Merkez ordusu komutanı emrine verilen uçaklarla nereleri bombaladı, hangi kimyasal maddeleri kullandı?
Naziler toplama kampları uygulamalarını ittihatçılardan(kemalistlerden) örnek mi aldılar? Koçgiri’de kaç “toplama kampı” oluşturuldu? Araştırmak, bulmak, sorgulamak, yorumlamak Koçgirililerin görevi. Öğrenmek ve öğretmek zorundayız.
Yahudiler Almanların toplama kamplarında yaşadılar, sağ kalabilenlerden hafızalarını koruyabilenler anılarını yazdılar. Sosyal kurumlarıysa gerekli olan destekleri sunup, olmsaı gereken sorumlulukları gösterip yazılanları bastırdılar, filmleştirdiler. Unutulmalarını, kaybolmalarını önlediler.
İnsanlar Yahudi inancından olanlara yapılanları Yahuidilerin anlatımlarıyla öğrendiler. Almanlar yani uygulayıcılar değil, özel uygulamalara maruz kalanlar, denekler gibi kullanılanlar gerçekleri anlattılar. Koçgiri’de toplama kamplarını, toplama kamplarına mahkum edilenlerden dinlemek en doğru yaklaşımdır.
Mustafa Kemal’in yoldaşı, özel çete birlikleri, laz alayları komutanı Topal Ostapis (Topal Osman Ağa), Merkez ordusu komutanı balkan göçmeni Arnavut sakallı Nuredin Paşa ve Mustafa Kemal’in özel emirleriyle, uygulamalarıyla Koçgiri’de hazırladığı sahne; yakma, yıkma, gasp, öldürme, tecavüz, sınırdışına sürgün ve toplama kampları.
Müslüman olmadığımızı bildiklerinden tehdit ederek, eziyet etmek, acı çektirmek, açlıkla teslim almak, terbiye etmek için bizleri Muhamedi inancından olan kişilerin yaşadıkları yerleşim birimlerinde hazırladıkları toplama kamplarına “camp de concentration – the concentration camp” göndermişler, toplamışlar. Günlerce o kamplarda kalmışlar.
Yado; 1921’de Topal Osman güçleri Beko’ların tepesinde vurmaya başlıyorlar. Koçkıri deresinden, Çıragedik’ten, Yenice köye doğru ilerliyorlar. Yenice’de, halkı büyük bir evde topluyorlar. Evi tutuşturmak istiyorlar. İnsanlarımızı yakmaya hazırlanıyorlar. İnsanları çıkarıp, bağlıyorlar. Çengeli dağından yana götürüyorlar. Hepsini işkenceyle öldürüyorlar. Dursun Yelgel götürülenler arasındadır. Karnını yırtmışlar. Başının sağ tarafındaki kemik koparılmış. Yırtılan karından bağırsaklar dışarı çıkıyor. Adam sag kalmış ve o yaralarla kendi köyü olan Sıdıklar(Sıddıqan) köyüne dönmüş. Kendisini bulanlar yaralarını temizleyip, karnını dikiyorlar. Dursun Yelgel 1990’lar da öldü. Vahşetin tanığı ve vücuduyla da yürüyen bir anıt gibiydi.
Koçgiri, Resulan, Yêran, Qalqanci, Beko köylülerini Çıragedig’e götürüp Dûven dağında, Yenice’de öldürüyorlar. Kimisini akarsuya atıyorlar, kimisini vuruyorlar. Mermi harcamamak için çaya atmayı tercih ediyorlar. Süngülerle bedenleri yırtıyorlar. Yazıkwey-Yazıfatê ’den 35 erkeği Hacıdere denilen yere götürüp, Çalgan’dan aşağı atıyorlar.
T. Osman ve güçleri dağlık yerlere giremiyorlar, çıkamıyorlar. Girdikleri yerleri yakıp, yıkıyorlar. Dağlara sığınanlar sağ olarak kurtulabilenlerdirler. Bizim gelinlerimiz, kızlarımız kafirlerin ellerine geçmemek için kendilerini sulara bırakıyorlar. Peştamallarıyla gözlerini kapatarak kendilerini bahar sularına atıyorlar. Sular boğulmuş bedenleri kenarlara taşıyorlar. Bu insanların üzerlerinde bulunan altın, gümüş vb. eşyaları vurguncular, Laz alaylarının mensupları çekip çıkarıp alıyorlar. Ölüleri soyuyorlar. Görenler, tanıklar, derileri soyulmuş bedenlerden bahsederlerdi. Bekolar, Çıragedigi etrafındaki köylerin insanları Yenice’nin oradaki Karabudak (Qerebıdax – Çamezın) suyuna bedenlerini teslim ediyorlar, boğulmayı tercih ediyorlar.
T. Osman korkunç, zalim bir tipleme. Sanki insanlara eziyet etmek, işkenceyle öldürmek için özel eğitim almış. İnsanların, insanlığın düşmanı bir karadenizli. Kesinlikle sevgi taşımayan, öfke, sevgizlik, saygısızlık depolamış bir tip. Koçgiri’de, Karapuar’dan (Qerepar), Boxazwêran’e(Bogazören) doğru giderlerken Mahmud Ağa’yı yakalıyorlar. T.Osman, Mahmud Ağa’nın hizmetkarlarına zorla istediğini yaptırıyor. Onların ellerine verdirdiği kendiri Mahmud Ağa’nın boynuna geçirtiyor. Onu aynen bir hayvan gibi çeke, çeke köyün etrafında dolaştırtıyor. Dişlerini tek, tek çektirtiyor. Bir yandan da davul-zurna çaldırıyor. İşkenceyle, eziyetle Mahmud Ağa’yı konağın önünde öldürüyorlar. Mahmud Ağa Gemecug’luydu ve T.Osman’a teslim olmuyor, bu şekilde zulümle öldürülüyor.
Laz alayları öldürücü silahlarla donatılmış olarak geliyorlar. Dönerlerken de sadece hayvan, halı, kilim, yiyecek maddeleri, altın, gümüş değil, talan ganimeti olarak bayanları da esir alıp, kendileriyle birlikte götürüyorlar.
Reşo;1329 doğumluyum. Babam 1920′de Rus cephesine gitmiş. Geliyor, tekrar gönderiliyor. Bir daha da dönmüyor.
Nisan ayıydı. Geldiklerini duyduk. Çengelli’nin altındaki ormanlık alana sığındık. Günler geçmeye başladı. Askerler gündüz gelip dolaşıyorlar, gece Bahtiyar (Bextiyar) köyüne dönüyorlardı. Biz sığındığımız yerden onların gelişlerini seyrediyorduk. Geldiler, bizim köye ulaştılar. Evlerin üzerinden dumanlar yükselmeye başladı. Evleri yakıyorlardı. Döndüler, Sogıtli’nin altındaki kaşta (kayalık yamaçWink toplu katliam yaptılar. İptida Babus’a geldi. Topal Osman ve Lazlar 1 aya yakın buralarda kaldılar. Yakaladıklarının başlarını ezdiler. Yakalayamadıklarını uzaktan hedef alarak öldürdüler.
Çengeli bizim için kutsaldır. Ziyarettir. 40 yerden su kaynar. Dağın eteğindeki köylerin insanları oraya çıktılar. Purun (beyaz renkli kayalık-mermer) arka tarafındaydık. Zera ve Maciran (İmranlıWink tarafından da gelenler olmuştu.
Giliceg ‘li Hemo, Bandıra’dan Mıstoy Cindi ve diğerleri birlikte Zera’yı bastılar, aldılar. Amaçları Kürd devleti kurmaktı. Müfrezeyse “Kürdü islah” adı altında geldi ve milletimizi kırdı.
İnsanlarımız dağlara kaçtılar. Dağlara ve ormanlara sığınanlar kurtuldular. Saf olup teslim olanlar “Bize bir şey yapmazlar.” diyenler, kuzular gibi ölüme gittiler. Osmanlı görevlileri ellerine geçirdiklerini kırdılar. Çiyaysurık (KızıldağWink tarafındaki ileri gelenlelerimizi vurdular. Ellerine geçenleri vurdular. Tabiki çok insan kırıldı. Sayıyı bilemem.
Öldürülenlerden hatırladıklarım mı? Çimen köyünden (şimdiki adı Yoncabayırı ) Seyd Divane vardı. Onun oğlu İbrahim ve Haydar Bey’lerin katibi İsmail Efendi. İsmail Efendi sayğı değer bir insandı. Onu da Boxazwêran ( Bogazören) de başka insanlarla birlikte kurşuna dizdiler. Orada çok insan kurşunlandı. Çomeldin sırtlarında öldürülenler vardı. Diğerlerini hatırlamıyorum.
Kadın ve kızlara yapılanlar; bizim tarafta ellerine az sayıda kadın ve kız geçti. Diğer tarafları bilmiyorum. Bayanlarımız osmanlı çetelerinin, müfrezelerinin kendilerine yapabileceklerini tahmin ettiklerinden, bildiklerinden dağlara kaçmayı ihmal etmediler. Dağlar onları ve bedenlerini kurtardı. Tabi biz çocuktuk. Yanımızda konuşulan şeyler belliydi. Yakalananlara yapılan uygulamalar açık şekilde anlatılmazdı.
Çeteler, müfrezeler gündüz gelir buraları dolaşır, insan ararlardı. Buldukları her şeyi yakar, öldürürlerdi. Köyleri yaktılar. Olay bittikten sonra Diyarbakır’da görevli olan Ethem adında bir albay gönderildi. O da ölmeyen, sağ kalan insanlarımızın hepsini cepheye, savaşa sürdü. Kürdlerden zor, şiddet altında askeri birlikler oluşturup kendi savaş cephelerine gönderdiler.
Köyleri bir araya topladı. Değişik yerlerde toplama merkezleri oluşturdular. Bizim köy halkıyla, çevre köylerin halkını Bognax (Boğnak) köyüne topladılar. Biz altı ay sonra kendi köyümüze dönebildik. Çengeli’nin arka yamaçlarında, tarafında yaşayanların durumunu bilmiyorum.
Toplar; topları nerelere mi yerleştirmişlerdi? Arbê-Tarbas ve Çomeldin arasında bulunan köy- köyünün altına bağlamışlardı. Derecux köyünün sırtlarına, Çengeli dağına ve yamaçlarına atıyorlardı. Derecux köyünün yukarısın da bulunan pagların (yıkılmış evler) yanına makinalıları bağladılar. İnsanlarımızın bir kısmı bu arka ormanlık alandaydılar. Makinalılarla ormanlık alanı taramaya başladılar. İnsanlarımızın oralar da saklandıklarını biliyorlardı. Atılan toplar Çengelli’in yamacına, purlara düşüyorlardı. Biz dağın diğer tarafına ulaşmıştık. Orada atılan toplardan ölen olmadı. Katır topu kullanıyorlardı. Gülleler 20 santim vardı. Biz daha sonra patlamayan gülleleri topladık. Topların bir bölümünü Bextiyar köyünün puruna yerleştirdiler. Oradan da Çengeli’yi ve çevre yerleri gülle atışına tuttular.
Bahardı, buralarda kar erimemişti. Dışarıda, ormanların içinde, kayalıklarda yatıyorduk. Gizliden ateş yakmaya çalışıyorduk. Çengelli’nin arkasında bir hafta kaldık. Yerler yaş, bazı kısımlar karlıydı. Çok üşüdük, çok soğuktu, donmadık! Donan olup olmadığını hatırlamıyorum. Donmayla yüz yüzeydik. Saklanabilenler, bulabilenler mağaralara da girmişlerdir.
O koşullarda nasıl mı besleniyorduk? İnsanlarımız kaçarlarken götürebildikleri kadar un sırtlamışlardı. Dağlar da görünmeyecek şekilde ateş yakıyor, hamuru ısınan kaya parçasının üzerine yapıştırıyorduk. Yarı çiğ şekilde yiyorduk. Büyüklerimiz tehlikeyi göze alıyor, geceleri köylere iniyor, yakılamayn, yanmayıp da kalan yiyeceklerden sırtlayıp getiriyorlardı.
Yalnızca Mustafa Kemal’in emrine göre hareket eden Osmanlı düzenli ordusunun çeteleri, müfrezeleri değil, çevre de bulunan Müslüman ve Kürd olmayan köylerin insanlarıda çeteler gibi silahlandırılmışlar, aynen diğer çeteler ve müfrezeler gibi onlarla birlikte bizlere saldırıyorlardı. Onlar da merkez ordusuna bağlı güçlerle birlikte bizlere ait olan eşyaları taşıyabildikleri kadarıyla taşıyıp, götürdüler. Bize bir şey kalmadı. Bu tarafta Bextiyar ve Babus köylüleri tam talancıydılar. Hem talancı, hem katil. Karadeniz bölgesinden gönderilen alay mensupları çetelerle birlikte bizleri öldürüyorlardı. Bize karşı bizim yolumuzdan olmayanlarım Müslüman ve Kürd olmayanların yaklaşımı, tutumu birdi. Hayvan, ev, eşya bir şey kalmadı. Evlerimizi sırtlayıp götüremiyorlardı, onları da yaktılar.
Evimiz dolu yataktı. Bir parça yün bırakmadılar. Döşek yüzlerine eşya dolduruyorlardı. Götüremedikleri yünleri dere, tepe serpiştirmişlerdi. Döndüğümüzde çalıların tuttuğu yün parçalarını topladık. Bize bir tek cacım (çok ince eğrilen yünden yapılan örtüWink kalmıştı. Topladığımız yünleri o cacıma doldurduk. Onun üstünde yatıyorduk. Üstümüze de keçi kılından yapılmış karaçul (astır) seriyorduk. Bazı evlerde o da yoktu. Yerde yatıyorlardı.
Hayvan var mıydı? Merkez ordusu mensupları ve osmanlı tarafından bölgeye yerleştirilenler, bize saldıran köylerin insanları buldukları bize ait hayvanları da kendileriyle birlikte götürüyorlar, ya da kurşunluyorlardı. Sadece kendimizle birlikte dağlara kaçırabildiğimiz hayvanlarımız sağ kaldı. Bu köylerin hayvanlarının büyük bölümü Bextiyar ve Babus köylüleri tarafından alınmıştı. Vurgundan sonra sağ kalan insanlarımız o köylere gittiler. Hayvanlarını aradılar. Hayvanlarımızdan kesilmeyenler, yenmeyenler kalmıştı. Hayvanlarını tanıyıp alanlar oldu. Bizim köylü Kerrê Eziz’in ebesi 6 keçisini tanıyıp aldı. Zaman içinde hayvan çoğaldı.
Bextiyar köyü konuşulmaya, anlatılmaya değer. O köyde kaç ev mi vardı? 60-70 haneydi. O köylüler beni, 6 kadını ve onların çocuklarını köyümüzün altında esir aldılar. Cin Mevlüt (Hacı Mevlüt) denilen kişi 3 keçiyi belindeki kuşağa bağlıyarak, bizimle birlikte o hayvanları da Bextiyar’a götürdü. Yağmur yağıyordu. Üstümüz tümüyle ıslaktı. Bizi ilkin bizim yolumuzdan olan Türkmenlerle, bir kesimi Çimen köyünden olan Kürdlerin birlikte yaşadıkları Bognax köyüne götürdüler. O köyde türkçe konuşuluyordu. O köy de kadınlar süt kaynatıp, bize içirdiler. Bextiyar köyündeyse babamın dostları varlardı. Onlar bizi korudular.
Emir verdiler.“Sağ kalanlar Bognax’a yerleşecek.”dediler.
Biz 6 ay sonra köyümüze dönebildik. Arpa unundan helva yapıyorduk. Adı helva! Sadece tuz koyuyorduk. Sorxacımız ( yağ, sogan vb.) yoktu. Açlığımızı o şekilde gideriyorduk. Onun bunun elini gözlüyordum ki bir parça ekmek vereler de yiyem. Ben bu köylerde sırtımda torba 8, 10 sene döşürdüm (dilendim). Baba 1920’de gitmiş ve ölmüş. Merkez ordusu alayları mensupları, müfrezeler hiç bir şey bırakmamışlar. Ne yapacaksın ?
Sabit bir noktada kalmadık. Merkez ordusu alayı Bextiyar’daydı. Kuruçay (Quruçay) ve diğer tarafların durumunu bilmiyorum. Hadiseden evvel buralar da devlet Haydar ve Alşan Bey’lerdi.
Kızılbaş-Türkmen köylerinin halkı ne durumda mıydı? Onlar da bizimle birlikte kaçıyorlardı. Bognax köyüne Çimen’li Tomo’nun bir kardeşi de yerleşmişti. Köyün bir kesimi Türkmendir. O köyden 6 yaşlı erkek teslim oldular. Onların düşüncesi şuydu “Biz yaşlıyız, bize dokunmazlar.” Teslim olan o insanları getirdiler. Sogıtli köyünün altındaki tepe de kurşuna dizdiler. Ellerine geçirdiklerini öldürdüler.
Ne kadar insan Dêrsim’e gitti, yolda koşullardan dolayı ne kadar insan öldü?
Ben onu bilemeyeceğim. Hareketi yönetmeye çalışanlardan gidenleri biliyorum. Zaten Dêrsim’den de yardım istenmişti. Beylerimiz diyorlardı “Bize yardıma gelin. Zara’yı alak. Hükümetimizi ilan edek. Osmanlı’yı uzaklaştırak.”
Buradan zorla Osmanlı’ya askerlik yapmaları için götürülenler silahlarını alıp, kaçıp geliyorlardı. Kaçıp gelen çete-savaşçı değil, sosyal isyancı, osmanlı idari yapısının kurallarına karşı çıkan birey-oluyordu.
Kürtler beşli tüfek denilen silahla savaşıyorlardı. Mermiler nerden gelirdi, kendilerimi yapıyorlardı bilmiyorum. Bana göre o dönem en iyi savaşanlar Bandıre ‘lı Mıstêy Cındi, Giliceg ’li Hemo, Alcaci ‘li Mamê Ağa, Qercewêran ‘da (Karacaviran) Mılle Mıstê, benim hatırladıklarım bunlar. Bunlar Rus harbine götürülmüşler, oradan kaçıp gelmişlerdi.
O dönem yaralı olupta kurtulanlardan Boxazwêran’da İsmail Efendi’yle birlikte kurşunlanan Seyd Heydê vardı. O boğazından 7 yara almıştı. Cesetlerin altında kalmış, ölmemişti. Yaşadı ve boğazındaki izler belliydi. Onun Çimen köyündeki ocağını her ziyaret ettiğimizde yaşadıklarını anlatırdı.
Buralardaki tek, tek mezarlardan haberim var. Tek, tek öldürülenler yakınları tarafından gömüldüler. Çomeldin li Durso’nun annesinin mezarı Çiman’a giderken yolun üzerindedir. Maciran’ın köylüleri, Qêrêpar, Axgul, Sıddıqan, Qêrcêsar köylerinden insanlar teslim olmuşlardı. Kendilerine bir şey yapılmayacağını sandılar. Onları Babus’a getiriyorlar. Oradan da yürüte, yürüte bu aşağı ki dereye getiriyorlar. Bu vadi de hepsini kurşuna dizdiler. Erkeklerin perçemleri şu üstünde bir o yana, bir bu yana gidip, geliyordu. Kimse onları gömemedi. Kargalar ve kartallar o insanları yediler. Koca, koca kuşlar, kerxwarlar(akbaba), hûliler o yamaçları sarmışlardı. Biz korkudan o tarafa gidemezdik. İnsanlarımız dağlara kaçmasalardı, kimse sag kalmazdı.
Ethem Paşa’nın cepheye gönderdiği insanların hepsi kaçıp, geldiler. Yalnız iki kişi onlar için savaştı. Onlara da madalya vermişlerdi. Bunlar İncekwey’lü Abidin ve Dizwezû’nden Hüseyin’di. Kimse Osmanlıya askerlik yapmak istemiyordu. İnsanları zorla götürüyorlardı.
Osmanlı devleti M.Kemal’in emriyle buraya subay ve askerlerini gönderirdi ki “eşkıyaları“ yakalasınlar. Gelenler “eşkıyadan“ da eşkıyaydılar. Çavuşlar ve astsubaylar bizi soyuyorlardı. Elimizde kalan hayvanı da onlar zorla alır, kesip yerlerdi.
Ne zaman mı? Mustafa Kemal’in devrinde. Esas eşkıya Mustafa Kemal’in gönderdikleriydiler. Elimizde kalanı, var olanı da onlar yediler. 1 çavuş ve 6 jandarma 1 hafta bizim köyde kaldılar. Kendileri köyde oturdular. Biz köylüleri de köyün etrafındaki tepelere gönderdiler. Bize “Yerinizi alın ve ateş yakın.” diyorlardı. Neymiş, ateş yakınca çete gelmeyecekmiş! Biz ateş yakmakla uğraşırken, onlar köyde oturup, iştahla hayvanlarımızı közde pişirip yiyorlardı. Kendilerine göre “bizi korumaya“ gelmişlerdi. Biz onları “çete“lerden korur duruma düşmüştük. Bir gece Çavuş beni döverek Ortax köyüne gönderdi. Bana “Diyabê Kûr’den ( kör Diyab ) bir keçi al gel. ” dedi. Gece karanlık, gitmeye mecbursun. Yola düştüm. Karanlık, göz gözü görmüyor. Korkuyorum. Bir süre gittikten sonra dönmeye karar verdim. Gerisin geriye köye geldim. Çavuşa, önüme ayı çıktı, gidemedim, dedim. Beni dövmeye başladı. “ O ayıysa, sende kurtsun. Ayı sana ne eder ? Siktir ol git. Gidip getireceksin.” dedi. Bir yanda dayak, bir yanda yırtıcı hayvanlar! Zaten dayağımı yedim. Mecburen tekrar yola düştüm. Epey yürüdükten sonra köyün muhtarı Alo’yla karşılaştım. Elinde bir keçi, yukarıdan aşağı doğru geldi. Birlikte döndük. Keçiyi kesip yediler.
Dağ bayır da bize nöbet tutturur, kendileri de oturur rahat, rahat güzelleri gözetlerlerdi. Milletten çeker, yerlerdi. Kimse kendilerine karşı da çıkamazdı. Herkes canından korkuyordu. Kimi kime şikayet edeceksin? Biz karakollardan neler çektik! Qêrcewêran, Bolıcan, Maciran nahiyeydiler. Zara ilçeydi. 1948′lerde Maciran ilçe oldu. Zara’dan her köye 5, 6 jandarma gönderirlerdi. Köyümüzün arka tarafındaki, Almaseki ’de jandarma karakolunu biz köylülere yaptırdılar. Çoğu yerde karakol yoktu. Jandarma seyyar dolaşırdı. Durakları Bextiyar’dı. Orada karakolları vardı.
Biz açlık, yoksulluk, dayak, ölüm her şeyi gördük. Biz çektik. Çobanlık, hizmetçilik her şeyi de yaptım. İsterim sizler rahat olasınız. Yaşadığım her şeyi çok iyi hatırlıyorum. Gözlerim kapandığında bildiklerim de benimle birlikte, bu köy de, Derecıx’da toprağa gömülecek.”
Rizoyê Xanimê
Durso; 1334 (1918) doğumluyum. Yaşamım üç sözle anlatılır. Açlık, perişanlık, rezillik. Aha gördüğün bu meşelerin altında büyüdüm. Koçgiri vurgunu sırasında ben küçüktüm.
Babaannem beni sırtında bu dağlarda gezdirerek, hem kendisini, hem beni ölümden uzak tutmaya çalışıyor. Ben hatırlamıyorum. Yalnızca bizim bu mıntıkanın, Mılli’lerin yaşadığı yerlerin ve çevre köylerin durumunu biliyorum.
O dönemi nasıl mı değerlendiriyorum? Güçlü olan, silahlı olan her şeyi yapardı. Hak, hukuk, düzen yoktu. Bir yandan açlık, kıtlık geçerliydi. Bir yandan da zorbalık. Perişan bir halde büyüdük. Bedenimize bakan, nasıl büyüdüğümüzü, nasıl beslendiğimizi çok iyi anlar.
Giliceg ‘li Hemo yiğitliğiyle, savaşçılığıyla, nişancılığıyla ün salmıştı. Herkes ondan korkardı. Elinde dürbünü yer, yer dolaşırdı. Merkez Ordusu’nun askerleri her yerde onu arıyorlardı. Başına ödül konmuştu.
Cogi köyünün yaylasında babaannem ve bazı kadınlar esir düşüyorlar. Bizleri Bextiyar’a götürüyorlar. Orada kör Halil gelip kadınlara sorular soruyor. “ Hemo’nun yerini söyleyin, sizi bırakacağız.” teklifinde bulunuyor.
Pira Ano Hemo’nun öldüğünü söylüyor. Gömüldüğü yeri de belirtiyorlar. Onlar, inanmıyorlar. Serasker Topal Osman’a haber veriyorlar. Aloy Pire’yi bir tabur askerle birlikte Kewreş’e gönderiyorlar. Bextiyar köylülerinden bazıları da askerle birlikteler. Köylüler Hemo’yu tanıyorlar. Hemo’yu Çengeli’ye gömmüşler. Köye gidip mezarı açıyorlar.
Askerler, Giliceg ‘li Hemo’nun başını kesip mezardan çıkarmışlardı. Kesik başı ağaca takıp Bextiyar köyüne getirmişlerdi. Biz de o sırada orada esirdik. Kara Ali, kesik başı Kel Ömer’in evinin yanına koydu. Kara Ali’nin kızı kesik başa ilk taşlı saldırıyı yapanlardandı. Kesik başı Sivas’a götürdüklerini duyduk.
Köyümüze dönmemize izin verilmiyordu. Bizi Bextiyar köyünden sonra Bognax köyüne verdiler. Orada kaldık. Zaten köy de bırakmamışlardı. Aylar sonra yanmış, yıkılmış evlerimize döndük. Askeri sefer, harekat sırasında ve sonrasında bizi ölümle, açlıkla terbiye etmeye çalıştılar.”
Topal Ostapis: Topal Ostapis (Topal Osman Ağa) Koçgiri’den Pontos’a doğru giderkende öldürmeye, yakıp yıkmaya devam eder. Raporlarda Laz Topal Osman Ağa ve Koçgiri’den itibaren Canik (Samsun)a kadar gerçekleştirdiği uygulamalar:
“Osman Ağa olarak vahşiliği, kandökücü içgüdüleri, cana kıyıcılığı ile daha önce tanınan kişi, ileri gelen saygın greklerin büyük bir kesimini katletmiş olduğundan, mallarına ve zenginliklerine el koymuştur.
Osman Ağa, Grek (Yunan-Rum-Helen) ileri gelenleri, erkek nüfusu Temmuz ayında yurtlarından zorla uzaklaştırdı, sürgün etti; güzel bayanlara ve bakire genç kızlara gelince, onları kendisi ve adamları arasında bölüştürdü. Bu mutsuz insanlar, kadınlar ve çocuklar herşeyden yoksun bırakıldı, tamamen soyuldu, çıplaklaştırıldı, açlıktan öldürüldüler. Grekler toptan sistematik ve canavarca, vahşice imha edildi, kökleri kazıldı.
İnsan konvoyları yokuşları inerlerken, hükümetin öldürme görevini emi yerine getirmekle yükümlü kuruluş görevlileri, örgütünün mensupları ara vermeden kesintisiz bir şekilde onların üzerlerine ateş açtılar. Hayatta kalanlar tamamiyle soyuldular, üstlerinde ne varsa, giysilerine kadar çırılçıplak bırakıldılar. Osman Ağa kadın ve çocukları köyün bir kaç evine kapatmıştı. Osman Ağa onları diri diri yaktı.
O kadınları ve çocukları bir ırmağın kıyısında topladı, bir araya getirdi, orada hepsini katletti ve sonunda cesetlerini de ırmağa attı.
Köyler yakıldılar ve köylerde yeni evli genç bayanlar Osman Ağa tarafından en güzelleri seçilerek çetesinin şeflerine dağıtıldılar. Bu genç bayanlar günlerce aç susuz bırakıldıktan ve üzerlerine hayvanca muameleler uygulandıktan sonra, evlere kapatıldılar ve diri diri evlerle birlikte yakıldılar.
Osman Ağa ve çeteleri, Greklerin nesi varsa yoksa, onları bütünüyle soyup herşeyden yoksun bıraktıktan sonra, köylerini ateşe verdiler. Yangın boyunca korkunç sahneler oldu, sergilendi. Mahalelerin çıkışları kapatılmış, çıkış yolları kesilmişti. Kendi kendilerini kurtarmayı deneyenler öldürüldüler ya da yaşlı, çocuk, kadın farkı, ayrımı gözemeksizin, yeniden acımasız bir şekilde ateşe atıldılar.
Çocuklara ve bakirelere karşı işlenmiş, saygısız, terbiyesiz, utanmaz yüzsüz seks partilerini tanımlamak imkansızdır, mümkün değildir. “Kafirlerin yaşamaya hakları yoktur” diyerek evleri talan ettiler. Bu yağmalama her şey alınana kadar devam ettirildi. Sağ kalabilenlerden bir kesimi özellikle çocuklar açlıktan ve hastalıklardan dolayı öldüler. Gıda maddelerini satmak yasaklanmıştı. Satanlar hapis cezasına çarptırılıyorlardı. İnsanlarımız aç bırakılarak ölüme mahkum edilmişlerdi.
Köyler yakıldı; bu köylerde yaşıyanların evleri soyuldu mallarına, zenginliklerine el konuldu. Genç kızlar ve erkek çocukların ırzına geçtiler ve kendileriyle birlikte de götürdüler. Genç kızlardan bazılarıysa şiddete maruz kalmamak için kendi kendilerini asarak öldürdüler. Pek çok anne ve baba kendi kızlarının ve çocuklarının çetelerin ellerinde bu duruma düşmüş olmalarına tehamül etmediklerinden kendi çocuklarını kendi elleriyle öldürdüler. Grekleri toptan ortadan kaldırma seferi devam ettirilir. Kadın ve çocuklar zorla toplama kamplarına göçettirildiler, toplatıldılar. Hastalıklardan ve kötü uygulamalardan dolayı çoğu öldü. Güzel bayanlarsa kendilerini kamplara toplayan çeteler, jandarmalar tarafından herkesin gözü önünde en acımasız uygulamalara maruz kaldılar.”
Açlıktan ölme: Uygulanan ambargo bir soykırımdır. Çünkü insanlarımız bilinçli, proğramlı imha ediliyorlardı, nüfusumuz azaltılıyordu. Açlıktan parmaklarını yiyen çocuklarımızın bir parça ekmek için yalvarmaları, el uzatmaları boşunaydı. Soykırımcılarsa Kürdü bu durumda görmekten zevk alıyorlardı. Kurbanlarını ölümün son nefesine kadar terk etmekten şehvet duyuyorlardı.
Kaç yetim açlıktan öldü?
Kaç ölü gömülmeden günlerce bekletildi?
Gömülmeleri de yasaklanmıştı. Diriye zulm eden ölüyede zulm ediyordu. Ölülerimizin bedenleri boyunlarının etraflarına atılmış düğümlü halatlarla yerlerde süründürüyorlardı.
Öldürme mahkemeleri olan “İstiklal Mahkemeleri” “isyana teşvik etmekten ve Kürd devletinin kuruluşunda yer almaktan dolayı kaç Kürdü ölüme mahkum etti? Kaçı hapishanelerde boğuldu? Kaçı kürek cezasına mahkum edildi?
Toplama kamplarına kaç kişiyi doldurdular? Hangi uygulamalarda bulundular? Koçgirililerin milli kimliklerine sarılmaları, dönmeyi red etmeleri, yani Muhamedi-Müslüman inancından olmamaları Mitra-Zerdüşt yolunda, inancında diretmeleri, onların tehdit edilerek, sürülerek, eziyet edilmek, acı çektirilmek için Kürd olmayan insanların yaşadıkları köylerin çevrelerinde oluşturulan toplama kamplarına “camp de concentration- the concentration camp ” gönderilmeleri için yeterli neden, en büyük suçtu.
Topal Ostapis, Anadolu kıyılarının korsanı, Kürdistan’ın Kürdlerini terörize eden bu kişi çeteleri eşliğinde yerleşim birimlerine girip korku yaymaya başlar.
O gittiği yerlerde sadece serseriler, başıboşlar, avarelerle kepaze, haylaz, işe yaramaz kişiler tarafından karşılanır. Bu kişilerin amacı da onun çetesinde iyi bir yer kapmaktır. Resmi devlet çetesi olan zenginleşmeye başlar. Çünkü savaş açlık, yokluk, işsizlik demektir. Bu ortam ve nedenlerden dolayı Koçkıri’de de özel çeteler bulur ve kullanır.
Topal Osman, kendi adamlarına binaların yağmalanması ve bayanları sunma yetkisi vererek şiddet kokan zevk, eğlence saatleri organize eder. Bu durumu öğrenen Kürd bayanlarsa yerleşim birimlerinden kaçıp, uzaklaşmayı tercih ederler.
Kürdler osmanlının genel seferberliğine katılmazlar, katılmak istemezler. Çok sayıda Kürd asker kaçağının, firarisinin bulunmasının nedeniyse bu insanlar Osmanlı ordusundan kurtulmak için kendilerini gizlerler. Bunlar arasında jandarma tarafından yaklananalar kelepçelenerek toplama kamplarına gönderilirler. Yakalananlardan kamplara doldurulanlar seçilerek cephelere gönderilirler.
Kadın, çocuk ve yaşlılarada zorla malzeme taşıtma işleri yaptırılır. Kürdleri tümden katletme amacıyla gelenler Kürdlerin taşıma hayvanlarına taşımada kullanma, diğer hayvanlarıda yeme, satıp gelir elde etme amacıyla osmanlı ordusu adına el korlar. Götürülen hayvanlar, Kürd köylerinden yağmalanmış eşyalar osmanlı ordusuna gelir sağlamak amacıyla açık artırmayla satılırlar.
“Köyleri yakmaya başladılar. Yakıyorlardıki oturanlar, kalanlar ateşten, dumandan dolayı bulundukları yerlerden dışarı çıksınlar. Çıkanlar tümden kurşunlansınlar, dipçiklensinler.
Onlar bütün evleri tek tek en derin yerlerine kadar aradılar; bulduklarını boğdular. Genç kız ve bayanlara yönelik uygulamalarıysa, rezilliklerin detaylarıysa korkunçtu. Bütün rezillikleri yaptıktan sonra o bayanları topluca evlere kapattılar ve canlı olarak evlerle birlikte yakıldılar.”
Koçgirililerin gelecekte yapılacak sürgünlerden ve ardısıra gerçekleştirilecek olan toplu öldürmelerden korkmaları için sebepleri çoktur, çünkü geçmiş yıllardaki osmanlı askeri seferleri; yağma, talan, öldürme, sınır dışına sürme, tecavüz demekti.
Kürdlerin sistematik olarak imha edilmeleri projesi 1.Dünya Savaşı sürecinde ittihad-ı Teraki Komitesi’nin liderleri, Kürdistan cephesinde osmanlı ordusunu yönetenMustafa Kemal’la çalışma arkadaşları tarafından büyük ölçüde gerçekleştirilmişti. 1921’de de bu proje yine M.Kemal tarafından geride kalanlar üzerinde gerçekleştirilmeye başlanmıştı.
O zamanki İttihad-ı Teraki Komitesi-Partisi hükümeti Almanya ve Avusturya’yla birlikte Kafkasya, Ortadoğu, Önasya jeopolitiğinin, nüfus mühendisliğinin, soykırımcı projenin işbirlikçileriydiler.
Jeopolitik hedefleri anlayan Kürd ileri gelenleriyse daha öncesinde ve 1921’de kendi uluslarının mensuplarına yapılabilinecekleri gördükleri için korkarlar, tedbirli davranma geregi görürler. Yapılanları yazmaları, duyurmaları, müdahale istemeleri sonuç doğurmaz, çünkü Konstantinopl’da, Bağdad’da, Kahire’de, Hindistan’da “Yüksek Komiserliği”bulunan devletler de sömürgeleştirme, kullaştırma amaçlarına sahiptirler. Kürdistan’ın doğal kaynaklarına el koyabilmek, sömürgeleştirebilmek için direnen kürdü etkisiz kılmak tek hedeftir. Kürd ölüm, yok edilme tehditi altındadır.
Açlık, hastalık, sığınma pençesinde olan Hristiyan inancında olan koşmu halklara, azınlıklara Vatikan, Hristiyan dünyası yardım eli uzatır. Yiyecek, giyecek, ilaç gönderirler. Kürdse topragına gözdikenlerin ortak projeleri sonucu çıkarılan savaşda, oluşturulan ortamda yem olmama çabası, çırpınışı içindedir. Dostsuz, desteksiz ve tektir. Kendisinin toprağında ürettiğikleri osmanlı ordusu mensuplarınca gasp edilmişlerdir. Kürdistan dışına sürme seferleri, kıtlık, salgın hastalıklar ve yalnızlık her gün biraz daha fazla nüfus kaybı, azalması gerçekleştirmektedir.
Nurettin Paşa: Balkan göçmeni Bursa’ya yerleşmiş Arnavut, Mareşal İbrahim Paşa’nın oğlu, Bursa Şeyhi’nin damadı Nureddin Paşa savunma hazırlıklarını yaptığında, başkaldırılar olduğunda kullanılmak üzere İttihad-ı Teraki Komitesi birimlerince değişik yerlere depolanmış olan Osmanlı Ordusu’nun, yani komitenin silahlarını askeri hareket uygulayacağı bölgenin fedailerine, milislerine, çetelerine dağıtır.
Osmanlı Ordusu, ittihatçı yıkım örgütleri işgal ettikleri yerlerde herşeyi tamamen imha etmek için gerekli kullanma yetkisini aldıklarından çok rahat davranırlar. Hangi din ve ırkdan olursa olsun herkesi şiddete maruz tutarlar.
Nuredin-Osman ikilisinin şiddetlerine karşı çıkan, baş eğmeyen isyankar Muhamedi (Müslüman) inancındaki ailelere yönelik baskıları, şiddetleri ve Müslüman olmayan kitlelere uyguladıkları terör rejimi, bu rejimin uyguladığı terör Karadeniz bölgesinde Muhamedi inancındaki elit kesimi tepkilendirip, harekete geçirir. Koçgiri’deyse bu ikilinin Angora iletişimli terörlerine rağmen Kürd milli direniştedir, çarpışır. Kürde karşı alınmış olan çok şiddetli, aşırı sert önlemlere karşı Kürd milli isteklerindeki kararlılığını silahlı savunmayla dile getirir.
Bursalı şeyh damadı fanatik dincinin emri altındaki kişilerin korkunç zalimliklerinin, çapulculuklarının, yağmacılıklarının sorumluluğu kendisindedir. O, yayınlandığı bildirilerde, yaptığı açıklamalarda savaş alanlarında görev yapan, soykırım, insanlık ve savaş suçu işleyen bütün Osmanlı Ordusu subaylarında var olan insan sevgisizliğini, içindeki canavarın büyüklüğünü, hiddetini, farklıya olan tahamülsüzlüğünü, düşmanlığını göstermektedir.
“18’le 45 yaşları arasındaki erkekler, diğerleri gibi esir, tutsak kamplarına gönderilecekler.”
“Temsilciler kadın, erkek nüfus olarak ne kadar olduklarını bildirimde bulunmak zorundalar.”
“Kendi evlerinde ya da başka yerlerde savaş malzemesi bulunduranlar ya da evlerinde otoritelerin aradıkları tehlikeli kişileri barındıranlar, adamları ve silahları birlikte hükümete teslim etmek zorundadırlar. Bu emre bilerek uymayanlar, itaat etmeyenler ölüm cezasına çarptırılabilirler.”
“Emre karşı çıkanlar, malları ellerinde bulunduranlar 10 yıl zorla çalıştırma-kürek cezasına çarptırılacaklardır, malların değerine göre 10 ile 5.000 Tl para cezasına çarptırılacaklar.”
“Herkes elindeki silahları, mahiyetinde bulunan savaş malzemesini, cephane malzemelerini derhal teslim edecektir. İtaat etmeyenler askeri mahkemeye sevkedilecekler.”
“Bugünden itibaren bütün gösteri ve toplantılar yasaklanmıştır.”
Koçgiri’de soykırım yapılırken, toplama kampları hazırlanırken uluslararası alanda Koçgirililerin sesleri, çığlıkları olan, Koçgirililerin ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınan Kürd Mustafa Paşa Yamulki Bey, Mevlanzade Rıfat Bey, Kürd Hakkı Bey, Xelil Rami Bedirxan Bey, Süreya Bedirxan Bey, Ekrem Cemilpaşazade Bey’lerin isimlerini anmamak haksızlık olur. Soykırım sonrası beyaz soykırıma tabi tutulan Koçgirili kuşakların tanımadıkları bu insanların çalışmalarından, çabalarından haberdar olmaları gerekiyor.
Bahsedilen köylerden bazılarının Kürdçe ve türkleştirilmiş isimleri: Gundê Fattê-Yazıfattê (Doğançal), Gundê Fidê-Yazı Fidê (Yaylacık), Gundê Xecê-Yazı Xecê (Beğendik), Giliceg (Koçgedigi), Tarbas – Arbe (Taşlıca), Ortax – Derecıg (Ortaköy), Cogi (Kaşlı-Yünören), Badun (Sarıçubuk), Bandıra (BagyazıWink, Heram (BardaklıWink. T.C. idari yapısında benim köyüm olan Çiman ve Çomeldin-Arçaylan-Ekrek köyleri birer mezra olarak kabul edilip, Yoncabayır köyü olarak idari yapılarına dahil edilmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder