28 Temmuz 2016 Perşembe

Aso Zagrosi Türkiye’ye Geri Dönen Xoybûn Üyeleri Üzerine Notlar(1)

Yurtdışı Kürdleri Kürdistan’ı işgal eden devletler açısından dönemlere göre çeşitli farklılıklar göstersede hep rahatsızlık konusu oldu.
Özellikle Kürd ulusal davası konusunda aktif olan, Kürdler içinde etkileri olan ve Kürdlerin sessini dünya kamuoyuna ulaştıran kadrolar bu devletler için hep sorun oldu.Biraz tarihe gidersek ve bazı tarihsel örnekler verirsek durum dahada anlaşılır..1925 Devrimi yenilgi aldıktan sonra Türk devleti sadece direnişçilere karşı katliamlar yetinmedi, devrim sırasında kendisiyle işbirliğine giren yada “tarafsız” kalan kesimlere karşı da harekete geçti..

Türk devletinin esas hedefi Kürdler içinde otoritesi olan, yarın Türklerle çelişki içine düşebilecek tüm Kürdleri etkisiz hale getirmekti.Bundan dolayı Kürd ileri gelenlerin esası Türklerin hedef tahtası durumuna gelmişti..İşte o sıralar Kuzey Kürdistan’dan yoğun bir Kürd ileri gelenler kitlesi Kürdistan’ın diğer parçalarına ve özellikle Güney ve Güney-Batı Kürdistan’a geçtiler..

Bir dizi Kürd aydının ve belli başlı Kürd aşiret liderleri ve din adamlarının Kuzey Kürdistan’ın dışında kümeleşmeleri Türk devleti açısından büyük bir tehlike teşkil etmeye başlamıştı. Bu Kürd kesimlerinin 1927 yılının sonlarına doğru Xoybûn’un Yani Kürd Ulusal Lıgası’nın çatısı altında bir araya gelmeleri Türk devletinin korkularını daha da artırdı.

Türkler bir yandan Kuzey Kürdistan’ı Kürdsüzleştirmek için katliam ve sürgünleri gerçekleştirirken; diğer yandan yurtdışına çıkan Kürd kadrolarını sahte aflerle yada ikili görüşmelerle “kazanmaya” ve Türkiye’ye getirmeye çalışıyordu.. Ağrı Direnişinin dorukta olduğu ve Ararat Hükümetinin kurulduğu bir ortamda devlet bir yandan İhsan Nuri Paşa, Broyê Heskê Telo ve Ağrı direnişinin diğer önderleriyle görüşerek boş vaadlerle direnişi kırmaya çalışırken, diğer yandan Kuzey Kürdistan dışına çıkan kadroları elde etmeye çalışıyordu.. Çünkü, Xoybûn dünya ve bölgede ciddi bir diplomatik faaliyet yürütüyor, Türk devletinin Kürdistan’da giriştiği katliamları sistemli olarak teşhir ediyor ve adeta anti Türk ve bağımsız Kürdistan için bir “propaganda makinesi” haline gelmişti..

Türkler bu kadroyu farklı biçimlerde etkisizleştirmek istiyordu. Bu etkisizleştirme girişiminin bir yanıda özel görüşmelerle ve sahte aflarla bu kadroları Türkiye’ye çekmekti.. O dönemler bir dizi Kürd kadrosu geri döndü. Şu noktanın altını çizmek istiyorum geri dönen kadroların hepsini aynı kefeye koymak doğru değildir. Bu kadrolardan bazıları yurtseverliklerini korudular.. Bazılarıda Kürdlüklerini inkar ettiler. Onun için geri dönen kadrolara ilişkin sabit tespitlerden ve kutulara koymaktan itina etmek lazım. Kaldıki geri dönen kadrolar hakkında ve o döneme ilişkin ciddi bir araştırmada yok. Tam tersi bir dizi yalan ve yanlış bilgiler ortada dolaşıyor. Var olan ortamı daha da karmaşıklaştırıyor. O dönem geri dönen kadroların bir kesimi Türklerin çıkardığı “affa “ tek başına kanacak kadrolar değildi. Türkler Kürdlere ilişkin ne gibi sözler verdiler? Bunlar araştırmaya değer konular..Türk devleti, yurtdışına çıkan kadroları kazanmak ve geri Türkiye’ye getirmek için tüm imkanlarını seferber etmiş ve Kürdlerin en hassas noktalarını kaşımaya çalışıyordu.Bunlardan biri de “Kürd-Ermeni” ilişkisiydi. Kürd-Ermeni ilişkisi Birinci Dünya Savaşı sırasında çok kanlı boyutlara varmıştı.

Bilindiği gibi 1927 yılında Xoybûn ile Taşnak Partisi arasında 19 maddelik bir antlaşma imzalandı..Bu antlaşmanın ek protokolleri vardı.
Aslında “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn” Taşnak Partisiyle girdiği ilişkiler ve yaptığı antlaşma ile ilişki ağını dahada genişletmiş ve Türkler için ciddi bir tehdit olmuştu.Fakat, bir dizi Kürd ileri geleni Türklerin çıkardığı 1928 sahte affından sonra Türkiye’ye döndüler. Bu dönüşler harekete bir hayli zarar verdi. Elbette bu dönüşler sadece af ile açıklanacak gibi değildir. Çünkü, Türk devleti ile o dönemler geri dönenler arasında bir dizi ikili görüşmelerin olduğu biliniyor. En azından Dr. Kamuran Bedirxan ve Celadet Bedirxan ile Türk Konsoloslukların ayrı ayrı yaptıkları görüşmelerin belgeleri bizim elimizde bulunuyor. Bu belgeler Türk devletinin diğer geri dönen kadrolarla da farklı şekillerde görüştüğünü gösteriyor.Mesela o dönem yani 1928 yılında ve sonralarında çıkan “aflar” ile bir dizi Kürd kadrosu Türkiye dönüyor. Bunların arasında rahmetli Şeyh Said’in oğlu Şeyh Aliriza, kardeşi Şeyh Mehdi, Liceli Fehmi, Eminê Perîxanê(Raman aşiretinin lideri ve daha sonra Türkler tarafından öldürüldü) ve daha başka Kürd şahsiyetleri de vardı. Şeyh Ali Riza ve Liceli Fehmi Bilal’ın hem kendileri ve hemde aileleri Türklerden çok çektiler.

Şeyh Ali Riza ile ilgili yazan bir çok kişi ve hatta oğlu sayın Mehmet Fuat Fırat dahi bazı yanlış bilgiler veriyorlar.Sayın Seyidxan Kurij’in yıllar öncesi Sayın M. Fuat Fırat ile yaptığı bir söyleşiyi “Şeyh Ali Rıza Ermeni sorunundan dolayı HOYBUN`da yer almadı.” Anabaşlığı ile yayınladı. Sayın M. Fuat Fırat şöyle diyor:

“Babam arkadaşları ile birlikte buradan Erbile, Seydaye Nehri nin, Küçük Seyda`nın yanına gidiyorlar. Onun evinde kaldıkları süre de İnglizler duyuyorlar ve orada kalmalarını istemiyorlar. İngilizler babamlara Bağdat`a gelin diyorlar. Bunun üzerine babam, kardeşi Selahattin, amcaları Mehdi ve Giyasetin Bağdat`ta toplanıyorlar. Diğer tarafdan Kürt aydınları da bir araya geliyorlar. O zaman ‘Taşnak’ isminde bir Ermeni örgütü vardı. Kürt aydınlarıda ‘Hoybun’ ismi ile bir örgüt kurmuşlardı. Taşnak yöneticileri Hoybun yöneticilerine itifak yapıp Türk devletine karşı birlikte mücadele edelim ve ulusal demokratik haklarımızı elde edelim teklifi getiriyorlar. İngilizler babamın Hoybun kongresine gitmesine musade etmiyorlar, fakat babam kendi adına amcası Şeyh Mehdi ve Şeyh Said`in Sekreteri Fehmi Bilal`ı (Fehmiye Lıceyi) bu kongreye gönderiyor. Onlar kongreden döndükten sonra Ermenilerin şartlarını babama söylüyorlar, babam Ermenilerin şartlarını kabul etmiyor. Ermeniler, Kürtler ile Ermeniler arasında resmi kayıtlarda kayıtlı olan nufusa göre bir toprak bölüşümü öneriyordular. Babam Ermeniler kiliselerin defterlerınde kyıtlıdırlar, ancak Kürtlerin hemen hemen hepsi nufus kayıtlarına sahip değildirler. Biz bu resmi kayıtlara göre bir toprak bölüşümü kabul edersek topraklarımızın ¾ Ermenilerin eline geçer. Biz Ermenilerin bütün köylerini tanıyoruz, gelsinler onların bütün köylerini kendilerine verelim, kendi köylerimiz bize kalsın önerisinde bulunuyor. Sonunda Taşnak ile Hoybun anlaşıyorlar, fakat babam bunu kabul etmiyor ve kendi yerine toplantıya gönderdiği kişileri geri çekiyor.” Söylüyor.
Sayın Mehmet Fuad Fırat’ın göre Xoybûn Kongresine katılan Şeyh Mehdi ve Liceli Fehmi Kongreden sonra Güney Kürdistan’a geri dönüyorlar ve Ermeni taleplerini iletiyorlar. Şeyh Aliriza da Ermenilerle olan ilişkilerden dolayı Xoybûn’a tavır alıyor.

Kaldı ki, Xoybûn ile Taşnak Partisi arasında Kongre sonrası 29 Ekim 1927 tarihinde imzalanan antlaşmanının altında Şeyh Ali Riza’nın imzası var. Hemde Şeyh Ali Riza, Kürd imzacıları arasında ilk sıradadır. Ayrıca antlaşma metninin giriş bölümünde Xoybun adına kimlerin ve Taşnak adına kimlerin bu antlaşmayı imzaladığına dair yazılı bilgiler var. Şöyleki antlaşmanın girişinde Taşnak Partisi adına Vahan Papazyan, Xoybûn adına sırasıyla Şeyh Aliriza Paloyi, Dr. Şükrü Sekban, Mustafa Şahin Bey(Berazi aşireti lideri), Haco Ağa(Hawiekani aşiretinin lideri), Emin Ağa(Raman aşiretinin lideri) Suleymanyeli Kerim Rustem Bey, Vanlı Memduh Selim Bey ve Celadet Ali Bedirxan( Antlaşmanın altındaki imzaları ve giriş bölümünü resim olarak ekte yayınlıyorum)imzaladığını yazıyor.

Ayrıca Kürd delegasyonunda bulunan şahsiyetlerin isimleri sayıldıktan sonra “ Hepsi Kürd Ulusal Liqası-Xoybûn’un merkez komite üyeleridir” deniliyor. Yani Şeyh Ali Rıza sadece Xoybûn’a katılmamış, aynı zamanda merkez komitesine seçilmiştir.(daha detaylı bilgiler için Etudes Kurdes’in Jordi Tejel Gorgas, La Lique national Kurde -Khoyboun, Harmattan, 2007 Paris sayfa 51-55)Yıllar önce İhsan Nuri Paşa’nın anısına yazdığım bir yazı serisinde Xoybûn’un kongresi ve Ermenilerle olan ilişkiler üzerine durmuştum. Uzun olacak ama yeniden aktarmak istiyorum:

“29 Eylül ve 27 Ekim 1927 yılında Beyrut'un „Findiq El Arabi" adlı otelde (kongenin bazı seanslarıda Behamdun veHammane adlı köylerde yapıldı)Kürdistan'ın baĝımsızlıĝını hedefleyen ulusal Kürd Partisi ‚Xoybûn'un kuruluş kongresi oldu.. Celadet Bedirxan, Mustafa ve Bozan Şahin, Haco Aĝa, Emin Aĝa, Memduh Selim Bey, Dr. Şükrü Sekman(Baĝdat'ta kalıyordu), Harputlu Kerim Rustem, Suleymaniyeli Kemal Bey ve Fehmiyê Licî gibi önemli Kürd şahsiyetleri toplantıda hazır bulundular.. Xoybûn'un bu ilk kongresinde Mir Celadet Bedirxan, Memduh Selim, Mustafa Şahin, Haco Aĝa ve Emin Aĝa merkezi yönetime seçildiler.”( Wahe Tachjian, La France en Cilicie et en Haute- Mesopotamie, sayfa 365)

Taşnak Partisi ve Xoybûn arasında imzalanan antlaşmada çok enterasan bir başka nokta daha var.. Iki partinin ortak protokolunun B kısmının 2.maddesi „Sevres Antlasmasında Ermenilere Van, Bitlis ve Erzurum’u veren 89.maddesi geçersizdir“ diye yazıyor. Yine bu protokolun 13.maddesi „Kürd ve Ermeni konfederal devletinden „ söz ediyor..(age, 366- ayrıca bu antlaşmayi değerlendirmek gerekir)
Xoybûn’un merkez yapılanması ile ilgili bilgiyi 24 Kasım 1927 tarihinde Fransız yetkilerine veren Mustafa Şahindir.

Tam o tarihlerde 29 Ekim 1927 yılında Xoybûn ve Ermenilerin Taşnak Partisi arasında „askeri ve politik bir antlaşma" imzalandı. Bu antlaşmayı Kürd tarafı olarak Şeyh Ali Riza, Dr. Şükrü Sekban, Mustafa Şahin Bey, Haco Aĝa, Emin Aĝa, Kerim Rustem Bey, Memduh Selim Bey, Celadet Bedirxan; Ermeni tarafı ise Dr. Vahan Papazyan imzaladı.( Wahe Tachjian, age, sayfa, 365; Prof.Dr. Kemal Mazhar Ahmed, Çend Laperek le Mêjûy Geli Kurd, sayfa 499-500)

Aslında Xoybûn’un Merkez Komitesine seçilenler Mustafa Şahin’in Fransızlara verdiği bilgideki 5 kişi ile Taşnaklarla Kürdler adına antlaşmayi imzalayan şahıslar arasındadırlar.Zaten Şêx Aliriza, Mehmet Şükrü Sekman ve Kerim Rustem hariç diğer 5 kişiden Xoybûn’un Merkez Komitesi olarak sözediliyor.

Şêx Ali Rizayê Paloyî’nin Xoybûn’un kuruluş aşamasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.Peresh, İhsan Nuri Paşa’nın “Ağrı İsyanı” adlı eserini Fransızca’ya çeviren ve onun eserleri ile ilgili detay bilgilere sahip biri olarak Şêx Ali Riza ve İhsan Nuri Paşa arasındaki ilişkiler konusunda şöyle yazıyor: “ 1927 yılında yaz sonlarına doğru Piranlı Şêx Said’ın oğlu Şêx Ali Riza’nın taraftarlarından Şêx Hüseyin Suriye’den Pers ülkesine geçti. Onun görevi İhsan Nuri Paşa’yi Xoybûn’un oluşacağı Kürd milliyetçilerinin kongresine davet etmekti. Kürd subayları ihsan Nuri’yi Irak üzerinden geçirmek için görevlendirilmişlerdi. İhsan Nuri’nin toplantıya katılma imkanı olmadı. Fakat, bir mektupla Şêx Ali Riza’dan kendisini bu konferansta temsil etmesini istedi. Şêx Hüseyin Irak Kürdistanın yoluyla Suriye’ye geçti.”
diye yazıyor(General İhsan Nouri Pasha, La Revolte De Agridagh-Ararat- adlı esere Peresh’in yazdığı önsöz, sayfa 41)

Xoybûn’un kongresinde Şeyh Aliriza’nın başkanlık meselesi dahi gündeme geliyor. Şeyh Ali Riza Kongrenin hazırlanması sürecinde de önemli bir rol oynuyor. Taşnak Partisi ile Xoybûn arasında gerçekleşen 29 Ekim 1927 Antlaşması iki tarafın en önde gelen şahsiyetleri tarafından imzalanıyor. Yukarıda da vurguladığım gibi antlaşma metnin girişinde Kürd delegasyonun isimlerinin hemen altında „hepsi merkez komitesi üyesidir“ deniliyor. Böyle önemli bir antlaşmanın altına Şeyh Aliriza olmasa dahi izni alınmadan imzası kullanılabilinirmi?
Bilemiyorum. İmza ortadadır. Bugünkü teknik imkanlardan yararlanıp bir çözüme gidilebilinir.

Ermenilerle antlaşma konusunda Kürdlerin saflarında sorunların yaşandığı biliniyor.Fakat o dönemler gündeme gelen “geri dönüşler” çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Yurtdışında bulunan Kürdler sürekli ve sistemli bir baskı altındaydılar. Alana hakim olan İngiliz ve Fransız emperyalistleri ve bölgedeki diğer güçler Kürd ileri gelenlerinin rahat hareket etmelerini engellemek için her şeyi yapıyorlardı. 1926’larda İngiltere Güney Kürdleri üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. İngiltere’nin alana gelmesiyle birlikte kendileriyle ilişkiye geçen Seyid Taha Nehri, İngiltere’nin denetiminde bir Kürd yapılanmasına inanıyordu.Bu siyasal tutumundan dolayı Şeyh Mahmud’un İngiltere’ye karşı silaha sarılmasına karşı çıktı, uzun süre Kemalistlere karşı mücadelede yer aldı ve Kemalistlerin bölgeden atılmasıyla birlikte 4 Mayis 1923 tarihinde Rewandiz Kaymakamlığına getirildi.

1925 Devriminin yenilgisinden sonra Kuzeyli bir dizi yurtseverin Rewandiz çevresine yığılmalarının nedenlerinden biride Seyid Taha’nın o alanda bulunmasıydı.

Kuzey Kürdleri 1925 devriminin yenilgisinden sonra şehitlerin intikamını almak amacıyla Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürdlerle de ilişkiye geçiyorlar. Rewandiz’da Seyid Taha Nehri, Musul’da ise Muhamed Emin Rewandizi, İsmail Hakki Şawes, Maruf Çiyawuk ilişkiye geçiyorlar.Örneğin Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Mehdi 19 Haziran 1926 tarihinde Irak ordusunda subay olan Muhamed Emin Rewandiz’a ve Maruf Çiyawuk’a bir mektup gönderiyor ve kendilerinden silah, savaş araçları ve bazı subaylar konusunda yardım istiyor. Fakat, Emin Rewandizi’nin o an orda olmayışından dolayı başka birisi 22 Temmuz’da Şeyh Mehdi’ye cevap veriyor ve bazı istemlerini yerine getiriyor.(Ahmed Hemed Emin Omeri, Rewandiz, lekolinek Mêhûyî û Siyasî-1918-1939, sayfa 91)

Muhamed Emin Rewandizi, Temmuz ayında Rewandiz’a gidiyor. O sırada Şeyh Said’in oğlu Şeyh Aliriza, Seyid Abdulkadir’in oğlu Şeyh Abdullah, İsmail Begê Rewandizi, Şeyh Ahmed Barzani’nin kardeşi Şeyh Sıdıq’ta oradaydılar. Bu Kürd liderlerinin o an orada olmaları tesadufi değildi. Büyük ihtimalle Rewandiz Kaymakamı Seyid Taha ile Kuzey Kürdistan’daki gelişmeleri değerlendirmek için oradaydılar.Şeyh Mehdi mektubunun son bölümünde Emin Rewandizi’den Şeyh Said’in çocukları, Seyid Taha Nehri ve Barzan Şeyhleri hakkındada bilgi istiyordu.(age,91

1926 yılının sonlarına doğu Seyid Taha ile İngilizlerin ilişkileri bozulmaya başlamıştı.. Simko’nun aynı dönemde Rewandiz’a gelmesi, Seyid Taha’nında teşfikiyle Irak hükümetinin Rewandiz’daki otoritesine son verildi.. Bir dizi çatışmalar yaşandı ve sonuçta bazı uzlaşmalara varıyorlar. İngiltere Seyid Taha gibi Kürd kadrolarından kurtulmak istiyordu. Bundan dolayı İngiltere İran Şah’ı aracılığıyla Seyid Taha’yi tasfiye etti. Şah Riza 1928 yılının sonlarına doğru, Seyid Taha’yı sınırdaki bazı olayları ve Seyid Taha’nın İran’da bulunan mülkleri meselesini görüşmek çağırıyor. Seyid Taha’da bu davetiyi kabul ediyor. Tahran’a gittikten sonra hastalanıyor ve Şah’ın özel doktoru tarafından zehirlenerek öldürülüyor.(Dr. Aziz Şemzinî, age, s 156)Seyid Taha Nehri’nin tasfiyesi meselesini gündeme getirmemin nedeni o dönem Rewandiz’da yaşanan gelişmeleri ve Güney Kürdistan’da İngiltere’nin Kürd kadroları üzerine kurduğu baskıları gözönüne getirmek amacıyladır.

Sayın Mehmet Fuat Fırat’ın söyleşisinde sözünü ettiği ve Seydaye Nehri nin, Küçük Seyda`nın yanına gidiyorlar.” dediği ya Seyid Taha yada Dr. Aziz Şemzinî’nin babası Şeyh Abdullahdır. Yukarıda vurguladığım gibi Seyid Taha Nehrî 1928 yılında tasfiye ediliyor. Şeyh Abdullah’da daha sonra Doğu Kürdistan’a geçiyor.(Dr. Aziz Şemzinî üzerine yazdığım notlara bakabilirsiniz)Acaba Seyid Taha’nın 1928 yılında tasfiyesi ile yine Şeyh Alirizaların aynı yıl Türkiye dönüşleri arasında bir bağlantı varmı?

Sonuçta, 1925 Devrim’ine önderlik eden ve sömürgeci Türk devleti tarafından arkadaşlarıyla birlikte alçakca katledilen Şeyh Said’in oğlu Şeyh Ali Riza gibi dini otoriteleri olan, etkili ve sevilen Kürd şahsiyetlerin o hassas dönemde dönüşleri Ararat Hükümetine ve direnişine yarar değil zarar vermiştir.

Sayın Yaşar Kaya 20/03/2001 tarihinde Özgür Politik’a da Fehmi Bilal (Liceli Fehmi) ilişkin yazdığı bir makalede ; Milli “Emniyet (bu günkü MİT)'in 1931 yıllarında Ankara'da yayınladığı bir broşürde “ yararlanarak Xoybûn’un Rewandiz sürecine dair bazı bilgiler verdikten sonra,( sözkonusu bilgilerin ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekir) Xoybûn kuruluş sürecine geliyor ve şöyle yazıyor:

“Beyrut'ta yapılan kongrede de Liceli Fehmi Efendi vardır. Biz Xoybun'da Kürtler ve Ermeniler arasında cemiyet başkanının kim olacağı konusunda ki itilafi buraya aktarmak niyetinde değiliz. Beyrut kongresinde yapılan seçmde Kürtler adına Celadet Ali Bedirhan, Şahinzade Mustafa,
Abdülkerim Şallül ve Memduh Selim Bey üyeliğe seçildiler. Fevkalede murahhas aza ünvanını taşımak üzere Umum Reis olarakta Papazyan intihap edildi. Kürtler buna itiraz ettiler, Ermeniler'e verilen hakimiyet gözlerini açtı, Abdulkerim atıldı. Reis bir Kürt olmalı ve Tercihan Ali Rıza olmalı. Papazyan alevlenmeye başlayan kıvılcımı bastırmak istedi. "Cemiyette reislik yoktur. Benimkisi idari bir ünvandır" dediyse de ikna edemedi. Ali Rıza'nın amcası Şeyh Mehdi ayağa kalkarak elindeki haritayı masanın üstüne fırlattı ve dediki; "Buraya kadar oynanan oyunun mahiyeti artık anlaşılmıştır. Şu şekle bakınız iki Ermenistan ve ortada iki yumruk arasında kalmış bir Kürdistan... Bunu hangi akıl kabul eder? Sonra kurulan cemiyet, bir Kürt cemiyeti olduğu halde reis Ermeni oluyor. Kürtler gizli bir planla ortadan kaldırılmak isteniyor. Ben Ali Rıza ve taraflarımız adına şimdiye kadar verilen kararların hiçbirini kabul etmiyorum.".............

“Kürd Ulusal Ligası-XOYBÛN” hem kongresinde ve hem de kurulduğu andan beri bir Kürd partisi olarak düşünüldü ve oluşturuldu. Xoybûn’un Ermeni Taşnak Partisi ile geniş ve sıkı bir ilişkisi vardı. Bu ilişki, yapılan ikili antlaşma ve ek protokollerle somutlaştırıldı. Bu iki parti Türklere karşı ortak mücadele kararı alıyorlar. Xoybûn’un oluşumu sürecinde de Taşnak Partisi’nin ona bir dizi alanda yardımı oldu. Mücadele süreci içindede Taşnak partisi Xoybûn için bir dizi uluslararası ilişkilerin yolunu aştı. O dönemler Kürdlere karşı yapılan katiamların tek bir uluslararası kurumun yani II.İnternasyonal tarafından 1930 yılında Zürih’te yapılan kongre de mahküm edilmesi Taşnak Partisinin ilişkilerinden kaynaklanıyordu. Vahan Papazian’ın Xoybûna 20000 dollar vermesi yada Fransız Ermenilerinin Xoybûn için silah toplama girişimleri sözkonusudur.(Jordi Tejel, Gorgas, age, sayfa 13)

Biraz Xoybûn’un literatürünü inceleyen yada Xoybûn’un oluşum sürecini takip eden biri Xoybûn’un bir Kürd partisi olarak doğduğunu ve siyasal faaliyetlerine son verdiği güne kadar da bir Kürd partisi olarak kaldığını görecektir.

Xoybûn’u bir Ermeni oluşumu olarak gösterenler Türklerdir. Türkler “Ermeni olayını” gündeme getirerek Kürdlerin dinsel duygularına hitap ederek Xoybûn’u ve onun önderliğinden gelişen Ağrı Direnişini kırmak istiyordu.

Birinci Dünya Savaşından sonra Kürdlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine karşı Kemalistler sürekli olarak “Büyük Ermenistan” tehlikesini gündeme getirdi ve canlı tutular.

Kazım karabekir Kürd meselesini gündem getirenlere “Düşmanlarımız büyük Ermenistan yapmaya çalışıyor. Buralarda ise en ziyade Kürd kardeşlerimiz oturmaktadır. Maksatları Kürdleri bizden ayırdıktan sonra Ermenistan yapmaktır. Kürdleri mavhedeceklerdir. Bunun için Türk ve Kürt kardeşler bu felakete meydan vermeyiniz” diyor.(Kazım Karabekir, Kürt Meselesi, Emre Yayınları, İstabul, 1994, sayfa 10)

Bugün Türkiye’de Neo-Liberallerin kendileri için fikirbabası olarak kabulettikleri Hüseyin Avni Ulaş Musul Meselesinde Türk Meclisi’nde şöyle diyordu: “Musul’u bugün sana vermeyen niçin yarın versin? Gayesi orada bir Kürt hükümeti teşkil edip, senin memleketini parçalayıp neticede bir Ermenistan teşkil etmek değilmidir? Kürdistan size söylüyorum-Kürdistan hükümeti yapamaz. Kürdün lisanı yoktur. Yazısı yoktur. Kürdün harfi yoktur. Yarın oralara Ermeniler hakim olacaktır. Ermenilerin harsı hakim olacaktır. Yarın oralarda Ermeniler hakim olacaktır.( Muamer Çelik, Hüseyin Avni Ulaş, Erzurum Kitaplığı, 1996, sayfa 121)

Sadece Türk ırkçıları Kuzey Kürdistan’daki hareketi değil, Güney Kürdistan’da Şeyh Mahmud önderliğinde gelişen Kürdistan hükümetini dahi sonuçta Ermenilerin eline düşeceğini propaganda ediyorlardı. Sanki, Suleymaniye’de, Musul’da ve Kerkük’te Ermeni vardı?
Türkler sürekli olarak Kürd hareketini İngilizlere, Fransızlara, Ruslara ve Ermenilere endekslmeye çalıştılar ve müslüman Kürdlerin dini duygularını kullanmaya çalıştılar.
Xoybûn meselesinde de Türkler aynı yaklaşımları sürdürdüler.
Xoybûn’u “bir Ermeni oluşumu” olarak lanse ettiler.
Sayın Yaşar Kaya yazısının devamında

“Ermeniler ve Bedirhaniler, Ali Rıza taraftarlarının cemiyetten çıkarılmalarını istediler.

Liceli Fehmi, idare heyetine Kürtler'den kimsenin seçilmediğini ileri sürerek bu işte çok alçakça bir maksadın gizlendiğini haykırdı. Bu grup Hoybun'dan ayrılarak muhalif bir cemiyet kurdular. Bir beyanname ile maksatlarını ve oynanan oyunların mahiyetini anlattılar. Bu muhalif cemiyeti kuranlar ise şunlardır: Abulkerim Şallul, Şex Mehdi, Ali Rıza, Liceli Fehmi, Fakih Abdullah Erbak (emekli) Şeyhülislam Haydarizade İbrahim ve oğlu Davut.

Ve diyebiliriz ki, her müzakerede bulunan Liceli Fehmi Efendi, Ali Rıza taraftarları ile birlikte Xoybundan tasviye edilirler. Mustafa Kemal'in cumhuriyetin onüçüncü yıldönümü dolayısı ile çıkarığı af kanunu ile yurda dönenlerden birisidir. “diyor.

Sayın Kaya’dan verdiğim alıntıda o kadar yanlışlıklar ve temelsiz iddialar varki, hepsinin ayakları havada kalıyor ve ispat etmeleri gerekir.

a) Ermeniler ve Bedirxanilerin Şeyh Alirıza ve taraftarlarını Xoybûn’dan çıkarma konusunda hiç bir belge yok.
b) Xoybûn’dan Yaşar Kaya’nın söylemiyle “tasviye” edilenlerin bir yeni oluşuma gittikleri konusunda hiç bir belge yok.
c) Xoybûn’un idaresinin Kürdler dışında yani Ermenilerden oluştuğuna dair hiç bir belge yok. Tam tersi Xoybûn’un Kongresinde merkezi yapılanmaya seçilen şahsiyetlerin hepsi Kürttü...
Sayın Kaya yine sözkonusu Türk kaynağına dayanarak

“Milli Emniyet (bu günkü MİT)'in 1931 yıllarında Ankara'da yayınladığı bir broşürde şunlar var:
......................
Kapitan Mod-Fold, bu toplantıda ingiliz isteklerini dikte ettirir ama bu maddeler içinde en önemlisi bir cemiyetin kurulması gerektiğidir. İkinci toplantı 1927'de Mart'ta tekrar Seyit Taha'nın evinde yapılır. Bu toplantıda Şex Sait'in oğlu Şex Ali Rıza, firari subaylaran İhsan Nuri, Rasim, Hınıslı Mehmet Emin, Seyit Taha'nın kardeşi Seyit Seyit Muslahattin, Şemdinan mıntıkasından Herki aşireti reisinin oğlu, Balik aşireti reisi Mehmet Ağa Mumkuri aşireti reisi, namına katibi. Bu toplantıda da bazı kararlar alındı.

Kurulacak cemiyetin üstün de duruldu. Xoybun adı üzerinde mutabakata varıldı. İlk toplantı Irak'ta oldu. Toplantıda şunlar vardı: Ermeniler'den Leon Paşa, Urfalı Emir Ziyan, Bağdat'ta Londra Oteli'ni çalıştıran Sultanyan ve Muşlu Aris. Kürtler'den: Şex Sait'in oğlu Ali Rıza, Doktor Mehmet Şükrü ve Sekban firari zabitlerden Hurşit, İhsan Nuri, Hınıslı Mehmet Emin (Brüsk, Broski) Liceli Fehmi Efendi, Süleymaniyeli topcu yüzbaşısı Abdül-Abdülkerim Şallul.”diyor.

Şu noktanın altını çizmek istiyorum. İngiltere’nin Xoybûn’un oluşumunda hiç bir rolu yok. Xoybûn ismide Rewandiz’da değil, Beyrut Kongresinde tespit ediliyor. Rewandiz’da Kürdler arasında bir dizi toplantı ve görüşmeler oluyor. Fakat, bu görüşmeler İngilizlerin istemiyle değildir. İngiltere Xoybûn’a karşıydı. Bu konuyu merak eden arkadaşlar benim “İhsan Nuri’nin Anısına” kaleme aldığım 14.bölümlük yazı serisine bakabilirler. Xoybûn’un Güney Kürdistan’da İllegal bir örgütlenmesi var. İngilizler Xoybûn’a üye olan bir ajanın aracılığıyla örgüt hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyorlar. Bedirxanların Irak’a ve hatta İngiltere’ye girmelerini dahi yasaklıyorlar(yazı serisine bakınız)
Yaşar Kaya makalesinde kullandığı Türk kaynağı Xoybûn olayını karalamak amacıyla kaleme alınmıştır. Xoybûn’u bir Ermeni ve İngiliz ajanlarının oluşturduğu bir yapılanma olarak gösteriyor. Bu tip iddialar doğru değil..

Ayrıca sayın Kaya’nın Türk kaynağına dayandırdığı Rewandiz toplantıları olmamıştır. En azından İngiltere, Ermeni ve o genişlikte Kürdlerin katıldığı bir toplantı yok. Zaten 1927 tarihinde İhsan Nuri dahil bir dizi Kürd kadrosu o alanda yok.

Bundan dolayı Türklerin uydurduğu Kürd düşmanı, sahte bilgilere dayalı söylemleri Kürdlere empoze etmek doğru değil. Zaten Kürd tarihi hakkında bir dizi çarpıtma var. Birde kendi elimizle bu tip çarpıtmaları gerçekmiş gibi Kürdlere empoze etmeyelim.

Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn ile Taşnak Partisi ilişkileri daha sonrada Türkiye dönen Xoybûn üyeleri tarafından tartışma konusu yapıldı. Bunlardan biri Dr. Mesud Fanidir. Ailesi 19.yüzyıldan Güney Kürdistan’dan Adana’ya gelip yada getirtilip yerleştiriliyor. Süreç içinde Adana’nın en zengin ve eğitimli ailelerinden biri haline geliyor. Fransızlar, Adana ve çevresini işgal ettikleri zaman Mesud Fanî’yi Cebel-i Bereket yani Osmaniye’ye Mutasarıf yapıyorlar.. Kemalistlere karşı tavır alıyor. Mesud Fani’nin iki kardeşi, yani Ali İlmi ile Zeynelabidin Fanizadelerde Kemalistlere karşı tavır alıyorlar. Zeynelabidin Hürriyet ve İtilaf Fırkasının genel sekreterliğine kadar yükselen biri.... Kemalistler iktidarı aldıktan sonra Yüzelilikler diye bilinen kendilerine karşı olan kesimleri sürgüne gönderiyorlar.

Bu 150’lilerin arasında Mesud Fani ve 2 kardeşide var.(Daha geniş bilgi için M. Bayrak’ın Anti Toroslar’dan Bir 150’lik: Fanizade Alî îlmî(Bilgili) www. Navkurd.eu bakınız)Mesud Fani Fransa’nın alandan geri çekilmesinden sonra Suriye ve oradan Paris’e geçti. Xoybûn’un kuruluşundan sonra Mesud Fanî Xoybûn ile ilişkiye geçiyor.Mesud Fani 1933 yılında Sorbon üniversitesinde hazırladığı “la Nation Kurde et son evolution sociale” adlı doktora teziyle Kürdleri Türklere bağlayarak kendisini Kemalistlere afettirmeye çalıştı.

Daha sonra Mesud Fani kitabını şöyle değerlendiriyor: “Şimdi bütün Türk dünyasını sevinç içinde çoşturan bu muhteşem eserinin(Atatürk’e hitaben Cumhuriyet kastediliyor) onuncu yıl dönümünde Paris’te yazdığım Fransızca bir kitapta kutlamıştım. Uzun tetebbülerden(araştırma, tetkik) sonra bastırdığım bu üç yüz sayfalık tez, Kürt ihtilal teşkilatlarının yabancı dillerle yaptıkları yalan yanlış neşriyat karşısında hakkın bağıran sesi oldu. Şahsına yüksek eserine , isnat ve iftiralarda bulunan alçakları ilmin açık dilile susturdum, hayatlarile oynamak istedikleri zavalı Kürdlerin Orta Asya’dan gelen Türk kollarından başka bir şey olmadıklarını en ciddi vesikalara fikir alemine ilan ettim”( History Studies,ikinci Cilt, Murat Yümlü, Yüzellilikler Meselesi, Mesud Fani ve Risalesi Üzerine bir İnceleme,345)

Birlikte hukuk fakültesinde okuduğu okul arkadaşı Burhan Felek, onu “24 ayar ateşin zekalı” bir insan olduğunu söyledikten sonra “bugün ak dediğine kara diyen ve bununla övünen bir karektere sahipti” diyor..Mesud Fani Türk ırkçılarına bir dizi yağ çekmesine “Kürdü Türk yapmasına” rağmen Kemalistlerin Cumhuriyetin 10 yıldönümünde (1933) çıkardıkları aftan yararlanmıyor.. Ancak Mustafa Kemal’in ölümünden sonra 1939 yılında Türkiye dönebiliyor.Dr. Mesud Fani bunlarlada hızını almıyor 1935-1938 yılları arasında “Atatürk’ün Hayat Felsefesi” adlı bir kitap kaleme alıyor. Mesud Fani 1932 yılında Türkiye’nin Paris Büyükelçiliğine başvuruyor...... Büyükelçi ile Türk Dahiliye Vekaleti arasında Mesud Fani’ye ilişkin mektuplaşmalarda Dahiliye Vekaleti “ Şayet istiyorsa kendi teşebbüsleriyle memleket hainlerine karşılık verebileceği” şeklinde cevap alıyor..(Murat Yümlü, age, sayfa 340)

M. Fani bazında Türk yetkilileri arasındaki mektuplaşmalarda “Türkiye Cumhuriyeti hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir Kürtçülük sorunu ve Kürdçülük davası olmadığını, Türk ulusal sınırı dışında Türk vatandaşı ile ilgisi olmayan bazı serserilerin düşmanlardan sağladıkları para karşılığında onlara hizmet ettiğini ve bu amaçla Kürtçülük cereyanı uyandırmak istediklerini, Bedirxanilerin Ermeni Taşnaksutyun Komitelerinin düzenlemesiyle ortaya çıkardıkları Hoybun Cemiyeti’nin de bu kabilden olduğunu” söyleniyor.(Murat Yümlü, age, sayfa 341)Burada da Kürdlüğü ve Bedirxanileri Taşnakların bir manipülasyonu olarak gösteriyorlar.Bazı kaynaklar Mesud Fani’nin 1928 yılından itibaren Türk İstihbarat birimleriyle ilişkiye geçtiğini ve Xoybûn’a dair bilgiler verdiğini yazıyor.(age, sayfa 341)Ağrı Direnişi kırıldıktan sonra da Türk devleti yurtdışında bulunan Kürd kadrolarının yakasını bırakmadı.. 20. Yüzyılın başlarında İstanbul’da ortaya çıkan hemen hemen tüm Kürd kuruluşlarında, “Kürd teavün ve Terakki Cemiyeti”(1908), “Kürd Hêvî Talebe Cemiyeti”(1912), “Kürd Teali Cemiyeti”(1918) yer alan ve 1927 yılından itibarende Xoybûn’un Bağdat temsilciliğini yürüten Dr. Mehmet Şükrü Sekban’da bunlardan biridir..

Dr. Şükrü Sekban Kemalistlerin istemi doğrultusunda “La Question Kurde” adı altında kendi eski düşünceleri yadsiyan “Kürdleri Turan”a bağlayan bir eser yazarak Türkiye döndü.Bilindiği gibi Güney Kürdistan aydınlarından Refik Hilmi, Dr. Sekban’ın kitabının çıkışından sonra sert bir dile yazdığı bir kitapcıkla cevap verdi.Türk devletinin Kürd kökenli ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesine katılan, entelektüel birikimleri olan kadrolar vasıtasıyla Kürd ulusalcılığının temellerini dinamitlemeye ve Kürdleri Türk yada Turani olarak gösterme yönünde ciddi bir çabası vardı.Her ne kadar bugüne kadar elimizde resmi belgeler olmamasına rağmen, Türk devletinin o dönemler “kazandığı” kadrolarla ikili görüşmeler yaptığına dair ciddi veriler var.Örneğin Dr. Kamuran Ali Bedirxan ve Celadet Ali Bedirxan ile Türk Konsolosları arasında yapılan görüşmelerin önerileri Türk tarafından geliyor.Dr.Mesud Fani’nin ve Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın kitapları 1933 yılında Paris’te basılıyorlar.Bu 1933 yılı bir tesadüf mü?Acaba Kemalistler Kürdlerin eliyle Kürd Ulusalcılığını yadsıyan ve Kürd milletinin varlığını inkar eden planlı ve programlı bir saldırıyı mı örgütlemişlerdi?Şimdilik bir şeyler söylemek istemiyorum.. O süreç ciddi bir şekilde irdelemeye muhtaçtır.

Bu kitapların yayınlamasından bir yıl önce başka görüşmeler var.Mesela 4 Aralık 1932 yılında Beyrut Türk Konsolosu ile Dr. Kamuran Ali Bedirxan arasında bir evde yapılan görüşme var.3 saat süren bu görüşme isteği Türk Konsolosundan geliyor.Bu görüşmede Türk Konsolosu Türkiye devletiyle anlaşmaları Kürdlerin çıkarına olduğunu, Batılı güçler sizleri terkettiler ve terkedecekler. Aktüel olarak İngiltere sizinle ilgilenmiyor. Şimdilik sizin Fransa ile ilişkileriniz iyi, onlarda sizleri terkedecekler, diyor “ Hangi koşullara bağlı olarak Kürdler bu düşmanlıklarına son verir?diye Dr. Kamuran’a bir soru soruyor.Kamuran Bedirxan burada devreye giriyor “ bizim Fransa ile ilişkilerimiz olduğunu sanmayınız.. Fransa benim Matossian Şirketindeki işimin kaybedilmesine neden oldu...... Sınıra gitmemizi engelliyor... Kardeşimi sınırdışı ettiler.(Sureya Bedirxan’ı Mısır’a gönderiyorlar-Aso? Türk hükümetinin Kürdlere karşı alınmasını istediği tüm tedbirleri alıyorlar.......Konsolos yeniden Kürd- Türk ilişkilerine dair sorusunu tekrarlıyor.Dr. Kamuran verdiği cevapta “ben bir millet adına ve hatta yenilmiş bir halkın temsilcisi olarak konuşamam, ancak kendi adıma konuşabilirim” diyor.Konsolos bu arada Kamuran’ın “yenilmiş halk” tespitini “ zafer kazanmış” olarak kendince düzeltmeye çalışıyor.Kamuran Bedirxan, “ Kürdçe için garantiler, Kürd halkı için Kürdçe eğitim ve öğretim” meselesini gündeme getiriyor.Bu arada Türk Konsolosu devreye giriyor: “ Gördüğüm kadarıyla siz Kürd meselesini bir dil ve ulus meselesi olarak alıyorsunuz. Bana göre ise Ağalar ve dinsel fanatikler sorunudur” diyerek alışagelen Türk argümentlerini tekrarlıyor.Hemen burada Dr. Kamuran Bedirxan devreye giriyor: “Eğer düşünceniz buysa bu konuşmayi sürdürmenin gereği yoktur. Kendi vatantaşlarımı laikleştirmek için size yardım edemem. Eğer siz Kürd meselesini Ulusal bir Mesele olarak görmüyorsanız, Kürd ağalarını bazı hediyelerle yanınıza çekmekten zorlanamazsınız.” Diyor.

Ve Dr. Kamuran kapıya yöneliyor. Bu arada Türk Konsolosu Dr. Kamuranı durduruyor.Bu arada Kamuran Kürdlerin Osmanlılara yaptıkları hizmetlere vurgu yapıyor, Bedirxanilerden 23 kişinin Büyük Savaşta öldürüğü ve kendisininde 1913 yılında Balkan savaşında yer aldığını ev Kürdlerin çok acı çektiklerini anlatıyor................................ Kamuran konuşmasında devamla “Dil ve okul” gibi taleplerini yeniden gündemleştiriyor..... Konsolos bu konuda yetkili olmadığını ve Meclis’in işi olduğunu söylüyor....Bu arada Türk Konsolosu Dr. Kamuran’a “eğer Ankara bu istemlerinizi yerine getirirse, Türkiye dönerek bu yüksek entelektüel birikiminizi ve kültürünüzü ülkenin hizmetine sunarmısınız?” diye sorar. Kamuran Bedirxan “bir kaç yıl Türkiye’nin atacağı adaımlardan samimi olup olmadığına bakacağız” diyor.Bu arada Türkiye dönen ve öldürülen yeğenin meselesini gündeme gitiriyor.(Belge bir hayli uzun kısa bölümlerini vermeye çalıştım, daha geniş bilgi için Jordi Tejel, Gorgas, age, sayfa 65-68)

Türk devlet yetkilileri çeşitli Kürd çevreleriyle ilişkiye geçerek sahte söz ve vadler vererek onları hareketten uzaklaştırmaya çalıştığı bir dönemde Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn’da boş durmuyordu.

Türk devleti Xoybûn’u zayıflatmak ve yapabilirse dağıtmak için elinde bulunan bir dizi imkanlarını seferber etmişti.

Türk devleti çeşitli sahte aflarla Kürdleri oyalamaya, bölmeye ve hareketi kontrol altına almaya çalışıyordu.. Fakat asırlar boyunca Osmanlıların ve Türk Cumhuriyetinin yalanlarını yakından bilen bazı Kürd aşiretleri yine oyuna geldiler.

Xoybûn Türk devletinin Mart 1928 tarihinde çıkardığı affı boşa çıkarmak için Kürd halkına yönelik kitapcıklar ve bildiriler yayınlıyor. Xoybûn’un bu açıklamaları Kürdlerin siyasal mücadele tarihinde, Türk devletine karşı yaklaşımda ve Xoybûnun “Yeni Diskurs”u hakkında bize bir hayli bilgiler veriyor.

Garo Sasuni’nin Med yayınları tarafından basılan Kürd Ulusal Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Ermeni-Kürd İlişkileri adlı eserinde Xoybûn’un Mart 1928 Affına ilişkin bir bildirisini aktariyor. Bildiri uzun, ama öğretici olduğundan dolayı aktarmak istiyorum:

“Ey Kürdler!

Biliyorsunuz ki Türk hükümeti Kürdler için son günlerde sözüm ona bir af çıkarmıştır. Bu affı çıkarmakla Türk hükümetinin amacı, Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürd milliyetçileriyle , halen dağlarda isyan halinde olan içerdeki Kürdleri hile ele geçirmektir. “Xoybûn” Kürd örgütü bu kritik dönemde Kürd ulusuna bu konuda uyarıda bulunmayı kutsal bir görev sayar.

Her şeyden önce şunu söyleyelim ki, Türklerin ilan ettikleri bu af, kesinlikle samimi ve gerçek bir af değildir. Türkler kendi kontrolleri dışında bulunmakta olan Kürdleri ülkeye getirerek tevkif etmek istiyorlar.

Çünkü:

1) Türk hükümetinin içeride isyan halinde olan Kürdlere kuvvet yoluyla boyun eğdirme ümidi yoktur. Ülkenin dışında olan Kürdlerin ise Türk hükümetinin sözüne güveni yoktur. Geçen 3 yıllık devre içinde Türk hükümetinin güttüğü siyaset her ne kadar Kürd halkına çok pahalıya mal olduysada, bu siyaset aynı zamanda Türk devleti için ise daha da büyük zararlara ve zorluklara mal olmuştur. Bunun için Türk hükümeti, Kürd isyancıları ve sınır dışındaki milliyetçi Kürdler sorununu kolay bir yolla çözümlemeyi planlamaktadır. Bu çözüm yolu ise aftır. Şurası şüphesizdir ki, şayet bazı Kürdler bu affa inanıp teslim olurlarsa, mutlaka yok edilecekleridir.

2) Türkiye’de barış, kanun ve düzen mevcut değildir. Avrupa ve Amerika Türkiye’ye güvenmemekte, bu ülkelerin günlük basınları devamlı olarak Türkiye içindeki karkaşalıklar hakkında ve Mustafa Kemal idaresinden hoşnut olmayan Kürdlerin isyan halinde oluşlarını ve bu hareketlerinde haklı olduklarını belirtmektedirler. Türkler, dünyaya Türkiye’nin barış içinde olduğunu göstermek ve Batı’nın güvenini kazanmak, onlardan ekonomik yardım koparabilmek umuduyla bu affı gerekli bulmaktadır. Kısacası bu af sadece Türklerin çıkarları gözönüne alınarak planlanmış ve Kürdleri yeni bir tuzağa düşürme amacını gütmektedir.

3) Ulusumuzun üç yıl devam ettirdiği isyan ve gösterdiği kahramanlıkları sayesinde, bugün dünyanın her tarafıında Kürdlerden bahsedilmekte, Türklerin canavarlıkları anlatılmakta ve bir Kürd halkının varlığı kabul edilmekte ve bu halkın özgürlüğünü amaçladığı kavranılmaktadır. Türkler bu sahte af ile bir Kürd sorunun olmadığını dünyaya inandırmak istemektedir. Ve eğer dışarda bulunan Kürdleri de geri getirtebilirlerse, onları da yok edip artık dünya kamuoyuna bir Kürdistan’ın var olmadığına inandıracaklardır.

4) Türkler, yabancı devletler tarafından elebilecek hücumlardan korkmakta ve herhangi bir savaş olduğunda, Kürdlerin bu fırsatı kullanarak kendi bağımsızlıklarını ilan etmelerinden endişelenmekte ve bunun için de şimdiden Kürd gücünü boğmak istemektedir.

5) Xoybûn Örgütü Türk hükümeti için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Türk hükümetleri bundan öncede suikastler ve hileler yoluyla Kürd örgütlerini dağıtmışlardı. İşte şimdi de Xoybûn’u dağıtmak istiyorlar. Halbuki bütün Kürd halkı Xoybûn ile birliktedir ve bütün uluslar kendi bağrından çıkan doğan öz örgütleri yoluyla nasıl bağımsızlıklarına kavuştularsa, Kürd ulusuda kendi öz örgütü olan Xoybûn öncülüğünde bağımsızlığına kavuşma isteğindedir. Bu nedenledir ki, Türk idaresinin en büyük arzusu Xoybûn’u dağıtmaktır. Af çıkarılmasının gerçek nedeni işte budur. Fakat gerçek Kürd Xoybûn’a sadık kalacak ve Türk idarecilerinin riyakarlıklarına inanmayacaktır. Affın katliamı hedef tutan amacını açıklamak için korkunç bir gerçeği anlatalım. Biliyoruz ki, geçen kış çok sayıda Kürd sürgün edildiler ve onların büyük bir kısmı yolda kırıldılar. Şimdi yine kara kış ortasında sözüm ona affı uygulamak amacıyla bu zavallıları eski yerlerine götürmek için yola çıkarmışlardır. Oysa onlar, Türk idarecilerinin çıkardığı sahte af nedeniyle yol boyunca kırılıp çoğunluğu yok olacaktır.

6) Türk hükümeti için her şeyden önce lider durumundaki kişiler önemlidir. Bundan dolayı bu kişileri aldatarak Kürd ulusunun “başını kesmek” istemektedir.

7) Harput, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Urfa, Siverek ve Günç’ten sürgün edilmiş olan yüzbinlerce Kürdten, bugün ancak bir kaç yüz kişi hayatta kalabilmiştir

............

Ardından Xoybûn çağrısını şu şiarlarla bitiriyor:

Kürdler Türklerin affına inanmayınız!

Genel Müfettiş teşkilatına inanmayınız!!

Türklerin insafına sığınmayınız!!

Herhangi bir Türk hükümetinin Kürd haklarını tekrar vereceğine inanmayınız!!

Birbirinizle birlik ve anlayış içinde olunuz!

Ümidinizi kaybetmeyiniz!!! Kürdistan bağımsızlığa kavuşacak ve Kürd ulusu bahtiyar olacaktır!!

Atalarımızın şu sözünü unutmayınız!!!

BEXTÊ ROMÊ TUNEYE!!!

(Garo Sasuni, age, sayfa 209-211)

Xoybûn’un bu açıklaması ışığı altında 1928 affından yararlanıp Türkiye dönen Kürdlerin durumunu değerlendirmek gerekiyor. Sonuçta tarihsel olarak Xoybûn haklı çıktı. Türkiye geri dönenleri zor günler bekliyordu. Bazılarıda fiziki olarak tasfiye edildiler.

Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn, doğrudan önderlik ettiği Ararat direnişinin yanında, hâlâ bir direniş merkezi olarak varlığını sürdüren Dersim’e küryelerini(Osman Sebri) gönderiyor, Sason Dirinişçileriyle ilişki kuruyor ve Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürdleri harekete geçirmeye çalışıyordu.

Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn’ Türklerin çıkardığı aflara karşı yaklaşımını Şengar Kürdlerinden İsmail Begê Êzidî’ye gönderdiği mektuptada görülüyor.

Xoybûn Şengar Kürdlerine ve İsmail Begê Êzidî’ye gönderdiği açıklamalardan birini İsmail Begê Êzidî İngiltere’nın Musul yetkililerine teslim ediyor.

Aslında İsmail Begê Êzidî, Xoybûn ve İngiliz Güçleri arasındaki bu karmaşık ilişki bize bir çok şeyi anlatıyor.

Türk çevrelerinin Xoybûn’u İngiltere’ye bağlama girişimlerini de boşa çıkarıyor. Xoybûn İsmail Begê Êzidî’ye yardım için çeşitli mektup ve açıklamalarını gönderiyor

İsmail Bey, İngiltere’nin izni olmadan bir girişimde bulunmak istemiyor. Fakat, “Kürd davasına” karşı sahip olduğu sorumluluğuda unutmuyor ve bunu İngilizlere de açık bir şekilde ifade ediyor.

İngiliz yetkilileri Xoybûn’un açıklamasını ve İsmail Begê Êzidî’nin düştüğü notu çevirerek devlet yetkililerine gönderiyorlar. Olduğu gibi çevirerek aktarıyorum:

“Musul Vilayetinin İdari İnspektörüne Al Amir İsamil Beg AL YEZİDİ tarafından 17 Şubat 1930 tarihinde gönderilen mektubun tercümesi:

Yaklaşık olarak 4 ay önce Kürdistan Xoybûn’undan bir not aldım, bilgilendirmek amacıyla Sincar Kaymakamına gönderdim. Şimdi ise Xoybûn’dan bir açıklama aldım Bu açıklamayı zarf içinde sizin bilginize sunmak için gönderiyorum. Sizin de bildiğiniz gibi biz Kürdüz. Biz ulusal kimliğimizi gözardı edemeyiz. Fakat aynı zamanda bizleri Türklerin hahşetinden kurtaran Britanya hükümetinin iyiliğini de unutmuyoruz. Sizlere vatandaşlarımızdan aldığım mektubu gönderiyorum ve sizden bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızı rıca ediyorum......

Xoybûn

Yeni ve korkunç bir tehlike Kürdleri bekliyor. Türklerin katliam ve yıkım politikalarını terkedecekleri yönündeki söylemleri tümüyle yalandır. Onlar Kürdler için yeni bir yıkımı hazırlıyorlar. Kürd bölgelerinden gelen raporlara göre Türkler, Van, Bitlis, Diyarbekir, Erzurum, Muş, Mardin ve Urfa’ya trenlerle yoğun bir askeri sefkiyat içindeler. Kürdlerin kendi evlerine geri dönmeleri için yapılan girişimler, yaşam ve onurlarını korumak için Suriye, Irak ve İran’a geçen Kürdlerin geri dönmeleri için girişilen ikna çabaları bir yana, durmadan Kürdistan’a yapılan askeri yığınaklar bize gösteriyorki Türkler iğrenç bir aksiyon hazırlığı içindeler.

KÜRDLER!! KARDEŞLER!!

Sizler yeni bir katliam ile karşı karşıyasınız!

Yakılan yüzlerce köyü, öldürülen binlerce Kürdü ve kaçırılan kız ve kadınları hatırlayınız!!!

Birbirlerinizi seviyorsanız, silahlarınızı saklayınız ve size karşı yapılacak yeni vahşetlere karşı uyanık olunuz!!!

Aranızdaki düşmanlıkları/kırgınlıkları unutunuz!!

Türkler, milletimizi yoketmek için Kürdlerin kendi aralarında birbirlerini öldürmelerini istiyorlar. Bizim size önerimiz silahlarınızı, cephanenizi ve birliğinizi koruyunuz.

KÜRD KARDEŞLERİMİZE!!!

Unutmayız ki Türkiye, askerlerini, jandarmalarını ve subaylarını, içine girdikleri vahşi aksiyonlar, barbar saldırılar ve Kürd katliamlarından dolayı tam affa tabi tutu. Kürdlerin kendi yaşamlarını, onurlarını ve ulusal haklarını korumak için giriştikleri savunma çabaları her zaman cezaya tabidir. Cezalandırmları ve tecilleri uzun bir süreyi kapsıyor. Unutmyalım ki, cezalar ve tecil işi kaldırılması 23.10.1929’a kadardır. Kürdlerin bu tarihten sonra yaşamlarını ve onurlarını korumak için yaptıkları eylemler suş sayılıyor ve cezaya tabidir.

Türkler, Kürdleri hapise atmaya, sürgüne göndermeye ve öldürmeye her zaman hazırlar. Bundan dolayı, Türkiye’nin kurduğu bu yeni tuzağa düşmeyiniz. Bu arada Kürd cesaretinizi ve düşmana karşı intikam duygunuzu güçlendiriniz!!

KENDİNİZİ TÜRKLER TARAFINDAN KANDIRILMAYA İZİN VERMEYİNİZ!!!!( Jordi Tejel Gorgas, age, 43-45)

Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn’un Türk devletinin çıkardığı “aflara”, Kürdlere karşı yapmış olduğu katliamlara ve Kürdleri silaha ve direnişe çağıran bu çağrılara fazla katılacak bir yoktur. Sadece örnek olarak Xoybûn yönetiminin iki açıklamasını yayınladım.

Xoybûn’un bir dizi gelişmenin yanında “Türk hükümeti için her şeyden önce lider durumundaki kişiler önemlidir. Bundan dolayı bu kişileri aldatarak Kürd ulusunun “başını kesmek” istemektedir” demesi o dönem yaşanan canlı bir soruna dikkat çekmesi önemlidir.

Çünkü, Türk devleti Kürd Ulusal Kurtuluş Hareketini izole etmek ve yoketmek için harekete önderlik eden ve güçlü konuma sahip olan, din adamlarına, aşiret reislerine ve aydınlara el atıyor.

Xoybûn yaşanan bu durumu “Kürd Ulusunun başını kesmek” olarak görüyor.

Daha önce sözünü ettiğim gibi Türk devleti Celadet Ali Bedirxan ile de görüşüyor. Celadet Bedirxan ile yapılan bu görüşme Celadet ve Kamuran Bedirxan’ların Xoybûn’dan ayrıldıktan bir kaç yıl sonrasına denk geliyor.(Bedirxanilerin Xoybûn ile ilişkileri üzerine daha detaylar için İhsan Nuri Paşa’nın anısına kaleme aldığım yazı serisine bakınız)

Celadet Bedirxan ile Türk delegasyonu arasındaki görüşme 3 Temmuz 1935 yılınında Beyrut’taki Türk Konsolosluğunda gerçekleşiyor.

Ankara’nın Genel Güvenlik Şefi Şükrü Bey Haziran ayının sonlarına doğru Şam’da toplanacak olan Sınır Komisyonun toplantısına Türk delegasyonun başkanı olarak geliyor. Şükrü Bey Beyrut Türk Konsolosu Basri Riza’ya Celadet Bedirxan ile görüşmek istediğini bildiriyor. Basri Rıza, bu görüşmeyi örgütlemek için Irak’ın Beyrut Konsolosluğunun sekreterliğini yapan Emin Paşa’nın oğlu Muzafer ile ilişkiye geçiyor. Muzafer’in eşi Bedirxanilerdendir.

Celadet Bedirxan bu görüşmeyi kabul edip etmeme konusunda net değildir. Sonuçta görüşmeyi kabul etmeden önce görüşme önerisinin Türklerden geldiğine dair Basri Rıza’ın Muzafere gönderdiği iki mektubu alıyor.

İki taraf arasındaki görüşme 3 Temmuz 1935’te gerçekleşiyor.

Toplantıya katılanlar Şükrü Bey, Basri Rıza, Komutan Mahmut Kalkal(büyük ihtimal ile Türk İstibarat Teşkilatından biri), Celadet Bedirxan ve Muzaferdir.

Toplantının ilk yarım saatı genel konuşmalarla geçiyor. Bu arada Mahmut Kalkal konuşmanın gidişatını yönlendirerek Mesud Fani’nin “La Nation Kurde et son evolution sociale” getiriyor ve övgüler diziyor. Aynı şeyi Dr. Şükrü Sekban’ın “La Question Kurde” içinde yapıyor. Mahmut Celadet’in o konuda ne düşündüğünü soruyor.

Celadet “temelsiz bir kitaptır” diyor. Şükrü Bey, Mehmet Şükrü Sekban’a “özverili bir insan olduğununa” dair övgüler yağdırıyor. Celadet buna karşı çıkıyor ve “kitabın belli bir amaç için yazıldığını” söylüyor. Celadet konuşmasını devam ederek “Bu insanlara güvenmekle yanlış yoldasınız, ayrıca eğer siz onların gerçekten yararlı ve özverili olduğunu düşünüyorsanız onlara baş vurun, bana değil” diyor.

Bu arada Celadet ile Şükrü arasında bir sertleşme yaşanıyor.

Şükrü Celadat’te Kürdçenin taşra ağız birleşkeni olduğunu , Muşlu bir Kürdün bir Diyarbekir Kürd’ünü anlamadığını söylüyor.

Buna karşılık Celadet 3 tane lehçenin var olduğunu konuşma dilindeki küçük farklılıklara rağmen 3 lehçede insanlar birbirlerini anlıyor, diyor.

Şükrü bir örnek vererek “Muşlu bir Kürd çok kolay bir şekilde Türkçe öğreniyor, bu ise iki dilin benzerliğini gösteriyor” diyor.

Bu söyleme karşılık olarak Celadet “Bu söylediğiniz yanlızca Kürdlerin zeki olduğunu ispat ediyor” diyor.

Celadet’in bu sözleri Şükrü asabileştiriyor.

Celadat “Siz sert bir uslüp kullanıyorsunuz. Sizin sahip olduğunuz pozisyona ve iktidara yakışmıyor. Sakinleşmek zorundasınız. Ayrıca var sayalım Kürd sizin kardeşsiniz, siz küçük kardeşinizin zeki oluşuyla gurur duymalısınız” diyor.

Celadet Kürd diline karşı gösterilen yaklaşımları eleştiriyor, Şükrü ve Mahmut çeşitli cevaplar veriyorlar. Bu arada Mahmut Celadet’in söylemine karşı Diyarbekir mahkemesinde Kürdçe tercuman kullanıldığı meselesini gündeme getiriyor. Celadet “bilgi toplamak için mecburiyet karşısında yapılmış bir şeydir” diyor

Daha sonra Türkler konuşmayı “HAWAR”a getiriyor ve Hawar’ın isyan çağrılarını yaptığını, sınırdan kaçakçıların Hawar’ı ülkeye soktuklarında Celadet’in elyazısıyla yazılmış ve halkı isyana çağıran bir mektubu bulduklarını söylüyorlar.

Celadet bu iddiaları reddediyor, Kürdlerin isyan çağrıları yapmadığını ve katliamlar istemdilerini söylüyor.

Bir dizi konuşmadan sonra Türkler Celadet’e Türkiye’ye dönme önerisini getiriyorlar.

Celadet bu soruya net bir cevap vermiyor..

Bu görüşmede bir şey çıkmıyor.

Daha sonra Mahmut sıcaktır bahanesiyle Muzafer’le dışarı çıkıyor ve ikisinin arasında konuşma devam ediyor.

Mahmut: Celadet’in Türkiye’de Kürdleri ayaklandırmak için çabalamadıklarını söylemesi sizce gerçek düşüncesi mi?

Muzafer: Kesinlikle. Bu onun sürekli tavrıdır. O Türklerin Kürdlere karşı yeni baskılarından kaçınıyor.

Mahmut: O zaman aramızda yanlış bir anlama yok... Ben size Türkiye’de Kürdlerin ezilmediğini ispat edebilirim.

Muzafer: Eğer siz bunu ispat ederseniz, hiç bir şey sizi ondan ayıramaz. Onu Kürdlerin kendi dillerini konuşma hakları olduğuna dair ikna edin...

Mahmut: Niçin Bedirxaniler Türkiye’ye dönmüyorlar?

Muzafer: Güvenmiyorlar.

Mahmut: HAWAR nasıl çıkıyor?

Muzafer: Kendi imkanlarıyla çıkarıyor. 400 yada 500 abonesi var, bir kesimi ödemiyor. Celadet’in kendisi yazıyor ve gazeteyi çıkarıyor. Sizi gazeteyi ziyaret etmeye davet ediyorum. Bedirxanilerin satılık olduğuna inanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Mahmut: Bu durumda bir ajanın seviyesine iniyor. Siz Celadet’in bir Kürd isyanına karşı olduğunu iddia ediyorsunuz, fakat Hawar’da tersi var.

Muzafer: Yanlışlık yapıyorsunuz. Hawar’ın kolleksiyonuna bakınız.(Daha geniş bilgi için Jordi Tejel Gorgas, age, sayfa 92-95)

Bu görüşmede daha başka bir dizi mesele üzerine konuşuluyor. Bazı bölümleri özetleyerek aktardım.

Türklerin amacı Bedirxani kardeşleri Türkiye’ye geri dönmeye ikna etmekti.

Celadet Bedirxan tarafından HAWAR’ın çıkışı Türkler için bir tehditti.

Hemde Kürdçe çıkıyordu.

Zaten görüşmenin bir çok yerinde HAWAR’ı gündeme getirmelerinin sebebi de oydu.

Ya Bedirxaniler Türkiye’ye dönmüş olmuş olsaydılar ne olurdu?

NE HAWAR, NE STÊR, NE RONAHÎ, NE KÜRDÇE DİL ÇALIŞMALARI, NE KÜRDÇE LATİN ALFABESİ OLACAKTI!!! Belki sonradan birileri bu işe girişecekti, ama biz bu hazineden mahrum olacaktık.

Kürd Ulusal Lıgası-Xoybûn’un saflarında başlayan sorunlara ilişkin bir çok şey yazılabilinir. O dönem Türkiye’ye geri dönen Xoybûn üyelerinin Türk devletiyle yaptıkları öngörüşmeler konusunda elimizde fazla veri yok. Celadet ve Kamuran Bedirxan’ın Türk konsolosluklarıyla yaptıkları ayrı ayrı görüşmelerin belgelerine Fransız kaynakları sayesinde ulaşabiliyoruz. Bu iki görüşme önerisi Türk tarafından geldiğinide bu belgelerden öğrenebiliyoruz. Bugüne kadar Türk kaynakları Bedirxan kardeşlerle yaptıkları görüşmelere ilişkin hiç bir kaynağı yayınlamadılar.

Eğer Türkler Bedirxani kardeşlerle bu görüşmeleri yapıyor ve onları Türkiye’ye davet ediyorsa, niçin Şeyh Alirıza, Dr. Mehmet Şükrü Sekban ve Dr. Mesud Fani’yle görüşmesinler?

Celadet Bedirxan ile yapılan görüşmede Türk tarafı Dr. M. Şükrü Sekbanı’ ve Dr. Mesud Fani’yi yaptıkları çalışmalarından dolayı övüyor ve bu onlarla Celadet arasında tartışmaya neden olduğunu yukarıda aktarmıştım. 1928 yılında Ağrı Direnişi’nin dorukta olduğu ve Kuzey Kürdistan’da bir dizi direniş odağının hâlâ diri olduğu bir ortamda neden Türkler yukarıda sözünü ettiğim Kürd kadrolarıyla ilişkiye geçmesin? Türkler bu konuda tek taraflı bilgiler veriyorlar.

En azından Mesud Fani hakkında verdikleri bilgiler ve yayınladıkları belgeler bunu gösteriyor. Dr.Sedat Bingöl, Toplumsal Tarih Dergisinin 1999 Şubat tarihli 62.sayısında “150’likler ve Hoybun Cemiyeti hakkında Hariciye İstihbaratının Gizli Belgesi” adı altında bir yazı yayınladı. Bu yazıda Mesud Fani’nin Türklerle ilişkilerini tek taraflı olarak gösteriyor.

Bu yazıda Mesud Fani’nin 1928 yılında Xoybûn’a ilişkin Türk yetkililerine gönderdiği bir mektubun yanında ve yine Türk Paris Büyükelçisinin 7 Mart 1932 tarihinde Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’ya “Mesud Fanizade’nin hazırlamakta olduğu doktora tezi için Türk kaynaklarını kullanmak istediği ve Kürt milliyetçi tezlerini çürütmek amaçlı belge ve bilgi istediği” belirtilmektedir.

28 Mart 1932 tarihinde Tür İçişler Bakanı Şükrü Kaya Paris Türk Büyükelçisine verdiği talimatta “Türkiye’de bir Kürt meselesinin olmadığı ve bazı serserilerin para karşılığında bu tür akımları uyandırmaya çalıştıkları belirtildikten sonra Mesud Fani’ye lehimize yazması için belge ve bilgi verilmemesi, çünkü bunları başka şekilde kullanma olasılığının olduğu, şayet istiyorsa kendi girişimleriyle bu tür akımlara karşılık verebileceği” ifade ediyor.

Konumuzla ilişkili olduğundan dolayı sözkonusu iki belgeyi olduğu gibi aktarıyorum.

“PARİS BÜYÜKELÇİLİLİĞİN TAHRİRATI

Paris Büyükelçiliğimizden mevrût 137/316 numara ve 21 mart 928 tarihli tahrirat süretidir.

Fransızların Adana’yı işgalleri zamanında Cebel-i Bereket mutasarrıflığında bulunmuş olup 150’lik listeye dâhil bulunan Mesud Fani, muhaliflerin kendisine i’timâd etmeleri ve hâiz-i ehemmiyet bazı mesâili ifşa eylemeleri hesabıyla istihsal eylemiş olduğu havâdis ve malûmatı memlekete faideli olacağı mülâhazasıyla elçiliğe i’tâ edeceğini ifade ederek leffen arz ve takdîm kılınan ma’lûmatı vermiş bil’ahire elde edeceği havadisin muntazaman i’tâsını te’mînen isminin mektûm tutulmasını taleb eylemiştir efendim.

Aslına mutâbıktır

(Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dosya No.12222-27/D-6)

MESUD FANİ’NİN DİLEKÇESİ

Paris Büyükelçiliğimizden mevrût 137/316 numaralı tahrirat süretidir.

‘Muhâliflerin beni kendilerinden addeyleyerek ifşa-i âtide bulunmaları hesabıyla elde etdiğim ma’lûmat ile ahîren Şeyh Said’in oğlundan aldığım mektubda münderic havâdisi bildirmeyi Türkiye içün fâideli gördüm.

Geçen sene teşrinisânide (Beyrut) da Kürdlerle Ermenilerden mürekkeb bir kongre teşkil oldundu. Kürdlerden bu kongreye iştirâk edenler: Bedirhani Celadet, Bedirhani Halil, Selim Memduh, Dr. Şakir Mahmud, Şahin Beyzade Mustafa, Haci Emin Perihan olub bunlar azâ-yı müessese olmuşlardır.

Ermenilerden Enternasyonel Odesa şübesine mensûb müttehid Ermenistan Taşnaksiyon komitesinden(Vahan Papazyan)-ile ismi mâlûm olmayan diğer bir Ermeniden mürekkebtir. Bunlar teşekkül ettikleri cem’iyette Cegata Hoybun(Civata Xoybûn)-Kürdçe sahip olmak manasına- ismi verilmiştir. Yapılacak sarf olunmak üzere Ermeniler tarafından 200 bin dolar verilmiş ve bu paranın 20 bin doları cem’iyete iştirâk edenlere masraf olarak taksîm edilerek kısm-ı mütebâkisi cemiyete iltihâklarını te’min zımnında Kürdistan’daki rüesâya gönderilmiştir. Şahin Beyzade Mustafa Bey’e bu meblağdan mühim bir hisse ifrâz ve irsâl olunmuştur. Mustafa Bey bu meblağ ile Kürd Dağı ve İslahiye cıvarında çete teşkilâtı yapacaktır.

Kongrede ittihâz olunan mukarerât şunlardır.

1)Kürdler: Müttehid Ermenistan’ı kabul edeceklerdir. Bu Ermenistan’ın hudûdu Kars, Ardahan, Artvin, Erzurum, Van, Bitlis havâlisini ihtivâ etmekde olub asl-ı kat’î hudûd 1914 istatistikindeki nüfûs nazar-ı itibâra alınarak ta’yîn olunacaktır.

2)Kürdler Ermenilerle dâima müştereken hareket edeceklerdir. Kürd menâtıkında gazete çıkarmak ve mektub açmak husûsunda muhâlefette bulunmayacaklardır.

3)Ermeniler Kürdlere ihtilâl çıkarmak husûsunda nakden muâvenetde bulunacaklar, Kürdlerde ihtilâlde pîşedâr olacaklardır.

4)Ermeniler bu cem’iyyet azâsına muntazaman maaş tahsîs ve i’tâ edeceklerdir.

Bu mukarrerâtın Kürd rüesâsı tarafından tasdiki lüzûmu görülmemiş ve şimdilik yalnız ismi geçenler tarafından tasdîk olunarak mukarrerâtın bu sûreti rüesâca berâ-yi tasdîk Kürdistana bir sûretde Cem’iyeti Akvâma gönderilmiştir.

200 bin doların Ruslar veya Amerikalılar tarafından verildiğini zannediyorum. Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza ile Şeyh Abdurrahim bu mukarrerâtı kabuletmemişlerdir. Şeyh Said’in oğlu bana gönderdiği mekrubda bu adamların bu işi ifâya salâhiyatdâr olmadıklarının ilânına ve bu mukarrerâtın tekzîbini istemektedir.

Celali Asbanı doğrudan doğruya İran hükümeti tarafından muâvenete mazhar olmaktadır. Bunlar bu Yezid havâlisinde va’ziyyete hakim imişler. İran Şahı İran tarafına geçecek asilerin himâyesi va’diyle İran Kürdlerinin Türk Kürdistan’ına ihtilal zamanında geçmelerini tasvîb etmiştir.

Çerkez Edhem ile Mevlanzâde Bağdat’ta bulunmaktadır. Bunlar Yunanistan’dan Çerkes getirerek münâsib bir akıncı kuvveti ile ihtilâle iştirâk etmek istemişler ise de fevkâlede Komiserlik müsâde etmemiştir. Îskan maksadıyla Çerkesleri getirmeğe gayret etmektedir.

Suriye’de Çerkesler intibâha getirmek maksadıyla bir de Çerkes Cem’iyyeti teşkil edilmiştir. Kuneytira’da Tarik Mümtaz Çerkeslere iş bulmak içün çalışmaktadır.

Fikrimce ilkbahara doğru aff’ı umûmi îlan edilmezse isyan olunacaktır.

Bu husûsta en zîyade Bitlis havâlisinde tertîbat vardır. İslahiye ve Kürd Dağının te’kîd altına alınması lazımdır. Bu isyanı tertib ve icraya Şahin Bey memûr olmuştur”

(Emniyet Genel Müdürlüğü Arşivi, Dosya No.12222-27/D-7)

Mesut Fani’nin Türk yetkililerine gönderdiği bu mektuptan önce ikili ilişkileri olması gerekir. Fakat, Türk tarafı hâlâ o döneme ilişkin araştırmaların sağlıklı bir şekilde yapılması için var olan tüm belgeleri araştırmacılara açmıyor. Yayınladıkları belgelerle araştırmaları yönlendirmeye çalışıyorlar. Pekala Türk yetkilileri Xoybûn ve Taşnak ilişkilerini propaganda ederek görüştükleri Kürdlere“Kürd-Türk kardeşliği” ve “eşit haklar temelinde bir yapıya gidecekleri” gibi va’dlerdede bulunabilirler.

Kürdlerin Türklerin verdiği boş va’dlere kanmaları başka bir husus.... Kürdler bir türlü kanlı tarihlerinden ders alamıyorlar. Seyid Abdulkadir Sevres Antlaşması sırasında Türkiye’nin çatısı altında otonom bir Kürd yapısını istiyordu. Bundan dolayı Kürdistan Teali Cemiyeti içinde bir dizi sorun yaşandı ve bölünmeler oldu. Fakat, buna rağmen 1925 Devrimi’nin yenilgisi sonrasında bağımsızlıkçı Kürd aydınlarıyla beraber Seyid Abdulkadir’de idama gönderildi. Ama, Türklerin çeşitli Kürd çevreleriyle yaptıkları gizli ikili görüşmeleri ve verdikleri sözleri gizlemeleri ve Kürdlere ilişkin tek yanlı bilgileri aktarmaları tam ve gerçekçi bir tablonun oluşumunu engelliyor.

Dr. Mesud Fani ile Türk yetkilileri arasındaki ilk mektuplaşma 21 Mart 1928 yılına tekabül etmektedir.

Mesud Fani bu “dilekçe”sinde Türklere “Fikrimce ilkbahara doğru aff’ı umûmi îlan edilmezse isyan olunacaktır.” diyerek af önerisinde bulunuyor. Bilindiği gibi Türk devleti 1928 yılında kısmi bir af çıkarıyor Şeyh Ali Rıza ve daha başkaları o aftan yararlanarak geri dönüyorlar.

Niçin Dr. Mesud Fani o affın kapsamına alınmadı?

Dr. Mesud Fani 1933 yılında “La Nation Kurde et son evolution sociale” adlı çalışmasını yayınlıyor. Hatta bu çalışma Türk yetkilileriyle Celadet Bedirxan arasında yapılan görüşmede birincilerinin “övgüsüne” ve ikincinin “tepkisine” neden oluyor.

Türkler Cumhuriyetlerinin 10.kuruluş yıldönümünde yani 1933 yılında bir başka af çıkarıyorlar. Niçin Dr. Mesud Fani’yi bu affın kapsamına almıyorlar?

Dr. Mesud Fani ancak 29 Haziran 1938 affından sonra Türkiye dönebilmiştir. Sayın Mehmet Bayrak yukarıda ismini andığım Fanizadeler üzerine olan makalesinde

“Mesut Fani üstüne en ayrıntılı bilgileri veren Taha Toros (5) ve ona dayanarak Naci Kutlay (6), kendisinin 1938’den önce Antakya Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yaptığını savunurlar. Oysa, Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre önce çıkarılan af üzerine hazırlayıp 1938’de Hatay’da yayımladığı“Atatürk’ün Hayat Felsefesi“ adlı kitapçığında, „Onbeş yıldır vatan cennetinden dünya zindanına atılan adam…“ ibaresini kullanıyor ki, bu da, onun onbeş yıl sürgünde kaldığını gösteriyor.diyor.

Aslında burada tezadlık yok. Bir çok kaynak Dr. Mesud Fani’nin Sorbon’daki doktora çalışmasını bittirdikten sonra Hatay’a gelip oradaki Fransız lisesinde felsefe öğretmenliğini yaptığını yazıyorlar. O dönemler Hatay’ın Türkiye ile bir ilişkisi yok, Fransa’nın denetimidedir. Hatay 22 haziran 1939 yılında Türkiye’ye katılıyor. Bundan dolayı Mesud Fani’nin 15 yıl sürgünde olduğunu söylemesi doğrudur. Çünkü, Hatay sürecini Türkiye saymıyor..

Türk İçişler Bakanı Şükrü Kaya’nın Dr. Mesud Fani’ye ilişkin Paris’deki Türk Büyükelçisine gönderdiği 28 Mart 1932 tarihli mektubuna bakıldığı zaman sorunların var olduğunu görürsünüz.

Şükrü Kaya:

“Mesud Fani’ye lehimize yazması için belge ve bilgi verilmemesi, çünkü bunları başka şekilde kullanma olasılığının olduğu, şayet istiyorsa kendi girişimleriyle bu tür akımlara karşılık verebileceği” söylüyor.

Burada da açık bir şekilde görülüyor ki, Türk İçişler Bakanı Mesud Fani’ye güvenmiyor ve Mesud Fani’nin elde edeceği belgeleri Türkiye’ye karşı kullanabileceği ihtimalini düşünüyor.

Türkler var olan belgeleri tümden yayınlamadığından daha doğrusu işlerine gelenleri yayınladıklarından dolayı böyle açmazlara neden olabiliyorlar.

1928 Martı ile 1932 yılının Mart ayı arasındaki süreçte Mesud Fani ile Türk yetkilileri arasında bazı sorunların olduğunu görüyoruz. Fakat, ellimizde bulunan veriler bu konuda bize fazla yardımcı olmuyor.

Türk Hariciye Vekaletinin 6 numaralı yayını olarak çıkan bir bröşür var. Bu bröşür “mahrem ve hizmete mahsustur” notuyla yayınlanmış, yurtdışında bulunan 150’likler ve Xoybûn’un faaliyetleri hakkında istihbarat bilgilerini içeriyor. Toplumsal Tarih dergisinin yukarıda belirtiğim sayısında bröşür tümden yayınlanmış ve Xoybûn’un Nizamnamesi de var.

Bröşürü yayınlayan dergi yöneticileri 1930 yılında çıkmış olabileceğini söylüyorlar. Çünkü, yayınlanış tarihi yok.

Bu bröşürde merkezi Rewandiz’da olan “Kürd Teali veya Türk-Kürd Hilafet Cemiyeti” diye bir oluşumdan sözediyor ve “Mesud Fani’nin bu cemiyetin Paris delegesi olduğunu” yazıyor..

Bröşür de Xoybûn ve yukarıda ismini verdiğim cemiyet hakkında verilen bilgileri aktarıyorum:

“Kürt Hoybun Cemiyeti(ve Taşnak Ermeni Fırkası):

Taşnak Fırkasının teşkil ettiği bu cemiyet tamamile Kürtçüdür. Merkezi umumîsi Suriyedir. Firarî ve muhaliflerden Kürt olmıyanları arasına almamıştır. Ermenilerle teşriki mesaisinden dolayı bazı Kürdler bu cemiyetle teşriki mesai etmemektedirler. Esasen cemiyetin başında bulunan Bedirhan ailesi bu cemiyeti siper yapmak süretiyle iane parasından istifade etmektedir.

Son aylarda Taşnak Fırkası da Hoybun ile bir netice alamıyacağını anladığından nazarlarını muhaliflere çevirmiştir.

Erciş(Zeylan Deresi) hadisesile şarkta başlayan son Kürt isyan harekâtı fiilen Kör Hüseyn ve Emin Paşa oğulları tarafından Hoybûn Cemiyeti hesabına idare edilmektedir.

Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti:

Bidayette Kürdistanın mümtaz bir idareye nail olmasını temin için teşekkül eden bu cemiyet Şeyh Said isyanın müteakip arzusuna daha seri bir surette nail olmak için memleket dahilindeki inkılâbatı hazmedemiyen mutaassıp güruhtan ve hariçteki muhalif ve firarilerden istifade etmeği düşünmüş ve cemiyetin içinden Türk-Kürt Hilâfet Cemiyeti namile yeni bir teşekkül vücuda getirmiştir.

Bu son Cemiyetin maksadı ve gayesi; Hilafet ve salsanatı iade etmek, Kürdistan’a mümtaz bir idare bahşeylemektir. Başında maslûp Seyyit Abdulkadir’in oğlu Abdullah bulunmaktadır. Bu cemiyet Hoybunculara kat’i olarak muarızdır.

Kürdistan Teali Cemiyetinin merkezi Revandizdadır. Kürtler arasında Hoybun’dan ziyade bu cemiyet sahibi nüfusdur. Seyyit Abdullah’ın amcazadesi Seyyit Taha , Adanalı Fanizade Zeynelabidin, Irak kabinesinden Salih Zeki, Irak Kürdlerinden Zari Kurmanci gazetesi sahibi Hüseyin Hüsnü Cemiyetin heyeti idaresinde bulunmaktadır. Suriye’de Molan Zade Rifat, Fani Ali İlmi, Paris’te Fani Mesud bu cemiyetin murahhasıdır.” deniliyor.(Dr.Sedat Bingöl, Toplumsal Tarih Dergisi, 1999 Şubat 62.sayı, sayfa 50-51)

Türk istibaratının sözünü ettiği yapılanma hakkında verdiği bilgiler çok karışıktır. En azından isim bazından bu böyledir. Bir yerde “Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti” deniliyor. Başka bir yerde “Kürdistan Teali Cemiyeti” deniliyor.

Sözünü ettiğim bröşürün hemen girişinde “bunlar sureti umumiyede, Tarakatı Salahiye, Kürt Hoybun, Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti namlarını taşıyan teşekküler etrafında toplanmakta, ilk ikisi 150’lilikler, diğer ikiside daha ziyade Kürtler ve Ermeniler tarafından idare olunmaktadır” deniliyor.

Bir dizi karışıklığa rağmen bu yapılanmadan tek bir organizasyon olarak söz ediliyor.

Fakat bugüne kadar Kürd tarih araştırmacıları Xoybûn saflarında yaşanan sorunlardan sonra “Kürt Teali veya Türk-Kürt Hilafet Cemiyeti” adı altında yeni bir yapılanmanın ortaya çıktığını yazmıyorlar.

Bröşürün bir başka yerinde ise aynı yapılanmadan “Kürdistan Teali Cemiyeti” diye sözediliyor.

Acaba Şeyh Abdulkadir’in oğlu Şeyh Abdullah ve diğer Kürd kadroları 1927 yılının sonlarında yada daha sonraki süreçte bu yapılanmayı yeniden mi canlandırmaya çalıştılar? Şimdiden bir şeyler söylemek zor.

Türklerin yayınladığı bröşürde Cemiyetin “Başında maslûp Seyyit Abdulkadir’in oğlu Abdullah bulunmaktadır.” deniliyor. Bilindiği Seyyid Abdullah “Kürdistan Teali Cemiyeti” Seyyid Abdulkadir önderliğinde kurulduğu zaman kurucu üyelerden biridir, aynı zamanda örgütün maliye sorumlusudur. Dr. Aziz Şemzinî, ailesi hakkında bilgi verirken babası için şöyle yazıyor:

“... 1924-1925 yıllarında babam Şeyh Abdullah Şemzinan'da direnişe geçti, yenilgi aldıktan sonra Irak'a geçti... Revandiz ve Hewler arasındaki Batas köyünde mecburi ikamete tabi tutuldu....( Tarihlerde yanlışlık var... Örgüt konusunda da sorun var... Çünkü, hareket 1925'de başlıyor... Şemzinan olayıda 1925-1926) ( Aso Zagrosi, Şeyh Ubeydullah’ın Komunist Torunu: Dr. Aziz Şemzinî-1-)

Şeyh Abdullah 1926 yılından itibaren Güney Kürdistandadır. Rewandiz’da bir çok toplantıya katıldığı biliniyor. Daha sonra 1941 yılında Doğu Kürdistan’a gidiyor. Pêşawa Qazi Muhamed önderliğinde“Kürdistan Demokrat Partisi” kurulduğu zaman merkez komitesi üyelerinden biride Şeyh Abdullahtır. Yine Azerbeycan Demokratik Cumhuriyet ile Kürdistan Demokratik Cumhuriyetleri arasında yapılan antlaşma delegasyonunda Şeyh Abdullah da var.

Sonuçta Şeyh Abdullah yurtsever Kürd şahsiyetlerinden biridir. Onun önderliğinde bir Kürd siyasal partisinin kurulduğuna dair bugüne kadar elimize hiç bir belge geçmedi.

Güney Kürd aydınları Rewandiz şehrine ilişkin bir çok akademik çalışma yaptılar. Fakat bu çalışmalarda böyle bir yapılanmadan sözedilmiyor. Rewandiz’da faaliyet gösteren Kürd örgütlenmelerine ilişkin yapılan çalışmalarda “Kürdistan Teali Cemiyeti”nden söz ediliyor. Bizim bildiğimiz sürece dahildir. Yani KTC kurulduktan sonra Rewandiz asılı Xulisi Bey’i Musul ve Suleymaniye alanlarına gönderiyor. 1925 yılının sonlarına doğru İngilizlere karşı “Komelay Nêhînî Kurd” adı altında bir yapılanma Rewandiz ve Suleymaniye’de oluşuyor. Seyid Taha 1925 yılında Rewandiz’da “Komela Hogir” adı altında bir yapı oluşturuyor.

Xalid Begê Cibrî önderliğinde kurulan “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi” yada Kürdler arasında “Azadî Partisi” ve “Erzurum Komitesi” olarakta anılan yapının Güney Kürdistan’da faaliyetleri var.

Şehid Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Mehdî 1925 Devriminin yenilgisinden sonra Kuzey Kürdistan’ı terkettikten sonra Azadî Partisi adına Güney Kürdistan’da faaliyet gösteriyor.

Hem Azadî Partisine ilişkin olarak yapılan araştırmalara ve hemde burada ilgilendiğim Kuzeyli Kürdlerin alandaki faaliyetlerini anlamaya yardımcı olacağı düşüncesiyle sayın Ahmed Hemed Emin Omer’in Rewandiz adlı çalışmasında “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi” hakkında yazdıklarını çevirerek aktarmak istiyorum:

“Komela Îstiqlala Kurdistan- Partiya Azadî

Komela Îstiqlala Kurdistan(Civata Xwe Serîya Kurd) aynı zamanda Azadî Partisi olarakta tanınıyor Miralay(Albay) Xalid Begê Cibranlı-Cibranlı Aşiret lideri- tarafından 1921 yılında Erzurum’da illegal bir şekilde kuruldu. Kurucu üyeleri Yusuf Ziya, İsmail Hakkı Şawes, İhsan Başkomutan Nuri Paşa, Teğmen Rasim Şikak, Reşid Wanlı ve daha başkalarından oluşuyordu.

Komela Îstiqlala Kurdistan, siyasi örgütlenme ve amaçlarını tespit etme temelinde tam bir şekilde kurulan ilk Kürd örgütlenmesidir. Bundan dolayı çok kısa bir zaman içinde geniş bir Kürd yurtsever kesimi çevresine topladı ve Kürdistan’ın farklı bölgelerinde birimlerini oluşturabildi.

Komela Îstiqlala Kurdistan’ın Musul birimi, Kuzey Kürdistan’da 1925 Devrimi’nin başarısızlığından sonra, Azadî’nin verdiği yetkilere bağlı olarak Şeyh Mehdî tarafından kuruldu. 26 Temmuz 1926 tarihinde Komela Îstiqlala Kurdistan’ın Musul biriminin yönetimi 11 kişiden oluşuyordu. Bunların bir çoğu subay ve devlet kurumlarında çalışan şahsiyetlerden oluşuyordu... Muqadem Abdulwahab Efendi, Teğmen Emin Rewandizi, Teğmen Hüseyin Efendi Rewandizi, Musul’da Ağır Ceza Hakimi Mahruf Çiyawuk ve daha başkalarından oluşuyordu. Musul biriminin sorumlusu Emin Rewandizi’ydi, Komela Îstiqlala Kurdistan’ın lideriyle doğrudan ilişkisi vardı ve aralarında bir çok mektup alış-verişi da vardı. Ayrıca Komela Îstiqlala Kurdistan lideri kendisini ziyarette etmişti.Hatta Musul birimi diğer birimler arasında merkez gibi bir görevi de görüyordu.

İngiliz yetkilileri “Komela Îstiqlala Kurdistan”ın(KİK) faaliyetlerinden habersiz değillerdi. İngilizler “KİK”in sürekli olarak takip ediyor ve faaliyetleri hakkında bilgi sahibiydiler. Çünkü, İngiliz Hava Kuvetleri sorumlusu Musul birimini Komela Îstiqlala Kurdistan’ın en aktif birimi olarak söz ediyor. Ayrıca İngiliz yetkilileri “KİK”in faaliyetlerini gözetlerken Musul birimi sorumlusu ile “KÎK”in lideri arasındaki mektuplarıda ele geçiriyorlar. Bunun ardından hükümet “KÎK”in üzerine gidiyor, bir çok üyesini tutukluyor ve birbirlerinden ayırıyor. Geriye kalanlar faaliyetlerini Xoybûn’un kuruluşu olan Ekim 1927 yılına kadar sürdürüyorlar”...(Ahmed Hemed Emin Omer, Rewandiz, sayfa 136-138)

Ahmed Hemed Emin Omer, Azadî Partisi’nin Musul’daki faaliyetleri hakkında geniş bir kaynak taraması yapmıştır. 1926 yılında Xalid Begê Cibrî yaşamıyor. Burada sözünü ettiği “Komela Îstiqlala Kurdistan”ın lideri Şeyh Said ‘in kardeşi Şeyh Mehdi’dir. Şeyh Mehdi’nin Emin Begê Rewandiz’a mektup gönderdiğini yazının daha önceki bölümlerinde sözetmiştim. Yine Şeyh Mehdi’nin bir kaç Kürd ileri gelenleriyle birlikte Emin Rewandizi’ye gönderdiği bir mektubu hiç dokunmadan aktarıyorum:

“Gönderilen Adres:

Sancak’tan Musul’a, Revanduz’lu Amin Beylere.

Değerli Kürt Konseyi, Milletin Değerli Dostları,

Tarihsiz bildirileriniz “bilinen kişiden” alınmıştır. Göstermiş olduğunuz yakın ilgiye memnun kaldık.

Her ne kadar oluşturulan Kürt konseyleri ve aydın kişiler birbirlerini anlamaktaysa da, Türk kışkırtmalarının ve kendi aramızdaki kıskançlığın sebep olduğu aşiretler arası ayrılıklar şu ana kadar umutlarımızın önünde engel olmuş ve bizi esirliğe sürüklemiştir.

Amacı milletin yükselmesi olan Erzurumlu Halit Bey, örgütünün Diyarbekir’de bir şubesi olmasına rağmen (çeşitli) sebeplerle aşiretler arasındaki ciddi bir çalışma yapmadı. Şey Sait isyanı sırasında da benzer kişisel çatışmalar sebebiyle hareketle birleşemedi ve sonuçta Türkleri dışarı atamadık.

Devletin niyeti, Kürt halkına boyun eğdirmek ve sonrada bunları Türkleştirmektir. Bu çocuklarımız tarafından bile iyice anlaşılmıştır. Önceki durumumuzdan dolayı pişman olmuş ve şimdi kendi aramızda ilişkiler kurmuşuzdur.

Şu ana kadar Türklere kayıplar verdirilmiş ve hala verdirmeye devam etmekteyiz. Nusaybin ve Cizre arasındaki tüm telgraf hatları kesiktir. (…) Tay, Jawala ve Şamar gibi komşu Arap aşiretleriyle ilişkilerimiz iyidir. Onların bize yardım etmeleri olasıdır.

Şu anda sınırın yarım saat güneyinde Sancak’ta Aşitan Kürtleri arasındayız. Şataslar olarak şu anda oluşturulan güç, 500 kişidir. Gerektiğinde bu sayı 1000’e çıkartılacaktır.

Ömerkan aşiretinden Ahmed El Süleyman da göç etmiş ve güneye gelmiştir; bulunduğumuz yerden 6 saat uzaklıktaki Nagara’dadır. Gerektiğinde 1000 kişiye çıkartabilmek üzere 500 adamı vardır. Derevari köyü reisleri Tıfo ve Nuri’nin kuvveti -gerektiğinde 100 kişiye çıkarılabilir- 50 adamdır. Ömerkan aşireti (Sor Bölgesi) reisleri Ali Ibn Ahmet ve Yusuf Ibn Osman’ın şu anda Amudê’deki kuvveti 50-100 adamdır. Şu anda Kahramaniyan’da bulunan Dumbulan aşiretinden Hüseyin Sadun’un kuvveti 100-200 adamdır. Şu anda Kaşhanlar’ın arasında olan Sinıkan, Reşkotan ve Bekıran aşiretlerinden Temo, Rızo, ve Hasan’ın kuvvetleri 1000-1500 kişi kadardır.. Hepsi uygun bir fırsatı beklemektedirler.

Rasulyan’daki Mılli’li Mahmut Ibn Ibrahim Paşa ile birlikte gerektiğinde 5000’e çıkarılmak üzere 3000 adam hazırdır.

Karakeçili aşiretinden Abdülkadir Bey Ibn Darala Bey’in 1000-2000 adamı vardır. Kendisi şu anda Ibrahim Paşanın oğullarıyla iyi ilişkiler içerisindedir.

(…)

Bitlis vilayetinden Mela Şerif(Mala Şerif olmalı N.C), Mela Şêho(Mala Şêxo olmalı N.C) ve Bedri’nin aşiretleri isyan halindedir ve yaklaşık bir yıldır Türklerle çarpışmaktadırlar.

Palu çevresinde Çîta Spî eteklerinde Şey Sait’in kardeşleri Şey Tahir ve Şey Abdürrahim, 500 Zaza Kürd’ün başında savunma pozisyonu almışlardır.

Yakınlarda Dersim’den Musul’a geçmiş bulunan Lolan Aşiret Reisi Doktor Ahmet Sabri Beyden alınan bir mektuptan bu bölgedeki aşiretlerin ayaklanmış oldukları anlaşılmaktadır.

Sizden ne tür yardım bekleyebiliriz? Ülkenin kuzeyinde uyanmış ve kollamayan tek bir kişi yoktur. Türkleri hiçbir zaman kendi hallerine bırakmayacağız. Allaha şükür ki içerde ve dışarıda binlerce savaşçıya sahibiz. Fakat nerede bizim aydınlarımız? Şu an için tek umduğumuz, cephane, bir veya iki top ve subaylarıyla birlikte iki makinalı tüfekle bize gelmenizdir. Allahın yardımıyla buluşma kolayca gerçekleştirilecektir. Ülke-mizi kısa bir süre içinde Türklerden temizlemeye muvaffak olacağız.

Siyasetteki değişikliklere ilişkin ve aynı zamanda doğu aşiretleri, Simko Ağa, Şeyh Ubeydulah’in oğlu Seyit Taha, Barzan ve Botan aşiretleri hakkında bilgi istiyoruz. Hem lehimizdeki hem de aleyhimizdeki haberleri iletin. Şu ana kadar Fransızlardan hiçbir düşmanlık görülmemiştir.

Hala oturmanın bizim için hiçbir yararı yoktur. Gece gündüz çalışmak zorundayız. Propaganda işi için gerekli bildiri ve gazete gönderin. Sizden gelen mektup ve bildirilerin bizce bilinen mühürle mühürlenmiş olması gerekmektedir.

Sonuç olarak saygılarımızı kabul ediniz.

Hararetle cevabınızı bekliyoruz.

Imzalar:

Haco: Havêrki Aşiret Reisi( Nusaybin Kazası, Badebli Köyü)

Muhammed Emin: Raman Aşiret reisi (Diyarbakır, Beşiri kazası)

Bedrettin: Habızbıni Aşiret Reisi( Midyat Kazası)

Jordi Tejel Gorgas’da Xoybûn üzerine olan çalışmasında Ermeniler konusunda daha açık ifade etmek gerekirse Taşnak’ın politik amaçlar ve toprak meselesinde açık davranmadığı gerekçesiyle“Rewandiz Grubu” ile Xoybûn’un arasında sorunların çıktığını, Rewandız Grubu’nun Xoybûn dışında kaldığını ve buna rağmen Xoybûn ile Taşnak arasındaki ilişkilere karışmayacaklarına dair angaje yazıyor.

Jordi Tejel Gorgas, “Rewandiz Grubu”nun

başında Seyid Taha’nın olduğunu ve grubun amacı İngiltere’nin mandası altında otonom bir Kürdistan olduğunu yazıyor. Yine yazara göre 1928-1929 yılları arasında “Rewandiz Grubu”nun en aktif üyeleri, Şeyh Abdurrahim(Şeyh Said’in kardeşi), Şeyh Mehdi, Şeyh Ali Rıza(Şeyh Said’in oğlu), Şeyh Abdullah(Seyid Abdulkadir’in oğlu) Şeyh Kadir(1922’de Irak’ta kurulan 2.Otonom Kürdistan Hükümeti’nin başkanı)Şemzinanlı Nur Xoca, Hüsni Mukriyani(Zari Kurmanci Dergisinin editörü), Şeyh Ahmed Barzani ve Şeyh Alaeddin’den oluşuyordu.( Jordi Tejel Gorgas, age, sayfa 150, 9.dipnot)

Fakat, sayın Gorgas bu grubtan sözederken hiç bir kaynak vermiyor.

Alabildiğine geniş bir yelpaze.... Berzenci Şeyhlerinden Barzan Şeyhlerine, Nehri Şeyhlerinden Şeyh Said ailesine kadar geniş bir çevreyi kapsıyor.

Her ne kadar yazar 1928-1929 yılları arasındaki süreçten sözediyorsada Seyid Taha 1928 yılının sonuna doğru alanda yok.

Şeyh Said ailesi 1928 affından yararlanarak Türkiye’ye dönüyor.

Yukarıda tam metnini verdiğim 1930 tarihli Türk İstihbarat kaynağı ise “Başında maslûp Seyyit Abdulkadir’in oğlu Abdullah bulunmaktadır. Bu cemiyet Hoybunculara kat’i olarak muarızdır.

Kürdistan Teali Cemiyetinin merkezi Revandizdadır. Kürtler arasında Hoybun’dan ziyade bu cemiyet sahibi nüfusdur. Seyyit Abdullah’ın amcazadesi Seyyit Taha , Adanalı Fanizade Zeynelabidin, Irak kabinesinden Salih Zeki, Irak Kürdlerinden Zari Kurmanci gazetesi sahibi Hüseyin Hüsnü Cemiyetin heyeti idaresinde bulunmaktadır. Suriye’de Molan Zade Rifat, Fani Ali İlmi, Paris’te Fani Mesud bu cemiyetin murahhasıdır.” Deniliyor”

Acaba Seyid Taha Nehri’nin İran’a gitmesinden sonra yine aynı aileden olan Şeyh Abdullah mı bu grubun başına geçti?

Şimdiden kesin bir şeyler söylemek zor.

Bu konuda ciddi bir kaynak problemiyle karşı karşıyayız.

Dr. Aziz Şemzînî Sovyetler Birliği’nde “Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi” ana başlığı altında yapmış olduğu doktora çalışmasında bir dizi yerde babasından söz ediyor ve uzun bir şekilde “Ararat Hükümeti”, “Xoybûn” ve direniş üzerine duruyor, fakat amcazadelerinden Seyid Taha’nın ve daha sonra babası Şeyh Abdullah’ın Rewandiz’da kurdukları bir Kürd siyasal oluşumundan söz etmiyor. Dr. Aziz’in , Xoybûn’a yönelik esas eleştirisi Xoybûn’un Amerikan ve İngiliz emperyalizmiyle ilişki araması meselesindedir. “Xoybûn’un samimi bir şekilde Kürd halkının mücadelesine önderlik ettiğini” söylüyor, Sovyetler Birliği ile ilişki aradığını ve Sovyet yetkililerine gönderilen mektuplardan birini yayınlıyor. Xoybûn’un ve Ararat direnişlerinin Kemalistlere karşı yürütükleri mücadeleden övgülerle söz ediyor.

Dr. Aziz Şemzini’nin Sovyet arşivlerinden bularak yayınladığı “Ararat Kürd Hükümeti”in Sovyet yetkililerine gönderdiği bu mektubu hem tarihsel bir belge olduğundan ve hemde Türklerin Xoybûn’u bilinçli olarak İngiltere’nin bir “ürünü” olduğu gibi gösterlerine de bir cevap olacaktır:

“1928 yılının başlarında Ararat Hükümetinden Sovyetler Birliği Maku Konsolosluğuna şu mektup ulaştı:

Daha önce Ararat Kürd Hükümeti size bir mektup göndermişti. Fakat, sizden hiç bir cevap alamadık. Aktüel siyasi durumu tahlil ettikten sonra bizde o inanç hasıl oldu ki, Sovyet Rusya’nın yardımı ve dayanışması olmadan Kürd halkı kurtulamaz, ulusal haklarını ve bağımsızlığını elde edemez. Sözü edilen amaç hedefimizdir. Biz ulusal kurtuluş mücadelemizin meselesini III. İnternasyonal’ın gündemine getirilmesi ve konuşulmasını istiyoruz. Mücadelemizi Sovyetler Birliğinin Doğu’daki siyasetiyle birleştirmek istiyoruz. Altüel durum bu amaç için çok uygundur. Sözlü olarak bizim bu istemlerimiz onaylandığı zaman, Ararat Kürd Hükümeti, sözü edilen amaçı görüşmek için tespit edilen yere temsilcisini gönderecektir”(Dr. Aziz Şemzini, age sayfa 178)

Ararat Kürd Hükümetinin Xoybûn kuruluşundan bir kaç sonra Sovyetler Birliği yetkililerine göndermiş olduğu bu mektup Türklerin Xoybûn ve onun önderliğinde gelişen Ağrı Direnişinin arkasında İngiltere olduğunu çürütüyor. Ayrıca Ararat Kürd Hükümetinin gönderdiği bu mektupta daha önce gönderilen başka bir mektuptan sözediliyor.. Bu da şu anlama geliyor ki, Kürdler Xoybûn’un kuruluşundan kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği ile ilişki kurmak istemişler. Yani Türklerin her tarafa servis ettikleri Edmons ve Mod-Fold gibi İngiliz ajanlarının Kürdleri Rewandiz’da toplayarak Xoybûn’u kurdukları tezinın hiç bir geçerliliği yoktur. Türkler daha önce 1925 Devrimi için de aynı yalanları uydurmuşlardı. Hatta o dönemler Türk basını İngiliz subayı Lawrence’sin Ağrı’ya geldiğine dair haberlerde yayınlamışlardı.

Türklerin bu yalanlarını daha net olacağı düşüncesiyle daha önce Xoybûn ve İhsan Nuri Paşa’ya ilişkin yazdığım yazı serisinden uzun bir alıntı yapacağım. İngilizlerin Xoybûn’a karşı yaklaşımınıda net bir şekilde ortaya koyuyor:



Xoybûn'un diplomatik faaliyetleri hakkında kısa bazı bilgilere sahip olmak amacıyla Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmed'in İngiliz arşivlerinden yararlanarak yayınladığı bazı belgelere bir gözatmak gerekir.

Bu belgelerden biri İngiltere'nin Amerikan Detroit Konsolosu John Camiron'un 18 Nisan 1929 tarihinde Büyük Britanya Dışişler Bakanı Austen Chamberlain'e gönderdiği şifreli yazıdır..

Uzun olan bu rapordan bazı önemli hususları maddeler halinde aktaracağım:

1)Celadet ve Kamuran Ali Bedirxanların büyük abileri Süreya Bedirxan 7 aydan(Ekim 1928'den Nisan 1929)beri Amerika'dır.

2)Amerika'da 10 ile 12 bin arasında değişen bir Kürd topluluğu var. Bu Kürdler her zaman Mustafa Kemal'e yılda 50 ile 60 bin dolar arasında değişen para yardımı yapıyordu.

3)Süreya Bedirxan bu Kürdleri Mustafa Kemal'a verdikleri yardımdan caydırdı. Şimdi bu Kürdlerden her biri Xoybûn'a hafta bir dolar aidat parası veriyor. Bir çokları Xoybûn'un yeminli üyesi olmuş.

4)Süreya Bedirxan Amerika'ya gelmeden önce Musolini'nin daveti üzerine İtalya'ya gitmiş ve 15 gün onun yanında Roma'da kalmış. Süreya Bedirxan'da Musolini'nin Kürdlere yardım edeceğine dair kanaat hasıl olmuştur.

5)Süreya Bedirxan Yunan Başbakanı Venazules tarafından davet edilmiş, Amerika'dan döndükten sonra Atina'ya da uğrayacak.

6)Amerikan Ermenileride Xoybûn'a parasal yardım yapıyorlar.

7)Musul'da Xoybûn'a legal faaliyet yürütme izni verilmemiştir. Fransa, Halep ve Beyrut'ta Xoybûn'a faaliyet yürütmesi için izin vermiştir.

8)Süreya Bedirxan ile birlikte Avrupa ve Amerika'da tüm gezilere katılan George Vartanian Rus ajanıdır. Evi ve ailesi Erivandadır.

9)Süreya Bedirxan Amerika'da Kürdler üzerine bir kitap yazmış. Thomas Efendi bir nushayı temin ediyor, Londra'ya gönderilecek...

10) Sürey Bedirxan ve George Vartanian Sovyetler Birliğinin Amerika'daki temsilcileriyle görüştüler(O dönem iki ülke arasında hâlâ diplomatik ilişki yoktu... Karşılıklı olarak özel temsilciler atamışlardı.)

11)Süreya Bedirxan ve George Vartanian 19 Nisan 1929 tarihinde Fransa'ya gemi ile hareket ettiler. Onlar yolda istikametlerini değiştirebilirler.

12) Süreya Bedirxan ve George Vartanian gemi ile Paris'e gidiyorlar, istikametlerini değiştirebilirler.

13) Süreya Bedirxan göre genel ayaklanma için kısa bir süre içinde eski bir kaç generalın önderliğinde 150 bin insanı silah altına alabilirler. Ona göre tek ihtiyaç duydukları şey „ ittifak ve techizat“ olayıdır.( Raporun üzerine birileri elyazısıyla „birde bir lider“ diye bir not düşmüş)

14)Rapor'da sözkonusu olan bu bilgilerin bir çoğunun kaynağı olarak Ermeni asılı „Thomas Efendi“ gösteriliyor. Dr. Thomas Birinci Dünya Savaşı öncesi Britanya'nın Diyarbakir Konsolosunun yardımcısıdır. O sıralarda İngiliz vatandaşlığına geçmişti. Savaş esnasında ünlü İngiliz subayı Lauwrens'in yanındadır. Asıl ismi Thomas K. Mizirçiyandır. Thomas Efendi İngiliz Konsolosundan Süreya Bedirxan'ın bu bilgilerin kaynağının kendisi olduğunu asla bilmemesi gerektiği konusunda uyarıyor. Ayrıca Thomas Efendi George Vartanian'ın kendisini Ermenistan'a göndermek istediğini, fakat kendisinin bu öneriyi reddettiğini söylüyor.(akt Kemal Mazhar, age, sayfa 275-281)

Bu rapor Londra'ya ulaşır ulaşmaz, Büyük Britanya Dışişler Bakanlığı hemen rapor'un içeriği hakkında Roma, Atina, Ankara, Paris, Tahran, Bağdat ve Haleb Büyük Elçiliklerini ve Konsolosluklarını bilgilendiriyor.

Büyük Britanya Xoybûn Partisi, Süreya Bedirxan ve Vartanian hakkında çok kapsamlı ve ciddi bilgi toplama sürecine giriyor..
Prof. Dr. Kemal Mazhar Xoybûn'a dair yüzlerce belgeden söz ediyor. Fakat bunlardan sadece bir kaç tanesini yazısında kullanmıştır.

Süreya Bedirxan ile birlikte Avrupa ve Amerika'yi dolaşan Vartanian'ın Rus ajanı olabileceği ihtimali İngilizleri hemen harekete geçirdiğini yukarıda vurgulamıştım.

31 Mayis 1929 tarihinde Britanya'nın Bağdat Yüksek Komiserliğinin sekreteri Vivian Holt bir telegraf ile Londra'yi Vartanian hakkında bilgilendiriyor.

Dr. Kemal Mazhar'ın aktardığı bu belgeye göre Vartanian'ın 1922 yılında Sovyetler Birliği Savunma bakanlığına bağlı olarak İran'da çalıştığı ve daha sonra “Raizambekov“ sahte ismiyle Bağdat'ta gönderildiği ve asıl isminin “Vartanian“ yada “ Vartanov“ olduğu belirtiliyor.(Kemal Mazhar, age , sayfa 281-282)

Vivian Holt'un gönderdiği bu raporun son kısmında ise “ bizim Vartanian hakkında ulaştığımız bilgiler Detriot'ten gelen rapor'un bilgileri ile örtüşüyor“ diyor.

7 Haziran 1929 tarihinde bu sefer Britanya'nın Bağdat Temsicisi Sir Gilbert doğrudan Londra ile ilişkiye geçiyor, Vartanian hakkında Vivian Holt'un aktardığı bilgileri tekrarladıktan sonra “Sovyetlerin Xoybûn ile ilişkileri var“ tespitinde bulunuyor.

Ayrıca Sir Gilbert Londra'dan “Süreya Bedirxan ve George Vartanian“ın resimlerini istiyor.(K. Mazhar, age, sayfa 283-284)

Britanya Koloni Bakanlığı çok kısa bir süre içinde Süreya Bedirxan ve G. Vartanian'ın Irak'a ve oradan İran ve Hindistan'a geçeceklerinden haberdar oluyor.

Londra 6 Mayis 1929 tarihli bir telegraf ile Britanya'nın Bağdat Yüksek Komiseri Sir Gilbert Clyton'u bu gelişme karşısında uyarıyor.

Britanya'nın Bağdat temsilcisi Sir Gilbert Clyton hemen 21 Mayis 1929 tarihli bir mektup ile Londra'dan “ Süreya Bedirxan ve G.Vartanian'a Irak'a gelebilmeleri için hiç bir yerde vize verilmemesi gerektiğini“ yazıyor. İngiltere Dışişler Bakanı tüm Büyükelçilik ve konsolosluklarına bir telgraf çekerek “Süreya Bedirxan ve G. Vartanian'a vize vermemeleri“ yönünde talimat veriyor.

Fakat, buna rağmen Bağdat'ta bulunan İngiliz yetkilileri bir panik ortamındalar.. 22 Temmuz tarihinde Bağdat yetkilileri yeniden Londra'dan Süreya Bedirxan ve G. Vartanian'ın resimlerini“ istiyor. Çünkü, Bağdat yetkilileri bunların sahte kimliklerle yada kaçak yollarla Irak'a girebileceklerinden kuşkulanıyorlar.

Daha sonra Londra Süreya Bedirxan'ın vesikalık resimlerini Bağdat yetkililerine ulaştırıyor ve onlarda sınırlarda gereken tedbirleri almak için bu resimleri kullanıyorlar..

Fakat Süreya Bedirxan'ın Irak'a gizli giriş gibi bir sorunu yok.. Süreya, Amerika ve Avrupa seyhatından sonra Beyrut'ta geliyor ve orada İngiliz Konsolosluğuna Irak'a gitmek için vize başvurusunu yapıyor.

Süreya Bedirxan Britanya'nın Beyrut Konsolosluğundan Irak'a geçmek için vize talebinden bulunurken, aynı zamanda Britanya'nın Bağdat Yüksek temsilcisi Sir Gilbert Clyton'a da fransızca bir mektup yazıyor.

8 temmuz 1929 tarihinde İngiltere'nin Beyrut Konsolosu Süreya Bedirxan'ın mektubuyla birlikte bir telgraf ile Sir Gilbert Clyton'u yaşanan gelişmelerden haberdar ediyor. Süreya Bedirxan Beyrut Konsolosuna Sir Gilbert Clyton'u birinci dünya savaşı sırasında Mısır'da tanıdığını da söylüyor.. Ayrıca Süreya sözkonusu olan mektubunda uzun uzun Xoybûn'un kuruluşu ve amaçları hakkında bilgi veriyor.(Geniş bilgi için Kemal Mazhar, age, 285-286)
Britanya'nın Bağdat Temsilicisi Sir Gilbert Clyton 17 Temmuz 1929 tarihinde Beyrut Konsolosunun cevabını veriyor.. Clyton Süreya Bedirxan'a vize vermemesi gerektiğini, Irak'a böyle bir adamın girmemesi gerektiğini, Süreya Bedirxan'ın “kışkırtıcı“ olduğu, söylüyor.. Sonuçta Türklere yontan, Kürdlere ve Kürd hareketine mesafe alan bir bir mektup.

Sonuç olarak İngilizler Süreya Bedirxan'ın Irak'a geçmemesi için tüm imkanlarını seferber ediyorlar. Bir yandan Kuzey Kürdistan'da Türk işgalcilerine karşı Ağrı ve çevresinde ciddi ulusal bir diriniş var, diğer yandan Güney Kürdistan'da Şêx Mahmud Berzenci ve Şêx Ahmed Barzani önderliğinde İngilizlere karşı her zaman patlayabilecek yoğun direniş odakları vardı.

İngilizler, Irak'taki hedefledikleri Sünni Araplara dayalı rejimlerini sağlamlaştırmak için Kürdleri yeniden harekete geçirecek hiç bir oluşumu istemiyorlardı.
İngilizler tarihçesi daha eskiye dayanan 1925 devrimi sürecinde Türk devleti ile Kürdlerin ulusal taleplerini bastırma noktasında antlaşmaya varmışlardı. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi İngilizler Xoybûn'un Güney Kürdistan örgütlenmesine izin vermemiş ve Xoybûn ilegal bir faaliyet içine girmişti. Süreya Bedirxan gibi tümden Kürdistan davasına angaje olmuş, politika ve diplomasi oyunlarının bilincine varmış ve bir çok dilden kendisini ifade eden birinin Irak'a geçmesi İngilizlerin işine gelmiyordu. Bundan dolayı Britanya'nın Bağdat Temsilcisi Sir Gilbert Süreya Bedirxanı “kışkırtıcı“ ve “bir çok ülkenin gizli servisleri ile flört eden adam“ olarak lanse ediyor.”

Bırakın İngiltere’nın Xoybûn’u kurmasını, İngiltere Bedirxanilerin Irak’a ve İngiltere’ya ayak basmalarına dahi izin vermiyor.İngiltere Güney Kürdistan’da ve Musul’da Xoybûn yasaklıyor.

Tüm bu gerçeklere rağmen Türklerin Xoybûn hakkında yaydıkları yalanları, bazı Kürd çevreleride yeni bir şeymiş gibi yeniden Kürdlere servis ediyorlar.

Şunun altını çizmek lazım. Xoybûn vurmak istediği hedefi Türkiye ile daraltarak faaliyete başlıyor. Amaç son Türk askeri Kürdistan’dan çıkana kadar savaştır.

Bu amacı gerçekleştirmek için Xoybûn herkesten yardım istiyor. İngiltere, Fransa, Amerika, Sovyetler Birliği, İran, Mekke Emiri, Yunanistan ve eğer İngiliz belgesi doğru söylüyorsa Musolini’yle dahi ilişkiye geçiyor.

Ortada 1925 Devrimi sırasında ve sonrasında Kürdlere karşı bir soykırım var.

Bu soykırımın sorumlusu Kemalistlerin önderliğindeki Türk devletiydi..

Xoybûn atış hedefine bu kanlı devleti oturtu ve “İntikam!!! İntikam!!! İntikam!!” diye herkesten yardım almaya çalıştı.

Fakat, tüm kapılar Kürdlere kapalıydı.. Kimse Kürdlere yardım etmedi...



Muhammad: Habısbıni Aşiret Reisi: Midyat Kazası)

Ibrahim: Habısbıni Aşiret Reisi( Midyat kazası)

Ismail Hakkı: Hassari Aşiret Reisi

Mehdi

(Nezîrê CIBO, Havêrkan Aşireti Konfederasyonu-VI, Kovara Bîr, sayı 10)

“Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn”unda Güney Kürdistan’da ciddi bir faaliyet içinde olduğu biliniyor.

Daha önce “İhsan Nuri Paşa’nın Anısına” kaleme aldığım bir yazı serisinde Xoybûn’un Güney Kürdistan faaliyetleri üzerine durmuştum. Konumuz açısında önemli olduğundan bir bölümünü aktarmayı gerekli görüyorum:

“Xoybûn'un Güney Kürdistan'daki Örgütlenmesi

Prof.Dr. Kemal Mazhar Ahmed, „Çend Laperek le Mêjûy Geli Kurd“ adlı eserinde İngiliz belgelerinde “Xoybûn“un Güney Kürdistan'daki faaliyetleri üzerine “ Xêr û Bêrî Raportnûsekî Kurd“ ana başlığı altında yayınladı.

Bu makalede de açık bir şekilde görülüyor ki, Xoybûn Güney Kürdistan'da ilegal bir örgütlenmeye gitmiş ve bir çok şehirde komiteler kurmuştur.

Aslında İngilizlerin bu raporlarının kaynağı Xoybûn ve daha “Komelay Zerdeşt“ adlı ilegal Kürd oluşumlarına katılan bir Kürd. İngilizlere ajanlık yapan bu Kürd'un sayesinde Güney Kürdistan'da faaliyet yürüten iki Kürd oluşumu hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bundan dolayı Kemal Mazhar makalesine “ Xêr û Bêrî Raportnûsekî Kurd“ ismini vermiştir. Kemal Mazhar'ın verdiği İngiliz raporlarından biri Britanya Hava Bakanlığının arşivinde “1927-1929 yılları arasında ’Kürd Ulusal Hareketi“ adlı bölümde saklanmaktadır. Suleymaniye'deki İngiliz İstihbarat subayı 27 Kasım 1928 tarihinde Britanya'nın Bağdat'ta bulunan Hava Kuvvetlerinin merkezine gönderiyor. Raporun üzerine de latin harfleriyle “Xoybûn Cemiyeti“ yazıyor.

İngiliz subayı şöyle yazıyor: “ Son dönemlerde örgütün bir üyesi aracılığı ile - ki benim adamımdır- örgüt hakkında fazla bilgi toplayamadım. Burada değildi. Kanuni işleri için Halebçe'ye gitmişti. Bir kaç gün önce çok acele bir şekilde kendisini Suleymaniye'ye çağırdım. Şimdi Piran'a gitmesi gerekiyor.(Şêx Mahmud'un yanına gidiyor. O dönem Şêx Mahmud sınırın karşı tarafına Piran'a yerleşmişti-Kemal Mazhar) Bazı bilgilere ulaştım. Pîran'a gitmeden önce bana şimdiye kadar Xoybûn'a üye olanların tam listesini verdi. Ayrıca başka bölgelerde bildikleri isimleri verdi.“ (Kemal Mazhar, age, sayfa 290-291)

Xoybûn'un Suleymaniye'de 18 üyesi vardı. Raporu yazan Kürd kendi ismi hariç 17'sinin isimlerini yazıyor.

Listede isimleri bulunan Xoybûn üyeleri şöyle:

1)Mela Ahmed'in öğlu Mustafa Zeki Sahip Efendi, Xoybûn'un Suleymaniye komitesinin başkanı,

2) Şair Şêx Selam, Suleymaniye Komitesinin sekreteri,

3)Xani Şaliye, örgütün mali işlerine bakıyor

4)Osman Faik Efendi, tapuda memur,

5)Fuad Mesti(Irak ordusunda katip, Tofik Wehbi'nin kardeşi ve Nawşirvan'ın babası -Kemal Mazharın notu)

6)Kerim Said Bey, Zanist derneğinin başkanı, Kemal Zanist olarak biliniyor.

7)Said İbrahim, Şêx Mahmud'un kardeşi( babaları bir , annesi Soran Mirlerindendir)

8)Şêx Eziz Efendi, tapuda memur,

9)Wahid Efendi, oğretmen,

10) Haci Salih'in oğlu Ali Ağa, memur,

11) Azmi Bege Baban, şehrin ileri gelenlerinden,

12) Azmi Bege Baban'ın oğlu Şewket,

13)Celal Fetah Efendi, memur,

14)Aziz Ağanın oğlu Ahmed Efendi, memur,

15)Şêx Arif, vergi toplama memuru,

16)Kerim Rustem, Kerim Şalom olarak biliniyor. Osmanlı ordusunda subaydı. Mustafa Paşa Yamulki'nin 1926 yılında Bağdat'ta çıkardığı “Bangi Kurdistan“ın redaksiyonundaydı. Xoybûn'un kongresine katılmış ve Taşnak Partisi ile imzalanan antlaşmayi imzalayan Kürd şahsiyetlerinden biridir. Xoybûn'un merkez üyesi.(ben daha önceki makalemde onun İsmail Hakkı Şawes olabileceği ihtimalı üzerine durmuştum. Fakat , gelinen yerde onun o ihtimal ortadan kalkmıştır.)

17) Ali İrfan Efendi, yazar ve gazeteci(Suleymaniye'de çıkan Jiyan ve Jiyanawe gazeteleri-1926-1938)
İngiliz ajanı Kürdümüz sadece Xoybûn Partisinin Süleymaniye birimi hakkında bilgi vermiyor, Bağdat, Hewlêr, Rewandiz ve hatta Güney Batı Kürdistan'da bulunan Xoybûn kadroları hakkındada çok değerli bilgiler veriyor.

Biz yine sayın Kemal Mazhar'ın “ Xêr û Bêrî Raportnûsekî Kurd“ adlı makalesine dönelim.

Diğer Xoybûncular:

1) Memduh Selim Bey,

2) Mustafa Şahin Begê Berazi,

3) Celadet Bedirxan, şimdi İran'da bulunuyor(daha sonra Xoybûn diplomatîk faaliyetlerine değindiğim zaman Celadet'in niçin Tahran da bulunduğu meselesi üzerine duracağım -Aso)

4) Xelil Rahmi Bedirxan

5) Sureya Bedirxan, şu an Amerika'da bulunuyor( Onun Amerika gezisine de değineceğim-Aso)

6) Dr. Şükrü Muhamed, eskide Bağdat'taydı. Şimdi Suriye'de bulunuyor...

7) Mustafa Şewqi, Xoybûn'un Bağdat Komitesinin başkanı.. İyi bir aydın ve gazeteci, Mustafa Paşa Yamulki'nin 1926 yılında çıkardığı “Bangi Kürdistan'ın“ 3 sayısında önemli rol oynadı. Daha sonra Bağdat'ta tek başına “ Peyje“ dergisini çıkardı(K.M'nin notu)

8) Ali Awni, Kahire( amaç burada Muhamed Ali Awnidir. Mısır kral'ının diwanında tercümandı. Bir İngiliz belgesinde onun için Mısır Kraliyet ailesinden ve bilinçli bir aydın olduğunu yazıyor. Geçen yüzyılın 30'lu yıllarda Mehmed Emin Zeki'nin “Kürd ve Kürdistan Tarihini“ arapçaya çevirdi ve 1939 yılında Kahire'de bastı. Ayrıca yine Muhamed Ali Awni, Şerefxan Bitlisi'nin Şerefnamesini ilk önce farsça ve daha sonra arapça olarak Kahire'de basıma verdi-Kemal Mazhar'ın notu)

9) Mamend Remzi Efendi, okul oğretmeni

10) Abdulqaliq Efendi, Kerkük

11) Suleyman Bey, Rewandiz( Soran Mir'inin torunu)
12) Osman Bey, Rewandiz( Kemal Mazhar Osman Beyin o dönemler Rewandiz'da “Zari Kurmanci“ adlı dergiyi çıkaran Hüseyin Husni Mukriyani olabileceğini ve onun Xoybûn liderleri doğrudan ilişkiler içinde olduğunu yazıyor)

Ayrıca İngilizlere rapor veren Kürd Xoybûn üyelerinin görüşmelerde “Sinçuq distînin“ şifresini kullandıkları, Suleymaniye'deki Xoybûn biriminin kendilerini “şebeyi fedayi jimare yek“ ve Hewlêr birimi ise kendisini “Şubey Ewil“ olarak adlandırdıklarını yazıyor.
Daha sonra Güney Kürdistan'da bulunan Xoybûncular kendi aralarında “Asurilere ve hükümete karşı takınılması gereken tavır“ konusunda ayrışıyorlar.”

Sadece Suleymaniye’de değil, Musul’da da “Kürd Ulusal Ligası-Xoybûn”un bir birimi oluşturuluyor. Daha önce Azadi Partisi’nin Musul biriminden söz etmiştim.. Xoybûn’un oluşumundan sonra onlarda Xoybûn’a katılıyorlar. Xoybûn’un “Musul biriminin sorumlusu Emin Rewandizi ve yardımcısı da Maruf Çiyawuktu”( Ahmed Hemed Emin Omer, Rewandiz, sayfa 141)

Rewandiz kitabının yazarı İngiliz belgelerine dayanarak Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın İbrahim Heyderi, İsmail Begê Rewandizi, Hazım Şemdin Ağa, Muhamed Emin Zeki ve Şeyh Said’ın oğlu ile ilişkiye geçerek Xoybûn’a katılmalarını istemiş ve büyük ölçüde işinden başarılı olmuştur, deniliyor.(age, sayfa 142)

Ayrıca yazar yine İngiliz belgelerine dayanarak “Seyid Taha ve büyük bir Kürd ileri gelen kesimi sınırda Ararat devrimcilerine yardım gönderdiler ve dayanışma içindeler”deniliyor.(age,sayfa 142)

Daha öncede vurguladığım gibi İngiltere Rewandiz gibi stratejik bir alanda kaymakamlık yapan ve bir çok alandan Kürd yurtseverlerin uğrak yeri haline getirdiği bu bölgede Seyid Taha Nehri’yi uzaklaştırmak istiyordu. İngiltere İran Şah’ı anlaşarak 1928 Kasımında Şah aracılığıyla onu İran davet ettiriyor. Böylece Seyid Taha’nın Rewandiz süreci son buluyor.

Toplumsal Tarih dergisinde aktardığım bir alıntıda Şeyh Abdullah önderliğinde kurulan partinin yönetiminde “Seyyit Abdullah’ın amcazadesi Seyyit Taha , Adanalı Fanizade Zeynelabidin, Irak kabinesinden Salih Zeki, Irak Kürdlerinden Zari Kurmanci gazetesi sahibi Hüseyin Hüsnü Cemiyetin heyeti idaresinde bulunmaktadır.”

Eğer bu bilgi doğru ise “Kürd Teali veya Türk-Kürd Hilafet Cemiyeti”nin Seyid Taha’nın Rewandiz’dan uzaklaştırılmasından önce oluşması gerekir. Yani 1928 Kasımından önce....

Fakat şu bir gerçek 29.Ekim 1927 tarihinden sonra Xoybûn ile Taşnak arasında antlaşmanın imzalanmasından sonra Xoybûn saflarında Ermenilerle girilen ilişkiler konusunda sorunlar çıkmıştır.

Ayrılık ilişkileri Yaşar Kaya’nın yazdığı gibi kongrede olmamıştır. Antlaşmadan sonra gündeme gelmiştir. Çünkü, hem Şeyh Ali Riza ve hemde Suleymaniye’li Abdülkerim Şallül Xoybûn’un merkezine seçiliyorlar ve her ikisi Xoybûn ile Taşnak Partisi arasındaki antlaşmayı imzalıyorlar.

Dr. Mesud Fani’nin Türklere 1928 tarihinde gönderdiği “dilekçe” Şeyh Ali Rıza’nın “geçen sene” kendisine gönderdiği mektuptan söz ediyor.

Buda antlaşma sonrası ilişkilerin bozulduğunu gösteriyor. 1928’e varmadan 1927’inin Kasım yada Aralık aylarında olacak..
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder