İHSAN NURİ PAŞA (AĞRI GENARALİ): 1893′te Bitlis’te dünyaya gelen İhsan Nuri, Erzincan’da Askerî Rüştiye’yi, İstanbul’da Harp Okulu’nu bitirdi. Osmanlı’da teğmen rütbesiyle Arnavutluk, Yemen ve Gürcistan’da görev yaptı. Erzurum cephesinde Ruslara karşı savaşırken yaralandı. 1919′da Garnizon Subayları Temsilciler Kurulu’nun başkanlığına seçildi.
Bu kurulun onayını alarak, Mustafa Kemal’e yardımcı olmak amacıyla bir alay askerle birlikte Damat Ferit Paşa hükümetine karşı isyan başlattı.
Kürdistan Teali Cemiyeti’nin ‘doğal üyeler’ listesinde adı geçen İhsan Nuri, cemiyetin yayın organı Jin dergisinde Kürt tarihi ve kültürü üzerine yazılar yazdı. 1922 yılında Türkiye-İran sınırına komutan olarak atandı. Burada Azadî Örgütü ile ilişki kurdu ve örgütün Siirt şube başkanlığını üstlendi. Azadî’nin, Beytüşşebab’ta isyan başlatma kararı alması üzerine, yüzbaşı rütbesiyle askeri görev aldı ve üç teğmen ve 350 askerle birlikte, 3-4 Eylül 1924′te, yanına 18. Alayın cephanesini alarak ordudan firar etti. İsyan kısa sürede yenilgiye uğrayınca arkadaşlarıyla birlikte önce Suriye’ye, ardından Şeyh Mahmud Berzencî yönetimindeki Güney Kürdistan’a geçti.
Eylül 1927′de Xoybun’un isyan kararı alması üzerine Ağrı’ya gönderildi. Burada Baş Kumandanlık göreviyle yeni bir idari yapı kurdu. Türkiye - İran sınırı yakınındaki Türkmen isimli köyün adını Kurdawa olarak değiştirdi ve burayı Bağımsız Kürdistan Devleti’nin başkenti ilan etti. Ağrı’ya ve ilçelerine Bağımsız Kürt Hükümeti’ni temsilen vali ve kaymakam atadı ve Ağrı İsyanı’nın resmi yayın organı Agirî Gazetesi’ni çıkardı. Ağrı İsyanı’nın ‘fevkalade kumandan’ı İhsan Nuri, 25 Mart 1976′da Tahran’da geçirdiği trafik kazası sonucu kaldırıldığı hastanede öldü.
FERZENDE BEG: Muşludur. Ferdzende bey Şeyh Said ayaklanmasına katılır, şeyh Said isyanı bastırıldıktan sonra irana geçer. Ağrı isyanı başlayınca aktif bir şekilde ağrı isyanına katılmak için ağrı’ya döner… Aktif bir şekilde ağrı isyanına katılır ve büyük kahramanlıklara mührünü basar. Düşmana karşı büyük saldırlar ve sapotajlar gerçekleştirir. Ağrı isyanının lideri İhsan Nuri Paşa anılarında Ferzende beg den çokça bahseder. Qedri can ferzende beg için canlı abide diye bahs eder. Osman Sebri çar leheng (dört kahraman) adlı yazısında Ferzende beg den birinci kahraman diye bahs eder. Bir savaşda iki türk alayına karşı Ferzende beg yalnıza 60 kişi ile zaferi sağlar, Türk komutanlar sahte bir rapor hazırlar ve raporda civardaki bütün köylerin ferzendeye yardım edip tüm askerlerini öldürdüğünü dile getirir. Bu sahte rapordan dolayı Geliyê Zilan (Zilan deresi) de 80 köy devlet tarafından yakılıp yıkılır.
XALIS BEG: Sîpkî aşiretinin lideri Aptulmecit beg’in oğludur. Çevrede zenginliği ve yurtseverleri ile tanınan bu ailede sürgüne yollanmıştı. Ağrı savaşlarının başlaması üzerine , Xalis beg bazı akrabalarıyla kaçıp Ağrı’ya gitti. Bilgi, donanım ve becerisiyle harekete değerli hizmetlerde bulundu. Xalis beg, Ağrı Kürt cumhuriyetinin Beyazıt valisi ve Ağrı savaş konseyi üyesiydi. Savaşın kaybedilmesi üzerine, oda iran’a geçti. Daha sonra yeniden türkiyeye döndü. 1950 ve 54 yıllarında yapılan genel seçimlerde, demokrat partiden iki dönem Ağrı milletvekili seçildi. Xalis beg 24 eylül 1977 tarihinde vefat etti ve Ağrı’nın Tutak ilçesinde aile mezarlığında defnedildi.
Başka bir kaynağa göre Xalis Beg:
Halis Öztürk (Şipkanlı Halis Bey, d. 1889 - ö. 24 Eylül 1977), Kürt siyasetçi.
Ağrı'nın Tutak ilçesinde Şıpkan (Şıpki) aşiret reislerinden ve Hamidiye Alayları'nın komutanlarından Abdülmecid Bey'in oğlu olarak dünyaya geldi. Çiftçilikle uğraştıktan sonra Ağrı ayaklanmaları sırasında etkin rolü oynadı. Mehmet Ali Kışlalı'nın aktardığına göre, Halis Bey Ağrı ayaklanmalarını başlatanlardan biri olup bir ara tutuklanıp Erzurum'dan Trabzon'a götürüldüğü sırada kaçtığını belirten kaynaklar vardır.[2] Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti ile yapılan barış görüşmesine Ağrı Cumhuriyeti'nin delegesi olarak katıldı. Ağrı İsyanı'nın bastırılmasından sonra İran'a geçti.
Daha sonra aftan yararanarak Türkiye'ye döndü. 9., 10. ve 11. olmak üzere üç dönemde Demokrat Parti'den Ağrı milletvekili seçildi.[3]
27 Mayıs Darbesi'nden sonra tutuklanarak Yassıada'ya sürüldü ve yargılandı. Türkçesi çok az olduğu için duruşmalarda Kürtçe / Türkçe karışımı ifade verdi. Anayasa'yı tağyir ve ihlâl ettikleri ve ayaklar altına aldıklarına dair suçlamalarına karşın Vallahi hâkim bey Anayasa'nın ayaklarımızın altında olduğunu bilseydim hiç çiğner miydim ? diye yanıtladı. Yassıada Yüksek Adalet Divanı'nca Anayasayı çiğnediği gerekçesiyle 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Yassıada ve Kayseri hapishanesinde kaldığı dönemin koğuş arkadaşı Abdülmelik Fırat, Fırat Mahzun Akar adlı anılarında Halis Öztürk'ün çok zeki ve espirili bir kişiliğe sahip olduğu yazmaktadır.[4] Yassıada'nın canlı tanıklarından Samet Ağaoğlu, Marmara'da Bir Ada adlı eserinde Halis Öztürk'ün başkanın küçültücü bütün sorularını şivesi kadar tatlı espirileri ile karşıladığını yazmaktadır.[5] 24 Eylül 1977'de öldü.
Üç eşi, 13 kızı ve 7 oğlu vardır.[3]
Aşağıdaki ağıt Xalis beg üzerine yakılmıştır:
Sabahtır savaş başladı, dağdan dağa
Rom askeri sarmış, Xanım’ın babası
Sêrxûnların koçyiğidi Xalıs beg’in siperini.
Xalıs beg haykırdı
Ehmed oğlum, yiğit ol, yiğitçe çarpış
Zalimdir kara Rom’un askeri
Kesmiş Murat nehri’nin geçiş yerini
Hele bir bak, akşamdan beri
Kurutmuş damlarımızın, yiğitlerimizin kökünü
Ateş düşün ocağına korkak Rom’un
Nasıl kurnazca sarıyorlar Xanım’ın babasının siperini
Kaçak gülü xanım’ın, hey ben öleyim
Evet yiğidim, sabah yine başladı savaş
Mîrim, Viran Bane’de, dağın yamaçlarında
Yok mudur bir hayır, hasenat sahibi
Haber ulaştırsın sürgündeki (babam) Evdilmecit beg’e
Evi yıkılasıca, desin
Gaddar bir yara almış, sağ eline, parmaklarına.
ŞÊX EBDILQADIR
Üç eşi, 13 kızı ve 7 oğlu vardır.[3]Sabahtır savaş başladı, dağdan dağaRom askeri sarmış, Xanım’ın babasıSêrxûnların koçyiğidi Xalıs beg’in siperini.Xalıs beg haykırdıEhmed oğlum, yiğit ol, yiğitçe çarpışZalimdir kara Rom’un askeriKesmiş Murat nehri’nin geçiş yeriniHele bir bak, akşamdan beriKurutmuş damlarımızın, yiğitlerimizin kökünüAteş düşün ocağına korkak Rom’unNasıl kurnazca sarıyorlar Xanım’ın babasının siperiniKaçak gülü xanım’ın, hey ben öleyimEvet yiğidim, sabah yine başladı savaşMîrim, Viran Bane’de, dağın yamaçlarındaYok mudur bir hayır, hasenat sahibiHaber ulaştırsın sürgündeki (babam) Evdilmecit beg’eEvi yıkılasıca, desinGaddar bir yara almış, sağ eline, parmaklarına.
Saka aşireti reisidir. Yürede, zenginliği, cömerliği ve dinsel gücüyle saygı gören bir insandı. Saka aşiretinin yarısı Türkiyede, yarısı da İran sınırları içinde yaşıyordu. Şêx, iran kesiminde ikamet ediyordu. Türk devleti, Kürt aşiretlerin birleşip kendisine baş kaldırmaması için, sürekli olarak aşiretler arasına sokan bir politika izliyordu. Türk devleti, Saka aşiretini bu amaçla kullanmak için, Aladağ yaylası’nda bir yaylak ile Ağrı eteklerinde Ortıli köyünü Şêx Evdılqadır’a vermişti. Ama Şêx, devletin kendisinden istediği şeyleri tam olarak yerine getirmiyor, aksine Ağrı direnişçilerine destek veriyordu.
Bunun için türk ordusu, 1927 yılında Saka aşiretine saldırdı. Şêx Evdılqadır tüm aşiretiyle birlikte önce iran’a, ordan da Ağrı’ya geçti ve fiilen savaşa katıldı. Şêxın çağrısı üzerine birçok insan , Ağrı’ya gidip savaşa katıldı ve Ağrı ulusal başkaldırısı, daga güçlü hale geldi.
Şêx Evdılqadır, Ağrı savaş konseyi’nin üyesi, Ağrı’da kurulan Mahkemeninde başkanıydı. Mahkemenin 6 üyesi vardı. Mahkeme kararları İslam hukukuna, Kürt örf adetlerine göre veriliyordu. Savaşın yenilgiyle bitmesi üzerine Şêx Evdılqadır, yeniden İran’a gitti. 1946 yılında ilan edilen Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. 1947 yılında,doğu Kürdistan’ın (İran) mako şehrinde vefat etti ve orada defnedildi.
SEYÎTXANÊ KERR: Aslen Muşludur. Ama ailece Erzurum’un Karayazı ilçesine göç etmişlerdi. Siyitxan, Seyîdî aşiretine mensup namlı bir Kürt kahramanıdır. Kulakları iyi duymadığı için kendisine Seyitxanê kerr (sağır seyithan) deniliyordu. Şêx Said harekatında’da yer almış bir savaşçıdır. Yenilgi üzerine, Suriye’ye geçti. Ağrı savaşının başlaması üzerine, arkadaşlarıyla birlikte, Ağrı’ya gidip savaşa katıldı.
Bu savaşta çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Oda bilgi, beceri ve kahramanlığıyla, tıpkı, Şêx Zahar, Ferzende, Reşoyê Sılo gibi, Kürt halkı içinde gerçek bir efsane oldu. Ağrı yenilgisinden sonra, oda emrindeki savaşçılarla birlikte, Türkiye ile iran sınırlarındaki dağlara çekildi.1932 yılının son baharına kadar, iki devletle sürekli savaş içinde oldu. 1932 yılında, Kevirê Şamîya mıntıkasında Türk ordusuyla girdiği son savaşta, tüm arkadaşlarıyla birlikte şehit oldu. Seyîtxanê Kerr üzerine yakılmış çok sayıda ağıt bulunmaktadır. Bunlardan birini, örnek alarak sizlere sunmak istiyorum. Bu Destan da, Seyîtxan ve arkadaşlarından Elîcan ve Feyzo’nun yaptığı kahramanlıklar ile bazı Kürtlerin ihanetlerinden bahs ediliyor:
Ah anam, bir savaş açıldı başımıza
Muş dağında, dağın yamacında
Mihemed Reşit’in babası
Kekê Melik’in tüfeği tüfeği gümüşten ve altındandır
Elican haykırdı: ‘Seyitxan’ dedi
‘hele şu feyzo’ya bak
Eba Muslim arslanı gibi düşmüş öne
Salavat getiriyor peygambere
Piyade ve süvarilerin yakarışları yükseliyor Arş-ı Ekber ‘e’
Ah bana, eyvah bana
Şu dünya dünyada sağ durdukça
Mıhemed Reşid’in babasının gamı
Yatıp duracak içimde
Bir savaşa tutuştuk bostankale’de
Sopsoğuk Muş dağında
Hain Xulusi Muş’a gitti, kaymakama
‘bana üç yüz latini
Dört yüz de intibati asker ver’
Seyitxan’ı takibe çıkacağım
Alıp getireceğim sana onu’
‘sana üç yüz latini
Dört yüz inzibati adam
Veremem’ dedi kaymakam
‘yaman adamdır Ûsıvê Seydo’ giller
Kırıp geçerler bizleri
Sonra ne derim kolorduya
Seyitxan Elican’a döndü:
‘Vurun Elican, vurun
Rom’a iltifat etmeyin
Yüzbaşıların, binbaşıların kafasını vurun
Onlara asla aman vermeyin’
Ah aban, eyvah bana
Şu dünyada sağ durdukça
Mıhemed Reşid’in babasının gamı
Yatıp duracak içimde.
MIRDÊSÎ XANIM: Broyê Hesikê Telî’nin annesidir, 110 yaşındaki bu yaşlı kadın, Oğul ve torunlarıyla birlikte savaş alanındaydı. 1928 yılında meydana gelen bir uçak saldırısında, Göğsünden aldığı bir şarapnel sonucu yaralandı. Kendisini ziyarete giden İhsan Nuri Paşa’ya ‘OĞUL, BEN OLDUKÇA YAŞLI BİR KADINIM. BU YARA YÜZÜNDEN ÇOK YAŞAMAYACAĞIMI BİLİYORUM. ALLAH’IMA BİNLERCE ŞÜKÜR OLSUNKİ, KÜRT HALKI İÇİN ÖLÜYORUM.’ Diyen bu yaşlı kadın, birkaç gün sonra, hayata gözlerini yumdu.
SÊVDÎN BEG: Hesenan aşiretinin reisi Fetullah beg'in oğludur. O da Kürt ordusu içinde saygı gören bir tim komutanıydı.
RESÛLKÊ: Sakî aşiretine mensupdur. Savaşın ilk gününden itibaren, Biroyê Hesikê Têlî'nin yanına giden savşçılardan biridir. 6 yıl boyunca savaş içinde etkin görevlerde bulundu. Yenilgiden sonra önce iran'a geçti, daha sonra Bayazıt'a geri döndü. 1962 ylında Bayazıt'ta yaşamını yitirdi.
SEYÎD RESÛLÊ BERZENCÎ: Erçiş'lidir. Xoybûn örgütünün ve Ağrı savaş konseyinin üyesidir. Ailesi ve Aşiretiyle birlikte savaşa katıldı. Özellikle Gelîyê Zîlan savaşının en büyük yükünü omuzladı. Seyîd Resûl'un emrinde savaşan namlı komutanlar şunlardır:
XALID BEG
HÛSÊN AXA
MÛSA LEZGÎ
ZAZO AXA
LEZGÎNÊ SILO
ELÎ AKSÛ
Bu komutanların hepsi Erçişlidir ve Berzenci aşiretine mensupturlar. Özellikle Geliyê Zîlan savaşında sergiledikleri başarı, beceri ve cesaretleriyle, Kürt ordusu içinde büyük saygı gören kahramanlar haline geldiler. Türk ordusununda korkulu rüyası oldular.
HESEN EFENDİ: Xoybûn örgütünün üyesi olan bu Kürt aydını, Ağrı Kürt Cumhuriyetinin Ortilî nahiyesi müdürlüğüne atanmıştı.
OMER AXA: Bılxikî aşiretinin reisidir. Xoybûn'un üyesi olan bu saygın insan, Ağrı Kürt Cumhuriyetinin Qorxan kaymakamlığı görevine atanmıştı.
MELA HUSÊN: Vanlıdır, Kelturî aşiretine mensup bir din alimidir. Xoybûn örgütünün üyesidir. Ağrı Kürt Cumhuriyetinin Aralık kaymakamlığı görevini yürütmüştür.
EHMEDÊ HECÎ BIRO: Jîrkî aşiretine mensup bir tim komutanıdır. 1930 yılında bir savaşta 27 kişilik birliğiyle Türk ordusuna esir düştü. Arkadaşlarıyla birlikte, kurşunlanarak öldürüldüler.
ELÎYÊ ÛNIS: O da Şêx Said efendinin savaşçılarından biridir. Bu savaşın bitiminden sonra, başlayan Ağrı savaşınada katıldı. Emrindeki timle, özellikle Siirt ve Garzan civarında savaşıyordu.
ŞÊX EVDIREHMAN: Garısî aşiretine mensup bir tim komutanıdır. Özellikle Cizîra Bota yöresinde savaşmıştır.
ŞÊX FEXRÎ: Timiyle birlikte, Diyarbakır ve Silvan bölgesinde savaştılar. Timinde bulunan 18 kişi ile birlikte Düştüğü pusuda şehit edildiler.
CELÎLÊ ELO: Iğdır'ın Pirali köyündendir
ELÎYÊ ÛSIV: Iğdır'lıdır, Keskoyî aşiretine mensuptur
BIROYÊ RINDO: Iğdır'lıdır Keskoyî aşiretine mensuptur. Bu üç hemşeri, aynı tim içinde savaşıyordu.
ÛSIVÊ EVDAL AXA: Kor Hüseyin Paşa'nın damadıdır. İran'da bulunan Xelıkan aşiretindendir.
Xoybûn örgütünün üyesidir. Tanınmış bir Kürt politikacısıydı. İhsan Nuri Paşa ile İran devleti arasındaki ilişkileri düzenleyip yürütmekten sorumluydu.
ELÎ RIZA BEG: Hakkari'lidir. Mılli aşiretinin reisidir.
Ağrı isyanlarında tim komutanıydı
MEHMÛD AXA: Heyderî aşireti reislerindendir. Tim komutanıdır.
EDOYÊ EZÎZ
EHMEDÊ XECÊ
BIRO
Yukarıda adları yazılı üç Heyderî savaşçısı, Mehmûd axa'nın timinde görev yapıyordu.
SERHING ÎBRAHÎM AXA: Sîpkî aşiretinin reisidir. Oda namlı bir tim komutanıydı. Geliyê Zîlan savaşında timiyle beraber şehit oldu.
ELÎYÊ HECÎ MISTEFA: Tim komutanıdır.
ELÎKÊ EHMED
MIHOYÊ XEMLIKÎ
Bu iki kişi Elîyê Hecî Mistefa'nın timinde görev yapıyorlardı. Meydana gelen bir çatışmada, Elî ve Miho, Türk ordusuna esir düştü. Mahkeme karara ile idam edildiler. Elîkê Ehmed ise bir savaşta şehit oldu.
OSMAN
EBÛBEKIR
BURHAN: Aynı Tim içinde savaşan bu üç kardeş, Emin Paşa'nın oğullarıdır. Osman ve Ebubekir, savaş içinde öldüler. Küçük kardeşleri olan Burhan sağ olarak İran'a geçti.
ŞÊX RIZA: Muş'ludur. Bir savaşta Türk ordusuna esir düştü. Türk komutan, onu yanan tandıra atarak öldürdü.
HUSÊNE CAFER: Vartoludur. Xormek aşiretindendir.
FERZENDE
XELÎL: Bu iki Kardeşde Vartoludur. Xormak aşiretinin reisinin oğullarıdırlar.
ZAZA HUSO: Harput, Palu, Çapakçur yöresinde savaşan namlı bir tim komutanıdır.
YAŞAR HANIM (XANIM)
Agri ayaklanmasinda one cikan bir diger kadin ise Yasar Hanim'dir. Ayaklanmanin onderlerinden Ihsan Nuri Bey'in esi olan Yasar Hanim, hem askeri hem de diplomatik alanda faaliyetlerde bulunarak ayaklanmanin zeminine ve olusumuna katildi. Isyan surerken tutuklandi ve o sirada ayaklanmayi yuruten Ihsan Bey'e bu yolla ulasilmaya calisildi. Suren pazarliklarin ardindan bir af cikarildi ve Yasar Hanim serbest birakildi. Once Halep'e, oradan da Iran'da bulunan Kurt bolgesine gidip ardindan Agri'ya dondu ve ayaklanmaya katildi.
Dengbêj Reso (Resoye Gopalan), Hecî Sino'nin şagirt'ı (öğrencisi), Evdalê Zeynikê geleneğinden bir Dengbej dir.
Reso 1906 yılında Karaçoban'nın Gopalan (Türkçe: Kopal) köyünde dünyaya gelmiştir. Aile'si Erivan muhacırlarındandır. Reso okul yüzü görmemiştir. Genç yaşta Gopalan ve çevre köylerde çobanlık yaparak ailesinin geçimini sağlamıştır. Bu bölge'de yaşayan Dengbêj Sîno'dan dengbej'lik dersi almış, Kilam söylemeyi öğrenmiştir. Reso gençliğinde hep köyden köye göçetmiştir[1]. Gopalan'dan Bulanık'ın Xêrgis köyüne yerleşmiştir. Bu esna Serhat bölgesinin divan sahibi dengbejlerden Malazgirtli Ferzê'den çok etkilenir, onun ve Evdalê Zeynikê'nin kilamlarını seslendirmeye başlar. Ferzê'nin kilamlarındaki "Kürtler’in yaşamına, inançlarına, değerlerine, kahramanlık öykülerine ilişkin halk motifleri Reso’nun dikkatinden kaçmayacak, kendisinde var olan cevheri daha bilinçli işleme yollarını arayacaktır"[2]. Buda Reso'yu aslında diğer dengbejlerden ayıran bir kişisel özelik olarak onun sanâtının bir parçası olacaktır. Reso'nun kilamlarında O'ndan sonra gelen degbejlerin kulanmaktan çekindiği, ve dengbejlik geleneğinin coğrafî ve kültürel yelpazesinin daralmasına neden olan, bütün motifler vardır. Reso, gerçek anlamda bir destan şairi ve dolayısıyla dengbej idi. Kulik û Kerr, Memê Alan, Cebelîkê Lawê Mîrê Hekkarîyê, Sîyabend û Xecê gibi birçok Kürt destan ve halk hikâyelerini ezbere biliyor ve her birini kendisine özgü bir ezgiyle söylerdi."[2]. Reso 1930lu yılarda patlak veren Ağrı İsyanına katılır ve isyan bastırıldıkta sonra bir süre için Suriye'ye kaçmak zorunda kalır. Döndükten sonra artık Kürtler arasında sayılan ve sevilen biridir. Sanatçı'nın iki adet amatürce doldurulmuş kaseti vardır. Üç defa evlenmiş ve on'dan fazla çoçuğu vardır. Hayatının büyük bir bölümünü Erzurum-Muş ekseninde geçiren Reso, sonradan Adapazarı'na, oradanda Denizli'ye göçer. Buralarda açlık ve sefalet içinde yaşar. 1977'de köyüne geri döner ve üç yıl sonrada rahmetine kavuşur.
Hedê (Emîne) Şêx Evdirrehman'ın karısıdr. Tanınmış bir kadın savaşçıdır. Hedê’de, savaştan sağ kurtulan ender savaşçılardan biridir. 1998 yılında ölen Hedê, Ağrı Dağı’nın eteklerinde bulunan Hasanhan (hesexan) köyü mezarlığına, kocasının yanına gömüldü.
Aşağıdaki Destanın adı “Lê Lê Hedê”dir
Bu şarkı, Şêx Evdırrehman’ın karısı Emine üzerine yakılmıştır. Ağrı ulusal ordusu’nun dağılma sürecine girdiği bir dönemde, Kürt ordusuyla iran ordusu arasında meydana gelen savaş üzerine söylenmiş bir şarkıdır:
Lê Lê Hedê
Hey Hedê, garibanım, bir savaş çıktı başımıza
Newêr gölü’nde, şu iran’ın sınırında
Anam, garip anam sabahtır
Baktım Şêx Zahır etrafa dürbünle bakıyor
Serhad diyarının karı tutmuş dört bir yanımızı
Kaybolmuş memleketin yolları kar altında
Şêx Zahır bağırıp duruyordu: “ Evdırehman” diyordu
“Sana, “önümüzü askerler tutmuş’ demedimmi ?
Toplar, Tüfekler, hafif makineliler
Hey bre kardeş, üç nizami asker taburu
Sarmış çepeçevre etrafımızı
Nasıl olurda kimse olmaz Şêx Elî’ye haber verecek
Şêx Zahır’ı ağır yaralamışlar
Yarası derindir kardeşimin, çaresizdir”
Hey Hedê, garibanım, bir savaş çıktı başımıza
Şehîdê Qazî’de , İran’ın sınırında
Üstelik mevsimde sonbahar
Yumuşak bir kar yağıyor üstümüze
Hele bir bak yerler kayış gibi donmuş
Evi yıkılasıca Kerim efendi
Düşmüş askerlerin önüne,
Üç ülkenin ordularını getiriyor üstümüze
(tc, iran , Sovyetler birliği)
Şêx Zahır’ı ağır yaralamışlar
Şêx Bananın koçyiğidi
“Benden size hayır yok gayrı” dedi
“Bana bir sigara verinde içeyim
Daha yaram soğumamışken”
Olmaz bu, billahi olmazAskerler sarmış dört bir yanı
Ağır silahlar ve cephaneyle
Şêx Hebîb: “ Bu kez de kurtulursak” diyordu
“Haram olsun bana gayrı iran’a gitmek de
Alçak hainlere dost olmakda”
BU KAHRAMAN KÜRT KADINI ÜZERİNE YAKILMIŞ BAŞKA BİR AĞITTA DA ŞUNLAR SÖYLENİYOR:
Sabahtır savaş başladı
Geliyê newêrek’de
İran sınırında
Bûk û zava (gelin ve damat) kayalığında
Evi yıkılasıca Kerim efendi
Devletin ispiyoncusu
On iki vilayetin askerini sarmış başımıza
Bakıyorum da
Şêx Evdırehman’ın elinde aynalı tüfek
Boynunda dürbün, önünde bir harita var
Şêx Zahır’ı ağır yaralamışlar
Yarası ağırdır, çaresizdir
Olurmu böyle, olurmu,
Kürtlerde Yiğitler tükenirmi ?
Hedê’ciğim, garibanım, kalk
Vatanımız Serhed’tir
Gönlümüz gamlı
Yumuşacık bir kar yağıyor üstümüze
Yerler kayış gibi gibi donmuş
Evi yıkılasıca Kerim efendi
On iki vilayetin askerini sarmış başımıza
Bana tabakamı getirde
Bir sigara içeyim
Daha yaram soğumamışken
Dengbejler, kürt kahramanları üzerine Ağıt yaktıkları gibi, kendi halkına ihanet eden hainleri de destanlarında dillendirmişlardir.
Yukarıdaki şarkıda, Kerim Efendi isimli bir hainden bahs ediliyor. Efendi denildiğine göre, bu kişi büyük bir ihtimalle okumuş bir kasabalıdır. Bu kişiyide size tanıtmak istiyordum. Ne yazıkki, kim olduğunu tespit edemedim.
Seîdê Memê:
Fetoyê şemikî:
Têmir:
Celîl:
Dirbaz:
Bu beş savaşçı iğdırlıdir şêx zahir in timinde savaşan namlı savaşçılardir.
EVDILÊ QADÊ: Elîcan'ın dayısıdır. oda savaşta yaşamını yitirdi.
FEYZO: Elîcan'ın kardeşidir. Ağabeyinin yönettiği timde görev yapıyordu. Oda 1932 sonbaharındaki bir savaşta yaşamını yitirdi.
EVDILHEMÎD: Elîcan'ın kardeşidir, onun timinde görev yapıyordu.
EVDILBAQÎ: Elîcan'ın kardeşidir. Hamidiye layında bimbaşılık yapmıştı. Ağrı'da başlayan ulusal mücadeleye katıldı ve bu savaşta yaşamını yitirdi.
MIHÊ
EVDILEZÎZ
SILHEDÎN
ELÎ
Bu 4 kişi, Elîcan'ın amcasının oğullarıdır. Amcaları Evdilbaqî'nin timinde görev yapıyorlardı. Hepside savaş içinde yaşamlarını yitirdiler.
MIHEMED REŞÎD: Elîcan'ın oğludur. savaşa katıldığında henüz 12 yaşındaydı. Savaşta sağ kurtuldu. Yenilgiden sonra Surîyeye geçti. 20 yıl sonra Türkiyeye döndü.
DÜNDARZADE NUMAN EFENDİ
Gêloyî Aşiretine mensup olan ve yörede tanınan bir Kürt Aydınıdır. 1885 yılında, Bayazıd'da (eski doğubayazıt) doğdu. 01906 yılında, Mülkiye Mektebi'ni bitirdi.
Rus çarlık ordusu, 1915 yılında Bayazıt'ı işgal etti. Sosyalist devrimin gerçekleşmesi üzerine, Rus ordusu geri çekilirken, Çevredeki okumuş Kürt aydınlarınıda beraberinde götürdü. Götürülenlerden biride Numan Efendi idi.
Numan Efendi, Rusyadan önce İran'a, daha sonra Irak'a geçti. 1923 yılında yeniden Bayazıt'a geri döndü. 1924 ylında, Iğdır Emlak Müdürlüğü görevine atandı. Numan Efendi Kürt sorununa duyarlı olan bir Kürt aydınıydı. Halk içinde yaptığı konuşmalar nedeniyle, devletin dikkatini üzerine çekiyordu. Bu nedenle ailesiyle birlikte Bursa'ya sürgüne yollandı.
Ağrı savaşının başlaması üzerine, sürgün yerinden kaçıp Ağrı'ya gitti. Ağrı Savaş konseyi üyesi olan bu kişi, düşünce, bilgi ve ferasetiyle, harekata büyük hizmetlerde bulundu. Xoybûn örgütünün emrinde bir bürokrat gibi çalıştı. O dönemde Iğdır'da görev yapan istihbaratçı Hüsnü Bingöl'ün, 1929 yılında düzenlediği bir komplo sonucunda öldürüldü.
Kör Hüseyin Paşa: Ağrı isyanlarına destek almak için ırak kürdistanına gitti, yolda medeni isimli bir ihanetçi tarafından öldürüldü
HACO AXA - HACO AĞA'DA HOYBUN ÜYESİYDİ
Hewarkî aşiretinin reisiydi. Savaş içinde, cesareti ve dürütlüğüyle saygı gören bir kişiydi. Haco ağa, emrindeki timlerle birlikte, Midyat ,Eruh , Hakkari yöresinde savaşıyordu... Ünlü Kürt Şairi Cigerxwin'in Haco ağa için yazdığı şiir
HACO AXA
De rabe serxwe xweşmêrê hêja
Hacoyê Haco rêberê kurda
Ne çaxa te bû tu çûye gorê
Te em tev hiştin ber zilm û zorê
De rabe ser xwe xweşmêrê hêja
Hacoyê Haco reberê kurda
Em kurê te ne tev bêxwedî ne
Dara te çandî gul daye şîne
Em pey soza te ne va em bi dorê
Ta em herne nava vê gorê
Çaxa te serê xwe dakir me
Hesenê dewsa te rakir.
Gulnaz Xanım!
Oğlunun kesik başına elini uzattı, gözlerini okşadı ve yüksek sesle:"Bu benim tosunumdur, buna ben bugün için süt verdim. Eğer Kürdistan davası uğruna bu suretle ölümünü görmeseydim, sütümü kendisine haram ederdim" dedi. Bu sözleri söyleyen bir Kürt kadını/anası idi. Adı Gulnaz. Kendisi 1927 Ağrı ayaklanmasına katılır. Tabi o tek orada değildi, ailesinden kardeşi İzzet Bey'de vardı. Ayaklanmadan sonra tutuklanarak Muş Cezaevi'ne konulur. O cezaevindeyken kardeşi İzzet Bey ve oğlu Sıddık Bey bir çatışmada öldürülüp, başları kesilerek Muş’a gönderilir. Fakat teşhis edilmek istenen kafalardan hangisinin Sıddık, hangisinin İzzet Bey'e ait olduğunu kimse bilmiyordu. Bunun için cezaevinde olan Gulnaz Hanım çağrılır. Nuri Dersimi, Gulnaz Hanım'ın kesik baslarla karşılaşmasını şöyle anlatır: "İlk önce İzzet Bey'in kesik başı önünde eğildi ve kardeşinin kahramanlıklarını yüksek bir sesle saydı. Ondan sonra oğlu Sıddık Bey'in kesik başına elini uzattı, gözlerini okşadı ve yüksek sesle, 'Bu benim tosunumdur, buna ben bugün için süt verdim. Eğer Kürdistan davası uğruna bu suretle ölümünü görmeseydim, sütümü kendisine haram ederdim' dedi..."
REŞOYÊ SILO: Bekiran aşiretindendir. O da, ferzende bey ve şêz zahar gibi efsaneleşmiş bir kürt savaşçıdır. Reşoyê silo zeynê isimli bir kıza aşık olmuştu. Gidip kızı kaçırıp Ağrıya getirdi. Zeynê de, kocasınının destesi içinde savaştı.
Kürt ordusunun yenilmesinden sonra, reşoyê silo da emrindeki destelerle birlikte, muradiye ve erciş civarındaki dağlara sığındı. Iki yıl boyunca türk ve iran askeri garnizon ve karakollarına sabotajlar düzenledi. Sığındıkları mağarada ikiside türk askerleri tarafından yalandı reşonun ağzına kurşun sıkılıp öldürüldü daha sonra komutanın yüzüne tüküren zeynêde orada öldürüldü, ikisininde kafaları kesilip köy köy dolaştırıldıltan sonra kesilmiş kafalar ağrı şehir merkezine getirildi, yirmi gün boyunca reşo ve zeynê nin kafaları alay önünde asılı bırakıldı
MIHEMEDÊ XALIT: Bekiran aşiretine mensup olan bu kişi, reşoyê silonun yardımcısıydi
ZEYNÊ: Bekıran aşiretindendir. Reşoyla savaş içinde evlenen zeynê cesareti, becerisi, xoybun un ilkelerine olan bağlılığıyla tanınan bir kürt kadın kahramandır. Kocasının yönettiği tim içinde 6 yıl boyunca, elde tüfek savaştı ve efsaneleşti.
Hesen Hişyar Serdî (1907 - 1985)
*Şeyh Said ve Ağrı İsyan'larında yer alan Hesen Hişyar, Komela Zanistî û Alkariya Kurd'ün de kurucusuydu, 1907 yılında Hani ile Lice arasındaki Serdê köyünde dünyaya gelen Hesen Hişyar Serdî, vatansever bir ailenin çocuğuydu. Kürt siyasetçi ve yazar, 14 Eylül 1985′te Güneybatı Kürdistan’ın Heseke (Cezir) kentinde yaşama gözlerini yumdu.
1920′li yılların başında Kürt hareketlerininin yakınında olan Serdî, Şeyh Said hareketinin başlamasıyla, bu isyana peşmerge olarak katıldı. Kısa bir süre sonra Silvan yakınlarında Türk ordusuyla girdiği bir çatışmada yaralandı ve esir alındı. Şeyh Said ve arkadaşlarının idama mahkum edildiği İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve idama mahkum edildi. 20 yaşından küçük olmasından dolayı cezası ağırlaştırılmış hapis cezasına çevrilerek 15 yıl hapse mahkûm edildi.
1928 yılında çıkan Kürt affından yararlanarak cezaevinden çıktı ve köyüne döndü. Ağrı İsyanı’nın başlaması üzerine bazı arkadaşlarıyla birlikte Ağrı’ya gitti ve direnişçilere katıldı. İsyanın bastırılması sonrası İhsan Nuri Paşa ile birlikte İran’a geçti. Bir süre burada ikamet ettikten sonra 1934 yılında Suriye’yedeki Kürt aydınları ile görüşmek için buraya gitti ve Heseke’ye yerleşti.
Tarih, edebiyat ve sosyoloji ile ilgilenen Hesen Hişyar, Hawar, Ronahi ve Roja Nû dergilerine yazılar yazdı ve bu dergileri çıkaranlar arasında yer aldı. 1956 yılında kimi arkadaşlarıyla birlikte Komela Zanistî û Alkariya Kurd (Kürt Bilim ve Dayanışma Derneği) adlı bir dernek kurdu ve yönetiminde yer aldı. 1966 yılında Agahî adlı dergiyi çıkarmaya başladı. 1980′de yazdığı anıları ancak ölümünden 10 yıl sonra yayımlanabildi.
RESÛLKÊ ( Ağrı isyanlarında 6 yıl savaştı)
Bu kişi, daha ilk günden, Biroyê Hesikê Têlî’ye katılan Kürt savaşçılardan biriydi. Altı yıl boyunca savaş içinde değerli hizmetlerde bulunmuştu. Her şeye gözleriyle şahit olmuştu. Onca ısrarıma rağmen (Yılmaz Çamlıbel) , bu konuda konuşmaktan kaçınıyordu. Her nasılsa birgün , bu konudaki suskunluğunu bozdu. İkimiz Aladağ yaylasında, obamızın kuzeyinde bulunan bir pınarın başında oturmuştuk. Aniden bana döndü ve çok alçak bir sesle şöyle dedi.
‘Sevgili şeyhim (bana hep böyle hitap ederdi) demek Ağrı savaşını merak ediyorsun. Öylemi? Doğrusu bu konuda seninle konuşmak istemiyorum. Ama senin o güzel hatrın için, bazı şeyler anlatacağım. Aman gözünü seveyim, sakın bundan kimseye bahsetme. Çünkü senin başının belaya girmesini istemiyorum.
Türk jandarmaları beni arıyordu. Çünkü, Türklere askerlik yapmak istemiyordum. Sürekli olarak askerlikten kaçıyordum. Bu nedenle dağlarda kaçak geziyordum. Biro’nun Türklerle savaştığını duyar duymaz gidip ona katıldım. Aşiretlerden onlarca insan ona katılmıştı. İki yıl sonra, İhsan Nuri Paşa Ağrı’ya geldi.
Biz bazen 5-6, bazen 10, bazende 15 kişi yan yana gelip bir deste oluyorduk. İçimizden bilgili, akıllı ve cesur biride başkanımız oluyordu. Ben Eloyê Besê destesinde savaşıyordum.
Nasıl nişan alınır, nasıl ateş edilir, nasıl saklanılır, nasıl hucüm edilir, nasıl geri çekilinir, hepsini bize öğretiyorlardı. Ve bized şunu şunu söylüyorlardı : ‘Türklere asla teslim olmayın. Ya geri çekilin, yada ölünceye kadar savaşın.’ Bizde aynen öyle yapıyorduk.
Efendi, başın üzerine yemin ederim. Türk askeri çok korkaktır. Silah patlattığımızda, ya kendileri bize teslim oluyor veya biz onları teslim alıyorduk. Ekmeğimizi onlarla bölüşüyorduk. Çünkü İhsan Nuri Paşa’nın emri öyleydi. Elbet ekmeğimiz bizede yetmiyordu. Silah ve cephanemizde çok azdı.
Bir gün duydukki bize yardım etmek için bir Ermeni Ağrı’ya gelmiş. Ermenilerin bize silah ve cephane vermek istediklerini söylüyorlardı. Birkaç gün sonra başımızda Xalis Beg (halis öztürk) olmak üzere bizim deste Rus sınırına gittik. Kaçak yaşadığım dönemde buraları çok dolaşmıştım. Yöreyi çok iyi tanıyordum. Bu nedenle kafileye öncülük ediyordum. Gece yürüyor, gündüzleri uyuyorduk. Derin olmayan bir yerden Aras nehrini geçmeye başlamıştık ki Rus askerleri bir taraftan bağırıp bir taraftan bize silah sıkmaya başladılar. İçimizden, Birûkî aşiretine mensup Rusça bilen ihtiyar bir adam vardı. Xalis beg ona şöyle dedi:
- Ihtiyar onlara deki, biz, Ihsan Nuri Paşa’nın askerleriyiz.
- Bazı ihtiyaçlarımızı gidermek için Erivan’a gitmek istiyoruz. Birkaç gün sonrada geri döneceğiz. Ama onlar bu sözlere kulak asmadılar. Eğer geri dönmezsek, bizi öldüreceklerini söylediler. Amacımıza ulaşmadan geri dönmek zorunda kaldık. Xalis bey’e göre, Yezidi Kürtler ile Ermeniler bize yardım etmek istiyorlardı. Ruslar buna engel oluyordu.
Doğru, birçok Ermeni Ağrı’ya gelmişti. Hepsi usta zanaatkarlardı. Ayakkabılarımızı, hayvanların koşumlarını ve silahlarımızı tamir ediyorlardı. Bize elbise, şapka, palaska yapıyorlardı. En büyük sıkıntılarımızdan biride doktor ve ilaç konusuydu.
İhsan Nuri Paşa’nın karısı çok becerikli bir hanımdı. Bize doktorluk yapıyordu. Yaralarımızı sarıyordu. Bu işi, yanındaki kadınlarada öğretiyordu. Biz çok büyük sıkıntılar içinde türk zalimlerle savaşıyorduk. Ah efendi, ah! Şimdi bişey söylesem belki inanmazsın. Vallahi ve billahi, onlar binlerceydi, biz ise bir avuçtuk. Biz yinede onları yeniyorduk. Tüfek, top ve mermilerini atıp kaçıyorlardı. Ne yaptıysa, bize uçaklar yaptı. Onlar gökteydi biz ise yerde. Onlarla nasıl baş edebilirdik?
Bizim düşmanlarımız yalnız Türkler değildiki. Biz aynı zamanda Acem (fars) ve Ruslarlada savaşıyorduk. Kör olayım, İhsan Nuri Paşa diyorduki, ‘Acemler bizim akrabalarımızdır. Biz onlarla amca çocuklarıyız.’ Akrabalıkları onların başını yesin inşallah, arkadaşlarımızın çoğunu onlar öldürdüler. Biroyê Hesikê Telî çelik yürekli, demir bilekli bir kahramandı. Ferzende beg, Reşoyê Silo, Eloyê Besê, Şêx Zahar, Têmûrê şemskî, Keremê Qasê, Seyîtxanê Kerr, Elîcan, Feyzo… Kimi söyleyeyim, kimi söylemeyeyim. Bunlar gibi kahramanlar dünyaya gelmemiştir vede gelemez. Ben öleyim bu kahramanlara, Allah onlara rahmet eylesin. Yerleri cennet olsun inşallah.
MEMDUH SELIM BEG:
İlk ulusal Kürt partisi diye adlandırdığım Xoybun Partisi`nin önemli simalarından bir tanesi de Memduh Selim Beg´dir. Memduh Selim Beg, aslen Van´lıdır. İstanbul´da 1. Dünya Savaşı´ndan sonra patlak veren Kürt kültürü ve politik örgütlenme döneminin önde gelen siması Memduh Selim, bir Kürt aydınıdır. Ne Bedirxaniler gibi mir (Botan Beyi), ne de Seyit Abdulkadir gibi Nehrişeyhi, ne de Babanzadeler gibi Kürdistan´ın büyük bir ailesinden geliyor. Onu daima Kürt aydın hareketinin içinde görmekteyiz. İstanbul´da o dönemde Kürt Teali Cemiyeti üyesidir. HÊVÎ cemiyetin yayın organı olarak çıkartılan Rojî Kürt dergisinin yazı kurulundadır. Kürtçe bölümünde, Babazade İsmail Hakkı, Dr. Abdullah Cevdet ve Bitlisli Yusuf Ziya, Kemal Fevzi ile birlikte çalışmaktadır.
Şeyh Sait isyanından sonra, o da Suriye´ye geçen aydınlardandır. Xoybun´un kuruluş çalışmalarını, Mir Celadet Bedirxan´la beraber yürütür. Kürt edebiyatçısı romancısı sevgili Mehmet Uzun, Sîya Evînê adlı Kürtçe romanında, bu Kürt aydının hayat hikayesi etrafında, Kürtlerle ilgili zaman, zemin ve belge tespitleri yaparak, onun hayatını yazar. Bir çok konuda, Xoybun´la ilgili görgü, duyum ve tanıklıkları da getirerek, bizleri aydınlatır. Ona göre Memduh Selim Beg, Celadet Bedirxan Beg ile birlikte oturup, Xoybun´un kuruluşu için toplantıya geleceklere çağrı metnini-davet metnini birlikte yazarlar. Metin aşagı yukarı şöyledir.
“Aziz Kürtler, unutmayınız ki, siz Kürt milletinin bir ferdisiniz. Tarihe karşı sorumluluğunuz vardır. Eğer biz bu sorumluluğu yerine getirmezsek, günah işlemiş kötü kişiler olacağız. Dört bin yıldan beridir ki, Kürtler kendi topraklarında ve kendi vatanlarında yaşıyorlar. Şimdi ise, tarihin karanlık dönemini yaşıyoruz. Vatanımız parçalanmış, virane haline getirilmiş... Vatanımız yas içindedir. Türk Hükümeti, vahşi saldırılarını gün be gün artırıyor. Onların gayesi, Kürtleri bir an önce Türkleştirmektir”.
Doza Kürdistan´da ve daha bir çok yerde, İskender Bey diye arkadaşlarından anılan kişi, Memduh Selim Beg´dir. Kürt Xoybun çemiyeti, Beyrut´ta gizlice toplanmış ve kongrede Mir Celadet Bedirxan, Memduh Selim, Şahinzade, Mustafa ve Abdulkerim ile oluşturulan ve uluslararası düzeyde çalışacak olan komiteye, Kürdistan adına delege seçilmiştir.
Yine Sîya Evînê´den öğreniyoruz ki, Beyrut´tan sonra Antakya Fransız idaresindeyken gelip oraya yerleşir, güzel bir Çerkez kızı ile nişanlanır. Ama Xoybun´un bir toplantısında, Ağrı direnişini yerinde görmek gibi bir zaruret nasıl olur. Memduh Selim gönüllü gider. Ağrı´da General İhsan Nuri ile beraber olur, orada bir çok şeyi kaleme alır. Ağrı direnişinin sonuna doğru artık yapacağı bir görev yoktur. İstemeyerek İhsan Nuri Paşa´nın zoruyla döner. Nişanlısı bu iki yıl içerisinde ölüm haberini alır, başka biri ile evlenir. Bu Memduh Selim´i yıkar. Antakya (Hatay), Türkiye´ye ilhak olunca, Memduh Selim Beg orayı terk eder. Cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla çıkartılan Genel Af´tan yararlanmak isteği yoktur. Reddeder. O da, yeni bir evlilik yapar ve 1916´da Şam´da vefat eder.
Bütün batılı gazeteciler, kürdologlar ve oryentalistler için vazgeçilmez bir kaynak olan, çok zengin kütüphanesi, elli yıla yakın biriktirdiği dergiler, belgeler ölümünden sonra kilo ile satılır. Kemal Sülker, Türkiye sol hareketinin ismi olan cefakeşlerinden biridir. Hatay´ın Antakya kentinde doğup büyümüştür. 1944´te bu kez Hatay´a sürgün olarak gider. On yıl önce öğretmenlerimin bana verdikleri öğütlerin bulunduğu defteri karıştırdım. Kemal Sülker, felsefe, tarih, edebiyat başta olmak üzere, bütün hocalarımın öğüt defterine yazdıklarını, Yazko edebiyat, sayı 24-1982 tarihli sayısında anlatır. Bu anılar arasında Edebiyat öğretmeni Memduh Selim Bey´in de defterine yazdıklarını bize aktarır. Şimdi o satırlara gelelim.
§Edebiyat öğretmeni Memduh Selim, ciddi, geniş görüşlü etkin bir kişiydi. Öğütlerini şöyle sıralamıstı: O insanlardan olunuz ki; büyük hakim ve şair Şiraz´lı Sadi ile birlikte, ben-i adem azayı yekdigerend desinler ve Lamartini gibi yüreklerinde, Portout ou I´on pleurea mon ame sa patrie. Yani: ağlanan her yerde ruhumun vatanı vardır. Deyişiyle büyüklüğü susam, damar atışlarıyla yaşasınlar.
Pasteur diyor ki: On ne demande pas a un malheureux de quelle pays au de quelle religion es-tu? Tu souffres, cela me suffit. Ta m´appartiens et je te soulageraix.
Bir felaketzedeye hangi ulustan, hangi dindensin diye sorulmaz. Istırap çekiyorsun bu bana yeter. Sen benimsin ve ben seni teselli edeceğim. Sen böyle olabiliyor musun? Böyle olabildiğin ve içtenlikle böyle olabildiğin gün, insanlık, amacını sende bulmuş demektir. Titus´ün söylediğini yazarlar: Diem ferdidi, ben günümü yitirdim. İyilik yapmaya olanak bulamadığı bir gün olunca böyle dermiş. Bir İran şairi, bu duyguları ne derin duyuyor: Ben hangi uzuv ıstırap çekse, ağlayan göz gibiyim. Her kim kederlenirse, ben hüzün duyarım.
İnsan, şair ve büyük insan, üstadım Dr. Abdullah Cevdet´in şu dizeleri ne kadar insalcıldır: Gönüllerle beraber günlümüz şad- u mukkaderdir. Dil-i tevhidimizde münferid hazz-u azap olmaz. İste ben böyle duyuyorum ve böyle diyorum. Herşeyden önce bu türlü insan. Her meslek, her sınıf, her yaş buna gereksinim duyar. Ah bu gereksinim duyulsa ve özlem olsa... Mutluluğun bir büyük gizi burdadır. Dahası var: Rüzgarın önüne düşmeyen adam yorulur ve zaman sana uymazsa, sen uy zamana ve yolundaki öğütlere kulak asma! Eskiden devlet ve hükümet sorunlarında, yalan, düzen, oyun ayıp değil, edebileşmeye yarayan hizmetler sayılırdı. Makyavelizm: Politika dedikleri iki yüzlülük, hokkabazlık...
Bugün devlet işlerinde bile kalmadı. Artık uluslararası ilişkilerde bunun adına kahpelik derken, bizler kişisel ve sosyal yaşamımızda bunu bir başarı koşulu ve aracı sayabilir miyiz? Bazılarının dedikleri gibi herkesle iyi geçinmek, hiç meziyet değil. Herkesle iyi geçinmek, biraz değil, bir çok dalkavukluk etmek ve herkese kavuk sallamaktır. Bu tam bir ikiyüzlülüktür. Herkesle iyi geçinenler, riyakarlık yapmasınlar, bakalım herkesle iyi geçinmiş olurlar mı? J.J. Rousseau Moliere´nin Misanthrope´unu eleştirirken, bu huyu da ele alır ve şiddetle hırpalayarak aşağı yukarı der ki: “Ben herkesin dostu olandan daha çok insan düşmanı olan adam tanımam. Bir adam ki, herşeyden memnundur, bütün kötülüklerin boyuna destekleyicisidir, toplumun bütün düzensizliklerinin anası olan ahlaksızlıkları yaltaklanmasıyla okşar... O adam bir insan düşmanıdır”.
Kaç çelipa´ya gerildi ruhum
Kaç yuda bu sesi gördü yanağım
Demek zorunda olacak kadar vefasızlığa uğrayan Abdullah Cevdet bize, şu iki dörtlüğüyle, bu yolda bence çok iyi bir yol gösteriyor: İştiyakım bir açık özlü, açık sözlü ere. Ah bilsen yüreğimde ne kadar çok ve derin! En güzel maskeye tercih ederim bin kere. Maskesiz çehre-i menfurunu ifritlerin. Ölmüş arslanığı tercih ile gör.
Ömr-ü mesudunu kıskanma it´in
Yaşa vaziyet-i pür izzetini
Ölmeye hazır olan bir yiğitin.
Biz bir insanlık mücadelesi karşısındayız. Bu mücadelenin gururunu ve tadını duyduktan sonra başka hiç bir gurur ve tad aramayız. İşte asıl erenlik (kamil insanlık) burdadır. Büyük Türk fikir adamı Cemil Meriç´e de Lise´de hocalık yapan Memduh Selim Bey´i Cemil Meriç şöyle anlatıyor:
“Bereket yeni bir hoca, bu lüzumunda fazla müşfik, zevklerinden başka programı ve metodu olmayan üstadın çok gevşettiği dizginleri biraz kıstı: Memduh Selim, Ali İlmi, bütün ziletleri ve maziyetleriyle Şark´tı, Memduh Selim İkinci Meşrutiyet´in Avrupalılaşmış bir mekteplisi Ali İlmi nerede yetişmişti bilmiyorum, Memduh Selim Mülkiye´den mezundu, Fransızca, Ermenice ve galiba Kürtçe biliyordu. Abdullah Cevdet´in rahle-yi tedrisinden geçmişti. Metin, çetin ve lüzumundan fazla ciddi bir adam. İlk kompozisyon dersinde kağıda mürekkep damlattığım için numaramı bir hayli kımıştı. Laubalilikten hiç hoşlanmazdı. Noktalama, satır başlarına dikkat etme gibi, yazı yazmanın işçilik diyebileceğim yönleri üzerinde ne kada titiz davranmak gerektiğini usanmadan ihtar edecekti. Memduh Selim daha sonra tercüme hocamızda olacaktı. Chateaubriand´ın “Son İbn- i Saraç´ın Maceraları” adlı eserini onun sınıfında Türkçeye çevirdik. Memduh Selim için ayrı bir jurnal yazmalıyım”.
Amadekar: Agirî Ararat
-----------------------------------------------------
Kaynaklar:
1 - Rohat Alakom: Xoybun Örgütü ve Ağrı İsyanı
2 - Yılmaz Çamlıbel: Agirî Sahipsiz Değildir
3 - Kemal Süphandağ: Haydaran Aşireti ve Ağrı Direnişi
4 - Sedat Ulugana: Ağrı Kürt Direnişi ve Zilan Katliamı
5 - Wikipedia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder