ın tüm
sorumluluğunu üstlenmişti.
Yaşar Hanım bu hayallerle yaşarken bir gün hizmetçileri Emine Yaşar Hanım’a
gelerek: “kapıya bir polis gelmiş seninle konuşmak istiyor” diyor.
Yaşar Hanım: “ Polis’in benimle ne işi olacak?” diye sorar ve kapıya
gider.
Yaşar Hanım: “Ben Dr. Ali Haydar’ın bacısı Yaşarım. Benim ile görüşmek
istemişsiniz?” diye sorar.
Polis’in elinde bir kağıt var ve Yaşar Hanım’a: “ Eşiniz Ağrı’dadır, sizin onun
yanına gitmenizi istiyor. Eğer istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız” diyor.
Yaşar Hanım kağıda bir göz geçirdikten sonra hiç düşünmeden kâğıttı imzalıyor
ve geri polise veriyor. Yaşar yeniden eve girerken sevincinden yerinden oynuyor
ve kendi kendisine “İhsan’nın yanına gidiyorum!!!” cümlesini bir kaç defa tekrarlıyor.
Bu arada annesi, gelini ve Emine çevresini sarıyorlar, annesi “Kızım delirdin
mi nereye gidiyorsun?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “Biraz önce bir polis geldi, bana ‘eşin Ağrı’dadır, sizi yanına
çağırıyor. Eğer gitmek istiyorsanız bu kağıdı imzalayınız’ dedi ve bende
imzaladım” diyor.
Annesi “kızım delirdin mi? Sen nasıl kendi başına bu işi yapabilirsin? Nasıl
gideceksin?” diyor.
Yaşar Hanım’ın gelini: “ Eğer Haydar gitmene izin vermese?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “bir kaç yıldan beri eşime kavuşma umuduyla yaşıyorum. Sürekli bu
iş için çare arıyorum. Şimdi devletin kendisi bana eşimin yanına gitmemi
öneriyor. Ben eğer bu imkanı kullanmasam bir daha benim böyle bir olanağım
olmayacak. Haydar benim psikolojik durumumu biliyor ve benim yolumu kesmez.
Eğer Haydar istemese yine de giderim” diyor.
Akşam Dr. Ali Haydar eve geldiği zaman Yaşar hemen onun yanına giderek tüm
gelişmeleri anlatıyor.
Dr. Ali Haydar: “ Kâğıttı imzaladın mı?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “evet imzaladım” diyor .
Dr. Ali Haydar: “Sen delirdin mi? Nereye gidiyorsun? Hiç kimseye danışmadan bu
işi nasıl yapıyorsun? Polis’te İhsan’ın Ağrı Dağı’nda olduğunu söylüyor. Sen
bir hafta orada yaşayabilirmişsin? “ diyor.
Ali Haydar konuşmasında devamla “öyle görünüyor ki İhsan Ağrı’dadır, teslim
olmamış ve savaşta devam ediyor. Top ateşi alındaki Ağrı’ya nasıl gidersen?”
diye sorar.
Yaşar Hanım: “Eğer savaş başlamışsa devlet benim Ağrı’ya gitmeme izin vermez
mi? diye bir soru soruyor ve yine konuşmasına devam ederek: “ Savaşta olsa eşimin
yanına giderek, onun başına ne gelirse benimde başıma gelsin. Benim kanım
onunkinden daha mı kırmızıdır” diyor.
Dr. Ali Haydar: “ iyi düşün sen çok konforlu ortamda büyüdün. Kadınsın sen o
zor koşulları kaldıramazsın. İstanbul’daki müzik okuluna gitmek istiyordun,
engellemeyeceğim, git. Git okulunu tamamla ve diplomanı al. O zamana kadar da
İhsan’ın durumu da netleşir. Ben şimdi Polis karakoluna durumu öğrenmeye
gideceğim. Eğer İhsan Nuri affa uğramışsa niye gelmiyor? Eğer İhsan affa
uğramamışsa devlet seni nasıl onun yanına gönderiyor? diyor.
Dr. Ali Haydar polise gidiyor ve Yaşar Hanım’ın imzasını geri almak istiyor.
Polis adres olarak Valiliği gösteriyor. Ali Haydar hükümet konağına giderek
Vali yardımcısıyla görüşüyor. Vali yardımcısı Ali Haydar’ın istemini reddediyor
ve hiç bir şey yapamayacağını, emrin bakanlıktan geldiğini, Yaşar Hanım
rızasıyla gitmek istiyor ve Fransa hükümeti de aracıdır, diyor. Ayrıca Yaşar
Hanım’a gereken yardımı yapacaklarını söylüyor.
Yaşar Hanım’ın anlatımına göre İhsan Nuri af olayını reddediyor ve mücadelesine
devam ediyor. Devlet tüm yolları kullanarak sorunu çözmek istiyordu. Devlet bir
delegasyonu Ankara’dan İhsan Nuri Paşa’nın yanına gönderiyor. Yapılan
görüşmeler bir sonuç vermiyor ve anlaşamıyorlar. Türk delegasyonu geri dönerken
subaylardan bazıları İhsan Nuri’den bir isteğinin olup olmadığını soruyorlar.
İhsan Nuri “Eşimi Halep’e gönderin” diyor.
Bir kaç gün sonra Denizli Valisi Yaşar Hanım’ı görüşmeye çağırıyor. Bu
görüşmede Yaşar Hanım annesi İffet Hanım’ı da beraberinden götürmek istediğini
ve iki kişi için pasaport hazırlamasını istiyor.
Dr. Ali Haydar oğlu oğuz o günlerde çok hastaydı. Bir yandan çocuğun
hastalanması ve diğer yandan annesi ve bacısının yolculuk hazırlığı Dr. Ali
Haydar’ı perişan etmişti.
Dr. Ali Haydar, Yaşar’a: “ İhsan devlete başkaldırdı. Bu devletin topraklarının
bir kısmını ayırarak Kürdistan diye bir devlet kurmak istiyor. Bir kaç yıldan
beri devlet ile savaş içindedir. Sen ise nazik bir şekilde büyüdün. Eğer
gidersen perişan olursun. Gitmekten vaz geç!! Bak biz kaç kişiyiz ve bizi bir
İhsan’a kurban etme!! Biz biliyoruz, devlet hangi siyaseti güdüyor. Devlet
benim bir bacım olduğunu unutmaz.” diyor.
Yaşar Hanım tam bir duvar gibi kıpırdamadan abisini dinledi ve konuşması
bittikten sonra odasına gitti. Abisine cevaben bazı şeyleri yazdı masaya
bıraktı.
Dr. Ali Haydar Yaşar Hanım’ın cevabını okuduktan sonra yüksek sesle “ Divane
Leyla gel buraya” diye sesleniyor. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre Dr. Ali
Haydar Yaşar Hanım’a “Leyla” İhsan Nuri Paşa’ya da “Mecnun” diyormuş.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(10)
Aso Zagrosi
Dr. Ali Haydar yeniden Yaşar Hanım’a öğütler vermeye ve ikna etmeye çalıyor. Bu
arada Yaşar Hanım hiç bir cevap vermeden ağlamaya başlıyor. Dr. Ali Haydar’ın 6
yaşlarındaki oğlu Oğuz teyzesinin ağladığını duyunca o da ağlamaya başlıyor.
Oğuz bir yandan Yaşar’a niye ağladığını soruyor ve diğer yandan kendisi
ağlıyordu.
Evde tam bir matem havası hakimdi.
Bu arada Polis’ten bir yetkili Dr. Ali Haydar’ın evine geliyor ve Yaşar Hanım’ı
karakola davet ediyor. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ile birlikte polis
karakoluna gidiyorlar.
Polise gittikleri zaman başkomiser Yaşar Hanım’a; “Vali kendisiyle görüşmek
istiyor” diyor.
Yaşar Hanım annesiyle Vali’ye çıkıyorlar, Vali Yaşar Hanım’a: “Pasaportlarınız
hazırdır, istediğiniz gün yola çıkabilirsiniz” diyor.
Bu arada Vali pasaportları çıkarıp Yaşar Hanım’a veriyor ve kendilerine iyi
yolculuklar diliyor. Yaşar Hanım da kendilerine sağladıkları kolaylıklardan
dolayı teşekkür ediyor ve eve dönüyorlar.
Dr. Ali Haydar evde Yaşar Hanım ile annesini bekliyor. Yaşar Hanım abisine Vali
ile olan görüşmelerini anlatıyor, pasaportları aldıklarını ve Pazartesi günü
yola çıkacaklarını söylüyor.
Dr. Ali Haydar yaşanan gelişmelerden ve gidişattan çok rahatsız olmuştu ve
elinden bir şey gelmiyordu.
Yaşar Hanım’ın küçük kardeşi Hayri İstanbul’da okuyordu ve Denizli’ye gelmişti.
Hayri de annesi ve bacısının gitmelerine karşıydı.
Pazartesi günü Yaşar ile annesi çantalarını aldılar ve aileyle vedalaştılar.
Yaşar Hanım abisi Dr. Ali Haydar’a sarılıyor ve onun gözlerinin içine
baktığında çok zayıf düştüğünü ve çaresiz bir halde olduğunu fark ediyor.
Yaşar Hanım Oğuz’u kucaklıyor ve öpüyor. Oğuz ağlayarak teyzesine; “ben de
sizinle geleceğim” diyor.
Sonuç olarak, Yaşar Hanım, İffet Hanım ve Hayri Denizli’den trene binerek
İzmir’e doğru yola çıkıyorlar. Hayri de İstanbul’daki okuluna dönüyordu.
İzmir’e vardıkları zaman Hayri Mersin’e gidecek olan gemi için iki bilet
alıyor, fakat gemi iki gün sonra yola çıkacak.
Yaşar Hanım annesi ve kardeşiyle İzmir’de bir otele yerleşiyor ve kalan iki gün
boyunca İzmir’i geziyorlar.
İki gün sonra gelen gemiye binen Yaşar Hanım ve İffet Hanım gözyaşları içinde
Hayri ile vedalaştılar.
Böylelikle iki kadın bilinmezlerle dolu bir yolculuğa başladılar.
Yaşar Hanım, annesinin kendisiyle gelmesinden memnundu. Yalnız başına nasıl bu
yolculuğa çıkabilirdi ki?
Yaşar Hanım ile annesi gemi ile önce Kıbrıs’a ve oradan Mersin’e vardılar. Mersin’den
Diyarbakır’a giden trene biniyorlar. Bu tren Suriye topraklarından geçiyor.
Suriye’de trenden indikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyorlar.
Yaşar Hanım’ın tüm yolculuk boyunca tek hayali İhsan Nuri Paşa’ya kavuşmaktı.
Yaşar Hanım ile annesi tren ile Halep’e vardıktan sonra bir fayton ile İhsan
Nuri Paşa’nın mektubunda sözünü ettiği Fransa Hoteline gittiler. Hotel’e
vardıkları zaman salonda Yaşar Hanım’ın çantası yere düşüyor ve içindeki para
da dahil olmak üzere her şey yere dökülüyor. Bu arada Hotel’in salonunda
bulunan Araplar paraları almaya başlıyorlar.
Bu arada Yaşar Hanım yüksek sesle parayı alanları uyarıyor ve onlar da paraları
yeniden yere bırakıyorlar. Orada bir genç Yaşar Hanım ile annesine yardımcı
oluyor ve eşyaları topluyorlar.
Hotel sahibi biraz Türkçe biliyor. Yaşar Hanım iki kişilik bir oda alıyor ve
yerleşiyorlar. Fakat, Arapça bilmediklerinden dolayı nasıl yiyecek
isteyeceklerini bilmiyorlardı.
Yaşar Hanım’ın annesi İffet Hanım: “Kızım niçin kendine dert ediyorsun dünyanın
her tarafında ‘ekmek’ ekmektir, ‘su’ sudur” diyor.
Bu arada Hotel’de çalışan bir genç kendilerine geliyor ve Arapça bir şeyler
söylüyor, Fakat Yaşar Hanım ve annesi hiç bir şey anlamıyorlar. İffet Hanım
kendisinden yiyecek istiyor, fakat çocuk anlamıyor.
Yaşar Hanım aşağı inerek Hotel sahibinden yiyecek istiyor. O da Yaşar Hanım ve
annesi için gereken yiyecek ve içecekleri gönderiyor.
Yaşar Hanım ve annesi İhsan Nuri’nin Halep’e gelerek kendilerini
bekleyebileceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı Yaşar Hanım Hotel’de Türkçe bilen
birine; “Hotel’de tek başına kalan birilerinin olup olmadığını” soruyor.
Türkçe bilen “evet burada İstanbullu bir adam var. Eşi İstanbul’dan gelecek
sürekli olarak tren istasyonuna gidip geliyor” diyor.
Yaşar Hanım Hotel sahibinden söz konusu İstanbullunun odasına gitmek istediğini
söylüyor. Kapıyı çaldıkları zaman İstanbullu yok. Hotel sahibi kapıyı açıyor ve
içeri baktıkları zaman Yaşar Hanım İhsan’dan hiç bir izin olmadığını fark
ediyor. Odadaki elbiselerden hotelde kalan adamın imam olabileceği düşüncesi
hasıl oluyor.
Öğle saatlerinde Yaşar Hanım’ın odasının kapısı çalınıyor. Yaşar Hanım kapıyı
açtığı zaman bir İmam’ı karşısında buluyor. İmam Hotel çalışanları bana
İstanbul’dan gelen kadınlardan söz ettiler. Ben eşimin geldiğini sandım ve özür
dileyerek gidiyor. Bu arada Hotel sahibi Yaşar Hanım’a göz dikiyor ve sürekli
olarak Arap elbiselerini değiştirerek ilgilenmeye çalışıyor.
Yaşar Hanım annesine; “İhsan mektubunda Ali Hoca’dan söz etmişti. Halep’te
Fransa Hoteline geldiğinde Ali Hoca’yı sor o seni benim yanıma gönderir”
demişti.
İffet Hanım sitem ederek: “kızım şimdiye kadar niye Ali Hoca’yı sormadın?” diye
soruyor.
Yaşar Hanım bir çok kimseye Ali Hoca’yı sordu, fakat kimse Ali Hoca’yı
tanımıyordu.
Suriye o dönem Fransızların denetimi altındaydı. Gece birileri kapıyı çalıyor.
Yaşar Hanım odanın kapısına gidiyor ve kim olduğunu soruyor.
Kapıyı çalan; “benim Hotel sahibi, gelin, birlikte polis karakoluna gidelim”
diyor.
Yaşar Hanım ve annesi Hotel sahibinin ısrarlarına ragmen; “bu gece vakti
karakola gitmeyeceklerini ve sabahın ilk saatlerinde gideceklerini”
söylüyorlar.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(11)
Aso Zagrosi
İffet Hanım, Mustafa Şahin Bey’e; “oğlum biz bu evde misafiriz, bizden dolayı
ailenizde sorun ve problemlerin meydana gelmesini istemeyiz. Çok teşekkür
ediyorum. Bizden dolayı meydana gelen sorunlardan dolayı utanıyorum ve sizden
özür diliyorum” diyor.
Mustafa Şahin Bey: “bu ne biçim sözler, anneciğim. Siz bizim en kıymetli ve en
değerli misafirlerimizsiniz. Sizin huzurunuzu ve güvenliğinizi sağlamak sadece
benim değil, tüm Kürd milletinin görevidir. Bir şeye ihtiyacınız olsa, hemen
bana haber verin. Sizin kızınız benim de kızımdır ve aynı zamanda tüm Kürd
milletinin gelinidir”, diyor.
Mustafa Şahin Bey’in küçük eşi Adile Hanım eşinin misafirlere karşı iyi
yaklaşımından dolayı kıskanıyor, cadı ve sihirbazlara baş vuruyor. Yaşar
hanım’ın anlatımlarına göre, Adile Hanım köydeki yaşamı kendilerine haram
etmeye çalışıyordu. Bu arada Yaşar Hanım, Adile Hanım’a, İhsan Nuri Paşa’yı,
Ağrı Direnişini ve neden İstanbul’u terk edip bu yollara düştüğünü anlatmaya
çalışıyor. Fakat Adile Hanım inanmıyor... Adile Hanım bu kıskançlığını bazı
bayan arkadaşlarıyla paylaşıyor. Tüm bunlar Yaşar Hanımın da kulağına geliyor.
Mustafa Şahin Bey’in bu gelişmelerden hiç bir haberi yok. Bir gün Yaşar
Hanım’ın annesi Adile Hanım’a; “ben bu yaşananları Mustafa Şahin Bey’e
anlatacağım”, diyor.
Bu sefer Adile Hanım panik içine düşüyor ve İffet Hanım’a Mustafa Şahin Bey’e
bir şey söylememesi için yalvarıyor.
Bir gün Mustafa Şahin Bey’in vekili geliyor, Yaşar Hanım’a ve annesine:
“Fransız yetkilileri gelmiş, İhsan Nuri’nin eşi ile kimin geldiğini soruyorlar,
çocukların olup olmadığını ve pasaportları görmek istiyorlar”, diyor.
Yaşar Hanım kendisine pasaportları veriyor ve o da Fransızlara gösteriyor.. Hiç
bir sorun yok.
Fakat, Adile Hanım ile sorunlar hep devam ediyor.
İffet Hanım da Adile’nin yaptıklarından rahatsızdır. Bir gün Yaşar Hanım’a
çoktan beri İhsan’dan bir haber yok, Onun da durumu nasıldır, bilemiyoruz. Sen
gerekeni yaptın buralara geldin, geri dönüp Kütahya’ya gidip oradaki eve
yerleşelim. Dr. Haydar’ın da haberi olmaz ve gelişmelere bakarız, diyor.
Yaşar Hanım annesinin önerisini kabul ediyor ve eşyalarını toplayıp Arap Pinar
tren istasyonuna doğru yola koyuluyorlar. Tam tren istasyonuna yaklaştıkları
bir anda, arkalarından bir ses; “Hanımlar nereye gidiyorsunuz? Kaçıyormusunuz?”
diyor. Geri döndükleri zaman, Mustafa Şahin Bey’in vekilini görüyorlar, hem de
silahlı…
İffet Hanım: “Niye kaçalım? Tutuklu muyuz? Biraz gezmeye çıktık”, diyor.
Mustafa Şahin Bey’in Vekili kendilerine gezmek istedikleri zaman hizmetçilere
haber vermeleri gerektiğini, kendisinin onlarla beraber gezmeye gideceğini ve
kendilerinin buranın yabancısı olduğunu söylüyor.
Yaşar Hanım ile annesi Kürdler tarafından konrol altında olduklarını fark
ediyorlar. Yaşar Hanım trene binip geri gitmediklerinden dolayı da
seviniyor.
Adile Hanım yine bazı hikayeleri Yaşar Hanım’a anlatmaya çalışıyor. Yaşar
Hanım; “biz Xoybun Komitesinin talimatı ile buradayız. Mustafa Şahin Bey de
hanedan ve namuslu bir adamdır”, diyerek kendisini tersliyor.
Belli bir dönem sonra Halep’ten haber gönderiliyor; Mustafa Şahin Bey Yaşar
Hanım , annesi ve Adile Hanım ile birlikte Halep’e gidiyorlar. Halep’te sekiz
gün kalıyorlar. Bu arada Yaşar Hanım Halep’te Xoybun yöneticileri Celadet Ali
Bedirxan ve Memduh Selim Bey ile görüşüyor. Celadet ve Memduh Selim Yaşar
Hanım’a; “şimdiye kadar İhsandan bir haber gelmedi ve yakında kesinlikle bir
haber gönderir. Siz beklemek için yeniden köye dönün”, diyorlar. Yaşar Hanım ve
annesi yeniden köye dönüyorlar. Bu arada Adile Hanım’ın kardeşi evleniyor.
Binlerce kişinin katıldığı bir düğün yapılıyor.
Süreç içinde Adile Hanım başka insanları da Yaşar Hanım’a karşı
kışkırtıyor.
Bu arada Yaşar Hanım Memduh Selim Beye bir mektup yazarak rahatsızlığını ifade
ediyor.
Memduh Selim Bey hemen köye geliyor ve Yaşar Hanım’a; “Niçin huzursuz
oluyorsunuz? Biz sizin rahatsız olmanızı istemeyiz”, diyor.
Yaşar Hanım fazla detaylara girmeksizin; “beklemekten dolayı huzursuzl
oduklarını” anlatıyor.
Memduh Selim Bey; “Yaşar Hanım, burası neresi, Ağrı neresi? Ağrı’ya gitmek için
3 devletin sınırlarını aşmak lazım. Bu da çok zordur. Bizim yalnızca, Tebriz
üzeri bir kanalımız var. Bir defa daha kendilerine haber gönderdik. Umut
ederim, kısa bir zaman içinde bize bir haber verirler”, diyor.
Memduh Selim Bey tekrar yeniden Halep’e geri dönüyor.
Bir gün Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ile İffet Hanım’ın yanına geliyor ve
İffet Hanım’a; “Anne can tebrikler”, diyor.
İffet Hanım: “Teşekkür, ama niye tebrik ediyorsun?” diye soruyor.
Mustafa Şahin Bey: “Kürd milleti, enişten İhsan Nuri’ye, Kürd ulusunun
kurtuluşu için yaptığı fedakarlıklar, sahip olduğu cesaret ve değerli
hizmetlerinden dolayı kendisine ‘Paşa’ unvanını verdi ve general rütbesiyle
Kürd Özgürlük Savaşçılarının Genel Komutanlığına atadı”, diyor.
Bu arada İffet Hanım biraz Yaşar Hanım ile konuşur ve Mustafa Şahin Bey’e;
kızım da; “bölgenin eski ve kahraman halkı Kürdler için, kendileri için
mücadele eden birine gereken değeri vermiş ve kadrini bilmiştir” diyor.
Mustafa Şahin Bey: “ Elbette İhsan Nuri Paşa bunu hak etmiştir”, diyor.
İffet Hanım: “oğlum eniştem Kürdlerin özgürlüğü için yalnızca sahip olduğu
rütbeleri ve huzuru değil, genç eşini, tüm mal ve mülkünü kurban etti. Kürd
milletinin ona saygı göstermesi normaldır” diyor.
Mustafa Şahin Bey: “Elbette Kürd milleti hiç bir zaman onun ismini ve
mücadelesini unutmayacaktır. Size bir başka müjdem daha var. İhsan Nuri
Paşa’dan haber geldi. Sizi Onun yanına göndermemizi istiyor ve yakında yola
çıkacaksınız” diyor.
Yaşar Hanım ile annesi aldıkları haberlerden dolayı dünyanın en mutlu insanları
olmuşlardı. Artık Adile Hanım’ın hikayelerinden de kurtulacaklardı.
İki gün sonra Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım ve annesinin yanına geliyor: “ Anne
can, yarın Halep’e gidiyorsunuz. Benim bazı işlerim var sizinle gelemeyeceğim.
Benim akrabalarımdan biri sizi götürecek. Siz Halep’te Qadri Cemilpaşazadelerin
evine yerleşeceksiniz. Ben de oraya geleceğim” diyor.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(12)
Aso Zagrosi
İffet Hanim, Mustafa Şahin Bey’e teşekkür ediyor ve rahatsız ettiklerinden
dolayı özür diliyor.
Mustafa Şahin Bey ise, kendilerini misafir olarak kabul etmelerinin zahmet
değil bir şeref olduğunu, eğer kendisinin ve ailesinin bir kusuru olmuşsa
kendilerini affetmelerini istiyor. Ayrıca yaşananları İhsan Nuri Paşa’ya
aktarmamalarını rica ediyor.
Yaşar Hanım Adile Hanım ile vedalaşırken, kendilerinden sonra başka misafirler
evlerine geldiği zaman böyle davranmamasını istiyor ve öpüşerek
vedalaşıyorlar.
Yaşar Hanım ve annesi Halep’e geldikleri zaman Qadri Cemilpaşazade’nin evine
yerleşiyorlar. Yaşar Hanım’ın anlatımlarına göre, Qadri Cemilpaşazade’nin
evinde huzur vardı. Kadınları eğitimliydi ve Kürd ulusal bilincine sahiptiler.
Ayrıca kadınlar İhsan Nuri Paşa kim olduğunu ve nerede olduğunu
biliyorlardı.
Yaşar Hanım’ın verdiği bilgilere göre 20 gün Qadri Cemil Paşazade’nin evinde
kalıyorlar ve bu süre içinde hiç bir yabancılık hissetmiyorlar.
20 gün sonra Xoybun Komitesi Yaşar Hanım’ı ve annesini bir doktor ve eczacı ile
birlikte İran’a doğru yolla çıkarıyor. Doktor Taşnak Partisinden bir Ermeniydi.
Qadri Cemilpaşazade ve Mehemed Bey gibi Xoybun üyeleri bir saat boyunca
arabayla Yaşar Hanım ve annesine refakat ediyorlar ve sonuçta İhsan Nuri
Paşa’ya selamlar göndererek ayrılıyorlar.
Yaşar Hanım ile beraberindekiler otomobil ile Irak sınırına ve kontrolden sonra
Musul’a gidiyorlar. Bir gece Musul’da kaldıktan sonra ertesi günü Bağdat’a
doğru yola çıkıyorlar.
Yazın boğucu sıcaklığı altında Bağdat’a doğru yol almak kolay değildi. İffet
Hanım hastalanıyor. Bu arada doktorun yanında gereken ilaçlar olduğundan dolayı
biraz düzeliyor.
Yolcularımız bin bir zorlukla Bağdat’a varıyorlar. Yaşar Hanım ile annesi
Bağdat’da “Hilal Hoteli”ne yerleşiyorlar. Doktor ile eczacı da başka bir yere
gidiyorlar.
Xoybun Partisi Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a bir mektup göndermişti. Yaşar Hanım
hotel çalışanlarından biri aracılığıyla Dr. Mehmet Şükrü Sekban’a geldiklerine
dair haber gönderiyor.
Kısa bir süre sonra, Dr. Mehmet Şükrü Sekban ile eşi hotele geliyor ve
tanışıyorlar. Bu arada Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın eşi kocasına dönerek Yaşar
Hanım’ı kastederek: “Bu kadın daha çocuk, nasıl Ağrı Dağı’na gönderiyorsun? Ben
öyle sanıyordum ki, İhsan Nuri Paşa’nın eşi ilerlemiş bir yaşa varmış ve çocuk
sahibidir. Görünen o ki çocuktur” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “Bu hanım eşinin eşidir ve İhsan Nuri’ye layık biridir. Bu
kadar zahmeti göze almışsa aşamayacağı zorluk yoktur” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a dönerek: “ Ne tesadüf İhsan Nuri de ilk
Bağdat’a geldiği zaman bu Hotele yerleşmişti. Biz Kürdler O’nun gelişini
kutlamak için bu hotelin salonunda toplandık” diyor ve biraz düşünerek;
“Birlikte geldiğiniz Ermenilerden ayrılın, öyle görünüyor ki, İngilizler takip
ediyorlar” diyor.
Ertesi günü Dr. Mehmet Şükrü Sekban Hotel’e geliyor Yaşar Hanım’ı ve annesini
öğle yemeği için evine götürüyor.
Bu arada Dr. M. Şükrü Sekban Yaşar Hanım’a ve annesine size sorulan sorulara
hiç doğru cevap vermeyiniz, ayrıca İhsan Nuri’nin ismini de hiç ağzınıza
almayınız diye uyarıyor.
Yaşar Hanım: “ Doktor ben nasıl yalan söyleyebilirim, benim hiç yalan söyleme
adetim yoktur” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “ Yalan söylemek zorundasın ve adet haline getirmelisin.
Eşine varmak istiyorsan bunu yap” diyor.
Dr. M. Şükrü Sekban: “ Eğer ben İhsan Nuri Paşa’nın eşi Hilal Hotelinde
olduğunu söylesem Bağdat Kürdlerinin hepsi hotele gelir ve burada yer kalmaz”
diyor. Dr. M. Şükrü Sekban Xoybun Partisinin Bağdat temsilcisiydi.
Yaşar Hanım ve annesi İran’a geçmek için gereken bürokratik işlemler için
belediyeye gidiyorlar. Oradaki memur “Nereye gidiyorsunuz? Eşiniz nerede ve ne
iş yapıyor? diye soruyor.
Yaşar Hanım: “ İran’a gidiyoruz, eşim ticaret işleriyle uğraşıyor” diyor.
Memur: “Niçin Türkiye’den doğrudan İran geçmediniz? Bu uzun yolu seçtiniz?”
diye sorar.
Yaşar Hanım “bizim Halep’te arazimiz vardı, onu satmaya gittik” diyor.
Memur: “Halep’te nerede?”
Yaşar Hanım: “Babul Ferec’te” diyor.
Memur: “Basra’ya da gitmiyor musunuz?” diye sorar.
Yaşar Hanım: “İran’a gidiyoruz. Eğer yolumuz Basra’dan geçmiş olsaydı oraya da
giderdik” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi pasaportlarını alıp yeniden hotele dönüyorlar.
Bu arada Dr. M. Sükrü Sekban’da hotele geliyor.
Yaşar Hanım Dr. M. Şükrü’ye: “Doktor ben yalan söyledim“ diyor.
Doktor: “Aferin kızım, eğer yalan söylemesiydin, sizi yeniden Halep’e geri
göndereceklerdi. O zamanda mecburiyet karşısında dağlardan Kürdler aracılığı
ile kaçak yollardan göndermek zorunda kalacaktık” diyor.
Dr. Şükrü, Yaşar Hanım’a ve annesine pasaportlarınızı aldınız, artık burada
kalmanız doğru değildir, hemen yola çıkmanız gerekiyor diyor. Yaşar Hanım paralarının
bir kısmını Ermeni doktora vermişti. O paraları aldıktan sonra ertesi günü tren
ile Xaniqin’e doğru yola çıktılar.
Hotel’de Hewler temsicisi Yaşar Hanım’a Xaniqin’e vardığınız zaman benim
kartımı İstasyondaki adama verirseniz İran konusunda size yardımcı olur
demişti.
Fakat Dr. M. Şükrü’nün “hiç kimseye hiç bir şey söylemeyin” yönündeki
ikazlarından dolayı hiç kimseye güvenmiyorlardı.
Xaniqin’e vardıktan sonra bir taksi ile İran’a doğru yola çıktılar. Yol boyunca
taksi şoförü Yaşar Hanım’ı rahatsız ediyor. Sonuçta Kirmanşah’a varıyorlar.
Taksi şoförü Yaşar Hanım’a Hamadan buradan 2 saat uzaklıktadır, arabaya gereken
yakıtı aldıktan sonra yeniden yola devam edeceğiz.
Bu arada Kirmanşahlı biri Yaşar Hanım’a niye inmiyorsunuz, diye soruyor. Yaşar
Hanım da “Hamadan buradan iki saat uzaklıkta, biz Hamadan’a gideceğiz”,
diyor.
Kirmanşahlı “ne diyorsunuz Hanım? Hamadan bizim geldiğimiz yoldan daha uzak”,
diyor.
Yaşar Hanım ve annesi hemen taksiden iniyorlar. Taksi sahibinin art niyetli
olduğunu anlıyorlar. Yaşar Hanım ve annesi o gece Kirmanşah’da bir hotelde
kalıyorlar. Ertesi günü bir taksi’ye binerek Tebriz’e gidiyor ve bir hotel
bulamadıklarından bir pansiyona yerleşiyorlar.
Yaşar Hanım pansiyon sahibesine hasta olduğunu ve Dr. İkhyazaryan’ı çağırmasını
istiyor.
Hotel sahibesi bu yakınlarda başka doktorlar var, onları çağırayım diyor.
Yaşar Hanım Dr. İkhyazaryanda ısrar ediyor.
Çünkü, Halep’te kendisine Tebriz’e vardıkları zaman Dr. İkhyazaryan’ı aramasını
söylemişlerdi.
Ararat Kadar Büyük bir Aşk : İhsan ve Yaşar Aşkı(13)
Aso Zagrosi
Yaşar Hanım ve annesinin ısrar etmelerinden sonra Hotel sahibesi Dr.
İkhyazaryan’ı çağırıyor. Bir saat sonra Dr. İkhyazaryan pansiyona geliyor ve
Yaşar Hanım: “Affedersiniz, Siz Dr. İkhyazaryan mısınız?”, diye soruyor.
Dr. İkhyazaryan: “Evet benim” diyor.
Yaşar Hanım: “Halep’ten geliyorum, İhsan Nuri Paşa’nın eşiyim . Hasta da
değilim” diyor.
Dr. İkhyazaryan İhsan Nuri Paşa’nın ismini duyduğu an rengi değişmeye
başladı.
Yaşar Hanım konuşmasının devamında: “Xoybun beni Ağrı Dağı’na göndermek
amacıyla sizin yanınıza gönderdi” diyor.
Dr. İkhyazaryan Yaşar Hanım’a cevap vermeden gitmek istiyordu.
Yaşar Hanım: “Doktor Bey ne diyorsunuz? Ne yapayım?” diye sorar.
Doktor: “Size haber vereceğim” diyor ve gidiyor.
Aynı gün öğleden sonra iki çocuk Yaşar Hanım’a geliyorlar ve kendisine bir
mektup veriyorlar. Mektup’ta ertesi gün için Tebriz’in bir alanında buluşma
için gereken bilgiler vardı.
Fakat, Yaşar Hanım ve annesi ertesi günü görüşme yerine geç varıyorlar ve
görüşme gerçekleşmiyor. Xoybun kuryeler aracılığıyla 4 gün peş peşe görüşme
için gereken bilgileri gönderiyor, fakat görüşme gerçekleşmiyor.
5..gün Yaşar Hanım ve annesi görüşme yerine gitmek için bir faytona binmek
istedikleri bir sırada görüşmek için gidecekleri adam aniden kendilerine
yaklaşıyor ve kendisini tanıtıyor. Birlikte faytona binerek uzaklaşıyorlar.
Kurye Yaşar Hanım ve annesini bir eve götürüyor ve onlara İhsan Nuri’nin Ağrı
Dağı’nda olduğunu ve kendisine sizlerin gelişinizi bildireceğiz,diyor. Bu arada
Kurye pansiyonun uygun olmadığını bir eve taşınmaları gerektiğini söylüyor ve
kendilerine bir ev buluyor.
Bu gelişmeler 1929 yılında yaşanıyor.
Taşnak Partisi İhsan Nuri Paşa’nın yanında temsilcileri olarak bulunan Ardeşir
Muradyan’a bir mektup yazarak Yaşar Hanım’ın Tebriz’e geldiğini
bildiriyorlar.
Bu arada Ardeşir Muradyan Bolşeviklerin kurduğu bir komplo neticesinde Aras
kenarına giderken yakalanıyor ve Rusya’ya götürülüyor.
Mektup İhsan Nuri’nin eline geçiyor, fakat Ermenice bilen birileri olmadığından
dolayı mektubu okuyamıyorlar.
1929 sonbaharında İhsan Nuri Paşa Xoybun sınır bölgelerindeki birimlerini
teftiş etmek amacıyla gittiği bir sırada eşinin Tebriz’e geldiğini duyuyor.
İhsan Nuri Paşa arkadaşı olan Xoylu bir Kürdü Yaşar Hanım’ı yanına getirmek
amacıyla Tebriz’e gönderiyor ve kendisi de sınırda bekliyor.
İhsan Nuri Paşa bir hafta bekliyor ve bir cevap almayınca İranlı Muzafer adlı
bir Kürd’ün kimliğini alarak eski Kürd elbiselerini giyerek Doğu Kürdistan’a gitmeye
karar veriyor.
İhsan Nuri Paşa, Haydaranlı Yusuf Ağa’nın adamlarından biri Silo’yu yanına
alarak Xoy şehrine gidiyor.
İhsan Nuri ile Silo Xoy’a vardıkları zaman Silo’nun tanıdığı bir Kürdün evine
gidiyorlar. İhsan Nuri’nin Yaşar Hanım’ı getirmek için gönderdiği Xoylu Kürd
hala Tebriz’e gitmemiş. İhsan Nuri ona bir haber gönderiyor ve onu geri
çağırıyor. Xoylu Kürd İhsan Nuri’nin yanına geldikten sonra İhsan Nuri onu
Tebriz’e Yaşar Hanım’ı getirmeye gönderiyor. İhsan Nuri ve Silo Xoy da
bekliyorlar.
İhsan Nuri Xoy’da olduğu zaman askerler tarafından gözaltına alınıyor, fakat
üzerinde bulunan İranlı Kürd’ün kimliği sayesinde kurtuluyor.
İhsan Nuri’nin Xoy’da olduğu sırada İran yetkilileri tarafından bilindiğinden
dolayı İhsan Nuri ve Silo sınıra doğru yola çıkıyorlar ve Haydaranlı Yusuf
Abdal Ağa’nın evine gidiyorlar. İhsan Nuri Silo’yu yeniden Xoy’a
gönderiyor.
Bu arada Yaşar Hanım ile İffet Hanım Xoy’a Mahsum Ağa’nın evine geliyorlar.
Mahsum Ağa’nın evinin iki kapısı var. Mahsum Ağa tanımadığınız hiç kimseye
kapıyı açmamalarını kendilerinden
istiyor.
Bir gün birileri kapıyı çalıyor. Mahsum Ağa’nın ailesinden bir kadın Yaşar
Hanıma geliyor ve bir Kürdün kendisiyle görüşmek istediğini söylüyor.
Yaşar Hanım kapıya gittiği zaman gelen Kürd kendisini Silo olarak tanıtıyor:
“Hoş geldiniz! İhsan Nuri Paşa beni sizi almaya gönderdi” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi bu haber karşısında sevinçten uçuyorlar.
Silo onlardan ayrılarak at bulmaya gidiyor. Belli bir dönem sonra atlarla
geliyor ve atları Mahsum Ağa’nın Kervansarayına bırakıyor.
Mahsum Ağa’nın Kervan Sarayı biraz şehrin dışındaydı. Mahsum Ağa eve geliyor
“bayanlar hazır olun gidiyoruz” diyor.
Mahsum Ağa önde Yaşar ve annesi arkasında şehirden çıkıyor ve kontrol
noktalarını aşıyorlar. Kervansaraya gittikleri zaman Silo ateş yakmış ve
kendilerine çay hazırlamıştı.
Çaylarını içtikten sonra yola düştüler.
Qereziya ovasına vardıkları zaman bir düğün töreniyle karşılaştılar. Kürd
bölgesiydi ve tehlikeyi atlatmış sayılıyorlardı.
İhsan Nuri Paşa Silo’ya ovayı kontrol eden bir köyde kalacağını ve 4.gün
kendisini bekleyeceğini söylüyor. Ayrıca İhsan Nuri’nin dağ köyünden itibaren
ovayı kontrol edebilme imkanı vardı.
Bu arada Silo: “Paşa bizi dürbün ile görüyor şimdi” diyor.
Yolcularımız köye vardıkları zaman İhsan Nuri köyde yoktu. Hiç kimsenin de
İhsan Nuri’den haberi yoktu. Köy imamının evine gidiyorlar. Silo onları imamın
evine bıraktıktan sonra İhsan Nuri Paşa’yı aramaya koyuluyor. Yolda köylüler
Silo’ya İhsan Nuri’nin Kiçan aşiret reisi Haci Keleş’in evinde olduğunu
söylüyorlar.
Silo hemen Haci Keleş’in evine gidiyor ve evde bulunanları selamlıyor. İhsan
Nuri Paşa Silo’ya: “ Silo ne haberler var? Geldiler mi?” diye soruyor.
Silo: “Hanımlar köydedir” diyor.
İhsan Nuri Paşa hemen bir grup süvari ile köyün yolunu tutuyor.
Bu arada Mahsum Ağa uzaktan gelen atlıları görünce şüpheye düşüyor ve İhsan
Nuri’nin kendisinden Tebriz’den getirmesini istediği iki tüfeği hazırlıyor ve
yanındaki Teqi’ye “onlar ancak benim cesedim üzerine bu bayanlara dokunabilirler”
diyor.
Bu konuşmaları duyan Yaşar Hanım ve annesi de tedirgin oluyorlar.
Belli bir dönem sonra süvariler geliyor ve kapıyı çalıyorlar. Yaşar Hanım
kapıya gittiği zaman kapıyı çalan: “ Yaşar benim” diyor.
Yaşar Hanım annesine : “ İhsandır, sesini tanıdım” diyor. Yaşar Hanım kapıyı
açtığı zaman İhsan Nuri ve Mahsum Ağa
içeri girdiler. Mahsum Ağa: “Hanımı getirdim, artık gam yemem” diyor ve dışarı
çıkıyor.
Yaşar Hanım İhsan Nuri Paşa’yı Kürd milli giysileri içinde silahları kuşanmış
bir halde buluyor. Öyle sanıyordu, ki İhsan Nuri yine subay elbiselerini
taşıyor.
İhsan Nuri kayın validesinin elini öpüyor ve çektiği zahmetten dolayı kendisine
teşekkür ediyor. Yaşar Hanımı da öpüyor ve biraz sohbet ettikten sonra yanında
bulunan Kürd savaşçılarına atları hazırlamalarını istedi ve birlikte Haci
Keleş’in evine gittiler. Orada Mahsum Ağa ve Teqi getirdikleri tüfekleri İhsan
Nuri Paşa’ya verdiler ve veda edip ayrıldılar.
Sabah erken saatlerinde Yaşar Hanım çay almak için aşağıya indiği zaman küçük
bir çocuğu görüyor. Küçük çocuk Ermeni asıllı ve biraz da Türkçe biliyor. Yaşar
Hanım kendisine; “Ali Hoca’yı tanıyıp tanımadığını” soruyor.
Küçük çocuk: “Evet, Ali Hoca’yı tanıyorum” diyor.
Yaşar Hanım küçük çocuğa biraz cep harçlığı veriyor ve Ali Hoca’yı aramaya
gönderiyor.
Yaklaşık 2 saat sonra birileri Yaşar Hanım’ın bulunduğu odanın kapısını
çalıyor.
Yaşar Hanım kapıya giderek: “Kimsiniz?” diye soruyor.
Kapıya gelen: “Benim, Ali Hoca, kapıyı açınız” diyor.
Yaşar Hanım sevinçle kapıyı açıyor.
Ali Hoca: “siz kimsiniz? Beni sormuşsunuz? Benden ne işiniz var?” diye
sorar.
Yaşar Hanım: “Ben İhsan Nuri’nin eşiyim. İhsan Ağrı’dan bana haber gönderdi,
Halep’e gelmemi ve sizi sormamı istemişti. Sizin beni onun yanına göndereceğini
söylemişti” diyor.
Ali Hoca: “İhsan Nuri buradan çok uzak bir yerdedir. Ben size yol gösteremem.
Burada İhsan Nuri’nin arkadaşları Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey var. Ben
onlara haber vereceğim ve onları sizin yanınıza göndereceğim” diyor.
Not: Burada söz Memduh Selim Bey’e gelmişken bir yanlış anlamaya açıklama
getirmek istiyorum. Kürd yazarı rahmetli Mehmet Uzun “Sîya Evînê” adlı
romanında Memduh Selim Beyin Agirî’ye gittiğini yazıyor. Memduh Selim ile
ilgili yazı yazan bir çok kişi bu tezi kullanıyor. Memduh Selim’in Agirî’ye gitmesi
meselesi romanda bir kurgu olarak yer alıyor. Bir çok Kürd çevresi bu kurguyu
realite ile karıştırıyorlar.
Yaşar Hanım, Memduh Selim Bey’i tanımıyor ve duymamış. Fakat, Tevfik Beyi
duymuştu. İhsan Nuri Paşa ile birlikte Beytüşşebap devrimini başlatan
subaylardan biriydi. Bundan dolayı Yaşar Hanım çok mutluydu. Ali Hoca’ya
teşekkür ediyor.
Ali Hoca gittikten bir kaç saat sonra Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele
geliyorlar.
Memduh Selim Bey: “Hoş geldiniz!! Ne zaman Halep’e geldiniz?” diye bir soru
sorar.
Yaşar Hanım’ın annesi : “Oğlum dün geldik” diyor.
Memduh Selim Bey: “Hiç bir kaygıya kapılmayınız. Biz buradayız ve siz bizim
yanımızdasınız. İhsan Nuri Beyi sizin geldiğinize dair haberdar edeceğiz. Onun
cevabı geldiği an size bildireceğiz. Sizin bu odanız da iyi değil, yeni bir oda
almamız gerekiyor” diyor ve gidiyor.
Memduh Selim Bey Yaşar Hanım ve annesi için daha büyük bir oda kiralıyor,
pencereleri sağlamlaştırıp perde taktırıyor ve Hotel sahibine; “bu bayanlar ne
istiyorlarsa verin ve kendilerine göz kulak olun” diyor.
Yaşar Hanım ve annesi yeni odaya taşınıyor. Hotel sahibi tümden değişerek
onlara daha saygılı davranıyor ve hürmet gösteriyor. Yaşar ile annesi 5 gece bu
Hotel’de kalıyorlar. Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey her gün Hotele geliyorlar
ve Yaşar Hanım’a bir ihtiyaçlarının olup olmadığını soruyorlardı.
Altıncı gün Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey yine Hotele geliyorlar Yaşar
Hanım’a: “Sizin bu otelde kalmanız uygun değil, yoldaşlarımızla konuştuk sizi
bir köye göndereceğiz. Sizi Mustafa Şahin Bey’in köyüne göndereceğiz. Mustafa
Şahin Bey bizim yoldaşımız, Berazi aşiretinden ve aynı zamanda Suriye
Parlamentosunda milletvekilidir. Köy buradan 2 yada 3 saat uzaklıktadır. İhsan
Nuri Bey’den haber ulaşır ulaşmaz hemen yanınıza geliriz. Ayrıca hal ve
hatırınızı sormak içinde uğrarız” diyorlar.
Ertesi günü Memduh Selim Bey ile Tevfik Bey Hotele gidiyorlar. Tevfik Bey eski
elbiseler giymiş ve taksiyi sürüyordu. Yaşar Hanım ve annesi aşağı inip Memduh
Selim Bey ile vedalaşıp arabaya biniyorlar ve köye doğru yola çıkıyorlar.
Tevfik Bey yolda Yaşar Hanım ve annesine eski elbiseleri niçin giydiğini
açıklarken: “Yolumuz üzerinde küçük bir arazi parçası Türkiye’nin denetimi
altındadır. Beni tanımamaları için bu eski elbiseleri giydim. Sizi bıraktıktan
sonra yeniden geri dönerim.” Diyor.
Yaşar Hanım’ın annesi: “Oğlum kendini koru, tehlike ve zarara karşı dikkatli
ol!! Mustafa Şahin Bey nasıl bir adamdır?” diye sorar.
Tevfik Bey: “Mustafa Şahin Bey Xoybun Komitesinin üyesi ve hanedan biridir. Türkçeyi
iyi biliyor ve yakın yoldaşlarımızdandır. Suriye devleti içinde etkili biridir.
İhsan Nuri beyden haber gelene kadar onun evinde kalacaksınız. Kendisi aynı
zamanda Suriye parlamentosu üyesidir. Bir bakalım acaba İhsan Nuri kendisi mi
geliyor? Yoksa sizi onun yanına göndermemizi mi isteyecek yakında sizi
bilgilendiririz” diyor.
Tevfik Bey, Yaşar Hanım’a ve annesine İhsan Nuri ile giriştikleri Beytüşşebap
direnişini ve yurtdışına çıkışlarını bir destan gibi anlatıyor. Kadınların hiç
haberi olmadan Türkiye’nin denetimi altındaki topraklardan geçiriyor ve yeniden
Fransızların denetimi altında demir yoluna yakın bir köye ulaştırıyor.
Köylüler Yaşar Hanım ile annesinin o gün köye gideceklerini bildiklerinden
dolayı kendilerini köyün girişinde karşıladılar.
Tevfik Bey bir gece köyde kaldı ve ertesi günü vedalaşarak geri döndü.
Böylelikle Yaşar Hanım ile annesi tanımadıkları bir köyde İhsan’dan haber almak
için beklemeye başladılar.
Mustafa Şahin Beyin iki eşi vardı. Büyük eşinin iki oğlu ve iki kızı vardı.
Misafirler için bir oda hazırlamış, gereken masa, sandalye ve yatakları
yerleştirmişti. Hizmetçiler sabah ve akşam yemeklerini odalarına
getiriyorlardı.
Evde kadın ve gençler içinde yalnızca Mustafa Şahin Beyin küçük eşi “Adile
Hanım “Türkçe biliyordu. Mustafa Şahin Bey’de güzel Türkçe konuşuyordu. Bozan
Bey de bir dönemler İstanbul Meclisi’nin üyesiydi.
Mustafa Şahin Bey akşamları sık sık Yaşar Hanım’ın annesini çağırır ve
kendisiyle sohbet ederdi. Adile Hanım da yanlarında olurdu. Fakat, Yaşar Hanım
bu sohbetlere katılmak için gitmiyordu.
Mustafa Şahin Bey’in büyük eşi Ayşe Hanım sık sık Yaşar Hanım’ın yanına
gidiyor, fakat Türkçe bilmediğinden dolayı anlaşamıyorlar. Ama, el ve kol
hareketleriyle bir komünikasyon yakalıyorlar.
Belli bir dönem sonra Yaşar Hanım ile annesi hizmetçiler tarafından getirilen
yemeklerin içinde bazı mide bulandırıcı şeyler buluyorlar ve gelen yemekleri
yemiyorlar. Ekmek vb şeylerle idare ediyorlar.
Mustafa Şahin Beyin küçük eşi Adile Hanım’ın misafirlere karşı tavrı değişmişti.
Bir gün Yaşar Hanım’a: “siz dediniz ki bir kaç gün kalır gideriz. Niçin
gitmiyorsunuz? Yalan söylüyorsunuz. Mustafa sizi evlenmek için getirmiş”
diyor.
Yaşar Hanım sinirleniyor, fakat elinden bir şey gelmiyor. Adile Hanım
kıskançlığından dolayı Yaşar Hanım ile annesini rahatsız ediyor.
İffet Hanım Yaşar’a: “Kızım dişlerini sık!! Biz geri dönemeyiz. Eğer böyle bir
şey yaparsak milletin ağzına sakız oluruz” diyor.
Mustafa Şahin Bey’in evine geldikleri zamanda Dr. Ali Haydar’a bir mektup
yazmış, İhsan’ın bir arkadaşının evinde olduklarını, ona haber gönderildiği ve
cevap beklediklerini bildirmişlerdi.
Bir gün Mustafa Şahin Bey hizmetçinin elinde dolu tepsiyi görüyor ve yakından
bakıyor yemeklerin içinde hayvan dışkısına rastlıyor. Hizmetçi Mustafa Şahin
Beye belli bir dönemden beri Yaşar ile annesinin yemek yemediklerini söylüyor.
Mustafa Şahin Bey durumu araştırıyor, Yaşar ile annesinin rahat etmemeleri için
her şeyin yapıldığını fark ediyor.
Mustafa Şahin Bey hemen Yaşar Hanım ile annesinin kaldıkları odaya büyük bir
dolap gönderiyor. Kendilerine yemek yapmaları için ne gerekiyorsa her şeyi
torbalarla gönderiyor. Yaşar Hanım’ın anılarında verdiği yiyecek listesinde
baldan pirince kadar her şey var.
Mustafa Şahin Bey Yaşar Hanım’ın annesini çağırıyor ve kendisine: “İffet Hanım,
siz yemekleri yemiyordunuz niçin bana söylemediniz? Eğer siz bu evi ateşe de
verseniz hiç kimsenin sizi engellemeye hakkı yoktur. Bu ev senin enişten
İhsan’ın evidir ve bende sizin hizmetçinizim. İhsan Nuri bizim için Kürd milleti
için güçlü bir düşmanla savaş içindedir.” diyor.